Cumhurbaşkanı’nına hakaret
Şahin Mengü: Recep Tayyip Erdoğan bir siyasi parti Genel Başkanı olarak, siyasi sıfatı nedeniyle rakiplerine sert eleştiriler yapabileceği gibi aynı ölçüde eleştirilere de muhatap olabileceğini kabullenmelidir.
Cumhurbaşkanı 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliğine kadar partiler üstü bir konumdaydı. Bir partili Cumhurbaşkanı seçilirse, partisiyle ilişkisi derhal kesilirdi. Turgut Özal’a kadarda zaten Cumhurbaşkanları herhangi bir parti üyesi olmayan, üst düzey kamu görevlileri arasından seçilirdi.
Kimdi bunlar? Eski genelkurmay başkanları, kuvvet kumandanları, Anayasa Mahkemesi başkanı sıfatı taşıyan kimselerdi.
2017 değişikliğine kadar Cumhurbaşkanları herhangi bir partinin üyesi olamadıkları için Milletin birliğini temsil ederlerdi bu nedenle de Ceza Kanunlarımızda Cumhurbaşkanına hakaretin suç sayılmasının nedeni, kişiden daha çok, o tarafsız makamı koruma amaçlıydı.
16 Nisan 2017 Anayasa değişikliğinden sonra, Cumhurbaşkanı partili olabildiğine ve yürütmenin de başı olduğuna göre, eskiden başbakanlar ne kadar hukuki korumadan istifade ediyorsa en fazla o kadar hukuki himayeye layıktır.
Yoksa siyasi hayatta bir haksız rekabet söz konusu olmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan, AKP Genel Başkanı olarak, bir yerel seçim çalışmasında, devletin bütün olanaklarını kullanarak partisi adına propaganda yapmakta ve bunu yaparken de, siyasi rakiplerine en ağır ithamlarda bulunmaktadır.
AKP ile MHP’nin kurduğu Cumhur İttifakı karşısında, CHP ve İYİ Parti arasında kurulan “Millet İttifakı” için “Zillet” tabirini kullanabiliyor. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi genel Başkanına “Yalancı” diyebiliyor, PKK ve FETÖ Terör Örgütleri ile işbirliği yaptığını iddia ediyor ve daha bir çok aşağılayıcı söz sarf edebiliyor.
Ancak bu haksız, hukuksuz, icapsız suçlamalara karşı hiçbir savcı harekete geçemediği gibi, bu ithamlara maruz kalanlar suç duyurusunda bulunsalar da, yargı teminatı kalmadığı için hiçbir savcı harekete geçemiyor, iddianame tanzim edemiyor.
16 Nisan 2017 Anayasa değişikliğinden sonra artık Cumhurbaşkanları aynı zamanda yürütmenin başı da olduğundan, eskiden başbakanlar ne kadar hukuki korumaya sahipse en fazla o kadar korumaya sahip olmalıdırlar.
Partili Cumhurbaşkanları aynı zamanda iktidar partisinin de Genel Başkanı olduğundan haklarında yapılan eleştiriler ağırda olsa, eleştirileri tahammülle karşılamaları beklenir.
Recep Tayyip Erdoğan bir siyasi parti Genel Başkanı olarak, siyasi sıfatı nedeniyle rakiplerine sert eleştiriler yapabileceği gibi aynı ölçüde eleştirilere de muhatap olabileceğini kabullenmelidir.
Örneğin O Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’na “Yalancı” diyebilmektedir.
Peki, Kemal Kılıçdaroğlu da dönüp ona, örnekler vererek, aynı suçlamada bulunsa ne olur?
Ne kendisi buna tahammül gösterir ve ne de savcılar, bu karşılıklı iki siyasinin birbirlerine söyledikleri sözlerdir diye bakmaz derhal hakkında fezleke düzenlerler.
İşte hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının kâğıtta yazmanın ötesinde, yaşama geçtiği ülkelerde, düşünce ve ifade özgürlüğünü, siyasiler ve vatandaşlar arasında kanun önünde eşitliği bağımsız yargı sağlıyor.
Son dönemlerde Trump’ın kararlarına karşı, ya da ona karşı yapılan sert eleştiriler hakkında Amerika Birleşik Devletleri mahkemelerinin verdiği kararlar var.
Tabii orada yargıcın evvela kendisine, sonra da mesleğine saygısı var. Devletin temelinin adalet olduğuna inancı var.
Recep Tayyip Erdoğan ile “Çay toplamaya giden”, önünde Cübbesinin olmayan düğmelerini iliklemeye kalkan yargıçlarla da hukuk ve adalet bu kadar oluyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları