İstanbul alınalı…
Yüksel Işık: Yani iktidar değişikliği için nesnel koşullar hazır görünüyor.
İstanbul, 1453’te alındı. O “alınma”, çağ açıp çağ kapatan bir tarihe denk geliyor.
Meral Akşener’in, “Fatih”e benzettiği İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Politikyol aracılığıyla yaptığı açıklamalar, gündemi belirlemiş durumda.
İmamoğlu, yaptığı açıklamalarla hem derli toplu bir biçimde kendisini anlattı (*) hem de daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen, “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” cümlesini tekrarlayarak, yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Bu tekrar, önceden hesap edilmemiş, olağan dışı bir gelişme yaşanmaz ise yakın gelecekte, Türkiye’de iktidarın değişeceğine ilişkin verilmiş güçlü bir mesajdı.
YÖNETEMİYORLAR!
Ekonomide, siyasette ve diğer pek çok alanda gerçekleşen gelişmelere bakılırsa iktidar artık yönetemiyor. O kadar yönetemiyor ki İBB’nin kontrolünde bulunan metronun logosundan “imdat yeleği” üretmeye çalışıyor.
Yönetemedikleri açık; bu görülüyor.
Yani iktidar değişikliği için nesnel koşullar hazır görünüyor.
Asıl mesele, öznel koşulların olup olmadığıdır.
Öznel koşulların başında yönetilen konumundaki halkın mevcut iktidar ile yönetilmek istemediğini beyan etmesi gelir.
Halk, bunun ilk belirtilerini 31 Mart’ta gösterdi ve başta Ankara ve İstanbul olmak üzere 25 yıldır sürüp gitmekte olan siyasal İslamcı geleneği sandık yoluyla değiştirdi.
Merkezi iktidarın değiştirilebilmesi için bir iktidar alternatifinin oluşması ve halka güven vermesi gerektiği açıktır.
İstanbul ve Ankara belediyelerinin halka dokunan ve halkta karşılık bulan çalışmaları, güven veren bir iktidar alternatifinin oluşacağına dair ipuçları vermektedir.
Daha önce zihinlerde oluşan “acaba?” sorusu, şimdi yerini “neden olmasın?” sorusuna bırakmış görünüyor.
“Neden olmasın?” sorusu, bir kararlılık ifade etmez; esasen, bir yönelişin ifadesidir
Hiçbir yöneliş de kendiliğinden olmaz; bunun için bir dokunuşa, öncülüğe ihtiyaç vardır.
CHP’li belediyelerin gösterdiği performans, giderek, halk içinde, “yoldur yapılır, asfalttır atılır, parktır düzenlenir, aslolan insan yerine konulmaktır” görüşünün egemen olmasına vesile olmuştur.
İŞİN SAHİBİ HALKTIR!
İnsan yerine konmak ne demektir?
Halkın taleplerinin henüz şikâyete dönüşmeden zamanında saptanması ve saptanan bu taleplerin çözümü için halkın görüş ve önerilerinin alınması; halkın sürece demokratik yöntemlerle katılımın sağlanması demektir.
Yeter mi?
Yetmez!
Attığınız her adımda şeffaf ve hesap verebilir olmak da gerekir.
Bu konuda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, gerçekleştirdiği her hizmetten sonra o hizmetin maliyetini bilboardlar aracılığıyla duyuruyor olması çok çarpıcı bir davranıştır.
Yavaş’ın bu tutumu, “işin sahibinin halk olduğu”, bütün kamu yönetimlerinin halka karşı sorumlu olduğu gerçeğini yeniden hatırlatan önemli bir hamledir.
Pandemi süresince ABB’nin, İBB’nin ve diğer CHP’li belediyelerin halk için halkla birlikte neler yaptıkları, ölüm döşeğindeki Nuşirevan’ın oğlu Hürmüz’e verdiği nasihatleri hatırlattı.
Rivayet edilir ki Nuşirevan, ölüm döşeğindeyken, oğlu Hürmüz’ü çağırmış ve iyi bir yönetici olmak için kendi rahatını düşünmekten vazgeçip, yoksulların gönüllerini kazanmak için çalışmasını öğütlemiş.
Ardından da şunu eklemiş:
“Yönetici bir ağaca benzer, kökü halktır. Ağaç, kuvvetini kökünden alır. Halkın gönlünü yaralarsan, kendi kökünü baltalamış olursun. Sana lazım olan doğru yol, umut ve korku yoludur. Bu ikisi, bir yöneticide bulunursa herkes onun iklimine girmek ister.”
“Ya iktidar?” diye sorar, Hürmüz.
Nuşirevan’ın verdiği cevap, bugünümüze ışık tutacak niteliktedir:
“Kim saltanatı elinden gider diye halka baskı yapıyorsa o memlekette saadet ve huzur kalmaz. Halkın gönlünü yıkan yönetici, memleketi kalkındıramaz. Bir memlekette zulüm varsa o memleket harap olur.”
Bugünün ihtiyacı, halkın gönlünü kazanmak için gündelik hayatı kolaylaştırıcı projelerle geleceğe hazır olduğunu gösteren alternatif bir iktidarın mümkün olduğunu göstermektir.
(*):Harcı âlem sorular yerine sorduğu sahici sorularla herkesin merak ettiği yanıtlara ulaşmamızı sağlayan Dr. Ali Haydar Fırat’ı da bu röportajı nedeniyle kutlarım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları