loading
close
SON DAKİKALAR

Mahmut Arıkan; Barış ve Huzuru Tesis Edecek Her Adımı Destekleriz!

Mahmut Arıkan; Barış ve Huzuru Tesis Edecek Her Adımı Destekleriz!
Tarih: 12.03.2025 - 09:30
Kategori: Siyaset

DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin kurduğu Yeni Yol Partisinin TBMM'de Grup Toplantısı gerçekleştirildi. Arıkan, "Açıklanan bu rakam, bir kişinin bir aylık fitresi, bir çeyrek altın bile etmiyor. Bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor."

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, 12 Mart'ın, İstiklal Marşı'nın kabulünün 104. yıl dönümü olduğuna işaret ederek, Milli Mücadele döneminde canı pahasına vatanı savunan tüm şehit ve gaziler ile Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve minnetle andı.

Arıkan, Suriye'de rejimin çökmesinin üzerinden 3 aydan fazla bir zaman geçtiğini anımsatarak, ABD'nin yol haritası ile bölgenin huzura kavuşmasının mümkün olmadığını ifade etti.

İsrail'in hedefinin kendi çevresinde düzenli orduya sahip bir ülke bırakmamak olduğunu söyleyen Arıkan, "Suriye'de asıl iş şimdi başlıyor. Suriye'nin doğru zeminde yol alması için doğru bir rehberliğe ihtiyaç var. Ayrıca görünen o ki, Ukrayna'da anlaşan ABD ve Rusya, Suriye'de de al-ver hesapları üzerinden birlikte hareket etmektedir." ifadelerini kullandı.

Mahmut Arıkan, "Suriye'nin kuzeyinde karışıklığa, güneyinde İsrail'e ve Suriye'de 'federatif' bir yapıya karşı olduklarını" da söyledi.

Emekliye verilecek yeni bayram ikramiyesi tutarını eleştiren Arıkan, "Açıklanan bu rakam, bir kişinin bir aylık fitresi, bir çeyrek altın bile etmiyor. Bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor. Bu şartlar altında emekliye 4 bin lira ikramiye vermek, 'Bu bayram çocuklar, büyüklerimize harçlık versin' demektir." ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına, İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yıl dönümünü kutlayarak başlayan Genel Başkan Arıkan, “Yedi düvelin Anadolu'muzu işgale kalkıştığı, mukaddesatımıza el uzattığı, istiklâl ve istikbâlimizin ayaklar altına alınmak istendiği bir dönemde merhum Akif tarafından yazılan bu marş; bugün bile kalplere umut ve cesaret veren bir kudrettedir. İstiklâl Marşı Taceddin Dergâhı'nın duvarlarına yazılmış ama milletimizin kalbine kazınmıştır. ‘Korkma!’ diye başlıyor Akif. Ufukları kuşatmış düşmandan, ecdadın emanetini ayaklar altına almak isteyenden, namahreme el uzatandan korkmayacağımızı bize hatırlatıyor. 104. yıl dönümünde bu aziz fikri bir kez daha anlıyor ve aziz milletimize diyoruz ki; korkmayın, karamsarlığa kapılmayın, yeise düşmeyin; Hakk'ın vaad ettiği günler yakın, müreffeh bir ülke yakın, yaşanabilir bir Türkiye yakın, Yeniden Büyük Türkiye yakın! Milli Mücadele döneminde canı pahasına vatanı savunan tüm gazi ve şehitlerimizi; bu kutlu marşı bizlere bırakan Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve minnetle anıyorum.” dedi.

SURİYE MESELESİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNİN EN BÜYÜK GÜVENLİK SORUNUDUR!

Suriye’de yaşanan gelişmelere dikkat çeken Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, şunları söyledi;

“8 Aralık 2024’te muhalif güçlerin Şam'a girmesiyle 61 yıllık BAAS rejimi çökmüştü. Bizim o günden itibaren beklentimiz, bir an evvel Suriye'de silahların susması ve savaşın yaralarının sarılmasıydı. Bugün itibariyle 3 aydan fazla bir zaman dilimi geçti. Tam 94 gün oldu. Suriye'de oluşan iyimser havanın yerini bugün bizi endişelendirecek bir atmosfer aldı. Suriye meselesinin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük güvenlik sorunu olduğunu defalarca söylemiştik. Aynı şekilde uyarılarımızı yapmaya devam ediyoruz. Amerika’nın ipiyle kuyuya inen tarih boyunca o kuyudan çıkamamıştır! ABD’nin yol haritası ile bölgenin huzura kavuşacağını düşünen ölümcül bir hata yapar! Bu gerçeği artık herkes görsün: İsrail’in hedefi belli; kendi çevresinde düzenli orduya sahip bir tane ülke bırakmamak. Bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için; İsrail üniversitelerinde,  bölgemizdeki etnik ve mezhepler üzerinde özel çalışmalar yapan birçok enstitüler, kürsüler kurulmakta bölge ülke halklarını, birbirine düşürmek için çalışmalar, yıllardan beri yapılmakta. Bugün o çalışmalar hız kazanmıştır. Dün Baas rejimi tarafından yapılan katliamların karşısında olduğumuz gibi bugün rövanşist anlayışla yapılan katliamların da karşısındayız. Suriye bugün kan davalarının sürüp gittiği değil, aklıselimin galip geldiği bir coğrafya olmalıdır. İktidara sesleniyorum; Etnik çatışmaları, mezhep kavgalarını engellemek sadece söylemle olmaz. Karşısındayız demekle olmaz. Burada asıl görev Türkiye’ye düşmektedir. Zafer sarhoşluğu içinde fotoğrafın tamamının görülmesini engelleyen, ayakları yerden kesilen, Şam’a 20 kilometre yaklaşan İsrail’i dile getirmeye çekinenlere buradan sesleniyorum; Suriye’de asıl iş şimdi başlıyor. Suriye’nin doğru zeminde yol alması için doğru bir rehberliğe ihtiyaç var.

TÜRKİYE BİRAN ÖNCE ZAFER HAVASINDAN ÇIKMALI!

Ayrıca görünen o ki, Ukrayna’da anlaşan ABD ve Rusya; Suriye’de de al-ver hesapları üzerinden birlikte hareket etmektedir. Rusya’nın, Afrika’ya açılan kapısı olan Hmeymim (Himeymim) Hava Üssü ve Akdeniz’deki donanmasının tamir bakımlarının yapılabildiği tek yer olan

Tartus Deniz Limanı konusunda garantiler aldığı görülüyor. ABD ve Rusya anlaşırsa, bu birliktelikten ilk ve en fazla zararı gören Türkiye olacaktır.

Bir an önce Türkiye zafer havasından çıkmalı, bölgesel barış için inisiyatif almalı, bütün engelleri aşarak Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün sağlanmasını temin edecek adımları atmalıdır. Bir kere daha tarihi çağrımızı buradan sizlerle paylaşmak istiyorum; Türkiye, İran, Mısır ve Pakistan arasında derhal saldırmazlık anlaşması imzalanmalıdır. Suriye’deki son durum bu gelişmelerin burada kalmayacağını göstermektedir. Bölgemiz yeni bir kaosu kaldıramaz. Bu bölgede yaşanan en küçük olumsuzluk doğrudan bizi etkilemekte. Herkesi bu gerçekleri görmeye davet ediyorum.

Arapların huzuru, Kürtlerin huzurundan geçer, Sünnilerin huzuru, Alevilerin huzurundan geçer.

Hıristiyan, Yezidi, Dürzi, Ermeni, Çerkes, Türkmen tüm Suriye halkları; birbirlerini el üstünde tutarak Suriye'yi yeniden inşa edebilirler. Bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Suriye’nin kuzeyinde bir karışıklığa karşıyız. Suriye’nin güneyinde bir İsrail’e karşıyız. Suriye’de “Federatif” bir yapıya da karşıyız. Bu bölgede bölünme demek Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir adımının daha gerçekleşmesi demektir, bu da “Büyük İsrail” hayalini desteklemektedir.

Suriye’de yaşananları Türkiye’den bağımsız değerlendirmek doğru değildir. Çünkü sınırlarımızın ötesinde gerçekleşen her gelişme, sınırlarımızın içinde de yankılanıyor. Suriye’de yaşananlar bize açıkça gösteriyor ki, etnik, mezhepsel ve kültürel farklılıkları dışlayan, görmezden gelen, yok sayan politikaların sonucu daima çatışma ve huzursuzluk olmuştur. Suriye'deki durumun bize hatırlattığı bu gerçeklerden hareketle, kendi ülkemizde huzur ve barışı sağlamak için atılacak adımları, daha dikkatli değerlendirmeliyiz. Bölgemize ve ülkemize; huzur ve barış getirecek her adımı destekleriz.

TÜRK, KÜRT, ARAP, ALEVİ, SÜNNİ, MUHALİF, MUHAFAZAKAR KİMSEYİ ÖTEKİLEŞTİRMEYİN!

İktidarın kin ve nefret dilini kullanarak seçimleri kazandıktan sonra bugün; ‘Kuşatıcı bir iklimi tesis etmek milletimize karşı asli görevimizdir’ diyebilmesi iktidar açısından iyi bir gelişmedir. Madem millete karşı asli görevinizi hatırladınız, şimdi biz de diyoruz ki:

Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, muhalif, muhafazakâr; kimseyi ötekileştirmeden, hak ve adalet ekseninde bu ülke insanının tamamına kol kanat geriniz. Bugüne kadar yaptığınız bütün yanlışlardan dönünüz, mağdur ettiğiniz bütün kesimlerle helalleşiniz, faturayı halka kesip ülke kaynaklarını bir avuç yandaşa aktarmaktan vazgeçiniz. Buyurun bunları yapın, biz de yanınızda olalım!

Biz, yola çıktığımız ilk günden bu yana bu coğrafyanın insanları arasında var olan bütün problemlerin çatışarak değil konuşarak çözüleceğine inanıyoruz. Millî Görüşçüler olarak bu inancımızı da her platformda dile getiriyoruz. Türk, Kürt, Arap, Fars; bu coğrafyada savaşmadan, çatışmadan yüzlerce yıl birlikte yaşayabilmişiz. Hakkı üstün tuttuğumuz her dönemde bu olmuş, yani bu coğrafya yüzlerce yıl barış yurdu olmuş. Ancak hakkı üstün tutmaktan vazgeçip, çıkar odaklı düşünmeye başlanıldığında ise kaos ve çatışmaların ardı arkası kesilmemiş.

Biz,  kelime karşılığı Türkçeye çevrildiğinde ‘barış’ olan İslam inancının mensuplarıyız. Bizim Rahman ve Rahim olan Rabbimizin bir ismi de Hak’tır. Tüm yeryüzünde haktan yana olmak ve barış için gayret göstermek bizim varlık sebebimizdir. Ancak, tüm bu sürecin insan hakları ve özgürlükler bağlamında değil de sadece terör ve güvenlik kapsamında ele alınması da doğru bir okuma değildir. Bu ülkede, baskı ve tahakküme dayalı politikaların karşısında olmanın bedelini defalarca ödemiş bir hareketin mensupları olarak, bazı gerçekleri hatırlatmaktan ve bazı uyarıları yapmaktan da geri durmayacağız.

BASKI VE TAHAKKÜMLE İNSANLARI HİZAYA GETİRMEYE ÇALIŞMAK BÜYÜK BİR YANILGIDIR!

Türkiye’de yaşananları; sadece terör meselesi olarak görmek, salt Doğu-Güneydoğu Sorunu olarak tanımlamak, ya da ekonomik açıdan geri kalmışlığa bağlamak, yaşananları doğru okumamaktır.

Baskı ve tahakkümle, güvenlikçi politikalarla insanları hizaya getirmeye çalışmak büyük bir yanılgıdır. Peki, bu yanılgının farkına varılmamış mı? Elbette uygulanan politikaların yanlışlığını dile getirenler de çözüme dair arayışlar da hep olmuş. Başta Milli Görüş hareketi olmak üzere,

bedel ödenerek yapılan, hak ve adalet arayışının neticesinde, iktidarlar bazı adımları atmak zorunda kalmışlardır. Ancak şeffaf olmayan, samimi olmayan, toplumun her kesimine açık yürütülmeyen süreçlerin sonunda, yapılan bu düzenlemelerin çoğunun kâğıt üzerinde kaldığını görüyoruz.

10 MADDELİK ÇÖZÜM ÖNERİSİ!

Peki, şimdi ne yapılmalı? 10 Maddede çözüm önerilerimizi açıklamak istiyorum.

  1. Süreç, şeffaf bir şekilde yürütülmeli, iktidar, kamuoyunu doğru bilgilendirmelidir.
  2. İnsan onuru ve yaşam hakkı her şeyin üzerinde tutulmalıdır.
  3. Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Sosyal medya paylaşımları yüzünden; şafak operasyonlarıyla gözaltı uygulamalarına son verilmelidir.
  4. Siyaset yapmanın, gazetecilik yapmanın, sivil toplum çalışmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yargı; muhalefeti susturmak ve cezalandırmak için kullanılmamalıdır.
  5. KHK’larla oluşturulan mağduriyetler giderilmelidir. Beraat edenler, takipsizlik alanlar görevlerine iade edilmelidir. Adil yargılanma hakkı göz ardı edilmemelidir.
  6. Kayyum uygulamalarından vazgeçilmelidir. (Görevden alınan başkanların kesinleşmiş suçları nedeniyle görevlerine iadeleri mümkün değilse; en kısa sürede bu belediyelerde seçimler yenilenmelidir.)
  7. Muhalif kesimlere karşı kin ve nefret dilinden, kutuplaştırıcı söylemlerden vazgeçilmelidir.
  8. Irkçı Emperyalizmin bölgemizdeki plan ve projeleri hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu süreç başta ABD olmak üzere, emperyalist merkezlerin bölge ülkelerini borçlandırma, bölgenin enerji kaynaklarına ve madenlerine çökme, limanlarını ve üretim tesislerini kontrol etme ve bölge insanını ucuz işgücü haline getirme planlarının bir parçası haline dönüştürülmemelidir.
  9. Sürecin işgalci İsrail karşısında bölge ülkelerinin gücünü zayıflatacak bir zemine evrilmesine izin verilmemelidir.
  10. Süreç ihtilafları değil, ittifakları öne çıkararak; barış ve kardeşliği pekiştirecek, iş birliğini artıracak, onurlu bir şekilde birlikte yaşamı kolaylaştıracak biçimde yönetilmelidir.

BARIŞ VE HUZURU TESİS EDECEK HER ADIMI DESTEKLERİZ

Her yeni sürecin içerdiği birtakım riskler de imkânlar da olabilir. Bu riskleri bertaraf etmek, ülkemizin, bölgemizin, bölgenin tüm halklarının hayrına olacak imkânlara dönüştürmek mümkündür. Bu anlayış zaten Millî Görüş partilerinin temel amacıdır. Kuşatıcı ve kucaklayıcı bir iklim için iktidarın en başta muhalefeti düşman olarak görmekten vazgeçmesi gerekmektedir.

Bu coğrafyanın insanları Avrupa’dan, Amerika’dan bir telkin ya da dayatma olmadan, birbirlerinin hak ve hukukunu gözeterek, birlikte yaşayabilme deneyimine sahiptir. Hep birlikte bu potansiyeli harekete geçirebiliriz. D-8’i kuruluşundaki hedefine uygun olarak aktif hale getirip D-60 ve D-160 için hep birlikte gayret etmemiz gerekmekte. Ahlak, kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de isteyebilmektir.

Biz iktidara diyoruz ki: Böyle bir ahlakı kuşanın. Samimi olun. Şundan emin olunuz. Saadet Partisi olarak biz, ülkemizde ve bölgemizde barış ve huzur iklimini tesis edecek her samimi adımı destekleriz.

SONUNDA EMEKLİLERİMİZ HARÇLIĞA DA MAHKUM ETTİNİZ!

İfade ettiğim hususların tamamı, güçlü bir ekonomi, müreffeh bir toplumla mümkün olacaktır. Bugün maalesef bunun tersi bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Ülke kaynaklarını küresel sermayeye sunarak, kendi insanını ucuz işgücü haline getirerek, halktan toplanan vergileri küresel tefecilere aktararak ne huzuru, ne barışı, ne de kalkınmayı tesis edebiliriz.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik buhranı anlatmak için çok veri söz konusu. Fakat bugün ben, emeklimize kürsüyü ayırmak istiyorum.

Uzun bekleyişler ve büyük umutlar sonunda, emekli için bayram ikramiyesi açıklandı.

Açıklanan bu rakam; bir kişinin bir aylık fitresi bile etmiyor, ⁠bir çeyrek altın bile etmiyor, ⁠bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor. Emekli Ahmet Amca, bu sene Ramazan’da fitreye mahkum edilmişti. Ayşe teyze, tenceresini zaten Ramazan kolisiyle kaynatabiliyordu. Bu şartlar altında, emekliye 4.000 TL ikramiye vermek demek; bu bayram çocuklar büyüklerimize harçlık versin demektir. Bu durum, binlerce yıllık medeniyetimizi için bir ilk anlamına geliyor. Yaparsa AK Parti yapar derken bu kadar yapabileceğinizi hiç kimse tahmin edememişti!

Şöyle Türkiye’nin genel olarak tablosuna baktığınızda;

  • Beşli çeteye gelince her türlü imkan VAR
  • ⁠Faiz lobilerine gelince her türlü düzenleme VAR
  • ⁠Yandaş şirketlere, gelince her türlü kolaylık VAR
  • ⁠Lükse, israfa, şatafata gelince her türlü para VAR
  • Kamu özel iş birliğine aktarmaya gelince bol bol VAR.

İş emekliye gelince imkan yok, kolaylık yok, para yok. Biz emeklimize bu düzeni reva göreni de bizi oyalayanları da ilk seçimde emekli edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Sadece bir rakam vermek istiyorum, emekli olduğu halde çalışmak zorunda kalanların sayısı tam 4 kat artmış. Bu kayıtlı olanlar. Bir de kayıt dışı çalışmak zorunda olan emeklilerimiz var. Bizi kıskanan Almanya’nın emeklisi, Alanya’da tatilde Bizim emeklimiz nerede? Ankara’da Şaşmaz’da, İstanbul’da maslakta iş arıyor.

Bizim iktidarımızda; emekli yarın ne yiyeceğini, kirayı nasıl ödeyeceğini, hangi ek işte çalışacağını değil; nerede tatil yapacağını, oğluna kızına hangi hediyeleri alacağını, torunuyla geçireceği güzel vakitleri düşünecek. Söz veriyoruz, geçmişte hayata geçirdiğimiz, insanları mutlu ettiğimiz bu icraatları tekrar hayata geçireceğiz.”

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları