Mahmud Abbas, TBMM kürsüsünden duyurdu: Gazze’den sonra inşallah Kudüs-i Şerif’e de yöneleceğimi ifade etmek istiyorum ve ebedi başkentimize de gideceğim!
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas TBMM Genel Kurulun'dan seslendi; Hepinizi, sizleri, bu Meclis çatısı altında toplanan tüm milletvekillerini halkımızın adil davasını savunduğunuz için selamlıyorum.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş özel oturum'un açılışında konuştu;
"Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir oturuma ev sahipliği ediyor, tarihî bir olaya şahitlik ediyoruz. Az sonra Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas burada sizlere hitap edecek ve Filistin davasını Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden, burada yapacağı konuşma üzerinden bütün dünya kamuoyuna bir kere daha anlatma fırsatı bulacaktır.
Öncelikle, Gazze’de başlayan, soykırım boyutlarına varan insanlık dışı katliamlara karşı, başladığı andan itibaren, devlet ve millet olarak Filistin davasında Gazze halkının, mazlum ve masum Filistin milletinin yanında ortak bir duruşu sergilemiş dünyadaki ender ülkelerden biriyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, Türkiye’nin bütün kurum ve kuruluşları bütün uluslararası platformlarda Filistin halkının sesi olmayı, Filistin’in acılarını hafifletmeyi ve İsrail’in saldırganlığını durdurmak için elinden gelen bütün güçle mücadele etmeyi sürdürmektedir.
Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de hemen 8 Ekimden itibaren birçok kez inisiyatif alarak İsrail’deki Netanyahu Hükûmetinin işlediği insanlık suçlarına karşı kayıtsız kalmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4 kez bu konuda kararlılık ortaya konulmuştur. Bunlardan 2 tanesinde siyasi parti gruplarımızın ortak imzalarıyla, Filistin’de yaşanan katliamlar, savaş suçları ve insanlık dışı uygulamalar nefretle lanetlenmiştir. Aynı şekilde, 2 kere de Başkanlık tezkeresi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde oy birliğiyle Filistin konusunda Gazze halkının yanında yer alışımız bütün dünya kamuoyuna teyiden ifade edilmiştir. Bundan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli mensuplarına yürekten şükranlarımı bir kere daha ifade ediyorum.
Sözlerimin hemen başında, on yıllar boyunca Filistin topraklarında her türlü zulme maruz kalan, yerlerinden edilen, evleri işgal
edilen, hayattan koparılan, şehit edilen, her türlü zulme ve işkenceye uğrayan ama buna karşılık mücadeleden vazgeçmeyen,
direnen ve bugünlere kadar Filistin davasını getiren bütün büyük mücahitleri saygıyla anıyorum.
Filistin davasının geçmiş büyük önderlerinden sadece 2’sinin ismini burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde anıyorum. Yaser
Arafat’ın ve Şeyh Ahmet Yasin’in şahsında Filistin davasının büyük mücahitlerini, büyük mücadelelerini ve büyük mücahidelerini
rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum.
Ayrıca, 8 Ekimden bu yana sayıları 40 bini aşmış bulunan Gazze şehitlerinin her birini saygıyla yâd ediyoruz. Çoğu kadın ve çocuklar olan masum insanların hayattan koparılışını izleyen dünyayı da bir kere daha sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bu çerçevede, Gazze şehitlerinin öncüsü serdarışüheda, Gazze’nin seçilmiş ilk Başbakanı İsmail Haniye kardeşimizin şahsında bütün Gazze şehitlerini rahmetle, minnetle, şükranla yâd ediyorum. İsmail Haniye Filistin tarihine seçilmiş ilk Başbakan olarak geçti ama herhâlde insanlık tarihine geçen tavrı, 3 çocuğu ve 4 torunu şehit edildikten sonra göstermiş olduğu metanetidir. Ayrıca, o muhteşem söz insanlık tarihine yazılmıştır: “Benim evlatlarımın ve torunlarımın kanı Filistinli çocukların ve kadınların kanlarından daha değerli değildir.” Ama bu cümleyi tamamlayan İsmail Haniye’nin evladıdır, o da babasının şehadetinden sonra kalkıp aynı cümleyi kurmuş, “Benim babamın kanı Gazze şehitlerinden daha değerli değildir.” diyerek bütün dünyaya meydan okumuştur.
Bu ahlak, bu maneviyat, bu samimiyet ve bu metanet aşkını, abidesini bir kere daha hatıralarımıza kaydediyor; rahmetle, minnetle,
şükranla yâd ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, biliyoruz ve inanıyoruz ki şehitler ölümsüzdür, onların ruhaniyetlerinin aramızda olduğundan hiçbir şüphemiz yoktur çünkü biz “...”( * ) emrine inananlarız yani “Sakın ha, Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz, onlar diridirler ve aranızda yaşıyorlar.” Bu salonda Filistin’in bütün şehitlerinin ruhaniyetlerinin aramızda olduğuna inanıyor ve hissediyoruz. Değerli kardeşlerim, İsmail Haniye’nin şehadetinden sonra Doha’da yapılan cenaze törenine Türkiye en üst düzeyde katılım sağlayan ülke oldu. Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de 40’a yakın milletvekili arkadaşımız bu törende yerini aldı ve milletimizin taziyelerini ailesinin şahsında bütün Filistin halkına ifade etti.
Değerli milletvekilleri, Uluslararası Adalet Divanının açmış olduğu bu davayla birlikte inanıyoruz ki Filistin için de İsrail için de yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bundan sonra, Netanyahu ve çetesi sanmasın ki -arkasına hangi güçleri alırlarsa alsınlar- dünya bundan sonra onlar için iyiye gidecektir. Bu, onların iyi günleridir. Önümüzdeki dönemlerde, Netanyahu ve çetesinin uluslararası mahkemelerde hesap vereceği ve yargılanacağı günler yakındır.
Bu çerçevede, Türkiye olarak Uluslararası Adalet Divanında göstermiş olduğumuz dirençli ve şahsiyetli duruş dolayısıyla bir kere daha hep birlikte Türkiye'nin yerini teyit ediyoruz. Uluslararası Adalet Divanında, Türkiye, İsrail'in suçlarının sorgulanması konusunda görüş beyan eden bir ülke olarak, Filistin davasına sizlerin ve milletimizin adına bir kere daha sahip çıkmıştır. Bundan sonra artık İsrail için bu güzel günlerin geride kaldığını söylemek isterim çünkü Gazze'deki şühedanın kanı bereketi hürmetine yeryüzünde insanlık cephesi kurulmuş ve her gün kuvvetlenmeye devam etmektedir. Dünyanın birçok yerinde, Gazze’nin masum insanlarının yanında duran, dili, dini, ırkı, siyaseti ne olursa olsun milyarlarca insan artık Filistin halkının yanındadır. Bundan sonra insanlık cephesi Filistin'le beraber yürüyecek ve Filistin'in davası mutlaka başarıya kavuşacaktır.
Son olarak şunu ifade etmek isterim: Filistin ve Gazze, bizim için, Türk milleti için uzakta bir yer değildir, bizimle ilgisiz olan bir mesele değildir; Filistin meselesi bizim için millî bir davadır. Filistin, Hazreti Ömer’in bize mirasıdır; Filistin, orayı Haçlılardan alan Selâhaddin Eyyubî'nin bize mirasıdır. Filistin, Yafa Kapısı’nın üzerine “La İlahe İllallah, İbrahim Halilullah.” yazdıran yani Museviler ve İseviler gücenmesin diye insanlığın en şaheser örneklerinden birini ortaya koyan Kanuni Sultan Süleyman'ın bize mirasıdır.
Filistin en zor zamanlarda bile Siyonizme, o Filistin topraklarında yer açmayan Sultan Abdülhamit Han’ın bize emanetidir. Ve nihayetinde, Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra geri çekilmek mecburiyetinde kalan ordularımız Filistin topraklarını terk ettikten sonra bile hayatının sonuna kadar Kudüs-i Şerif’i bekleyen Iğdırlı Hasan Onbaşı’nın bize mirasıdır. Bu mirasa sonuna kadar sahip çıkacağız, hayatımızın sonuna kadar sahip çıkacağız ve Allah’ın izniyle bu mirasa sahip çıkan bir ülke olarak, bir millet olarak Filistin davasının başarıya kavuştuğunu da inşallah göreceğiz. Bu sahip çıkmamız ta ki 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, egemen, özgür ve toprak bütünlüğü tam manasıyla sağlanmış bir Filistin devleti kurulana kadar devam edecektir.
Bugün buradaki bu toplantımız, esasında hem Mahmud Abbas Bey’in Filistin Devlet Başkanı olarak Meclisimize hitap etmesi hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 milyon yurttaşımız adına Filistin davasına bağlılığının teyit edilmesi için tarihî bir oturumdur.
Bu oturumu teşrifleriniz dolayısıyla her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, yabancı misyondaki değerli misafirlerimiz olmak üzere bütün misafirlerimize yürekten teşekkür ediyor, hepinize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli milletvekilleri, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.
Şimdi konuşmalarını yapmak üzere Sayın Mahmud Abbas’ı kürsüye davet ediyorum.
FİLİSTİN DEVLET BAŞKANI MAHMUD ABBAS;
"Bismillâhirrahmanirrahim.‘’Tahammül edin, sebat edin, bağlanın, Allah’tan korkun ki felaha eresiniz. Allah, doğruyu söyler.’’
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş, saygıdeğer
hanımefendiler, beyefendiler, Türkiye Parlamentosunun saygıdeğer milletvekilleri, kıymetli misafirler, kardeş Türk halkı; Allah’ın
selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Sizlere mübarek Filistin’den, ribât topraklarından, Beytü’l-Makdis'ten ve Beytü’l-Makdis’in çevresinden, Kudüs'ten geliyorum.
Sizlere büyük acıyı yaşayan halkımın mesajıyla gelmiş bulunmaktayım. 1948’den bu yana büyük felaketi yaşamış halkımın mesajıyla geliyorum. Halkım, uluslararası adaletten yoksun olarak toprağına, vatanına, kutsallarına ve değişmez millî haklarına sarılarak işgalci İsrail’in suçlarına karşı büyük bir mücadele yürütmektedir ve Cenab-ı Allah’ın bir gün bu millî mücadelemizi zafer ve özgürlükle taçlandıracağına ve uzun zamandan beri devam eden bu belanın son bulacağına inanmaktadır. Müsaadenizle, çok değerli hanımefendiler, beyefendiler, konuşmama on binlerce şehidimize rahmetle söze başlatmak istiyorum. İsrail'in saldırıları, cinayetleri ve soykırım suçu nedeniyle Gazze'de, Batı Şeria’da ve Kudüs'te şehit olanları anarak başlamak istiyorum ve bunların en sonuncusu da lider İsmail Haniye’ye karşı işlenen suç olmuştur.
Çok değerli kardeşlerim hanımefendiler ve beyefendiler, şimdi İsmail Haniye’nin ve Filistinli şehitlerin ruhuna “El Fatiha” diyerek Fatiha okumaya sizleri davet ediyorum.
El Fatiha…
Hepinizi, sizleri, bu Meclis çatısı altında toplanan tüm milletvekillerini halkımızın adil davasını savunduğunuz için selamlıyorum.
Biliyorum ki bu konu bütün ilginizin odağında yer almaktadır ve bu Mecliste bununla ilgili tartışmalar yürütmüş bulunmaktasınız ve
Filistin halkına karşı işlenen tarihî adaletsizliğe, katliamlara, savaş suçlarına ve soykırıma karşı sizler Filistin’in yanında yer almaktasınız. Zaten bunları uluslararası mahkemeler ve platformlar da son dönemde kınamış bulunmaktadır. Allah aşkına soruyorum: Her gün İsrail işgal devletinin Gazze’de, yerde bulunan özellikle de birkaç gün önce 100’den fazla şehidin verildiği EtTabiin Okulu katliamı da dâhil olmak üzere, her gün sığınma kamplarında gerçekleştirdiği katliamlara nasıl oluyor da uluslararası toplum sessiz kalabiliyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin öncü rolünü takdirle karşılıyoruz. Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlığa yönelik meşru haklarını savunan cesur ve ilkeli tutumundan dolayı kendisini kutluyoruz. Öte yandan, İsrail’in halkımıza, topraklarımıza ve kutsal mekânımıza karşı işlediği iğrenç suçları reddeden ve kınayan Türkiye’nin tüm siyasi partilerini ve sivil toplum kuruluşlarını tutumlarından dolayı kutluyorum. Yine, samimi duyguları ve asil duruşu ile Filistin halkını ve haklı davasını destekleyen kardeş Türk halkına teşekkür ediyorum. Halkımızın Filistin ve Kudüs için
(*) Bu bölümde Başkan tarafından Âl-i İmran Suresinin 169’uncu ayetikerimesi okundu. şehit olan Türk halkını unutması mümkün değildir. Özel olarak da Türkiye’nin İsrail'in Gazze'deki soykırımı karşısında Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanına açılan davaya müdahil olma kararını da kutluyorum. Yine, aynı şekilde İsrail'le ticareti durdurması… Türkiye 10 milyar dolarlık bir ticareti Filistin halkına destek için durdurdu. Bizler Türkiye'deki kardeşlerimize Kudüs ve Filistin davasını ana davası, ana meselesi hâline getirmiş olduğundan dolayı büyük oranda, büyük şekilde güveniyoruz çünkü Filistin davası Türkiye'de bir ana mesele hâline gelmiştir. İşte bu, Türk halkının ve Türk halkının ahlakının ve politikasının bir göstergesidir.
Sayın Cumhurbaşkanı, hanımefendiler ve beyefendiler; İsrail'in Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'te yürüttüğü soykırımın asıl amacı vatan topraklarımızdan Filistin varlığını söküp atmak ve Filistinlileri bir kez daha tehcir ettirmektedir, 1948’de ve 1967’de olduğu gibi aynı trajediyi, aynı tehcir trajedisini tekrardan yaşatmak istiyorlar Filistinlilere ama bu, asla olmayacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar ve ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu asla gerçekleşmeyecektir. Zira, halkımız toprağına, vatanına, kutsallarına ve kutsal mekânlarına bağlıdır ve ne pahalısına olursa olsun oradaki gaspçıları, işgalcileri oradan defedecektir.
7 Ekimden bugüne 40 bin Filistinli kadın, çocuk şehit edildi, 10 bin kayıp var, 80 bin yaralı var; Batı Şeria’da 10 bin şehit var ancak
buna rağmen bizler dik durmaya devam edeceğiz ve topraklarımızdan ayrılmayacağız. Bu bağlamda Mısır ve Ürdün’ün tutumlarını
İsrail’in tehcir planlarını reddetmeleri sebebiyle takdirle karşılıyoruz. Bu tutumlar bizimle tamamen örtüşmektedir ve tüm platformlarda da destekliyoruz. İsrail’in uluslararası hukuka aykırı planlarına karşı çıkan uluslararası yaklaşımı da takdirle karşılıyoruz. Geçmişte de söyledik, bugün de yarın da söylemeye devam edeceğiz. Gazze, Filistin Devleti’nin ayrılmaz, asli bir parçasıdır; Gazze’de bir başka devlet kurulamaz ve Gazze’siz bir Filistin Devleti de olamaz.
Halkımız kırılmayacak ve teslim olmayacaktır. Bizler Gazze’nin imarını tekrar gerçekleştireceğiz, şu an yüzde 70’inden fazlası yıkılsa da yapacağız; halkımızın desteğiyle, Arap ve İslam ümmetinin ve dünyanın özgür insanlarının desteğiyle gelecekte başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devletimizi inşa etmek için yapacağız. Bu ne pahasına olursa olsun, ne kadar çok bedel ödersek ödeyelim, ne kadar zaman alırsa alsın bunu yapacağız ancak katiller ve savaş suçlularına gelince işledikleri suçlardan dolayı kurtulamayacaklar, bu işledikleri suçlar da böyle zaman aşımıyla falan düşmez ve bunlar şüphesiz hesaba çekileceklerdir.
Bizler, burada, uluslararası kuruluşlarla iş birliği hâlinde devam edeceğiz başta Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi. Özellikle de Netanyahu'nun orada mahkemede yargılandığını da söylemiştir. Bunun yanında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyiyle de çalışmaya devam edeceğiz. Bizler Filistin devletinin uluslararası toplumdaki layık olduğu yerini sağlamak için çalışmaya devam edeceğiz.
Hanımefendi ve beyefendi kardeşlerimiz, halkımız, yüz yılı aşkındır devam eden destansı kararlılığı ve direnişiyle sadece anavatanı Filistin'in ulusal, siyasi, dinî ve tarihî kimlik ve haklarını savunmakla kalmıyor, aynı zamanda tüm bölgeye egemen olmak isteyen yayılmacı ve sömürgeci, açgözlü siyonist harekete karşı Arapları ve İslam ümmetini savunmak adına ön saflarda yer almaktadır; onlara müsaade etmeyeceğiz.
Kardeşlerim, hepimiz çok iyi biliyoruz ki Kudüs bizde de olduğu gibi, sizlerin de kalbinde tarih boyunca özel bir yere sahiptir, Kudüs-ü Şerif konusunda hiçbir şekilde ödün vermemiz mümkün değildir. Osmanlılar da bunu söylüyordu, bugüne kadar da devam ediyorsunuz, söylüyorsunuz. Evet, Kudüs'ün kalplerinizdeki konumunu ve Türk halkının kalbindeki konumunu biliyoruz; aynı şekilde, yüz milyonlarca insanın da kalbinde Kudüs-ü Şerif aynı konuma sahiptir. Kudüs ilk kıblemiz, Mescid-i Aksa ilk kıblemiz, üçüncü kutsal mescit ve aynı şekilde üçüncü Harem-i Şerif; bu bilinen bir şey. İlk mescidimiz, ilk kıblemiz ve üçüncü kutsal mescit yani Mescid-i Nebevi’den bile önce kurulmuştur. Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) İsra gecesini yaşadığı tacın mücevheridir, Hazreti İsa’nın doğup göğe yükseldiği yerdir; sizin ve bizim için kırmızı çizgidir. Filistin toprağının bir zerresini ve bir
taşını gözden çıkaran ne bizdendir ne de sizdendir. Burası bizlere dinin ve tarihin emanetidir.
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle demiştir, bu hadisişeriftir: “Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek muhalifler onlara zarar veremeyecektir.” Sordular, dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü, peki, onlar nerededirler?” Dedi ki: “Onlar Beytülmakdis’te ve Büytülmaktis’in etrafındadırlar.” Bizler, Sevgili Peygamber’imize diyoruz ki: “Bize bıraktığınız emanet halkımızın asla taviz vermeyeceği bir emanettir.” Ve “Sizin İsra gecesi peygamberlere imamlık yaparak namaz kıldığınız Kudüs ne pahasına olursa olsun ve vereceğimiz bedel ne olursa olsun gözümüzde ve gönlümüzde kalacaktır.” Ne kadar komplo yaparlarsa yapsınlar, yani kutsal yerlerin tarihî yapısını değiştirmeye yönelik ne yaparlarsa yapsınlar ki en sonuncusu iki gün önce oldu, biliyorsunuz, işgal hükûmeti kalkıp Mescid-i Aksa’ya girdi. Neydi şu adamın adı? İşte, bu tür saldırılar, hakaretler hiçbir sonuç vermeyecektir. Orası bizim camimizdir ve oranın kiliseleri bizim kiliselerimizdir.
Çok değerli kardeşlerim, bugünlerde orada ve şurada “savaş sonrası” diye bir şeyden bahsediyorlar. Bizler çok açık ve net bir
şekilde -herkes bunu duysun, işitsin- diyoruz ki: Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs bağımsız Filistin Devleti’ni oluşturan tek
bir meşru hükûmet tarafından yönetilen coğrafi bütünün adıdır. Yani uluslararası meşruiyet tarafından belirlenen budur ve tek bir meşru hükûmetin yönettiği Filistin topraklarıdır ve bu bölgede bu gerçekleşmezse hiçbir şekilde istikrar, sükûnet, kalkınma yapılmaz, maalesef bu olmazsa olmaz. Ya bize hakkımızı verirsiniz ya da sizler özgürsünüz. Eğer bu yapılmazsa işte bu şiddet sarmalı devam edecektir, barış ve güvenliğe giden yol Filistin’den başlar ve Filistin’de biter. Bu bağlamda, İsrail’in barbar saldırısına karşı mücadelemiz, gerçekte tüm dünya kıtalarında adaletsizliğe karşı duran insanları da harekete geçirmiştir ve insanlar yüksek sesle İsrail’i ve yıkım güçlerini kınamaktadırlar va orada işledikleri soykırımları da kınamaktadırlar ve ırkçı suçları da kınamaktadırlar. Ve burada metnin dışına çıkarak net bir şey söylemek istiyorum: Bugün Yahudilerin, Amerika’daki Yahudilerin yaklaşık yüzde 40’ı İsrail’i suçlu görmektedir. Evet, insanlık ırkçı ayrıma karşı, düşmanlığa karşı dik duruş gösteriyor ve böyle bir durumda İsrail’in yapmakta olduğu işkencelere karşı ve orada işledikleri aç bırakma politikalarına karşı uluslararası kuruluşlar sessiz kalamazlar ve burada herkes berbarer, bizimle birlikte hareket ederek bu ihmallerin bir an önce durdurulması için reaksıyon göstermelidir ve tüm tutsaklarımız da serbest bırakılmalıdır. Şu an 10 bin kadar kadın ve erkek tutsak İsrail cezaevlerinde bulunmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı ve kıymetli kardeşlerim, bizler ülkemizin birliği için samimi bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Kendi aramızda ulusal uzlaşı konusunda görüşmelerimiz devam ediyor ve ulusal uzlaşıyı ne kadar hızlı bir şekilde tesis edersek zafere de o kadar hızlı bir şekilde ulaşabiliriz. Bildiğiniz üzere, pusuda bekleyen ve hepimizi hedef alan bu düşmana karşı zafere ulaşmanın en kısa yolu gördüğümüz ulusal birliğimizdir ve bu bizim güvenlik vanamızın niteliğindedir. Bütün kardeşlerimize -ki sizler bunların başında gelmektesiniz- ve dostlarımıza desteklerinden dolayı teşekkür etmek istiyoruz işte bu erdemli sonuca
ulaşmak için.
Evet, bizler ulusal uzlaşıyı gerçekleştirmedikçe rahat etmemiz mümkün değildir, kafamızın rahat etmesi mümkün değildir.
Bakıyorsunuz, siz de, Parlamentonuzda az önce de Meclis Başkanımızla bir aradaydık, ne kadar güzel bir Parlamento Başkanı, Meclis Başkanı var, 4 de yardımcısı var, hepsi farklı siyasi partilerden. “Ben de aynı tabloyu istiyorum.” dedim.
Türkiye'ye sunmuş olduğu insani yardımlardan dolayı teşekkür ediyorum; Gazze Şeridi’ne on binlerce ton insani yardım gönderdi.
Türkiye, hastanelerinde yaralıları kabul etti ve sokaklarında dayanışma gösterilerinde bulundu. Türk kardeşlerimiz her alanda; siyasi, diplomatik parlamento ve hukuki alanlarda varlık göstererek bizim yanımızda yer aldılar ve Filistin halkının haklarını savundular ve Filistin öyküsünü anlattılar ve dezenformasyona karşı durdular ve her türlü tahrifata karşı da mücadele ettiler.
Özellikle de Netanyahu'nun Amerika Kongresinde yaptığı gibi bu yalanı ne ilk olmuştur ne de son olacaktır. Sizlere çok teşekkür
ediyorum; aynı şekilde, vicdan sahibi tüm dostlarımıza, kardeşlerimize ve ülkelere destek verdikleri için teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Hanımefendiler ve beyefendiler; İsrail hükümetinin yalanlarına aklı başında olan hiç kimse inanmaz. BM örgütlerine, uluslararası mahkemelere ve Filistin'in haklı mücadelesine destek veren göstericilere yönelik saldırılar, sivillerin öldürülmesi, altyapının tahrip edilmesi ve Gazze'deki halkımızın açlığa mahkûm edilmesi bu yalanlara cevap veren gerçeklerdir. Zaten bunu, bu şekilde de ifade ettiler. BM’nin ilgili kuruluşları ve Uluslararası Adalet Divanının kararı, şimdiye kadar 150 binden fazla şehidin verildiği bu saldırılardan dolayı İsrail'i suçlu bulmuş ve hemen acilen durması gerektiğini ifade etmiştir ve maalesef bu şehitlerin çoğunu kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır.
Öte yandan, Gazze'nin üçte 2’sinden fazlasının altyapısı tamamıyla yıkılmıştır; okul yok, cami yok, kiliseler yok, cadde yok; hepsi yıkılmış vaziyette. Yine, Filistin halkı oralarda tamamıyla evsiz, yurtsuz bırakılmıştır ama buna rağmen Amerika Birleşik Devletleri tam 3 kez veto hakkını kullanmıştır yani İsrail’in düşmanca saldırısına bütün dünyanın “Dur!” dediği bir zamanda ABD, Güvenlik Konseyinden gelip rahat bir şekilde veto hakkını kullanabiliyor, “Bakın, karşılığında 14 ülkede savaş dursun.” diyor. İşte, maalesef, Amerika bir taundur, bir felakettir ve Amerika felaketi devam ediyor.
İşgal devleti Gazze Şeridi’ni Batı Şeria ve Kudüs’ten ayrı tutarak burayı Filistin’den, Filistin Kurtuluş Örgütü’nden uzaklaştırmaya çalışıyor. Biz her zaman diyoruz ki “Filistin devleti Batı Şeria’dan da, Kudüs’ten de ve Gazze’den de sorumludur ve Kudüs-ü Şerif onun ebedî başkentidir. Bu “Kudüs-ü Şerif” zaten sizin ifadenizdir. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar) Filistin halkı, tüm kesimleri, partileri ve grupları İsrail işgalini, bir karış toprakta dahi Gazze’de, Batı Şeria’da ve Kudüs’te varlık göstermesini kabul etmez, edemeyiz. Bizim önceliğimiz bugün İsrail saldırganlığının hangi yöntemle olursa olsun durdurulması ve bedeli ne olursa olsun bunun gerçekleştirilmesi ve işgalin topraklarımızdan uzaklaştırılması ve insani yardımların devam etmesi ki bu çok önemli şu an sizin yaptığınız üzere. Yine 1948 ve 1967’de olduğu gibi Filistinlilerin zorla topraklarından edilmesine karşıyız ve Batı Şeria ve Kudüs’te suç işleyen Yahudi yerleşimcilerin ve işgal güçlerinin de artık faaliyetlerinin durması gerekmektedir çünkü bizim için en önemli şey, halkımızın kendi vatanında kendi çıkarlarını korumasıdır ve Güvenlik Konseyine bundan dolayı bir talep takdiminde bulunduk ve bu kararların acilen uygulanması çağrısında bulunduk, defaatle bulunduk; Gazze’deki İsrail işgal güçlerinin hemen geri çekilmesi ve Uluslararası Adalet Divanının tavsiye kararlarının uygulanması… Çünkü bakın, baktığımızda, 80 tane karar var aslında şimdiye kadar alınan ama maalesef ABD’nin devlet tutumu dolayısıyla bir tanesi dahi uygulanamadı. Burada bir şeyi vurgulamak isterim: Güvenlik ve askerî yöntemler hiçbir sonuç getirmeyecektir; siyasi çözümler, adalet ve uluslararası hukuka dayalı yöntemler ve Filistin’in meşru haklarına dayalı yöntemler barışı getirebilir, herkes için bunu yapabilir. Öte yandan, İsrail’in sadece kısmi çözümlere yönelmesi de doğru değildir. “Tamam, bugün şurayı çözelim, yarın başka bir şey vereceğim.” doğru değildir ve Gazze, tümüyle, hepsiyle, bütün topraklarıyla bizimdir; Batı Şeria ve Kudüs gibidir, onlar da bizimdir ve bizler hiçbir şekilde topraklarımızı bir karış dahi olsa parçalayan hiçbir çözüme eyvallah demiyoruz.
Bundan dolayı, burada sizlerin ve bütün dünyanın huzurunda bir şeyi duyurmak istiyorum: Önümüzde bir çözüm kalmadı. Bugün yapacağımız en iyi çözüm: Filistin halkı içerisinde, ben Filistin liderliğindeki bütün kardeşlerimle birlikte Gazze’ye gitme kararı aldım; bunu yapacağım. Bütün gücümle bunu gerçekleştireceğim. Herkese şu mesajı vermek istiyoruz: Bu sınır tanımayan düşmanlığa karşı beraberiz bunun bedeli hayatımız da olsa. Benim hayatım, bizim hayatımız Gazze’deki en ufak bir çocuğun hayatından daha değerli değildir. Bizler İslam’ın hükmünü uyguluyoruz; ya zafer ya şehadet, ya zafer ya şehadet!
Burada, bu makamda ben uluslararası bir platformda konuşuyorum; bütün Arap ve İslam ülkeleri liderlerini ve BM’nin yetkililerini de bu insani görevi beraber yerine getirmeye çağırıyorum. Düşmanlığı bitirmek ve işgalin gerekçelerini ortadan kaldırmak için, eğer amacımız herkes için barış ve istikrarsa bunu yapalım diyoruz. Aynı bağlamda, Güvenlik Kuruluna da BM’ye de çağrıda bulunuyorum, uygulanmayan 80 kararı veren BM Genel Kuruluna da sesleniyorum ve Gazze’den sonra inşallah Kudüs-i Şerif’e de
yöneleceğimi ifade etmek istiyorum ve ebedi başkentimize de gideceğim.
Değerli kardeşlerim, hanımefendiler, beyefendiler; bizler Filistin Devleti’nin daha fazla tanınması için gece gündüz çalışıyoruz. Şimdiye kadar 149 devlet Filistin’i tanıdı; yani bizi 149 devlet tanıdı, onları ise 50 devlet, bakın… Biz bunu devam ettireceğiz.
Son olarak ise geçtimiz aylar içerisinde Karayip ülkelerinden 5 ülke ile 5 Avrupa ülkesi Filistin Devleti’ni tanıdı, en sonuncusu Ermenistan’dı. Bizler bu tür tanımaların devam etmesi için çalışmaya devam edeceğiz ve amacımız Birleşmiş Milletler nezdinde tam üyeliği elde etmek. Bakın, Filistin gözlemci üye, Kırgızistan ise tam üye. Neden? Yani 14 milyon nüfusa sahibiz bizler, Kırgızistan da 10 bin; baktığımız zaman -tabii, saygımla birlikte bunları söylüyorum- onlar tam üye, bizlerse gözlemci üyeyiz ve yine, aynı şekilde, 2012 yılında bizler gözlemci üye sıfatını Genel Kurulda çıkarmayı başardık, o zaman 6719 sayılı Karar’la verilmişti. O sırada bile ABD -Allah selamet versin- bunu gerçekleştirmemek için elinden geleni yapmıştı ama başarısız oldu ve böylelikle bizler 120’den fazla uluslararası anlaşmaya taraf olmayı başardık, şu an yaklaşık olarak 120 ve diğerlerine de katılacağız çünkü bu bizim hakkımız. Bunlar içerisinde Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı… Ve, şu an bu Divanda işgal devletini yargılamaktayız. Yine, aynı bağlamda, bizim siyasi, hukuki ve diplomatik mücadelelerimiz halk direnişimizin yanında devam edecektir, bizler barışçıl halk direnişinden yanayız çünkü şartlarımız bundan öteye gitmemektedir ve işgal bitinceye kadar yolumuza devam edeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanı, çok değerli temsilciler, Bakanlar, değerli kardeşlerim; Uluslararası Adalet Divanına gitmek için gerekli desteği almak için BM’de ve dünya başkentlerinde iki yıl çalıştık ve sonunda Genel Kurulun 30 Aralık 2022’de A77400 sayılı kararını elde edebildik. Bu kararla İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli ihlal etmesi, Filistin topraklarını uzun süreli işgali, yerleşim yerlerinin genişletilmesi, ilhak, Kudüs’ün niteliğinin ve kimliğinin değiştirilmesi, ırkçılık ve İsrail’in diğer uygulamalı saldırıları ve suçlarının hukuki sonuçları Adalet Divanına soruldu ve özellikle de Güney Afrika'ya katılarak Türkiye de Uluslararası Adalet Divanına giderek bu kararların ve tavsiye kararlarının çıkarılmasına neden olmuştur. Yani 15 yargıçlı bir mahkeme ve tarihte böyle bir şey olmamıştır ve bu mahkeme İsrail’den 8 maddelik tavsiyenin yerine getirilmesini istemiştir ve bununla yetinmemiş, her ne kadar bunlar tavsiye niteliğinde olsa dahi dünyada en üst düzeydeki bir mahkemenin kararlarıdır ve bunu Güvenlik Konseyine de uygulamak üzere göndermiştir.
Ve yine, Uluslararası Adalet Divanı 19 Temmuz 2024’te bir adım atarak İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin tavsiye niteliğinde bir görüş yayınlanmıştır ve işgali yasa dışı ilan etmiş ve tamamen sona erdirilmesi talebinde bulunmuştur.
Topraklarının ve doğal kaynaklarının yağmalanması nedeniyle Filistinlilere tazminat ödenmesi ve yerleşimlerin lağvedilmesi, yerleşimcilerin tahliyesi ve duvarın yıkılması çağrısında bulunmuştur. Ayrıca, İsrail'in Filistinlilere karşı ırkçı ayrımcılık yaptığını ve uluslararası toplumun ve uluslararası kuruluşların Filistin topraklarındaki İsrail varlığını yasal bir varlık olarak tanımaması gerektiğini ifade etmiştir. Bütün dünyadan bunu istemiştir yani bizim topraklarımızdaki İsrail’i “Tanımayın.” demişlerdir ve yine İsrail’in desteklenmemesi ve BM’nin, Filistin topraklarındaki İsrail işgalini sona erdirmek için gerekli yöntem ve mekanizmaları mümkün olan en kısa sürede hayata geçirmesi gerektiğini dile getirmiştir. Ama burada şu soruyu soruyoruz: Peki, bu karardan sonra ne olacak -kararlar çok- bu karardan sonra ne olacak? Peki, bir değişimi, gerçek anlamda bir değişimi uygulamada nasıl gerçekleştirebiliriz?
Cevap: Beraber çalışmalıyız; farklı platformlarda ve ikili düzeyde çalışmaya devam etmeli ve barış, güvenlik ve istikrar adına, hayatı gerçekleştirmek adına bunu yapmalıyız. Artık dünya yavaş yavaş adaletin, hakkın, zulmün ne anlama geldiğini anlıyor; Avrupa ülkeleri Filistin Devleti’ni tanıyorlar. İnşallah, bizler, Amerika’yı Filistin Devleti’ni tanımaya mecbur bırakıncaya kadar devam edeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanı, kardeşlerim, hanımefendiler, beyefendiler; bizler, tüm uluslararası toplumu farklı organlarıyla ve devletleriyle birlikte tek tek ve beraber olarak İsrail işgal devletinin uluslararası hukuku açıkça ihlal etmesine karşı gerekli yasal tedbirleri almaya ve Uluslararası Adalet Divanının kararlarını uygulamaya çağırıyoruz; kardeş Türkiye'den de Filistin Devleti’ne bu konularda yardımcı olmasını talep ediyoruz, ümit ediyoruz. Türkiye bu görevini yerine getirecektir, bundan da eminiz.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Mücadeleci, sabırlı ve direnen Filistin halkımız adına bizler ulusal kimliğimize, meşru haklarımıza, topraklarımıza, kutsallarımıza ve kutsal mekânlarımıza bağlıyız. Bağımsızlığı ve özgürlüğü er yada geç gerçekleştireceğiz, buna kavuşacağız, ne olursa olsun. İşgal gidecektir, son bulacaktır, işgal sona erecektir; Filistin, özgür ve ebedi kalacaktır.
Evet, şan ve ebediyet masum şehitlerimizindir. Yaralılarımıza şifa, cesur tutsaklarımıza özgürlük ve hep birlikte hürriyete, devlete ve Kudüs'e doğru! Yaşasın Filistin-Türkiye kardeşliği! Yaşasın Filistin-Türkiye kardeşliği! Teşekkürler Türkiye, teşekkürler kardeş halk, teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanı.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Filistin halkına ve haklı davasına destek verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.
Allah’ın selamı üzerinize olsun."
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları