loading
close
SON DAKİKALAR

Krizi yaratan sizsiniz faturayı da siz ödeyin

Krizi yaratan sizsiniz faturayı da siz ödeyin
Tarih: 12.02.2012 - 17:35
Kategori: Gündem

ABD’nin ünlü muhalif isimlerinden Albert: "İşgaller zengin elite verilen net bir mesaj."

ABD’nin ünlü muhalif isimlerinden Albert: "İşgaller zengin elite verilen net bir mesaj."

Albert, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın da etkisiyle çaresizlik hissinden “yapabilirim” hissine geçiş olduğunu, sokak gösterilerinin de bu umudun, cesaretin dışavurumu olduğunu söylüyor. “Milyonlarca kişi açlıktan ölüyorsa zaten kriz vardır, ama durum şimdi zenginleri etkilediği için kriz deniyor” ifadelerini kullanan Albert’a göre sokaktaki insanlar artık hükümetlerden zenginlerin çıkarlarını savunmasını değil, yoksulların haklarını gözetmesini istiyor.

“Dünyada her yıl milyonlarca kişi açlıktan ölüyorsa, bu kriz değil mi?.. İnsanlar onurlu bir yaşam süremiyorsa, bu kriz değil mi?.. Ana akım medya için yoksulların bir kıymeti harbiyesi yok. Ama ekonomiyi hıçkırık tutsa, ekonominin karnı ağrısa, zenginleri de etkileyecek duruma gelse, işte o zaman buna kriz deniyor. Kriz tabii ki yoksulları, güçsüzleri de etkiliyor ama zenginleri de etkilediği için kriz diyoruz.”

Bu sözlerin sahibi ABD’li eylemci, 68 döneminde ABD’de öğrenci hareketinde aktif roller üstlenen ve 2000’lerde “katılımcı ekonomi” (kısaca Parecon) vizyonunu gündeme getiren ekonomist Michael Albert. Aynı zamanda muhalif site Zcommunications’ın (ZNet) editörlerinden olan Albert’a göre krizden iki şekilde çıkmak mümkün: Ya bir daha kriz yaşamayacağımız bir noktaya geliriz ya da iktidarı, sermayenin, servetin büyük bölümünü, iletişim araçlarını elinde tutan kesimler, krizi kendilerini daha da güçlendirmek için kullanabilir. Zenginler için, sorunu yaratanın kendileri lehine zaten var olan devasa eşitsizliğin olması mühim değil. Krizin ötekiler üzerindeki etkilerine aldırmıyorlar bile.

Michael Albert, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu Yayınları’nın ve BDP’nin davetlisi olarak Yunanistan’dan geçtiği İstanbul’da Cumhuriyet gazetesinden Özgür Ulusoy'un ekonomik kriz ve dünyayı saran protestolar üzerine sorularını yanıtladı.

- Bütün dünyada insanlar, krizin sorumlusu olarak gördükleri bankalara, finans sektörüne, büyük şirket sahiplerine karşı ayakta... Aslında uzun süredir bir memnuniyetsizlik vardı, bu öfke sokaklara nasıl taştı?

MICHAEL ALBERT: Yunanistan, İspanya, İtalya, ardından ABD ve şimdi bütün dünyada çeşitli kentlerde sokaklara dökülen insanlar “Hey, buna siz sebep oldunuz, faturayı da siz ödeyin” demeye başladılar. Bu gösterilerde yeni olan bir nokta, doğrudan demokrasi çağrısının, talebinin dile getirilmesi. İnsanlar kendi meselelerini kendi ellerine almak istiyorlar. Yunanlılar ve İspanyollar büyük ölçüde Mısır’dan esinlendiler. Mısırlılar Kahire’de meydanları işgal ederken net bir hedefleri vardı: Mübarek’in gitmesi.

Olan biten o kadar karmaşık değil aslında. Bütün dünyada nüfusun büyük bölümü öfkeli, incinmiş hissediyor.

Yunanistan’da işsizlik oranı ile ABD’nin merkezindeki pek çok şehirde işsizlik oranı çok benzer. Kendinizi Yunanistan’daki şehirlerle Detroit’e ışınlasanız, Detroit’te çok daha korkunç bir manzara ile karşılaşabilirsiniz. Sorunlar, çekilen acı bütün dünyada aynı. Bu isyana neden olan nedir? Sizin sorunuz bu. Bence, yeni, çok önemli bir faktör, bir sıçrama söz konusu. Bu sıçrama geçici olabilir ya da sürdürülebilir hale getirilebilir. “Umutsuzluktan” “umuda”, çaresizlik hissinden “yapabiliriz”e bir sıçrayış var.

Zaferin mümkün olduğunu hissetmek cesareti doğurur

- Bu umudu doğuran ne?

Pek çok farklı etken bir araya geldi. Öncelikle Tunus’ta daha çok insan sokağa çıkmaya başladı... Çok fazla sinisizm, kötümserlik ve çaresizlik hissi var insanlarda. “Ben istiyorum ama kimse bir şey yapmayacak ki” diye düşünüyor çoğunluk. Sonra birileri bir şeyler yapmaya başlıyor, gittikçe daha fazla insan başkalarının bir şeyler yaptığını görüyor ve ben de yapabilirim diyor.. İnsanlar birdenbire daha fazla öfkeyle dolmadı. Burada dramatik bir değişiklik yok. Bir şeyleri başarmanın mümkün olduğu hissiyatı radikal bir değişiklik oluyor. Mısır’da bambaşka nedenlerle de olsa, yaşanan buydu. Zaferin mümkün olduğunu hissetmek, cesareti doğuruyor. Kimse kaybedilmiş bir dava için cesaret sergilemek istemez.Mısırlıların umudu gittikçe arttı, cesaretleri de öyle.

Net hedefler gerekiyor

- Ya İspanya, Yunanistan ve ABD?

Şirketlerin hâkimiyeti, bürokrasi, insanların onurlarının kırılması, işsizlik, yoksulluk, sistemli akıl dışılığı, çevre sorunları... Bütün bu sorunlar hep var. İnsanlar kötümserdi: “Yapabileceğim bir şey yok, ailem için bir şeyler yapmaya çalışmak dışında bir şansım yok.” Sonra birdenbire Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki eylemler ortaya çıktı, artı durum gittikçe kötüleşti, bir dizi olay bir araya geldi. Bazen bir şey bir grup insanın harekete geçmesine yol açar ve bu hareket ötekilere umut verir. Sorun şu, Mısır’da bu olduğunda insanlar ne istediklerini biliyordu. İspanya’da, Yunanistan’da, ABD’de şu anda bir momentum var. Harekete geçmenin, yaşamının kontrolünü ele almaya çalışmanın verdiği coşku var. Ama bir süre sonra bir problem ortaya çıkacak. Zaferin tanımı net değil. Hangi yöne gidiyoruz, ne istiyoruz. Bu bir süre sonra hareketin ivme kaybetmesine neden olabilir. Katılım düşmeye başlar... İnsanlar büyük meydanlardaki toplantıları mahallelere taşıyabilse o zaman bir programa sahip olur. Elit için asıl tehlike de budur.

Bir başka olgu daha var. Bütçede açık varsa sağ iktidarlar ordunun, polisin bütçesini kesmezler. Yoksulların hayatını kolaylaştıran sosyal programları keserler. ABD’nin bazı bölgelerinde sağcı kiliseler devreye giriyor. ABD’de Cumhuriyetçi kanatta, bazı adaylar kısmen büyük şirketlerin çıkarlarını kısmen de dinci seçmeni temsil ediyorlar.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları