Kürt müsünüz? Hangi konuda!?
Ayşe Arman'ın Sırrı Süreyya ile röportajı...
Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ayşe Arman İstanbul BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile röportaj yaptı.
Tılsımı var deyin, şeytan tüyü var deyin ne derseniz deyin. Onu sevmemek imkânsız. Gerçekten. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den söz ediyorum.
Biri onu sempatik bulmadığını söylesin, kellemi keserim. Mümkün değil. Bir kere yüz ifadesi, diksiyonu, yaptığı yorumlar, açık sözlülüğü, sahiciliği gülümsetiyor insanı. Bir de kendisiyle o dalga geçme hali. Dakika bir gol bir; hemen etkisi altına giriyorsunuz. İyi bir insan o. İyi şeyler yayılıyor ondan. Hah buldum, iyi enerji yayılıyor, neşe, neşe! Sadece siyasetten de söz etmiyor, hayata dair her şeyden ediyor. Bir sürü şey öğreniyorsunuz. Bir tür halk filozofu. Güldürüyor, düşündürüyor, insanı gaza getiriyor, cesaret veriyor, kendini sevmesini sağlıyor, en önemlisi de sana insan olduğunu hatırlatıyor. Çok sevdim. Hatta dedim ki, “Daha fazla burada benimle olmayın, gidin, âşık olacağım size. Bir de bunu yazacağım rezil olacaksınız!” Güldü. “E ben de insanım” dedi, “Üstü kapalı yazarsanız kabul edebilirim. Hatta onore bile olurum!”
Müthiş bir mizah duygunuz var. Nereden geliyor?
- Anamdan. 24 yaşındayken, o kocasını, biz dört kardeş de babamızı kaybettik. Yokun yoka karıştığı tek göz odada dertlerimizi konuşurduk. Dertleri çözemeyince de yoksulluğumuzla dalga geçme şenlikleri düzenlemeye başladık. Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Adıyamanlı olmak ne demek?
- ‘Mozaik nedir? Neye denir?’ bunu bilmek demek. Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Ermeni, Süryani, Nasturi komşularınızın olması demek. Ombudsmanımız diyor ya, “Benim Ermeni komşum bile vardı”... O ne ki? Bunların cümlesiyle hısım, akraba olmak demek. Adıyamanlı olmak, hepsinin bağından üzüm, bahçesinden erik, deresinden nar bölüşmek demek.
Peki orada büyümek, insanın kişiliğini nasıl şekillendiriyor?
- Barışçıl oluyorsun! Doğru söylüyorum, yeryüzünde savaşla kurulmamış ve savaşla yıkılmamış tek uygarlık Kommagene’nin bahçesinde oturuyorsun! Doğu Roma ve Pers imparatorluğunun müşterek sınır taşı bir yerde ataların, tanrılara Farsça ve Grek dillerinden iki adı aynı anda vererek birlikte anmış. Zeus-Oromasdes, Apollo-Mithras gibi. Üçüncü bir yolu aramak, genetik bir karakter mirasın oluyor!
Kürt müsünüz?
- Hangi konuda?
Yaradılış itibariyle...
- Türktüm aslında ama birtakım dış mihraklar, birtakım iç mihraklarla el ele vererek Kürt yaptılar beni. Bu mesele çözülene kadar Kürt’üm, sonrasına bakarız!
En belirgin üç özelliğinizden biri solculuk. Ne zaman solcu oldunuz?
- Şimdi diğer iki özelliği merak ettim, iyi mi! “Solcu olunmaz, solcu doğulur” ki birinci yol budur. Hayat koşusuna ayakkabısız bir yoksullukla başlamışsan, ayakkabılıları geçmenin en kestirme yolu solcu olmak. İkinci yol, insan kalma arzusu ve iradesi. Orta 2’de solcu oldum, lise 2’de ilk defa öldüresiye karakol işkencesi, sonra çok kısa süreli cezaevi... Anam “Sırtına hapishane yorganı değdi, bu iflah olmaz!” dedi. Haklı çıktı, iflah olmadım.
BEDEL ÖDEMEDİM ÜSTÜNE BORÇLANDIM
Siz de bu ülkenin solcularının çoğu gibi büyük bedeller ödediniz yani...
- Sol düşüncenin ve yaşama biçiminin bana kattıkları yanında ‘bedel’ dediğiniz şey çok güdük kalır. Bedel ödemedim, üste borçlandım!
Şimdi BDP milletvekili olarak yeni anayasa komisyonunda görevlisiniz. Oysa bir zamanlar anayasayı ortadan kaldırmaya çalışmak suçundan 12 yıl hüküm giyip hapis yatmıştınız. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Buna çelişki denir mi? Bundan iyi CV mi olur! Diğer üyeleri düşünelim: Diğer partilerde anayasa hukuku profesörleri ağırlıkta. Yargıç var, avukat var ve tümü hukuk okumuş. E şimdi bizim eğitim sistemi malum. Sizce o anayasayı tağyir, tedbil ve ilga etmeye çalışan ben mi anayasadan anlarım, yoksa sınıf geçmek için öğrenen mi? Onlar anayasa için sadece yazılı sınava girmiş; ben hapislere girmişim! Arada açık bir kalite farkı var!
Bir zamanlar size eziyet edenler Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda ifade verdi. Ne hissettiniz? Yine esprili cevap vereceksiniz ama samimi soruyorum: “İntikam soğuk yenen bir yemektir” türü duygular olmadı mı?
- İntikam, bütün dünya mönülerinden tümüyle kaldırılması gereken oksidan bir yemektir! Soğuk olanı da sıcak olanı da aynı zehri içerir. Sorumluluğu, suçu ve kabahati olanların hepsi çok süklüm püklümdüler. Ben bir intikamdan çok tarihsellik yönünü aklımda tuttum.
Hâlâ geçmişin üzerinizde bıraktığı izlerle uğraşmak zorunda kalıyor musunuz?
- Geçmişi, travmalarla hatırlamak da bir yoldur, size kattıklarıyla hatırlamak da. Ben ikincisini seçtim.
Peki Maraş katliamını nasıl hatırlıyorsunuz? Orada da en az Sivas’taki kadar vahşi cinayetler işlendi...
- 16 yaşındaydım. İlk cezaevi ve işkenceyle bu katliamı protesto ettiğimiz için tanıştım. Etkilerini de bir senaryo yaptım. Filme çekeceğim.
Siyasal Bilgiler Fakültesi bilinçli tercih miydi? Yüksek puan isteyen bir okul. Parlak bir öğrenci miydiniz?
- Tek sebebi vardı: Devam mecburiyetinin olmayışı. Hem okumak hem çalışmak zorundaydım.
Sinema nasıl girdi hayatınıza?
- Tabii ki önce Yılmaz Güney’le sonra da Barış Pirhasan’la. Birinin seyircisi diğerinin talebesi oldum. Feyzi Tuna ve Atıf Yılmaz’ı da unutmamam gerek.
Sinema ve siyaset... Hangisi önce geliyor? Mesela bu ara film yapamadığınız için sıkıntılanıyor musunuz? Yoksa siyaset yaptığınız ve o daha önemli olduğu için rahat mısınız?
- Şu an süren savaşın adil ve onurlu bir barışa evrilmesi her şeyden önemli. Gelgelelim bu işi uzun boylu yapmak bir yabancılaşmayı ve aşınmayı da getiriyor. Bir dönemlik bir dayanışma ve sorumluluk nöbeti bu. Sonra yeniden gazete yazarlığı ve sinemaya döneceğim.
“Hayat koşusuna ayakkabısız bir yoksullukla başlamışsan, ayakkabılıları geçmenin en kestirme yolu solcu olmaktır”
BDP mi tehlikeli uçak korkusu mu?
Kazakistan’da çalışırken ‘çelik tabut’ denilen Rus uçaklarından birine biniyor, 12 kişilik uçak piste inerken, kanadı yere çarpıyor, Sırrı Süreyya Önder ölümden dönüyor. O kazadan kurtuluyor ama uçak korkusundan kurtulamıyor. Giderek de kötüleşiyor. ‘Beynelmilel’ filmi uluslararası festivallere giderken mecburen birkaç kez biniyor ama her seferinde uçak korkusu daha da kötüleşiyor. Son üç-beş senedir artık hiç binemiyor. Bu durumla ilgili en etkili terapi cümlesini Ahmet Türk’ten geliyor: “Sen BDP’de siyaset yapmaktan korkmuyorsun, uçağa binmekten korkuyorsun. Oysa hiçbir uçak, BDP kadar tehlikeli olamaz!”
2013’te meselenin savaş boyutu çözülecek
Kürt meselesini sahiplenen bir Türk siyasetçi olarak hiç “Sen Kürt bile değilsin!” eleştirisi almıyor musunuz?
- Almaz olur muyum?
Peki ne cevap veriyorsunuz?
- Mazluma kimlik ve pasaport sormayacak kadar kendimi yonttum, siz de deneyin diyorum!
Kürtçe biliyor musunuz?
- Kendimi ifade edecek kadar biliyorum. Çocukluktan bildiklerime arkadaşlarımın kattıkları eklenince bir şeye benzedi.
Sempatik, esprili sevilen bir insansınız. Politikada ve davanızda bu durum avantaj mı, dezavantaj mı? Ülkemizde siyaset çatık kaşlı ciddi bir iştir, sizi “Ciddi ol arkadaş” diye uyarmıyorlar mı?
- Meclis’in en ciddi vekillerinden birisiyim. Ama ben çatık kaşlı olmayan bir siyasetten söz ediyorum. Çatık kaşlı birçok vekile de çok gülüyorum.
İçişleri Bakanı ile çekişmeleriniz gündemin tepesine oturuyor...
- İçişleri Bakanı umurumda değil! Çünkü temsil ettiği anlayışta insan yok! Bunu teşhir etmenin en etkili yolu ciddiye almamaktır. Bir önceki yılın bütçe görüşmelerinde ciddi bir konuşma yapmıştım, o da cevaben aslında ‘Zerdüşt’ olduğumuzu söylemişti. Bir ciddi konuşmaya daha muhatap olma hakkını o gün yitirmişti.
BÜYÜK DEVLET EFSANESİNİN SONU
Yakın zamanda Kürt meselesinin çözülebileceğine dair umudunuz var mı?
- 2013’te bu meselenin savaş boyutu çözülecektir. Çünkü bu iktidar, sınırlarını korumak için eskiden ‘deccal’ dediği NATO’nun kapısında diz kırmıştır. Bu, ‘büyük devlet’ efsanesinin de sonu. Sınırında Hollandalıya nöbet tutturan ordu, Edirneli Mehmet’i, Urfalı Mahmut’un ya da Serekanili Salih’in üzerine gönderemez. Çünkü Kürtler kendilerine ait olmayan hiçbir şeyi talep etmiyor. Doğuştan sahip olmaları gereken gasp edilmiş haklarının iadesini istiyorlar.
Kürtçenin seçmeli ders olması iyi değil mi? Ufak da olsa bir gelişme değil mi? Neden karşı çıkıyorsunuz?
- Karşı çıkmıyorum. Bütün Türkler çocuklarını bu derse göndermeli mesela. Kürtler yıllarca sizin dilinizi öğrenip konuşmaya mecbur tutuldu. Siz de böyle bir insani jest akıl edebilmelisiniz. Kürt kendi dilini biliyor. Yaşatmak ve geliştirmek istiyor. Bir Türk’ün evladı nasıl rüyasını görüp ninnisini dinlediği dilde ders görüyorsa kendi evladının da böyle okumasını istiyor.
Önceki açılım niçin başarısızdı? Hata Ak Parti’nin mi? Sizin hatanız yok mu?
- Hatalarımızı hükümet söylüyor. “Çok sevindiler” diyor. Savaşın bitmesine sevinmekten başka ne tepki verilir söylemiyor. Bir de gelenlerin giydiği elbiseyi diline doluyor. Kimse de hükümete “Giydiklerine değil, çıkardıklarına bak. Silahlarını çıkarıp gelmişler” demiyor. Tüm kötü tecrübelere rağmen, bu mesele çözülecek. İki taraf da eksikliklerden ders çıkaracak. Bunu yapmayan tarih sahnesinden silinecek.
Öcalan etkisi
‘Abdullah Öcalan etkisi’ nedir? Cezaevinde olmasına rağmen, halen, her şey onun iki dudağının arasında mı?
- Öcalan etkisi, savaşın bitmesine ve Kürt meselesinin çözümüne dair gerçek anlamda ve kalıcı önerileri düşünen, öneren ve yaptırabilme gücü olan bir liderin etkisi.
O çok istese, bitebilir mi bu savaş?
- Bu ülkede savaşın bitmesini onun kadar çok isteyen biri var mı emin değilim. “30 yıl süren bir savaş her şeyi ve herkesi çürütür, yozlaştırır, kirletir” sözünün sahibidir. Bitirme yönünde üç kez net irade koymuş ve hayata geçirmiş biri o.
Bazıları “Hiç bitmeyecek bu dökülen kan” diyor, öyle mi?
- Bunu söyleyenin yanından süratle kaçmak ve bir daha da yüzüne bakmamak lazım!
Siz ne hissediyorsunuz şehit haberlerini duyduğunuzda...
- Bu savaşta hayatını kaybeden herkesin haberi canımdan can koparıyor. Suçluluk ve sorumluluk duygumu artırıyor. Niye halen engelleyemiyoruz diye utanıyorum.
Siz hiç o dağdaki kamplara gittiniz mi?
- Bu sorunun iki cevabı var, birinin bedeli 16 yıl hapis cezası. Onun için cevabım ne olursa olsun, doğruluğundan emin olmaz insanlar.
Elinize silah aldınız mı?
- Her sabah evden çıkarken ve her akşam eve girdiğimde olmak üzere günde en az iki kez. Ruhsatlı silahım var ama bir canlıya doğrultmadım ve doğrultmak nasip olmaz inşallah.
En yakın arkadaşınız, oğlunu kaybetti ve bir özeleştiri yaptı, “Bizim çocuklarımız da seçtiğimiz yol yüzünden çok bedeller ödedi” dedi. Arkadaşınızı nasıl teselli ettiniz? Böyle bir acının tesellisi var mı?
- Hayıflanılacak olan seçimlerimiz değil, seçimlerimizin yakınlarımıza sıkıntı getirmesi. Sırrı Sakık’ı da böyle teselli ettim. Böyle zamanlarda yapılacak tek şey vardır, sabır telkin etmek ve onunla birlikte ağlamak.
Sizin yüzünüzden, sizin aileniz de bedeller ödedi mi?
- Baba tarafı sosyalist ana tarafı Nurcu bir aileden geliyorum. Kendimi bildiğimde bedel ödemeye başlamıştık.
Hürriyet/Ayşe Arman
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları