Şahin Mengü: Parti partiliden, parlamento partiden ve vatan ise hepsinden önemlidir.
Corono virus nedeniyle bizde Avukatlık büromuzu bir anlamda en düşük kapasiteye indirip evden çalışmaya başladık.
Bunun en büyük faydası daha çok okumaya ve düşünmeye vakit ayırabiliyor insan.
Bende bu arada bundan evvel okuduğum ama tekrar karıştırdığım kitaplardan Sayın Ali Nejat Ölçe’nin 2017 yılında lütfedip çok nazik bir yazıyla bana gönderdiği “Köklerinden Koparılan CHP” kitabını tekrar okumak fırsatı buldum.
Bu güzel kitapta ülkemizin içinde yaşadığı sorunlardan kurtulabilmesi için yapılması gerekenin, Atatürk ilkelerinin özüne sahip çıkılması olduğunu, Atatürk ilklerini doğru değerlendirmek ve bunlar doğrultusunda harekat edilmesi gerektiği, bunların O’na duygusal bağlılık gösterisinden çok daha önemli olduğu vurgulanmış.
Türk siyasetinin en önemli sorunlarından birinin yetkililer tarafından halka doğruların söylenmemesidir. Kısa vadeli siyasi çıkarlar uğruna, olunduğundan farklı görünmek için söylemlerde bulunulmaktır.
Kısa vadede oy kaygısıyla çekici görünen, uzun vadede ülke için sakıncalı olan politikalara başvurulmamalıdır.
Parti partiliden, parlamento partiden ve vatan ise hepsinden önemlidir.
Örneğin yerel yönetimlerde, partiliden çok liyakate önem vermeliyiz. Gerekiyorsa parlamentonun kutsiyeti için her türlü fedakarlığı yapmamız gerekecektir. Parti olarak, ne partili, ne yakınlarımız, ne kendimiz ülkenin bütünlüğü, ulusun birliğinden daha önemli değiliz.
Örneğin, dinci kesimden de oy alabilmek kaygusuyla laiklikten, ayrılıkçılara hoş görünmek için bu düşüncede olanlara taviz vermememiz gerekir. Bu dincilere, ayrılıkçılara taviz vermek ilk ağızda parti için faydalı, oy artışı sağlıyor gibi görünebilir ama bunun ülkenin temellerine verdiği zararlar da tartışılmaz.
Ülkenin üstün menfaatleri gerektiriyorsa halk için halka rağmen de davranılması gerekebilir. Bunu yapmaktan hiç kaçınmamalıdır.
Biran için işimize yarıyor gibi geliyor diye anayasaya aykırı hiçbir işlem ve eylemin içinde olunmayacağı gibi, bu tür çabalara göz yummamak da gerekir.
Son otuz kırk yıldır milli bütünlüğümüz sağlayan bütün kurumlar yozlaşmaya başlamıştır, toplum mezhep, dil ve siyasal görüş farklılıkları ideolojik açıdan ve kasıtlı olarak istismar edilmektedir.
İşte bize düşen görev bu yozlaşmaya karşı dik durmak, bu istismara karşı çıkmaktır.
Bugün Türkiye’yi yöneten ister iktidar partisi ister ana muhalefet partisi kadroları olsun, gerek sağdaki ve gerekse soldaki doğan boşluktan yararlanarak bugün iktidar ve ana muhalefet olabilmişlerdir.
İktidarıyla muhalefetiyle Atatürk’ü unutturmak için özel çaba sarf etmektedirler.
Bunda da şimdilik de olsa başarı kazanmış durumdadırlar.
İktidarıyla muhalefetiyle birikimli insanları saf dışı etmişler, Cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi olmaktan uzaklaştırmışlar, tutucu politikaları, belli çevrelere şirin gözükmek için el birliği ile hayata geçirmişlerdir.
Sadece tutucu politikaları hayata geçirmekle kalmamışlar, cemaatlerin, tarikatların önde gelenleriyle flört eder duruma gelmişlerdir.
Bugünkü parlamento da devrim kanunlarıyla kapatılan tekke ve zaviyelerin açılmasını savunanlar bile bulunmaktadır.
İktidarı elinde bulunduran parti/kişi devamlı olarak kendini yüceltme, kendini aklama ve karşısındakileri daima kötülemeyi bir siyaset yapma biçimi haline getirmiştir.
Bütün bunlardan arınmak ve muasır medeniyeti yakalaya bilmek için Türkiye Cumhuriyeti özüne dönmek ve siyasal tercihlerini buna göre yapmak zorundadır.
Burada en büyük görev, herhangi bir dış güce esir olmamış gerçek aydınlara yani aydınlanmış beyinlere düşmektedir.