İstanbul’un Zindanları
Yaşar Miraç yazdı, Ne diyordu o türküde? ‘İstanbul güzel ama…’
‘’Nargilem duman duman’’ eski bir İstanbul türküsü. Son 20 yıldır Yeni Türkü grubunun yeniden yorumlayışıyla genç kuşaklarca da benimsendi, sevilerek dinlendi.
Bu türküde yinelenen dizeler şöyledir:
‘’İstanbul güzel ama
Zabitleri pek yaman…’’
Yalnız zabitleri mi? İstanbul’un zindanları da hapishaneleri de ta Bizans’tan beri, Osmanlı’dan beri yamandır. Bu ‘’yamanlığa’’ Cumhuriyet dönemi de tuz biber ekmiştir!
Eskiden padişahlara, sadrazamlara, paşalara yaranmak için İstanbul’da görev yapan zabitan ve memuran taifesi ‘’vur deyince öldür’’ anlayışıyla ‘’kraldan çok kralcı’’ bir tavırla vazife-i ifa ederler idi.
Buna bir de ‘’İstanbul gibi dünyaca ünlü, memleketin en büyük kentinde görev yapıyorum’’ fiyakası, böbürlenmesi, büyüklenmesi eklenince devlet dairesine, karakola, hapishaneye, mahkemeye düşenin hali perişan olur idi.
Bu yüzden edebiyatımız, folklorumuz, müziğimiz nice zenginleşmiş, argo sözcükler, deyimler, türküler kazanmıştır: Örneğin ‘’karakolda ayna var’’…
‘’Aynasızlar’’ derken sanki ‘’ahlaksızlar’’ ya da ‘’vicdansızlar’’ dermiş gibi bir tonlama mı yapılıyordu?
Cumhuriyet döneminde de İstanbul’un zindanları Osmanlı’dan kalma Yedikule Zindanlarını aratmayacak üne sahip oldular!
Sansaryan Hanı işkencecileriyle şimdiden sosyal(!) tarihimizde yerini aldı.
Kolluk kuvvetlerinin, polisin, karakolların, komiserlerin, gardiyanların hapishane müdürlerinin, kadıların, yargıçların fiyakasından geçilmezdi İstanbul’da. Günümüzde de öyle!
Bayrampaşa cezaevi gibi kimileri bugün müze olduysa yarın da Metris, Silivri, Hasdal aynı yolun yolcusu.
27 Mayıs’ın ünlü ‘’Yassıadası’’
12 Mart’ın ünlü ‘’Ziverbey Köşkü’’
12 Eylül’ün ‘’Metrisi’’
Ve bugünlerin ünlü Silivri’si Hasdal’ı yarın birer müze olarak ziyaret edilecektir.
Falakadan elektriğe tekniğin bilimin gelişimiyle yenilerek, güçlenerek süren işkence geleneği 12 Eylül’ün ‘’yaş büyüterek asma’’ ‘’pencereden atarak intihar etti’’ deme ‘’dayakla karakolda öldürerek; başını duvara çarparak öldü’’ deme gibi basit iftira yöntemleri de gelişti:
Bilgisayarda internet üzerinden çeşitli gelişmiş programları kullanarak sanal suçlar, deliller icat edip suçlanacak fişlenmişlerin (kişi ya da kurum fark etmez) bilgisayarına yüklemek yeterli artık. Ardından gelsin 15 -20 yıllık toptan mahkûmiyetler!
Asıl amacın ‘’bağcıyı dövmek’’ olduğu kesin. Gerçi bağcının da pek pir-ü pak olduğu söylenemez! Darbeler tarihimiz de oldukça kabarık!
Fakat bu son Balyoz ve Ergenekon ya da Casusluk davalarına bakınca teskere sonrası pentagon ve ABD’nin aldığı karar gereğince; önce başına çuval geçirilen TSK’nın, ‘’bir güzel temizlenmesi harekâtı’’nın gerçekleştirildiği çok açık.
Yalnız bu yapılırken bile öyle bir yöntem uygulanmakta ki at izi it izine karıştırılıp çorba ve torba usulü denenmekte gerçek suçluların arada gizlenmesi sağlanmakta. Potansiyel suçlu ‘’Kemalistler’’ topyekûn alaşağı edilmekte. Bu arada cumhuriyet dönemi boyunca intikam duygularıyla gizli tarikatlarda, inlerde bekleyenlerin sırtı gizli sıvanmakta, onlara ‘’bakın işte nasıl cezalarını veriyoruz’’ gösterisine girilmekte…
Bugünün Ergenekon’u, Balyoz’u, Casusluk davaları, bu davaların iddianameleri, savunmaları delilleri, mahkeme süreçleri elbette geleceğin müze-i zindanı’nda sergilenecek belgeler arasında yer alacaktır.
Alacaktır da acaba bu adaletsizliğe, vahşiliğe sebep olanların yine yanlarına kalacak mıdır yaptıkları? Asıl merak konusu budur?
Yaşayıp göreceğiz…
Ne diyordu o türküde?
‘İstanbul güzel ama…’’
Yaşar Miraç
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları