Bu yaşananlarda hepimizin günahı var
Şahin Mengü; RTÜK konusunda tutum alırken, ondan sonra gelmesi muhtemel başka değişiklik önerilerini öngörmek ve -tutarlı olmak bakımından- ona göre tutum almak gerekmiyor muydu?
RTÜK bugün, tutucu, dinci gerici bir gurubun egemenliği altına girmiştir. Bugünkü yapı sadece tutucu, dinci, gerici bir oluşum değil aynı zamanda siyasal iktidarın maşası haline gelmiş, kendisini yargı organı gibi görüp davranan bir oluşumdur.
Demokrasiler ve onun olmazsa olmaz ön koşulu olan, düşünce ve ifade özgürlüğü elbette sadece Anayasa ve yasalarla korunmaz, bunlara inanç ve sadakatle korunur.
En sonunda Anayasa ve yasaları uygulayan insanlardır. Uygulayıcılar dar görüşlü, tutucu, dinci ve gerici olurlarsa artık tek sığınılacak makam Yargı erkidir. Eğer bugünkü gibi yargıda siyasal iktidarın güdümüne girmişse artık tek sığınılacak makam, demokrasiye aşık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.
RTÜK bugün, tutucu, dinci, gerici bir gurubun hâkimiyeti altına girmişse bu 2005 yılında Anayasanın 133. Maddesinin 2. Fıkrasında 5370 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sayesinde olabilmiştir.
Bu değişiklik, tutucu iktidarlar döneminde görsel basın üstünde Abdülhamit istibdadının kurulmasına neden oldu.
Bu değişiklik maalesef benim partim CHP’nin de desteği ile olabilmiştir. Çünkü o zaman ki Parlamento aritmetiği bunu gerekli kılıyordu.
Baykal' gibi deneyimli ufkun ötesini görme yeteneği olan bir siyasinin bu değişikliğe destek vermesiyle, TBMM'de çoğunlukta olan grupların Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun oluşumunun belirlenmesinde etkili kılınmış, radyo-TV yayınları ebedi olarak tutucu/dinci/gerici vesayet altına sokuldu. Bu durumu görmemesi mümkün olmayan Baykal değişikliğe nasıl destek verirdi, inanılır gibi değil.
Sonuçları itibariyle elbette çok daha vahim olan ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumunda, RTÜK değişikliği ile paralel olacak şekilde, yine TBMM'deki çoğunluğu etkili kılan 2010 anayasa değişikliği önerisine Baykal yönetimindeki CHP bu defa karşı çıktı. (Gerçi, oylama günü olan 12 Eylül'den evvel kaset kumpası ile CHP'nin başından ayrılmak zorunda kaldı). Böylece, HSYK'da da aynen RTÜK’de olduğu gibi tutucu/dinci/gerici vesayet düzeni oluşturuldu. Fettullah cemaati de HSYK'yı hemen ele geçirdi,
Bu tutum kuşkusuz doğru idi. Ama, maalesef tutarlı değildi. HSYK bakımından sakıncalı olan, RTÜK bakımından da sakıncalı değil miydi? RTÜK konusunda tutum alırken, ondan sonra gelmesi muhtemel başka değişiklik önerilerini öngörmek ve -tutarlı olmak bakımından- ona göre tutum almak gerekmiyor muydu?
Gerici, dinci, tutucu kadronun egemen olduğu RTÜK önce, doğrudan TV kanalları yerine, kamuoyu nezdinde etkili olan programları hedef aldı (Can Ataklı'nın, Ayşenur Arslan'ın programları gibi). Şimdi sıra doğrudan TV kanallarının geçici kapatılmasına geldi. Bundan sonraki aşama lisans iptaline gider.
Bu arada televizyon ekranlarına çıkan siyasetçiler, büyük bir yanlış yaparak iktidarın, daha doğrusu onun emir komutasında olan RTÜK tarafından karartılan kanallar için “muhalif kanallar” tabirini kullanmaktadırlar.
Bu kanallar muhalif kanallar, olmayıp sadece doğru haber veren kanallardır. Gazetecinin sorumluluğu haberi doğru vermektir.
Gazetecilikte bir kural vardır. “Haber doğru, yorum serbesttir” Karartılan televizyonlar bu tanıma uymaktadırlar, o nedenle bu kanalları muhalif kanallar diye nitelemek yanlış olmaktadır. Bu kanallar havuz medyasının aksine birilerin yardakçısı veya karşıtı değil dürüst gazetecilik, habercilik yapan kanallardır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları