loading
close
SON DAKİKALAR

Meclis'te uyukladığı görüntüsüyle hatırlanan Uğur Işılak: Hırsızlık yaparken de fotoğrafım olabilirdi

Meclis'te uyukladığı görüntüsüyle hatırlanan Uğur Işılak: Hırsızlık yaparken de fotoğrafım olabilirdi
Tarih: 10.09.2017 - 14:24
Kategori: Söyleşi

Sadece 5 ay milletvekili olarak kalan ve Genel Kurul'da uyuklayan görüntüsüyle hatırlanan Uğur Işılak, 'Bir adam bir yerde uyukluyorsa, çok yorulmuştur. Hırsızlık ya da teröristlerle işbirliği yaparken de fotoğrafım olabilirdi. Yok hamdolsun' dedi.

7 Haziran seçimlerinde girdiği Meclis’te sadece 5 ay milletvekili olarak kalan ve Genel Kurul'da uyuklayan görüntüsüyle hatırlanan Uğur Işılak, 'Bir adam bir yerde uyukluyorsa, çok yorulmuştur. Hırsızlık ya da teröristlerle işbirliği yaparken de fotoğrafım olabilirdi. Yok hamdolsun' dedi. 

5 aylık milletvekilliği döneminde yıprandığını söyleyen Uğur Işılak'ın Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'na verdiği röportaj şöyle:

Almanya doğumlusun. Kaç sene yaşadın orada?

- Aslen Ankara-Şereflikoçhisarlıyım. Babam Konya İş Bankası’nda memurdu. Bir dönem Şereflikoçhisar’da öğretmenlik de yapmış. O zaman vekil öğretmenlik vardı. 1960’lardan bahsediyorum. 70’lerde Almanya’ya gitmişler. 1971 yılında ben doğmuşum.

◊ Kaç kardeşsiniz? Senin dışında müzisyen olan var mı?

- Dört kardeşiz. Üç erkek, bir kız. Benim dışımda müzikle uğraşan abim ve dayım var. Edebiyatla ilgili olanlar var. Milliyetçi, muhafazakâr, ülkücü ve dinine bağlı bir aileyiz.

Bir dönem sana solculuk sorulduğunda “Hayatımın hiçbir döneminde solcu olmadım” diye açıklama yapmıştın. Ben ülkücü olduğunu bildiğim için şaşırmıştım bu soruya...

- Dayılarımın hepsi ülkücü. Çocukluğumuz onların yanında geçti. Onların gittiği yoldan gittik. Öyle slogan ülkücüsü de değildik. Okur, araştırırdık. Öyle bir aileden geliyoruz.

O ŞİİRİ GIRGIR OLSUN DİYE YAZDIM

Türkiye’ye ne zaman döndün?

- 1996’da temelli döndüm. Öncesinde çok gidip geldim.

25 yıl Almanya’da yaşadıktan sonra döndüğünde uyum sorunu yaşadın mı?

- İki tarafta da uyum sorunum yoktu. Kendi kültürüme yabancı yetişmedim. Birçok evde yoktu mesela ama bizim evde kütüphane vardı. Türkiye’den her yıl 100’e yakın kitap gelirdi. Okunurdu da.

Şiir yazma merakın çocukluğunda başladı o zaman...

- 1980’den sonra Almanya’ya giden dayımın üzerimde çok etkisi oldu. İdeolojik anlamda beni ciddi ciddi besledi.

“Slogan ülkücüsü” olmayan, eli kalem tutan bir ülkücü olarak, muhalefete o şiiri nasıl yazabildin peki? 7 Haziran seçimlerinden sonra yazdığın “Koalisyon” şiirinden bahsediyorum. “Hareketler ofsayt, sözler sansasyon. Bu kafayla kurulamaz koalisyon...” 

- Ben o dönem televizyon programı yapıyordum. Koalisyon görüşmeleri devam ediyordu. Karşı taraf işi yokuşa sürüyordu. Bir gün oturdum, haberleri izliyorum. Başladım yazmaya... Aslında biraz gırgır, şamata yapmak ve olayı mizahi açıdan resmetmek istedim. Yazarken bir baktım 11 kıta olmuş. O gün programımın bant yayını vardı. Rejideki çocuklara çekim bittikten sonra “Vaktiniz varsa 5 dakikalık bir şiir okuyacağım, kaydedin” dedim. Orada şiiri seslendirdim. Sonra rejiye gittik, gülmeye başladık “Koalisyon üzerine şiir mi yazılır!” diye.

Nasıl ortaya çıktı o görüntüler?

- Biri “Abi bunu sosyal medyaya verelim” dedi, sosyal medyada paylaştık. Sonra şiir dünya gündemine girdi! İkinci sıradaydı. Türkiye gündeminde ise birinci oldu, gündemden 8-9 saat düşmedi. Biz bunu gırgır, şamata için yaptık.
Ciddiye alarak yazdığım bir şiir değil. Olayları resmetmek için hızlıca yazdım. Ama şiir halk edebiyatı normlarındadır. Vezni, hecesi, ayağı, uyağı vardır. 11 heceli bir şiirdir. Bir tenkit, taşlama şiiridir. Kim üzerine alındıysa alındı. Kimseyi hedef aldığım yoktu.

Almanya’ya dönelim. Almancan iyi mi? Orada ne okudun?

- Almancam iyi. Almanya’da liseyi bitirdim. Sonrasında iktisat okudum ama bitirmedim. Ardından Türkiye’de Selçuk Üniversitesi’nde edebiyat bölümüne devam ettim.

AK Parti’nin seçim şarkılarını yapman, Recep Tayyip Erdoğan’a şiirler yazman... Bu süreç nasıl başladı?

- 2001 yılında parti kuruldu. O zaman rahmetli Erol Abi (Olçok) beni aradı. “Biz ‘Haydi Anadolu’yu meydanlarda kullanıyoruz. Tayyip Bey, sen ve ben bir araya gelelim, sohbet edelim” dedi. 

Tayyip Bey’in ofisinde bir araya geldik. Çok fazla konu hakkında keyifli bir sohbet oldu. Bu 1.5 saatlik sohbetin ardından hep birlikte hoşnut olduk. Orada “Haydi Anadolu” gündeme geldi. Benim 1999 yılında yaptığım bir besteydi. Sonrasında AK Parti’yi 2002 yılında seçime götüren şarkı oldu.

Sen bunu daha önce CHP’ye vermemiş miydin? Daha önce CHP kullandı bu şarkıyı...

- Ben şarkıyı bir parti ya da kurum için yapmadım. 1999 yılında çıktı. CHP’ye vermek gibi bir durum da olmadı. Benden müsaade alarak kullandılar. Eseri ilk kullanmak isteyen CHP’ydi. 

Onlara “Kullanın” dedik. Ondan sonra Erol Abi devreye girdi, AK Parti de kullanmak istedi. “CHP de kullanıyor” dediler. Ben de “O zaman sadece siz kullanın” dedim. Böyle bir kargaşa çıktı. Bir Sezen Aksu şarkısının hem A kulüpte hem de B kulüpte çaldığını düşünün. Bunda mahsur var mı? 

Sadece şöyle bir mahsur var. Bir sanatçı A partisine bir eser yapsa, bundan telif alsa, sonra gidip B partiye aynı eseri satsa, bu etik olmaz. 

Ben CHP’den de AK Parti’den de tek kuruş para almadım. Sonrasında Akşam gazetesi “İki partili meclisin mimarı Uğur Işılak” diye bir başlık attı. O zaman iki parti girmişti. O iki parti de aynı eseri kullanarak girdi.

2004 yılında Saadet Partisi’ne de bir şarkı yapmamış mıydın?

- Yok, özel bir şarkı yapmadım ama onlar da benim eserim olan “Gel Gel Sana da Yer Var”ı kullandılar. Albümümde ye alan bir şarkıydı. Bir parti için yaptığım bir şarkı değildi.

ŞARKILARIMI CHP DE KULLANABiLiR HDP DE

Her isteyen partiye veriyor musun şarkılarını?

- Konu o değil ki... “Biz kullanıyoruz bunu” dediler, “Kullanın” dedim. İçinde Saadet Partisi’ne uyarlanan bir kelime bile yok. Refah Partisi de kullandı. BBP de rahmetli Muhsin Başkan’ın (Yazıcıoğlu) döneminde bütün eserlerimi kullandı. Ne yapsaydım, dava mı açsaydım? CHP’ye de hiçbir zaman dava açmadım.

CHP bugün bir şarkını kullansa dava açmaz mısın?

- Hayır. Bir siyasi duruşum olabilir ama ben sanatkârım.
Bir eser ortaya koymuşsanız, o artık halkın malıdır.

Ya HDP kullanmak isterse?

- Onlar da kullanabilir. Bunda rahatsız olacak bir şey yok ki... Beni Kürtler, Rumlar, ülkücüler, solcular, PKK’lılar dinlemesin diyebilir misiniz? Bir sanatkâr böyle bir şey der mi? Sanatkârın bir fikri olur. Ama icra edilmiş, ortaya konmuş bir eser herkesin malıdır. HDP çıkıp “Bayrağı elden bırakma, duayı dilden bırakma, aşkı gönülden bırakma” gibi bir şarkımı çalsa “Allah razı olsun, doğru yolu bulmuşsunuz” derim.

Çoğu şarkını kendin yapmışken “Dombra”yı nereden buldun? Nasıl çıktı ortaya?

- “Dombra”nın asıl mimarı Erol Olçok’tur. Erol Abi çok ciddi katkılar sağlamıştır AK Parti’ye. Bir gece beni aradı, “Dombra nasıl olur?” dedi. “Çok güzel olur” dedim. Müzikal bakımından çok uç noktada bir eser değil ama bir tılsımı var. 

Sizi en az bin yıl önceye götürüyor. Geldiğiniz coğrafyayı hatırlatıyor. Bir gece yarısı 03.00 gibi sözlerini yazdım. Erol Abi’ye ilk kıtasını okudum, “Tamamdır” dedi. Sonrasında stüdyo süreci başladı. Bir kayıt yolladık Erol Abi, “Bu mudur?” dedi. Erol Abi’nin terminolojisinde “olmamış”ın nazikçe söylemidir bu. Beğenmediğini anladık. Bir kayıt daha yolladım, “Daha iyi olmuş sanki” dedi. Bu da aslında “olmamış” demek. 5 kez altyapıyı yeniledik. Erol Abi’nin hisleri çok güçlüydü. Benim “Tam oldu” dediğim altyapıya o da “Bu olmuş” dedi. Şu anda dinlediğiniz, Erol Abi’nin “Bu olmuş” dediği işte.

Tayyip Erdoğan dinledi mi?

- Erol Abi dinlettiğini, Tayyip Bey’in mahcup olduğunu söyledi. “Çok fazla benden bahsetmiyor mu, böyle bir şey doğru olur mu?” demiş. Tedirgin olmuş. Erol Abi de “Bu sizi aşan bir mesele. Aslında siz yoksunuz orada, sizin şahsınızda millet var, rahat olun” demiş.
Son halini ilk kez Ankara’da, yerel seçim startının verildiği gün sahnede ben seslendirmiştim. Şarkı bittikten sonra herkes ayağa kalktı.Bugün halen insanlar “Dombra”yla duygu patlaması yaşıyor.

“BAŞBAKAN OLACAK KİŞİ” DİYORDUK

Recep Tayyip Erdoğan’la ilk ne zaman tanıştınız?

- 1994 yılından beri Tayyip Bey’in takipçisiyim, yanındayım. 1994 yılında Hollanda’da Amsterdam Arena’da 20 bin kişilik bir toplantı yapılmıştı. Refah Partisi döneminde. Tayyip Bey konuşmacı olarak gelmişti. İlk kez orada tanışmıştık. Ben o zaman yurtdışında yaşıyordum ve bütün toplantılarına gidiyordum. Tayyip Bey’e sevgim ve muhabbetim o dönemde başladı. Biz o zamanlar “Bu adam tam başbakan olacak kişi” diyorduk. O yıllarda televizyona çıktığında, konuşmalar yaptığında çevremizde söylediğimiz şey buydu. Muhabbetimiz de oradan başlıyor, bugüne kadar geliyor. 2001 yılında böyle bir gönül bağıyla birlikte aynı zamanda bir eserle ve fiili bir emekle de partiye katkı sağlamış olduk.

“AK PARTi’DEN NEMALANIYOR” DİYENLER BENİM YERiMDE OLMAK İSTİYOR

Gençlik festivallerinde ve AK Partili belediyelerin düzenlediği konserlerde en çok sahneye çıkan sanatçısın. Bunların ne kadarı maddi karşılıklı oluyor bilemiyorum. Bu konuda sana yapılan eleştirileri nasıl değerlendiriyorsun?

- Maddi açıdan karşılığı olanlar da var, olmayanlar da. Benim yaranmak gibi bir kaygım yok. Ben milliyetçi muhafazakâr bir ailede yetiştim. Bugün de aynı çizgide devam ediyorum. AK Parti ve Tayyip Bey de bu çizgide olduğu için Tayyip Bey’in yanındayım. Bu 2002’den değil, 1994’ten bu yana böyle. O nedenle kendimi anlatmak gibi bir düşüncem yok. Rant sağlama meselesine gelince... AK Parti kurulduğundan bu yana biri çıksın desin ki; şu ihalenin ortağı sensin. Bana gayrimeşru yollardan 1 kuruş bile nasip olmamıştır. Bugüne kadar ne bir ihale işine girdim ne de bir akrabamın üzerinden böyle bir şey yaptım. Son 15 yılın maddi olarak hesabını vermeye hazırım. Bundan dolayı gocunacak hiçbir yaram yok.

İnsanlar seni ihale ya da benzer şeylerden dolayı değil, konser açısından avantaj sağladığın için eleştiriyor. Tayyip Bey’e yakın olarak kendine mesleki olarak bir avantaj sağlamış olabilir misin?

- AK Parti kurulmadan önce de ben her hafta konsere gidiyordum. Ağırlıklı olarak sağa yakın derneklerin, partilerin organizasyonlarına katılıyordum. 

Yüzlerce radyonun organizasyonlarında sahne alıyordum. Edirne’den Kars’a kadar. Kabiliyetsiz bir adam olsam, sanatımın bir karşılığı olmasa, ben 2001’e kadar hayatımı idame ettirecektim? Onlar hiçbir partiye mensup olmadan, biletli olarak yapılan konserlerdi. Benim için “AK Parti’den nemalanıyor” diyenler, muhtemelen kendilerini orada görmek istiyordur. 

Kendi meşrebinden hareketle de bizi kendisine benzetmeye çalışıyordur. Ama öyle bir hakikat yok.

MÜZiK EĞiTiMiM YOK

Müzik eğitimin var mı?

- Yok. Benim daha çok edebi sahada çalışmalarım var. 2-3 yıl kadar edebiyat fakültesine devam ettim. Ondan da mezun olmadım. Hâlâ kaydım duruyor. Osmanlıca okuyup yazmayı okulda öğrendim. Aynı şekilde divan edebiyatını da. Edebi anlamda teknik gelişimim okul vasıtasıyla oldu. Kendi başınıza öğrenirsiniz mesela Osmanlıcayı ama teknik altyapınız olmaz.

Osmanlıcanın müfredata girmesiyle ilgili ne düşünüyorsun?

- Bir lisan bir insan meselesi. Hangi dil olursa olsun mutlaka katkı sağlayacaktır. Osmanlıca binlerce eser var hâlâ deşifre edilememiş. Bu eserlerin anlaşılması bakımdan Osmanlıcayı öğrenmek bence bir avantaj. Özellikle de Anadolu coğrafyasında yaşayan insanlar için.
Yaşadığımız coğrafyanın insanı, tarihini keşfetmek istiyorsa bunun yolu Osmanlıcadan geçiyor. Ben hâlâ Osmanlıca çalışıyorum. Osmanlıca aslında daha saf Türkçe. Bin yıllık geçmişi olan Türkçe.

MECLiS’TE UYUMAK ÇOK ÇALIŞMANIN İŞARETiDiR

Milletvekilliği sürecin nasıl başladı? Tayyip Bey’in “Belagatın güçlü, neden siyasete girmiyorsun” demesi mi etkili oldu?

- Doğru, o konuşma fitili ateşledi... Ankara’da ilk kez sahnede Tayyip Bey’in huzurunda “Dombra”yı okuduktan sonra Erol Abi, ben ve Tayyip Bey bir araya geldik. Tayyip Bey sahnede spontane konuştuğumu fark etmiş. “Sende siyasi kumaş görüyorum” dedi. 

Bir gece başbakanlıktan telefon geldi. “Evraklarınızı tamamlayın” dediler. Sonra 9’uncu sıradan aday gösterildim. Seçilme şansım yüzde 100’dü. Böyle bir teveccüh gösterdikleri için sevindik. Bu milletin vekili olmak bir şereftir. Bunun kıymetini bilenler vardır, bilmeyenler vardır.

Sen kıymetini bildin mi?

- Bunun büyük bir sorumluluk olduğunu düşünerek bu işe girdim. Milletin vekili demek milletin olmadığı yerde onu temsil etmek demek.

Peki, 5 ay sonra niye vekalet verilmedi? 7 Haziran’da seçildin ama 1 Kasım’da aday gösterilmedin...

- Çünkü 7 Haziran seçimi AK Parti için iyi bir sonuç olmadı. Tek başına iktidar olamadı. Bir de “Uğur bu alemi bir görsün, bir ozan olarak siyaset sahasını da müşahede etsin” düşüncesiyle bana o milletvekilliği yolu açıldı. Belki de ikinci defa yıpranmamı istemediler. 5 ayda epey yıprattılar beni..

Ama sen de yıpratılacak paslar verdin...

- Pas dediğin, sadece uykumdu.

“Meclis’e uyumaya gitmiyorum” deyip üçüncü toplantıda uyurken görüntülenmek valla iyi pas be Uğur...

- “Uyumaya gitmiyorum” sözünü bir deyim gibi düşünün. Vekillik dönemimde sadece uyku meselem gündeme geldiği için “Yarabbi sana binlerce şükür olsun” dedim. Hırsız olarak gündeme gelebilirdim, uyku kadar masum bir şeyle anıldım. O Meclis’te uyumayan bir siyasetçi var mı? Uyumaktan kastım; uyuklamak. Orada yadırganacak şey uyuklayan bir adamın 3-5 saniye gözünü kapaması değil. 

Meclis’te, genel kurulda kaç kişi olması lazım? 550. Benim uyukladığım gün 150 kişi vardı. 

Yadırganması gereken buydu. Ben en azından genel kuruldaydım. 

Uyuklamanın bir diğer masum tarafı da şu: Bir adam bir yerde uyukluyorsa, çok yorulmuştur. Gecem gündüzüm yoktu. Toplantıdan toplantıya koşuyordum. Eve 4’te gidip, 2 saat uyuyup tekrar Meclis’e geliyordum. Genel kurulda uyuklamak çok çalışmış olmanın bir işaretidir.

Ama sonuçta talihsiz bir fotoğraf oldu...

- Ona da şükrediyorum. Hırsızlık ya da teröristlerle işbirliği yaparken de fotoğrafım olabilirdi. Yok hamdolsun. Alnım açık, yüzüm ak benim...

ARSLANBEK’iN SÖZLERiNi YANLIŞ ÇEViREN BiR FETÖ’CÜYDÜ

 4 senedir neden “Dombra”yı albümüne almadın de şimdi yeni albümüne alıyorsun?

- Şu anda albümüme aldığım hali, Nogay Türkçesiyle okuduğum hali.

Nogay Türkçesi ne demek?

- Daha çok Orta Asya’da kullanılan Kırım Türkçesi diyebiliriz. Zaten şarkının aslı o. Ben şarkının orijinalini okudum. Ama daha önce okuduğumla aynı değil. Altyapısı da yeni yapıldı, okuması da. Sözleri de şarkının orijinal sözleri. Zaten Tayyip Bey için yaptığımızı albüm olarak çıkarmadık. O ticaret olurdu. Ondan 1 lira bile telif hakkı almadık. Tamamen hizmet amacıyla yapılmış bir çalışmaydı. İlk Arslanbek Sultanbekov’un dombra ile okuduğu versiyonu şu anda sosyal medyada yaygın bir şekilde dinleniyor. Cengiz Han’ın filminden de görüntüler var klibinde. Ama altyapı yok. Sadece dombra var enstrüman olarak. İnsanlar bunu iyi bir altyapıyla dinlemek istiyordu. Arslanbek’e alternatif olsun diye yapmadık. Kendisiyle de aramız çok iyi.

Telif konusunda tartışmalar çıkmıştı aranızda ama...

- Orada başka bir durum var. Arslanbek’in söylediklerini tercüme eden kişi FETÖ’cüydü. Adamın söylemediği şeyleri söylemiş gibi tercüme etmiş. Ortalığı karıştırdılar. Oysaki hatırlarsanız Tayyip Bey, Arslanbek Sultanbekov’u Yenikapı mitinginde sahneye çıkardı. Bu eserin telif hakkı da Türkiye’de sadece bende.

Klipte at ve okçuluğa meraklı oyuncu Cemal Hünal da var...

- Ben Cemal’in bu işlerle uğraştığını bilmiyordum. OFS Film’de Yılmaz Bey var, o Cemal’den bahsetti. At çiftliği olduğunu ve okçuluğa meraklı olduğunu filan söyledi. Sonra Cemal’le telefonda görüştük. “Bir yerinde ben de oynayayım” dedi. Sağ olsun bizim için her türlü imkanı seferber etti. Atlarıyla ve elemanlarıyla çok destek oldu.

Biraz zorlasaymışsınız “Diriliş Ertuğrul” gibi bir şey çekecekmişsiniz...

- Öyle oldu. Ben fazla gözükmüyorum, sonunda ortaya çıkıyorum. Toplam görüntüm 5-6 saniyedir. Kendimi öne çıkardığım bir klip olmasını istemedim. Atların ve Türklerin savaştaki maharetlerini öne çıkarmak istedik.

At binmeyi biliyor musun? Kılıç filan kuşanmışsın klipte...

- Çat pat. Dörtnala gidecek kadar değil. Sadece kuşandım. Hareket yok.

Pahalı bir prodüksiyon muydu?

- Evet. Toplam 5 gün sürdü çekimler. Ciddi bir maliyeti oldu.

MiLLETVEKiLi OLARAK SiYASET YAPMAM

5 aylık vekillik sürecinde koalisyon görüşmelerinden dolayı mı kendini gösteremedin?

- Evet, öyle bir imkanımız yoktu. 5 ayın içinde bizi bırak, başbakan bir şey yapamadı.

1 Kasım’da aday olmayı bekliyor muydun?

- Beklemiyordum. Bir yıpranma sürecine girmiştik. AK Parti teşkilatı yeni bir karar aldı.

5 ay, yıpranmak için çok kısa bir süre değil mi?

- O zaman zarfında biliyorsun birçok ismi yeniden aday göstermediler. Eski isimleri yeniden kadroya dahil ettiler. “Vizyonu değiştirip eski isimlerle yola devam edelim” dediler. Stratejik değişikliğe gittiler. Bu stratejik değişiklikte de hakikaten bizim olmamamız gerekiyordu. Bu noktada AK Parti’nin karar mercii, bizim bir sanatkâr olarak daha fazla yıpranmamızı istemedi diye düşünüyorum.

Siyaseti sevdin mi? Yeniden adaylık teklifi gelse kabul eder misin?

- Milletvekili olarak girmem. Milletvekili olarak siyaset yapmak istemiyorum. Bir gün siyasete girecek olursam, bu da en az 10 sene sonra olur, o zaman bir ihtimal kültür ve sanat konusunda bir şeyler yapabilirim. Eğer büyüklerimiz de inanırlarsa, elimi taşın altına koyarım.

2 YAŞINDA OĞLUM VAR

Evli misin?

- Evet. 5 yıllık evliyim. 2 yaşında bir oğlum var. Adı Eren Alp.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları