Mahmut Arıkan; Bu bütçe, vatandaşlarımızın vergilerinin faiz lobisine aktarıldığının resmi bir vesikasıdır!
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, TBMM Genel Kurulu’nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmelerinde konuştu.
BÜTÇE MİLLİ EGEMENLİĞİN VE BAĞIMSIZLIĞIN TEMELİDİR!
2025 bütçesinin Türkiye’ye hayırlar getirmesi temennisinde bulunan Saadet Partisi Genel Başkanı Arıkan, şunları söyledi;
“Ben hem tutanaklara geçmesi açısından, hem de bütçenin tümü üzerine, bütün düşüncelerimizi özetleyen şu mısrayı dile getirmek istiyorum: demiri demirle dövdüler; biri sıcak, biri soğuktu.
İnsanı insanla kırdılar; biri aç, biri toktu. Tüm tartışmalar için bakış açımız tam olarak budur.
Bütçe bizim için çok kıymetlidir. Peki niçin kıymetlidir? Çünkü bütçe mizandır, terazidir, milli egemenliğin ve bağımsızlığın temelidir. Kaynaklarımızı kendi ihtiyaçlarımıza göre yönettiğimiz ve dışa bağımlılıktan uzak bir ekonomi oluşturduğumuz için kıymetlidir. Bütçe, bir ülkenin tüm politikalarının aynasıdır. Toplumun kaynaklarını adil, şeffaf, verimli bir şekilde kullanma taahhüdü olduğu için kıymetlidir.
Bütçe, tarihe not düşen bir belgedir. Bugünün ihtiyaçlarını karşılarken, gelecek nesillerimize, çocuklarımıza bizim hangi önceliklere sahip olduğumuzu anlattığı için kıymetlidir. Bütçe, sadece hesap kitap işi değil, aynı zamanda bir adalet, vicdan ve sorumluluk meselesidir.
BU BÜTÇE YANLIŞTIR!
Bu sorumluluğun tek adresi de Türkiye Büyük Millet Meclisidir! Bu çatının altında kabul edilen bütçe; ya yoksulluk, sefalet, zillet getirecek; ya da refah, bolluk, izzet, denk bütçe getirecek. Buna karar verecek olan milletin kendisidir, Millet iradesinin tecelligahı olan TBMM’dir. Ancak, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle, bütçenin cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulanması, bütçe yönetiminde iki başlılık oluşturmaktadır. Bu iki başlılık, bütçe politikalarında bütünlüğü bozduğu için yanlıştır, ekonomi yönetiminde bağımsızlığı zayıflattığı için yanlıştır. Halkın iradesini göz ardı ettiği için yanlıştır.
BU BÜTÇE HALK BÜTÇESİ DEĞİL RANT, TÜKETİM VE ZADEGAN BÜTÇESİDİR!
Meclisi, sadece noter makamı gören Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu sorumluluğa gölge düşürmeye çalışsa da bizler bunun karşısındayız, kararlıyız. Aziz milletimizin hakkettiğini, talep ettiğini, söylüyoruz!
Bütçe, esasında bir hükümetin kimliğidir. Ekonomi anlayışının yansımasıdır. O zaman bu iktidarın 2025 bütçe rakamlarına bir bakalım. Bütçe giderleri 14 trilyon 731 milyar lira, bütçe gelirleri ise 12 trilyon 800 milyar lira. Öngörülen bütçe açığı yaklaşık 2 trilyon lira. Bu bütçenin en dikkat çekici rakamı faize ödenecek miktardır. 2025 yılında faiz giderinin 1,9 trilyon lira olacağı öngörülüyor. 2025’te milli gelire oranla faiz gideri son 13 yılın zirvesinde. Buna karşılık eğitime ayrılan pay ise 1 trilyon 452 milyar lira. 2002'de yani bu iktidar işbaşına gelmeden önce eğitime ayrılan pay yüzde 17,18 iken, 2025'te 9,73'e geriliyor. Eğitim böyle de diğerleri farklı mı? Sadece bir örnek vereyim. Tarım da, eğitim gibi en stratejik alanlardan birisi. Fakat çiftçi destek programlarına ayrılan pay sadece 135 milyar lira! Karşımızdaki bu bütçe öyle bir bütçe ki, bunun gibi yüzlerce örnek vermek mümkün. Özetle şunu diyebiliriz çiftçiye; üreticiye, esnafa verilen desteği toplasanız; faize ödenecek paranın yanına yaklaşamıyor bile! 2025 bütçe rakamları üzerinden röntgen çektiğimizde üç önemli sonuç görüyoruz:
Bu bütçe halk bütçesi değil rant bütçesidir! Bu bütçe üretim bütçesi değil tüketim bütçesidir! Bu bütçe gariban bütçesi değil zadegan bütçesidir!
BÜTÇENİN ASLAN PAYI BU YILDA RANTİYECİYE, BİR AVUÇ AZINLIĞA AKTARILACAK
Pek çoğumuz gibi bizler de, bütçe üzerine çok titiz bir çalışma yürüttük. Çok aradık! kadını, genci, işçiyi, emekçiyi, emekliyi; Türkiye’nin meselelerini, çözüm yollarını, aradık! Fakat bulamadık. Okula giderken ailesinden harçlık alamayan, kaynak kitap almak için kırk kere düşünmek zorunda kalan lise öğrencilerimiz bu bütçede olmalıydı. Mezun olmasına rağmen iş bulamayan, yuva kuramayan, hala ailesinden harçlık almak zorunda kalan ev gençleri bu bütçede olmalıydı. Eğitim masrafı yüzünden uykusu kaçan ailelerimiz olmalıydı. Açlık sınırının yarısına tekabül eden bir maaşla sefalete itilen milyonlarca emeklimiz olmalıydı. İstihdamda, sağlık koşullarına ve eğitime ulaşmada zorluk yaşayan milyonlarca engelli kardeşimiz olmalıydı. Önünü göremeyen, plan yapamayan ve üretmekte zorlanan sanayicilerimiz olmalıydı. İşletmesinin kapısına kilit vurmamak için büyük bir mücadele veren milyonlarca esnafımız olmalıydı. Yoğun çalışma koşulları altında işini yapmaya çalışan, aile hekimlerimiz başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımız olmalıydı. Ektiği ürüne bir yıl boyunca baktıktan sonra mahsulü tarlada bırakmak zorunda kalan çiftçilerimiz olmalıydı. Yıllarca emek verip prim ödedikten sonra emeklilik hakkını kazanamayan kademeli emeklilik mağdurlarımız olmalıydı. Atama bekleyen öğretmenlerimiz bu bütçede olmalıydı. Kadrolu çalışma hakkından mahrum bırakılarak güvencesiz koşullarda çalışan taşeron işçilerimiz olmalıydı. Ama bunlar bütçede yok! Az önce verdiğimiz rakamlar bunun habercisidir. Bütçenin aslan payı her yıl olduğu gibi bu yılda rantiyeciye, bir avuç mutlu azınlığa aktarılacak. Yine en çok faiz lobisi, bankalar ve beşli çeteler kazanacak.
MİLLETİMİZ UMUDU BÜTÇEDE DEĞİL BAŞKA YERLERDE ARIYOR
Hal böyle olunca, milletimiz umudu bütçede değil başka yerlerde arıyor! Sık sık haberlerde görüyoruz, şu anda Türkiye’nin en kalabalık yerleri maalesef ganyan bayileri, piyango satış merkezleri! Uygulanan yanlış ekonomi politikalarından dolayı ümidi kalmayan insanlarımız nasibini başka yerlerde arar hale getirildi. Devlet, vatandaşının refahını temin edemezse, onlar da umudunu piyango gişelerinde, ganyan bayilerinde arar. Bir milleti ayakta tutan en önemli şey umududur. Artık maalesef bu umut kayboluyor.
İŞSİZLİĞİ AZALTACAK STRATEJİK PLANLARDAN YOKSUN BİR BÜTÇE
Çalışamayan, evine ekmek götüremeyen; çalışsa yetiştiremeyen insanın gelecekten umudu olabilir mi? İstihdam rakamlarına ve bu bütçenin getirdiği çözüm önerilerine baktıkça içimiz daha da kararıyor. 2024 yılı ikinci çeyreği itibariyle Türkiye’nin istihdam oranı %55,1. OECD ülkelerinde istihdam oranı ortalama %70’dir. OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip konumdayız. Diğer taraftan geniş tanımlı işsizlik oranı %26,5 ile ürkütücü bir seviyededir. Maalesef 2025 yılı bütçesi de 2024 yılı bütçesi gibi istihdamı artıracak ve işsizliği azaltacak stratejik planlardan yoksundur. Bu bağlamda toplumun ekonomik ve sosyal refahını artıracak kapsamlı reformların yokluğu, bütçede esasen Çalışma Bakanlığı adı altında bir Bakanlığın olmadığını da bizlere göstermektedir.
BU BÜTÇE, BU RAKAMLARIN TAMAMI VATANDAŞLARIMIZIN VERGİLERİNİN FAİZ LOBİSİNE AKTARILDIĞININ RESMİ BİR VESİKASIDIR
Bütçe açığı katlanarak büyümektedir. 2023 yılında ek bütçe uygulanmasına rağmen bütçe açığı ve faiz dışı açık Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş düzeyde gerçekleşmiştir. Bakınız, 2023 kesin hesap kanununa göre bütçe giderleri 6 trilyon 588 milyar TL, bütçe gelirleri ise 5 trilyon 208 milyar TL’dir. Dolayısıyla 2023 kesin hesap kanununda bütçe açığı 1 trilyon 380 milyar TL olarak gerçekleşmiş ve faiz dışı açık 706 milyar TL olarak kayda geçmiştir. Burası çok önemli. Faiz dışı açık verilmesi borç sarmalına düşülmesidir, geleceğimizin ipotek altına alınması, çocuklarımızın borca esir hale gelmesidir. Milletin evindeki hesap, bırakın çarşıda bozulmayı; evde bile yanlış yapılmıştır.
Bütçede kimseyi rahatsız etmeyecek bir ifade var. ‘Hazine Varlıklarının ve Yükümlülüklerinin Yönetimi’ 2024 yılında bu ödeneğe ayrılan pay, %10,79 iken 2025 yılında %12,54’e çıkmıştır. Adı böyle havalı olsa da gerçek adı: bütçedeki faiz harcamalarıdır.
Buradan ilan ediyorum, bu bütçe, bu rakamların tamamı vatandaşlarımızın vergilerinin faiz lobisine aktarıldığının resmi bir vesikasıdır. Bizim de buna rızamız yoktur!
BU BÜTÇE FAKİRİ DAHA FAKİR ZENGİNİ DAHA ZENGİN YAPMA BÜTÇESİDİR
Bu devasa paraları nereden vereceğiz? Vergi gelirlerine baktığımızda görüyoruz ki, en büyük gelir kalemleri en adaletsiz vergilendirme sistemi olan dolaylı vergilerden, KDV ve ÖTV’den. 2025 yılında tüm vergi gelirlerinin, %60’ından daha fazlası dolaylı vergilerden temin edilecek. Yani, bütçeyi aslında iktidar değil, geçim mücadelesi veren yoksul halkın kendisi yapacaktır.
Çünkü ya doğrudan ceplerindeki son kuruşu verecekler ya da iktidar, dolaylı vergilerle o cepleri boşaltacaktır. Bu bütçe -ne yazık ki- milletin omzundaki yükü artırma, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapma bütçesidir. Dikkat ediniz. Bu; iktidarın bilinçli bir tercihidir ancak bu tercih millet vicdanında hüküm giyecektir.
Yük diye emekliye zam yapmayan beyzadelere soruyorum; şu ana kadar kamu da hangi tasarrufa gittiniz? Bu ülke kötü olan çok şey gördü, Ama kendi bakanlığına dezenfaktan satan ticaret bakanını ilk sizinle gördü. Evet bu ülke bir çok şey gördü, ama Yenidoğan Çete Soruşturmasında, hastanesi kapatılan bakanı ilk kez sizinle gördü. Yangına müdahale için giden uçakların Cumhurbaşkanının iznine tabi tutulduğunu ilk kez sizinle gördü.
Niçin böyle ilginç bir bütçe ile karşı karşıyayız? Cevabı çok basit! bu bütçede ilke yok. Biz bütçede ‘Önce Ahlâk ve Manevîyat’ ilkesi olmasını isteriz. Bugün Yenidoğan Çetesi diye cani bir oluşum varsa, yurt dışından alınan kanser ilaçlarını yüzlerce kat kârla satan bürokratlar varsa, devletin cephanesini kendi menfaati için satan memur varsa bunun sebebi ‘önce ahlak ve maneviyat’ diyememektir! Bu bütçe ahlâki ölçülere ve manevi değerlere göre belirlenmiş değil. Menfaat için her yolu mübah gören bir bütçeniz olursa, ülkede hiçbir alanı inşa ve ihya edemezsiniz. Emekliye ‘sen 12.500 TL ile yaşa’ demek, medeniyetimizin insana bakışına tamamen aykırıdır. Vatandaşı aç bırakıp süründürelim ki devletin içindeki bir kesim büyümeye devam etsin zihniyeti, toplumsal çöküştür. Üretimi öldür ki faiz yaşasın anlayışı ahlâkî değildir, vicdani hiç değildir.
AK PARTİ’NİN ACI REÇETESİ IMF’NİNKİNDEN DAHA AĞIR!
Hatırlayacaksınız bir dönem IMF’nin acı reçeteleri meşhurdu. Şimdi karşımızda bütçe adı altında AK Parti’nin acı reçeteleri var. Bakmayın siz ‘IMF’ye borcu bitirdik’, hatta ‘biz IMF’ye borç veriyoruz’ edebiyatı yaptıklarına! Bugün bunların hepsi boş! Bu günkü reçeteler IMF’ninkilerden daha beter. Eleştirdiğiniz IMF reçetelerinde ne vardı? Üç şey artacak: vergileri arttıracaksın, fiyatları arttıracaksın, faizi arttıracaksın. Peki AK Parti ne yapıyor? Vergileri arttırıyor mu? Artıyor Fiyatlar artıyor mu? Zamlar sağanak yağmur gibi! Faize gelince ‘Nas var Nas’ diyenler, şimdi yeniden ‘Faiz dünya gerçeğidir’ anlayışına döndü. Dünyada da bizi faiz konusunda lider yaptılar. IMF üç şeyi de azaltacaksın demişti; çalışanın ücretini azaltacaksın. Çiftçinin ürününe düşük taban fiyatı uygulayacaksın. Halkın alım gücünü azaltacaksın. 15 milyondan fazla emekli bugün açlık sınırının altında. Milyonlarca emekli 12.500 liraya mahkum edilmiş durumda. Bu açlık değil artık hiçlik sınırıdır!
MİLLET HAKİMİYETİNİN YERİNİ PARTİ HAKİMİYETİ ALMIŞTIR
Bugün 2025 Bütçe rakamları neticesinde görüyoruz ki; Türkiye yönetilmeyi beklemektedir. Maalesef 2018 yılından bu yana test ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sonuçları ortadadır. Bu dönemde millet hakimiyetinin yerini parti hakimiyeti almıştır. 25 milyon hanenin yerini tek hane almıştır. Ehliyet ve liyakat rafa kaldırılmış, yandaşlık ve partizanlık esas olmuştur. Devletin kurumsal yapısı bozulmuş, ‘yasama, yürütme ve yargı’ arasındaki denge tamamen bozulmuştur. Demokrasi gerilemiş otokrasi tırmanmıştır. Adalet gitmiş atalet gelmiştir. Kanunlar gitmiş kararnameler gelmiştir. Seçilmişler gitmiş atanmışlar gelmiştir. Bakanlar gitmiş danışmanlar gelmiştir.
İktidarın yetkilileri bir ara şunu dillerine dolamışlardı: ‘Dünyada devletin fabrika kurduğu zamanlar artık geride kaldı’ diyorlardı. İyi de devletin market açtığı dönemler de geride kalmadı mı? Devletin inşaat yaptığı dönemler geride kalmadı mı? Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız, bugün hayvancılık yapıyor. Romanya’dan, Ukrayna’dan, hatta Uruguay’dan hayvan ithal edip kendi besicisinin karşısına rakip olarak çıkıyor. Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız, kendi arazileri ekilmeyi beklerken, yurtdışında arazi kiralayıp, kendi çiftçisinin karşısına rakip olarak çıkıyor. Devlet fabrika yapmaz diyenler, inşaata gelince bedava arsalarla Türkiye’nin en büyük müteahhidi oluyor. 1990'ların Türkiye'sinde ‘2 anahtar’ en meşhur seçim vaadiydi. Herkese 1 ev, 1 araba. 2024 Türkiye'sinde nüfusun büyük çoğunluğu iki anahtarı hayal bile edemiyor artık. Kiraların düşürülmesine, taksit sayısının arttırılmasına, kredi faiz oranlarının iyileştirilmesine razı olmuş durumda! Açıklanan büyüme rakamları göstermektedir ki Türkiye ekonomik krizdedir. %5’in altında olan her büyüme aslında küçülmedir. Ayrıca sergilenen bu suni büyüme memleketimizi güçlendiren bir büyüme değildir, yıllardan beri ifade ettiğimiz şekilde bu obez bir büyümedir, bu büyüme memleketimizin kaslarını güçlendirmez, ekonomimizi hantallaştırır. Obez ekonomik büyüme anlayışı yanlıştır! Açıklanan işsizlik oranları bunu göstermektedir. Emeklilerimizin dramı bunu göstermektedir. İş kazasında kaybolan hayatlar bunu göstermektedir. İşte iktidar bu gerçeklerin konuşulmasını önlemek için her zaman yaptığı gibi soyut, afaki ve hamaset dolu cümlelerle süreci yönetmeye çalışıyor. Bu yüzden yetkililerin yaptığı her açıklama, güveni tesis edeceğine, endişeyi arttırıyor. Oysa Türkiye’nin hamasete değil gerçekten köklü yapısal dönüşümlere ihtiyacı vardır.
Türkiye’nin artık yönetilmeye ihtiyacı vardır. ‘Yaşanabilir bir Türkiye’ ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Bugün bölgemizde yaşanan gelişmeleri takip ettiğimizde, ‘Yeniden Büyük Türkiye’ ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Dünya’da Gazze başta olmak üzere Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Keşmir’de, Ukrayna’da yaşananları düşündüğümüzde
‘Yeni Bir Dünya’ ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti!
SAADET PARTİSİ OLARAK HUZURUN AKLISELİMİN YANINDA OLACAĞIZ!
Suriye'de yaşanan süreç ne bölge ülkeleri ne de diğer aktörler tarafından doğru bir şekilde yönetilemediği için Suriye kan ve gözyaşına boğulmuş, yüz binlerce masum katledilmiş, milyonlarca insan yurdundan, evinden edilmiştir. Bu sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Esad ailesi sorunları akıl, uzlaşı ve sağduyu ile çözüme kavuşturmak yerine baskı, zulüm ve şiddette ısrar etmiştir. Son günlerde yaşananların ve Beşar Esad'ın da gitmesiyle başlayan sürecin Suriyeli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm bölge için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu yeni sürecin en önemli gündem maddesi Suriye'nin toprak bütünlüğü ve huzuru olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Suriye'nin toprak bütünlüğü Büyük İsrail Projesine karşı hayati bir öneme sahiptir. Bundan taviz vermek tüm bölgeyi yeni bir bilinmezin içine sürükleyecektir. Biz Saadet Partisi olarak dün olduğu gibi bugün de barışın, huzurun, aklıselimin ve uzlaşının yanında olacağız. Yüzlerce yıldır ayrılmaz bir bağa sahip olduğumuz Suriye'nin istikrarına, bütünlüğüne karşı olan her yapının, her planın karşısında durmaya devam edeceğiz.
YILLARDIR KULLANDIĞINIZ BAŞÖRTÜSÜ ARTIK İSRAİL’E GİDEN GEMİLERİ ÖRTMEYE YETMİYOR
Kalbimiz 7 Ekim’den itibaren Gazze’yle atıyor. 7 Ekim 2023'ten itibaren modern tarihin en büyük soykırımlarından birine imza atan terörist İsrail, bölgemizi ateş çemberine çekmeye çalışmaktadır. Siyonizm’in Arz-ı Mevud hayaliyle Gazze ile Urfa'yı, Diyarbakır ile Halep'i bir görürken; bölge ülkelerinin çoğu susmayı ya da sadece kınamayı tercih etmiş, hatta bazıları zulmü ticaret yoluyla desteklemiştir. Biz ilk günden itibaren İsrail'le ticaret Filistin'e ihanettir dedik. Hasan Bitmez kardeşimiz bu kürsüde bu ihaneti haykırırken son nefesini verdi. Düştüğünde şu sıralardan yükselen sesleri unutmadık.
‘Arkadaşlar!
Siz yokken de biz burada vardık,
Çünkü biz Erbakan Hocamızı hiç bırakmadık.
Sizin zikzak çizerek yürüdüğünüz yolların, doğru olanlarını biz size gösterdik,
Biz bu çatı altında Siyonizm’i, lanetlerken sizler İsrail ile normalleşme için çabalıyordunuz. Ülkemizi, dünyada İsrail zulmünü protesto edemeyeceğimiz bir ülke haline getirdiniz!’
Mesela, Katil Netanyahu'yu İsrail'de protesto edebilirsiniz ama Türkiye'de iktidarın istediği kadar protesto edebilirsiniz. Ticareti dünyanın her yerinde protesto edebilirsiniz ama Türkiye'de etmeye kalkarsanız susturulur, kelepçelenir, gözaltına alınır, tutuklanır ve içeride aç bırakılır; yetmez başınızdaki başörtüsü kesilir. Siz, İsrail’e giden petrolü kesin diyen Şeyma kızımızın başörtüsünü kestiniz. İşte bu, serbest bıraktık dediğiniz başörtüsünün son halidir. Yıllardır kullandığınız başörtüsü artık İsrail’e giden gemileri örtmeye yetmiyor!
Muhalifi susturdunuz, medyayı karartıp sansürlediniz, gazetecileri hedef gösterdiniz, hak arayanları tutukladınız. Filistin konusunu da tekelinize alarak istediğiniz gibi algı yönetmeye çalıştınız. Ne zaman ki göğsü iman ve cesaret dolu gençler çıkıp ‘Biz bu oyunu bozarız!’ dediler, siz öfkelendiniz ve kinlendiniz. Siz bu oyuna devam edin. İsrail'e karşı net duramayışınızın sebebi bu bütçedir. Bu bütçe ile daha çok gemi gönderir daha çok algı yönetmeye çalışırsınız. Ama biz susmayacağız, bu kürsüde bir vekilimizi yitirdik yine de susmayacağız. Hasan Bitmez kardeşimizin ruhu şâd, mekânı cennet olsun. Konuşmamı bu çatının gördüğü en cesur konuşma olan Hasan Bitmez kardeşimizin, konuşması ile sonlandırıyorum.
Onlar sanıyorlar ki;
Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak…
Hâlbuki bizden kurtulsanız,
Vicdan azabından kurtulamayacaksınız!
Vicdan azabından kurtulsanız,
Tarihin azabından kurtulamayacaksınız!
Tarihin azabından kurtulsanız,
Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız!”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları