NAZIM HİKMET, MEMLEKETTİR!
Yüksel Işık; Şu dizeleri yazdığında, İstanbul işgal altındadır ve Nazım’a düşen her yurtsever gibi emperyalizme karşı “vatan savunması” yapmaktır.
Bugün, Nazım Hikmet’in doğum günü.
Sıradan sözcüklere sihirli anlamlar katan büyük bir şairdi.
Şu dizeleri yazdığında, İstanbul işgal altındadır ve Nazım’a düşen her yurtsever gibi emperyalizme karşı “vatan savunması” yapmaktır.
“Ah bu senin yumruğun! Ah bu kirlenmiş yumruk!..
Bu bütün hakikati hileyle yenmiş yumruk
Bizim dik alnımızın üstünde yükselemez!.”
ANADOLU SAVAŞINI YENİDEN KAZANMIŞTI!
O kadar yurtseverdir ki Türkiye’nin “yedi düvele karşı” verdiği o muazzam Kurtuluş Savaşını destanlaştırmış; dünya tarihinde eşi görülmemiş o destanla, İnönü’nün ifadesiyle “Anadolu Savaşı'nı bir kez daha kazan(mıştı)”.
Nazım’ın kişisel tarihi, “haklı ile haksız”ı birbirinden ayırdığı; vicdanını her daim adaletin ince terazisiyle ölçtüğü bir ömrün üzerine kuruludur.
Savaşın acımasızlığını iliklerine kadar hissetmiş biri olarak, İkinci Dünya Savaşında gerçeği şiirleştirmekten, emperyalist saldırganlığa karşı çıkmaktan zerre kadar tereddüt etmemişti.
“Dünkü hava akınında ölenlerin
yüz kadarı beş yaşından aşağı,
yirmi dördü emzikte...”
Kendisini dünyanın en ücra köşesindeki kimsesize bu kadar yakın, emperyalist haydutlara bu kadar uzak; bu kadar Anadolulu ama aynı zamanda bu kadar dünyalı kaç kişi tanıyorsunuz?
Bu ülkenin muktedirleri, işte böyle bir insanı, kendi memleketinden uzaklaştırabilmek için her yolu denemişlerdi.
Gene de Nazım’ı memleketini sevmekten alıkoyamamışlardı. Şu dizeler, o özlemin resmidir:
“Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,”
BİZE SEVMEYİ O ÖĞRETMİŞTİ!
Yurtseverliği tartışılmazdı; şairliği de!
Londra’da bulunan Southbank Center Sanat Merkezi, geçtiğimiz yıllarda, “son 50 yılın en güzel 50 aşk şiiri” seçmeleri yapmış; Nazım’ın “Severmişim Meğer” şiiri de bu seçmelerin arasına girmişti.
Şiir uzun; bununla birlikte sizi de cezp edeceğini sandığı bir bölümünü aktarmak isterim:
“Bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
Bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
Bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
Bilirim benden önce duyulmuş bu keder
Benden sonra da duyulacak
Benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
Benden sonra da söylenecek
Gökyüzünü severmişim meğer”
Nazım’ın, “beygirinkinden biraz uzun, karganınkinden biraz kısa” olarak tanımladığı ömür, hepimiz için geçerli.
Aslolan bu ömrün hakkını vermektir.
Şiirlerinin derinliğini de yurtseverliğinin boyutunu da bilememiştik.
“SOL MEMENİN ALTINDAKİ CEVAHİR”, HALA ÇARPIYOR!
Kadrini de bilememiştik!
Düşünün ki ömrü boyunca Nazım’ın sahip olduğu dünya görüşüne mesafeli duran Türkeş bile son günlerinde Nazım’a başvurmuş; şu dörtlüğünü okumuştu:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.”
Öyledir; bu memleket bizimdir!
Bununla birlikte bilmeliyiz ki bu kadarıyla yetinmek; pek çoğumuzu kendi öz vatanında yalnızlaştırır. Çünkü bir coğrafyayı memlekete dönüştüren, onun uğruna ölümü göze almamıza yol açan, hapishanelerinde yatarken gıkını çıkarmayı ayıp sayan, dünyayı dar ettikleri için “naçiz vücudu”nu uzaklara atsa da kalbinin burada atmasını sağlayan şey, o coğrafyayı herkes için yaşanabilir bir yurt haline getirmekten geçer.
Nazım, o özlemimizi şu dizelerde dile getirmişti:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim.”
Şiiri anlamlı hale getiren, herkes için bir kesişen küme haline dönüştüren, şairinin, insanlığın yaşadıklarını iliklerine kadar hissediyor olmasıdır.
Tartışmasız büyük şairdi.
Yurtseverdi, insandı ve de bu dünyada göçüp gittiğinde dahi “sol meme(si)nin altındaki cevahir” hala bu toprakların, üstünde yaşayan yoksullar için yaşanabilir olması için çarpmış; son ana kadar hiç kararmamıştı.
Duygularını, “Kırk günlük yolda yaprak kımıldasa/Sen ürpermelisin içerde” şeklinde dizeleştirmesi de bu özlemindendir.
Mücadelesi henüz mutlu sona ulaşmadı, dileği henüz gerçekleşmedi ama rahat uyusun, gözü arkada kalmasın; o mirası devralanlar var bu ülkede.
Ne mutlu onlara!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları