Devrim odamda 5 kişinin resmi vardır’ diyen 'Rüzgarın Oğlu' Volkan Konak, ''Maçkalıyız diye bana komünist dediler, asıl din düşmanları bana 'dinsiz' diyenlerdir'' diyor...
Karadeniz müziğinin hırçın sesi Volkan Konak, aykırı duruşunu ve müziğini İzzet Çapa'ya anlattı.
Bundan 20 sene önce girdi hayatımıza Volkan Konak. Bir ‘Efulim’ dedi, tınısı kulaklarımızdan hiç silinmeyecek müzikal fırtınalar estirdi. Tıpkı Karadeniz’in dalgaları gibi bir adam o... Aceleci, telaşlı, ağlatırken aniden gülümseten, daldan dala atlayan, söylemi keskin ve coşkulu... Sevgisi de, öfkesi de hep uçlarda. “Arkadaşım sen sus artık biraz da ben ağlayacağım” dedirten bir modern zaman aşığı... Söyleyecek şarkılarının yanı sıra söylenecek sözleri olduğunu da hemen anlıyorsunuz muhabbet ederken... Siyasi görüşü, duruşu veya ani bir çıkışı kimilerine bazen ters gelse de, hem güldürmek, hem hüzünlendirmek gibi pek az insana nasip olan özellikleriyle işte karşınızda tam bir Karadeniz uşağı...
* Zurnanın değil de kemençenin zırt dediği yerden başlayalım muhabbete... Onca yıllık kariyerin ve başarılarının ardından hâlâ “Karadenizli türkücü” olarak anılmaktan rahatsız olmuyor musun?
- Onu bir yana bırakalım, sen hiç Akdenizli ya da İç Anadolulu şarkıcı diye bir tabir duydun mu? Bir şekilde Karadenizli türkücü diye bir kavram oluşmuş bir kere milletin kafasında. Oysa ben bunu kabul etmiyorum, başından beri içinde yöremin esintilerinin olduğu özgün bir Volkan Konak müziği yaptığımı söylüyorum.
* Karşımda bir “Volkan Konak müziği” sanatçısı oturuyor yani... - (Gülüyor) Aynen öyle... Sana belki garip gelecek ama aslında bizim sahnede yaptığımız şey kabare. İçinde müziğin, mizahın, edebiyatın ağırlıklı olduğu interaktif bir şov. Övünmek gibi olmasın ama böylesi daha hiç yapılmadı. Hatta konser sırasında ara bile vermem.
* Festival filmi gibi mübarek... İhtiyaç molası da mı yok? - Ara verirsem konsantrasyonum bozuluyor; benim şovum bir bütün aşkım... Lise müsameresi gibi sadece albümlerdeki şarkılarımdan oluşmuyor. Kendi bestelerimi de söylüyorum, rock da yapıyorum. Neşet Ertaş’tan ve özellikle de Zeki Müren’den okumayı çok seviyorum.
* Sen de Karadeniz’in “Sanat Güneşi” misin yoksa? - Valla ben şarkı söylemeyi Zeki Müren’den, insanların ciğerini sökmeyi Neşet Ertaş’ın yanıklığından, üst düzey solistliği de Cem Karaca’dan öğrendim. Ama Zeki Müren’in üzerine solist tanımam aşkım. Yaptığım şarkılardan tonlamalara, vurgulamalara kadar rahmetliden çok nasiplendim. Mesela çok kullandığım “aşkım” da onun lafıdır. MÜZİK HAYATIMI BAŞLATAN ORHAN GENCEBAY’DIR
* Bunlar iyi hoş da, “Volkan” nasıl patladı?
- Konservatuvarda yüksek lisans yaparken Orhan Gencebay bestelerimi duymuş. Zeki (Atagür) Abimiz vasıtasıyla beni dinlemek için yanına çağırdı.
* Elin ayağın birbirine dolanmıştır herhalde... - Hayır dersem yalan olur. Beni dinledi, çok beğendi “Ama mutlaka bir tarzın olmalı” dedi. Bir süre birlikte çalıştıktan sonra ilk iki albümümü kendi elleriyle yaptı. Hatta ondan aldığım ilk harçlıkla bir piyano bile aldım eve... Senin anlayacağın profesyonel
müzik hayatımı başlatan Orhan Gencebay’dır.
* Orhan Baba’nın kulaklarını çınlatmışken, anne ve babandan bahsetmemek olmaz... - Dokuz kardeşiz; 3 erkek, 6 kız... Anam bana hamile kalınca “yeter bu kadar” diyor, beni aldırmak için doktorun yolunu tutuyor.
* İstenmeyen evlatsın kısaca... - Dur da bir dinle, doktor kürtaj için 300 lira istemiş. Bu, bizimkiler için büyük para... Anam da “Sana 300 lira vereceğime ben bu çocuğu doğurur büyütürüm, daha iyi” demiş. 300 liralık uşak da bu kadar olur, idare edin işte (gülüyor)...
* Anandan muhalefet olarak doğmuşsun sanki... - Yok bu muhalefet bizde genetik. Rahmetli dedem Neşat Karahasanoğlu, İsmet Paşa’nın kankasıydı ve CHP’de 17 sene belediye başkanlığı yaptı. Babası molla eğitimi almış, Fransızcası ve Arapçası mükemmel olan Fehmi Hafız’dır. Bizi okuldan alıp Zigana Dağları’na götürür; Fransızca, İspanyolca, Türkçe şiirler okurdu. Edebiyata ilk onun sayesinde böyle mayalandım...
ASIL DİN DÜŞMANLARI BANA 'DİNSİZ' DİYENLER
* Seceresinde hafızlar, mollalar olan Volkan Konak için din düşmanı diyenler var... - Asıl bunu söyleyenlerin, Hz. Ali’yi namaz kılarken “dinsiz” diyerek sırtından bıçaklayanlardan farkı yok. Din düşmanı olan onlar... Benim dinim Mevlana ve Yunus Emre dinidir. Ayrıca uygar insan elalemin inancıyla, ırksal ayrılığıyla uğraşmaz.
* Tamam kızma abi; ben söylemedim, duydum... - Biz din konularını iyi biliriz, inancımızı başkaları gibi ağzımızla değil, kalbimizle ve beynimizle yaşarız. Dini kalbinde ve beyninde değil de, ağzında ve şekilci olarak yaşayanların sahtekar olduğuna inanıyorum.
KULLANMADIĞIM ARACA BİNMEKTEN HAZZETMEM
* Neden karavan, “Rüzgarın oğlu” uçaktan mı korkuyor? - Bazı fobilerim var; önümü görmeden bir yere gitmekten ve kullanmadığım araca binmekten hazzetmem. Bunlara kapalı yerde olmak ve yükseklik de eklenince çok acil bir durum olmadıkça uçağa binmem.
* Sanırım biraz kontrol manyaklığı da var... - Tanımadığım bir herifin sürdüğü araçta önümü görmeden oturmak ürkütücü geliyor bana. İnisiyatif mutlaka bende olmalı. Pilotlar da bana uçağı kullandırmayacaklarına göre ben de binmiyorum.
* Ee tabi bu, diğer yolcuların selameti adına da iyi oluyor... - Fren pedalının üstüne doğmuşuz biz. Sülalem hep arabacı, kamyoncu, TIR’cı, otobüsçü... “Tek kişilik cumhuriyet” onların hayatı. İşin komik tarafı, 25 kişilik ekibim ve şoförüm her yere uçakla gider, bense arkalarından karavanla...
* Madem başkasına kullandırtmıyorsun aracı, şoföre ne gerek var? - Şoförüm Soner sadece İstanbul’da kullanabilir, uzun yolda asla. O karavanı düzenler, yola hazırlar, temizliğini yapar, sonra da uçağa atlayıp bir sonraki istikamete doğru yol alır.
* Tek başına zor olmuyor mu onca yol gitmek? - Mahmut diye bir yoldaşım var; biz onunla karayolu ile seyahat ederiz hep. İstediğimiz yerde durur; birkaç kadeh içer, menemenimizi yeriz. Karavanı kullanma, tankları doldurma gibi ağır görevler bana; mutfak, bulaşık, yatağı döşeği toplama işleri Mahmut’a aittir.
* Karavanda mutfağa uğramıyorsun, peki ya evde? - Yemeğe ayrılan zamanı biraz abartı olarak görüyorum. Türkiye’deki bu yemek düşkünlüğü beni bazen çok rahatsız ediyor. Evde yardımcı kadınımız var; yemeği o yapar.
OTO TAMİRCİLERİNİN YANINDAN GEÇERKEN İÇİM CIZ EDİYOR
* Karavanla “adım adım Anadolu”... Ne maceralar yaşamışsındır... - Yaşanmaz mı? Bir gün, köfte yapıp yemişiz, Mahmut da karavanın mutfağında bulaşıkları yıkıyor. Çocuğun biri geldi “Abi köfte ekmek kaç para” demez mi? “Bas git oğlum” dedim. Arada bir bizi köfteci zannedenler de çıkıyor (gülüyor). Bir gün de bir Azeri kadın geldi.
* O da Adana kebap mı istedi? - Yok birlikte fotoğraf çektirmek istiyormuş. “Kimim ben?” diye sordum “Ahmet Kaya” demez mi! Ama onlara kendimizi tanıtamamak da bizim eksikliğimizdendir.
Karavandan başka “oyuncakların” var mı? - Bir tane yaylaya çıktığımda kullandığım arazi aracım, bir motosikletim, ofis minibüsüm, binek jeep’im, yurtdışındaki evimde de plakasında sadece Trabzon yazan (övünmek gibi olmasın) bir aracım var.
* Maşallah... - Hepsinin yeri ayrı. Bir de eski arabaları tamir etmeye bayılırım. Maslak’ta oto tamircilerinin yanından geçerken içim gider. Utanmasam yağ kir içinde orada çalışırım akşama kadar.
* “Kirlenmek güzeldir” diye tebessüm eden hanımlar sadece reklamlarda var. Yenge ne der bu işe? - Bencil olmayan insanlar mutlu olmayı da başarır. Biz bunları baştan iki medeni insan olarak oturup konuştuk.
BENİM ANNEM DE BABAMDAN ŞİDDET GÖRDÜ
* Çocukluğuna dönersek, baba ocağında hayat nasıldı? - Nasıl desem, bütün Anadolu’da olduğu gibi annem babamdan şiddet görürdü.
* “Kadına şiddeti okuyarak değil, yaşayarak öğrendim” diyorsun... - Ben o kadar yaşamadım aslında ama annemin babamdan zaman zaman şiddet görmesi ve ezilmesi beni bu konuda öylesine duyarlı yaptı ki, şu an yolda bir kadına şiddet uygulandığını görsem kesinlikle en sert şekilde müdahale ederim.
* Buna rağmen baban için “Cerrahpaşa” gibi herkesin kalbini dağlayan bir şarkı yapıyorsun! - Cerrahpaşa’da üç tane konser verdim. Hâlâ geceleri gizli gizli kanser tedavisi gören hastaları ziyaret ederim. Düşünsene, adam ağır bir ameliyata girmek üzere, son arzusu seni görmek. Nasıl gitmezsin?
* İçin yanmıyor mu o şarkıyı söylerken? - Yahu ruh hastası etti beni o şarkı. Her okuduğumda etimden bir parça koptuğunu hissediyorum. Babamın tırnağını, saatinin kayışını bile hatırlıyorum söylerken. Beni çok yıpratıyor bu durum ama söylemesen de olmaz. Gittiğimiz her yerde istiyorlar.
GECELERİ BABAMIN MEZARINA GİDİP TÜRKÜ OKUYORUM
* Kolay mı, Cerrahpaşa’ya koydun canunun yarisini? - Babamın mezarına geceleri gider sevdiği türküleri okurum, başarılarımı ya da başarısızlıklarımı anlatır, dertleşirim. Bir seferinde mezarının başına ışık bağlayıp üç gün orada yattığım bile oldu. Bizim oralarda; İstanbul’daki gibi 5-10 dakika durulmaz mezar başında.
* Babanın seni duyduğunu düşünüyor musun? - Düşünüyorum... Toprağın altından sessiz bir çığlık gelir. Önemli olan onu duyabilmek. Ben o çığlığı duyanlardanım.
* Bu durumu biraz abartmıyor musun? - Kim bilir, belki de... Hatta köyde “Mezarlara şarkı söylüyor” diye espri konusu bile oldum. Ben de onlara “Buradakiler istek yapmıyorlar, arkamdan konuşmuyorlar, ne söylersem dinliyorlar. Böyle seyirciye kurban olayım” diye cevap verdim. Şaka bir yana mezarlıklar ruhumu terbiye ediyor benim.
AŞIK OLDUĞUMDA SITMALI HAYVANLAR GİBİ TİTRERİM
* Beraber büyüdüğün ablalarım “kadın ruhu” konusunda seni eğitebildi mi? - Kadınların dominant olduğunu düşünüyorum. Toplumu ayakta tutan, yetiştiren onlar. Annelerimizi, öğretmenlerimizi düşün. Kadın vefadır; asla unutmaz, unutulmaz...
* “Aşk kadın ruhundan anlamıyor” diyor bir şarkı... - İbadet gibi, sanat gibi aşkın da insan ruhunu onardığını düşünüyorum. Aşk, uzakta olmaktır. Aşk yakına geldikçe boyut değiştirir, sevgi olur. Ben aşkı haddinden fazla abartarak yaşarım. Öylesine derine inerim ki, sıtmalı hayvanlar gibi titrerim aşık olduğumda.
* Yoksa biraz mazoşist miyiz? - Aşk çok sancılı bir iş ve çok acı çektirir insana. Ama sancı olmadan da doğum olmaz.
* Şimdi “Rüzgarın oğlu” bile ağlıyor deme bana...
- Ağlamaz mıyım? Gözyaşlarımı seviyorum. Gecenin geç bir vakti tek başıma araba kullanırken ağladığım çok olmuştur.
* Tatlı ekşi sos gibisin, hem duygusal hem sert... - Sinek konacağı atı bilir aşkım... Sağda solda aslan kesilen insanlar, önümüzden geçerken izin almak zorundadır. Benim kadife eldivenimin altında çelik bir el vardır. Bu söylediklerim dostlarım için de, memleketi yönetenler için de geçerli. Ben nasıl saygıda kusur etmiyorsam, benimle konuşanlar da haddini bilecek.
ÖZGÜR VE ELİ AÇIK YAŞIYORUM
* İyi para kazanıyor mu Volkan Konak? - Çok iyi kazanırım. Kazandığımı da hobilerimi tatmin edecek şekilde harcarım. Kalanını da paylaşırım. Dünyevi mal ve para hırslarım yoktur. Yunus Emre’nin “Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil” dediği gibi, ben de şövalye misali özgür ve eli açık yaşıyorum. Kazancımı mala mülke değil, eğitime yatırıyorum.
* Okul falan mı yaptırıyorsun? - Öncelikle doğduğum kasabadaki babacıklarını kaybetmiş 55 çocuğumuza burs veriyoruz. İleride de Türk Eğitim Vakfı’na çok önemli bağışlar yapmayı düşünüyorum. Ayrıca çevremde borçtan kıvranan insanlar yoktur çünkü onların vebali ve yükü benim omuzlarımdadır. Etrafımda mutsuz bir insan varken ben gönül rahatlığı ile kadınıma sarılıp uyuyamam.
* Allah o zaman herkese senin gibi dost nasip etsin...
- Altı kardeşimin ve çevremdeki hiçbir arkadaşımın sıkıntısı yoktur. Arkadaşlarımın aracının lastiği patlasa beni ararlar. Vazgeçemediğim hobim karavanımdır. Zaten karavan yaşantısını seven ve karavanda yaşayan insan asla maddeci olamaz.
YAKINDA CAZ KULÜBÜ AÇIYORUM
* Görüşlerine saygı duyulduğunu düşünüyor musun? Sen de benim gibi televizyonlarda sansüre uğrayanlardan mısın? - Sürekli teklif alıyorum ama televizyon beni çok yordu. İnsanlar neden ekranda beni çok seviyorlar biliyor musun? Televizyoncu olmadığım için onlardan biri gibiyim. Benim en büyük avantajım hiçbir insana üstten bakmamam ve onlara hep samimi elle dokunmam. Ne iş yaparsan yap samimiyet çok önemli.
* İyi de sorduğum sorunun cevabı bu değil ki? - Yakında beni televizyonda göreceksin... Şimdi burada adını vermeyeyim ama bir kanalla görüşmemiz bitmek üzere. Zaten çıkacağımız bir iki kanal kaldı. Haa bir de Süveyş Kanalı var tabii (gülüyor). Ben siyasi iktidarın yörüngesindeki bir televizyonla iş yapmam. Kırarız birbirimizi; bu yüzden söylüyorum ya, haddimi bilirim diye.
* Konser biletlerin o kadar pahalı ki, herhalde dinleyicilerin televizyon programı yapmana çok sevinecektir? - (Gülüyor). Çünkü gerçek sanat ve büyük prodüksiyonlar pahalı bir uğraş kardeş. Ayrıca kusura bakmayacak kimse, ateşe odun atmazsan ateş söner. Bir de Türkiye’de ekip, sahne ve prodüksiyon masrafı olarak en fazla gideri olan sanatçılardan biriyim.
* Sahne masrafı olmayan sanatçı var mı ki? - 4-5 tane ses mühendisi ile Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’na çıkan sanatçı var mı peki? Işıkçılarım, teknik servisim, hepsi kadrolu elemanlarımdır. Dediğim gibi sanat pahalı bir hobidir. Ben de Van Gogh’un bir tablosunu satın almak istiyorum ama alabiliyor muyum?
* O günler de gelir inşallah da niye hep büyük konserler. Daha küçük prodüksiyon gerektiren gece kulüplerinde sahne al o zaman. - Gece kulüplerinde çalışmayı sevmiyorum ama bir gece kulübü açmak istiyorum. Hatta Ali Ağaoğlu ile konuştum; “Sen ağaysan ben de ağayım, bir yer sat bana. Bu saatten sonra kirayla filan uğraşamam” dedim. Sağ olsun kabul etti, yakında Ataşehir’de bir caz kulübü açıyorum.
* Ali Ağaoğlu’ndan “Rüzgarın oğlu”na sıfır kilometre caz kulübü... Valla hayal bile edemedim, nasıl olur ki? - (Gülüyor) Üye olanların dijital kartla içeri girebileceği 150 kişilik küçük bir mekan yapacağız. Unvanlar, para, pul vestiyerde kalacak. Böyle lüks bir yeri ancak kira derdim olmazsa açabilirim.
ÇOK BAŞARILI BİR BABA SAYILMAM
* Yengeyi hiç tanımıyoruz, gazetelerde fotoğraflarını falan da görmedik. - Sadece müziğimle gündeme gelmek istiyorum. Ben eşimi havuza atacağım, onu oradan çıkarıp fotoğraf çektireceğim. İş mi bu? Yakışır mı bana? Çocuklarımın da Volkan Konak kimliği altında ezilmesini istemiyorum. Ayrıca hocalarıma sözüm var,
müzik dışında bir konuyla gündeme gelirsem ben bu işi bırakırım.
* İsminin altında ezilmesinler diye didindiğin çocuklarınla aran nasıl? - Çok başarılı bir baba sayılmam. İşlerimin yoğunluğundan onlarla daha çok anneleri ilgileniyor. Çocuklarını okula bırakıp, akşamları alan babaları gördükçe imreniyorum doğrusu.
KAZIM KOYUNCU'NUN KOLTUĞUNA OTURMAM MÜMKÜN DEĞİL
* Peki bu “filozofluk” nereden? - Kesinlikle Nazım Hikmet’ten. O, Kurtuluş Savaşı’nı yazan tek şairdir. Nazım da Mustafa Kemal gibi hayatımın temel taşlarındandır. Ofisimde kimsenin giremediği, “devrim odası” dediğim bir odam var. Duvarlarında resmi asılı olan beş kişiden biridir.
* Diğerleri kimler? - Babam, Mustafa Kemal, Che Guevara ve Deniz Gezmiş. Deniz, ölüme şarkı söyler gibi gitmiş, çok mert bir Anadolu delikanlısıydı.
* Che Guevara resmini de şimdi moda diye asmadın duvara herhalde... - Che bir dünyalıydı. Maceraperest, yüzünü bile görmediği insanlar için ölümü göze alan bir adam. Beni etkileyen Türk siyasetçiler de olmuştur. Mesela Bülent Ecevit... Kimse kusura bakmasın, onun kadar asil, ve hümanist bir politikacı görmedim. Uğur Mumcu da bana Atatürk milliyetçiliğini ve yurttaşlık bilgisini veren adamdır. Ne yazık ki kaybettik hepsini...
* Bir de Kazım Koyuncu var. Aramızdan ayrılmasına Çernobil sebep olmuş olabilir mi? - O bölgede genetik olarak kansere meyilli insanlar yaşıyor ve Çernobil’in de bunu tetiklediğini düşünüyorum. Çernobil’in bulunduğu havzadan gelen nehirler Karadeniz’e akıyor. Ne konuyla ilgili doğru dürüst bir araştırma ne de denizde bir ölçüm yapıldı. Düşünebiliyor musun?
* Kazım Koyuncu’nun koltuğuna oturduğunu iddia edenler var... - Böyle bir şeyin tarihi kayıtlara göre olması mümkün değil. Ben albüm yapıp,
müzik hayatıma başladığımda sevgili Kazım, lise öğrencisi ve benim iyi bir dinleyicimdi. Ayrıca internet denen araçta her türlü tarihi kayıtlar ve notlar mevcuttur. Merak eden internete girdiğinde bu bilgileri tarihleriyle gün gün görebilir.
MAÇKALIYIZ DİYE KOMÜNİST DEDİLER
* Tavrın ve cevapların çok net... O yüzden sormaktan hiç çekinmiyorum, politik duruşunu da bu kadar açıkça ortaya koymak sence bir sanatçı için doğru mu? - Tabii ki doğru. Sanatçı, siyasetin tam göbeğindedir. Sanatçı devrimcidir, muhaliftir, söylenmemişi söyleyendir. Alnında ışığı taşıyan insandır sanatçı, uçlarda yaşayandır. Bu benim düşüncem, kim ne düşünürse düşünsün. Faşist yönetimler ve diktatörleri karşısında sanat ve sanatçı eğilmez, aksine eleştirir ve dimdik, onurlu bir şekilde karşısında durur.
* Sen derdini bu kadar düzgün anlatırken, söylediklerini anlamayıp başka yerlere çekenler de olmuştur... - Artık vazgeçmiş olsalar da Maçkalıyız diye yıllarca bize
komünist dediler. Ben iyi bir sol düşünceye sahibim. Bütün sülalem de Ecevit’çidir. O kökten geliyoruz. Zaten o zamanlar bir Demirel, bir de Ecevit vardı. “Yaktın bizi kel oğlan, kurtar bizi kara oğlan” diyenlerdendik.
HİTLER RESSAM OLAMADIĞI İÇİN KATİL OLDU
* Sanatçı hep solda durmak zorunda mıdır? - Sanatçı devrimcidir, hümanisttir ve sol görüşü kuvvetlidir. Belki dünyada bir tane faşist sanatçı vardır ama üç tane gösteremezsiniz. Çünkü onlar sanatı değil ancak insan öldürmeyi bilir. Hitler’in ilk mesleği ressamlıktı, ressam olamadığı için katil oldu. Eğer başarılı bir sanatçı olabilseydi, dünyada 40 milyon kişi ölmeyecekti.
* CHP iktidar olsa, inandıkların doğrultusunda onları da eleştirir misin? - Hem de daha katı eleştiririm ama kimseye hakaret etmem. Bir de şu var; benim hücrelerimde muhafazakarlık, ırk ve din üzerine kurulmuş bir siyasete yer yok.
* Oğlun senin dünya görüşüne ters bir gelin adayı getirse? - Yolu açık olsun. Ben kılık kıyafete hiç önem vermem. İsteyen istediğini giysin kardeşim. Mesela başörtüsü olayının erkekler tarafından tartışılmasına da fena halde kafam bozuluyor. Kadının başörtüsünden sana ne ya? Kadınlarımızı ilgilendiren bir konuda yine erkeklerin ön safhada olması ve kadına söz verilmemesi canımı çok sıkıyor. Ben özgürlükçü, şekilci olmayan ve herkesin düşüncesine saygı duyan biriyim. Hep de öyle kalacağım.
DELİ MİYİM Kİ SİYASETE ATILACAĞIM
* Gelelim Gezi’ye... İktidarda AK Parti değil de, CHP olsaydı yine gider miydin Gezi Parkı’na? - Hem de en başta ben giderdim. Bunun hükümetle bir ilgisi yok ki... Oradaki ilk üç günü, keşke bütün insanlar yaşayabilseydi. Ama sonra açık yaraya dalan virüsler gibi bazı fraksiyonlar girdi olaya ve suistimaller başladı. Bunları yazınca da Twitter’da eleştiri yağmuruna tutulduk.
* O sadece senin başına gelen bir şey değil ki... - Hep diyorum ki sanatçı hümanisttir; ırksal, dinsel tartışmalara girmez. Ama “Bizden misin, değil misin?” diye yumurta gibi tokuşturmaya çalışıyorlar insanları. Ben kimseden değilim kardeşim; özgür bir şövalyeyim. Benim mesleğim siyaset mesleğinden çok daha saygındır.
* Şövalyeliğe sığar mı böyle meslek ayrımı yapmak? “Dünyada her şey olabilirsin ama sanatçı olamazsın” demiş Mustafa Kemal. Dünyada en saygın meslek sanattır ve herkesin de ortak fikri budur.
* Sanattan siyasete göz kırpar mısınız? - Teklifler alıyorum tabii. Belediye başkanı olur muymuşum, milletvekilliği yapar mıymışım? Deli miyim ben yahu? Herkesin sevdiği, saydığı, takdir ettiği bir işi bırakacağım; herkesin hesap sorduğu bir işi yapacağım. Bunu asla kabul etmem.
* Seninle aynı görüşe sahip olmayan partilerin belediye konserleri için teklif gelmiyordur herhalde. - Yoo geliyor. Anadolu’nun birçok yerinde her türlü siyasi partinin belediye konserlerine gidiyorum valla.
CEYLANLARDA KADINLARIN ASİLLİĞİNİ GÖRÜYORUM
* Dünyayı karış karış gezerken “Gezme ceylan bu dağlarda” deyip ceylanları evde beslediğin doğru mu? - (Gülüyor) Bakma güldüğüme aslında çok üzgünüm bu konuyla ilgili. 15 gün önce bir hayvan, ceylanlarımı öldürdü. Boyunlarından ısırıp kanlarını içmiş.
* Hayvan dediğin Dracula olmasın? - Bırak dalgayı bitanem, içim yanıyor zaten. Bu ceylan sevgisi bana Ali Ağaoğlu’ndan geçmişti. O yaktı beni.
* Cem Yılmaz’a en çok sorulan “Neden mizah?” sorusunun bir benzeriyle karşıya karşıyasın. Neden ceylan? - Kadınlardaki asilliği görüyorum ben o ceylanlarda. Bu kadar güzel göz ve bakış başka kimde var? Bir Türkan Şoray’da, bir de onlarda... Ama artık beslemeyeceğim.
* Senin gibi bir adam o güzel gözlerden bu kadar kolay vazgeçmemeliydi... - Orası öyle de Leman Sam’ın söylediklerinden çok etkilendim. Bir gün “Abla çok mutluyum, ceylan aldım beslemek için” dedim. “Peki onlar da mutlu mu yavrucuğum?” dedi bana. Düşündüm, gerçekten çok haklı. Her şey doğasında ve yerinde güzel.
* Tıpkı senin de sahnede güzel durduğun gibi... Bizi bu güzellikten mahrum edip sahnelere veda edeceğin yazıldı... - 13 yıldır Doğan Müzik ile çalışıyorum ve daha iki albüm sözleşmemiz var. Anlaşmamız bittikten sonra sanat yaşamımı başka bir boyuta taşımak istiyorum. Kısaca bu kadar faal ve göz önünde olmayacağım, daha az ama prestijli konserler vereceğim. Çünkü tekrara düşüp, insanları samimiyetsiz duygularla beslemek istemiyorum. Ben de ağaçlar gibi ayakta ölmeyi seçiyorum.