Yaşam kazanırsa herkes kazanır
Söylem değil çözüm lazım? Kuru lafla peynir gemisi yürümediğini kaç kere gördü bu halk...
Cezaevindeki oğluna çiçek götüren teyzeye:
Gardiyan
-Teyzeciğim içerde çiçek yaşamaz ki!
Demesi üzerine;
-benim oğlum yaşıyor ya! Diyen
teyzenin acısı kadar; insanlık duygusu…
Dayanamayacak tek yürektir Anne ve Baba yüreği.
‘Anne Baba için her ölüm bir yana, evladının ölümünü yavaş yavaş izlemek bir yana’
12 Eylül’e işaret ederek başlayan açlık grevlerinde bugün 45. gün! İlk günlerde 390 insanla başlayan açlık grevine katılım, 15 Ekim’de PKK ve PJAKlı tutukluların katılmasıyla artarak, bugün binleri bulmuş durumda.
Haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış, insanların bilinçli olarak yememeyi seçmesi verilebilecek en zor karardır.
Bedenlerini ortaya koyarak direnmek! Toplumsal hafızamızda acı ama tartışmasız onurlu yollardan birisidir. Burada kimse ölümü güzelleştirmeye çalıştığımı düşünmesin tam tersi yaşamı güzelleştirmek adına yapıldığı için onurlu bir yol diyorum…
Birçok mahkûmun açlık grevi olmaktan çıkıp ölüm orucuna doğru yol alan bu eylemlerinin hitap ettikleri makam vicdanlar, ama bugün ne kadarına ulaştığı ise belirsiz.
Kimse kimsenin acısını anlamaz ve bir başkasının acısıyla içini soğuttuğu sürece bu ülkede en son bahsedilecek şey de vicdan. Açlık greviyle birileri sesini duyurmak istiyor. Başka birileri buna kulak tıkıyor. Başka birileri bunu son derece onurlu buluyor. Birileri ise fazlasıyla yüceltiyor. Bu söylemler bir şeyleri değiştirmeye yeter mi? Ya da İşlerin kör düğüme dönüşmesini engeller mi? Yüceltmek ve alçaltmak…
Siyasi pencereden bakan nice kişi, ‘’ölsünler, hapishane masrafları azalır’’ gibi yorumlar yapıyor. Peki, bu yorumlarla neyi amaçlıyorlar acaba? “Terör’’ün böyle mi biteceğini zannediyorlar?
Ne büyük kinle nefretle dolmuş, doldurulmuşuz… Kimse kimsenin acısını içinde hissetmiyor sadece kendi ölümlerine üzülüyor sadece kendi acısına duyarlı oluyor. Hatta yeri geliyor başkasının acısıyla içini soğutuyor. Bugün yaşanan Açlık grevleri de bunun bir örneği…
Bedenler göz göre göre ölüme yatırılırken herkes üç maymunu oynuyor. Birilerinin gündemine girmesi için cezaevlerinden tabutların çıkması gerekecek sanırım…
Bu eylemleri desteklemeyebilirsiniz, grevdekilerin taleplerine sıcak bakmayabilirsiniz, farklı görüşten olabilirsiniz ama iş işten geçmeden bu kez de tarih karşısında hesap vermek durumunda kalmayalım. İkinci bir hayata dönüş operasyonu yaşamayalım.
Hayata dönüşte sessiz kalan ve alkışlayan medya ve toplum yıllar sonra günah çıkarmıştı. Bir kaç yıl sonra da bugünlerin günahını çıkarmamak için tez elden harekete geçilmeli…
İnsanlar ölmeden acil bir yol haritası çıkarılmalı.
Belli bir azınlık, harekete geçirmeye çalışırken etrafı ve fakat seslerine değen başka bir ses olmuyor…
AKP iktidarı durumun ciddiyetini henüz anlamamış olacak ki, aradan geçen 43 günlük sessizlikten sonra devletin sesi duyuldu! Sadullah Ergin’in iki gün önce gerçekleştirdiği ziyaret sonrası ulusal basında açlık grevlerine daha fazla yer verildi.
Yaptığı açıklamada Ergin, ''Bu eylemler sesini duyurmak için yapıldıysa, bu ses duyulmuştur. Maksadın hâsıl olduğunu düşünüyorum. Birtakım çalışmaların da devam ettiğini de ifade ettim. Ama bu cezaevlerinde bulunan her kişi devlete emanet edilmiştir. Onların sağlıkları, bedeni tamamiyetleri devletin sorumluluğu altındadır. Ve onlar için her türlü ihtimam gösterilmektedir. Sağlık elemanlarımız çalışanlarımız teyakkuz halindedir. Sürekli bu konumda olan hükümlü tutuklularla her gün temas etmektedirler. Kontrolleri belli aralıklarla yapılmaktadır ve şu an için çok sıkıntı verici bir tablo olmadığını düşünüyorum. Ama konu önemsiz değildir, bunu önemsizleştirmek adına söylemiyorum. Cezaevinde bir tek kişinin burnunun kanaması bizim razı olacağımız bir sonuç değildir. Öyle bir sonuç oluşmaması içinde tüm imkânlarımızı seferber etmiş durumdayız.''
Seferber edilmiş imkânlar 43. Günde mi ayyuka çıkmıştı?
Söylem değil çözüm lazım? Kuru lafla peynir gemisi yürümediğini kaç kere gördü bu halk.
Nedir? İnsan olmak ile araya bu kalın perdeyi çeken şey anlamakta gerçekten zorlanıyorum?
Her ne suç işlerseniz işleyin, içeriye girdiğiniz andan itibaren sağlığınız devletin güvencesi altındadır. Devlet sizi orada belli standartlarda yaşatmak, bakmak ve korumak zorundadır. İçeride size olacak en ufak şeyin sorumlusu devlettir. Açlık grevi yapıp sakat kalsanız, ölseniz; bunun sorumlusu devlettir. Neticede oradaki insanlar özgürlüklerinden sıyrılarak devlete emanet olarak verilmiştir.
Gerçi burası Türkiye. Madencilerin aileleri "güzel öldüler" diye teskin edilirken (!), hayatını kaybeden askerlerin tabutları neşeli sloganlarla bezeli bakkal şemsiyeleri altında bekletilirken açlıkla ölüme giden insanlar da tabi yok sayılır…
Ölmesini içten içe arzulayanların ezici çoğunlukta olduğu bir ülkede açlık grevi yapan bir insanın eyleminin nasıl sonuçlar çıkaracağı ise tam bir muamma!
Unutmayalım… Yaşam kazanırsa herkes kazanır!
Rojda Duygu Yeşilgöz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları