'Ey Partiler; Birleşiniz'
Yüksel Işık; Taslak, mevcut iktidarın parlamento çoğunluğunu korumak üzere düzenlenmiş bir içeriğe sahip. Taslağı görünce aklıma, “Hileler Kitabı”nda, Ali ile Muaviye arasında geçen bir anekdot geldi.
Çanakkale Destanını yazanların anısına saygıyla.
Yeni seçim yasa taslağı paylaşıldı.
Taslak, mevcut iktidarın parlamento çoğunluğunu korumak üzere düzenlenmiş bir içeriğe sahip.
Taslağı görünce aklıma, “Hileler Kitabı”nda, Ali ile Muaviye arasında geçen bir anekdot geldi.
Algı yönetimi alanında, tarihin gördüğü en başarılı isimlerin başında gelir Muaviye. Haklı bir zemini, güçlü bir desteği ve adil bir kimliği olan Ali’yi yenmiş olması da bunun göstergesidir.
Allah’ın aslanı, peygamberin hem amcaoğlu hem damadı hem de ilk Müslümanlardandır. Peygamberin, “Ondan üstün yiğit, Zülfikar’dan keskin kılıç yoktur” dediği Ali’nin, İslamiyet’in yayılmasında da payının çok büyük olduğu tartışmasızdır.
Halife olmak için yanıp tutuşan Muaviye de bunun farkındadır. Önce Ali’nin duyacağından emin olduğu bir plan yapar.
Kendisinin öldüğüne dair bir haber yayar ve bu haberi, farklı kişiler aracılığıyla o sıra Ali’nin de ikamet ettiği Küfe’de duyurur.
Haber Küfe’de duyulur ve kim olursa olsun, bir devlet yöneticisinin ölümünün ardından yas tutma geleneği olduğu için herkes yasa davet edilir.
SİYASET, AZİM VE KARARLILIK GEREKTİRİR
Haber, Hz. Ali’ye de ulaştırılır.
“Nereden duydunuz?” diye sorar.
Cevap, “Şam’dan gelen bir atlı söyledi” olur.
Hz. Ali, “Muaviye ölmedi” diye kestirip atar ve herkese işinin başına dönmesini emreder.
Ancak aynı haberi getiren yeni atlıların ardı arkası kesilmez. Atlılar geldikçe Muaviye’nin öldüğüne ilişkin kanaat güçlenir. Bu kanaatin etkisiyle çevresindekiler, her seferinde bu haberi Ali’ye iletirler; Ali de her seferinde, “Muaviye ölmedi” cevabını verip, konunun konuşulmasına izin vermez.
Sonunda çevresindekilerden biri dayanamaz ve Ali’ye sorar:
“Ey Ali, Muaviye’nin öldüğüne dair haberler, peş peşe geliyor ve sen ısrarla ölmedi diyorsun. Neden?”
Şöyle cevap verir Ali:
"Ölmedi ve şu an benim sahip olduğum her şeye sahip olana kadar da ölmeyecek."
Muaviye'nin Ali’ye söyletmek istediği de budur aslında. Ali, kendi tarihsel haklılığını anlatmak isterken farkında olmadan, dile getirdiği, esasen Muaviye’nin azim ve kararlılığıdır.
Rivayet edilir ki bu itirafından sonra etrafında bulunanların çoğu, Ali’yi terk eder ve Muaviye’nin saflarına katılır. Onların ayrılması kitleleri de etkiler ve Müslümanlar, Allah’ın aslanını terk edip, İslamiyet’i sonradan seçen birinin etrafında toplanırlar.
Sıffın Savaşına gelene kadar Muaviye, zaten başarıyla yürüttüğü algı yönetimi sayesinde istediği sonuca ulaşmıştır; savaş, o ana dek yürütülen algı yönetimiyle tartışmalı hale gelen Ali’nin halifeliğini sonlandırır ve Muaviye, Emevi Devleti’nin ilk halifesi olarak tarihe geçer.
TARİHSEL OLANI TOPLUMSAL VE GÜNCEL OLANLA TAÇLANDIRMAK
Her meselenin tarihsel, toplumsal ve güncel olmak üzere üç yönü vardır ve bu üçünün uyumu varsa bir başarıdan bahsedilebilir. Başarıyla yürütülen algı yönetimi sayesinde elde edilen güncel başarı, toplumsal olanı da etkiler ancak son hükmü tarih verir.
Pek çok hileli yönteme başvurarak, Ali’nin elindeki iktidara el koyan Muaviye’nin güncel başarısı dikkate değer ama bu başarıyı tümüyle Muaviye’ye yazmak da tarihe haksızlık olur.
Tarih satır aralarında yazar ki Ali, kendi haklılığına inanmakla yetinir. Haklılığını topluma anlatma ihtiyacı duymaz. Ali’nin paylaşımdan ve katılımdan uzak bu hali, Muaviye’nin başarısına etki eden faktörlerin başında gelir.
Ali ve Muaviye örneği de göstermektedir ki tarihsel haklılık, güncel başarı için yeter şart değildir.
Yeter şart nedir?
Tarihsel olanı, toplumsal ve güncel olan ile taçlandırmaktır.
Dün 107. Yıldönümünü kutladığımız 18 Mart Çanakkale Destanını hatırlayalım.
O gün, tarihsel olarak haklılığımızı, toplumsal ve güncel başarıyla taçlandırdığımız için bugün, Çanakkale Destanı’nın, “zalimin zulmüne, emperyalistin işgaline karşı bir başkaldırı günü” olarak kutluyoruz.
Tarih dediğimiz tecrübenin, toplumsal olarak sıkışıklık yaşanılan her dönemeçte, Çanakkale’yi bir deniz feneri olarak göstermesi de bundandır.
2002’de, “yasakları kaldırmak, yoksulluğu önlemek ve yolsuzluğa son vermek” gibi halkın hassas noktalarına dokunarak iktidara gelenlerin, 2007’de, “e muhtıra” algısını, 2011’de darbeciliğe karşı verdikleri mücadelenin “yetmez ama evet” niteliğinde olduğunu, sendeledikleri 2015’i telafi etmek için birdenbire artan terör ve şiddet sarmalını ve nihayetinde 2017’de mühürsüz oylarla 2018’de de, rakipleri sandığımız kişi aracılığıyla “adam kazandı” mesajıyla algıları yönettiğini biliyoruz.
2011’e kadar “haklı”nın mevcudun algı balonuna toplu iğne batırmayı kendisi açısında zul sayması nedeniyle kendisini tahkim eden iktidar, “değişmesi mümkün değil” şeklinde neredeyse tartışmasız kabul edilen gücünün sallandığını görür hale gelmiş bulunuyor.
Yeni seçim yasa taslağı da bunun kanıtıdır.
İHTİYACIMIZ OLAN BİRLİKTEN DOĞAN KUVVETTİR
Yeni yasa taslağına göre aynı sandığa atılacak oylar, Cumhurbaşkanlığı seçimi için geçerli olacak ama milletvekilliği için herkes başının çaresine bakacak. Muhtemelen iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında sandığa atılan diğer ayların geçerli kabul edilmesinden esinlenilerek hazırlanmış bir “zihni sinir projesi”dir bu taslak.
Hazırlayanların amacı, artık kalmadığını kendilerinin de gördüğü başarı şanslarını artırmaktır.
Artırabilirler mi?
Tarihin tecrübesi gösteriyor ki sonun başlangıcına gelmiş durumdalar.
Sona geldiklerini gösterecek olan da “gücün sırrı”dır.
İktidar da farkında ki başını “amiral gemisi” konumundaki CHP’nin çektiği “Altılı İttifak”, yurttaşın ilgi odağındadır.
Herkes gibi iktidar da biliyor ki bu “birlikten kuvvet doğar”.
Asıl mesele, son ana kadar birliğin erdemi için çalışmak; birlikte yürünecek vadilerdeki dikenli otları temizlemektir.
Çanakkale Destanının yıldönümünde, dedelerimize yakışır torun, torunlarımızın gurur duyacağı nineler ve dedeler olmanın yolu da, tarihin şu anında vereceğimiz mücadeleden geçer.
Farklılıklar korunarak birlikte hareket edilebilirse herkesin hakkına ve hukukuna saygı gösteren, yasamanın, yürütmenin, yargının birbirinden bağımsız ve titizlikle görevini yerine getirdiği, kimsenin inancına, ifadesine ve düşüncesine halel getirmeyecek kadar demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye kurulabilir.
İşte bu nedenle demek lazım geliyor ki “ey partiler, birleşiniz”!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları