Ara Güler, ''Suna hayatımın kadınıydı şimdi yalnız kalmak çok zor''...
Ara Güler, ''Suna hayatımın kadınıydı şimdi yalnız kalmak çok zor''...
Geçen gün öğle yemeğinde Canan Barlas’ın davetlisiydim. Duvarlarında çok etkileyici bir aile fotoğrafı gördüm. “Ara Güler çekti” dedi. Üstelik, bir ev ziyareti sırasında “Oturun şuraya” deyip çekmiş tüm aileyi.
Görseniz hazırlığı çok uzun sürdü zannedersiniz fotoğrafın. Ben hazırladığı o güzel yemekleri yerken,“İşte Ara böyledir” deyip anlatmaya başladı Canan Hanım. Ara Güler de eşi Suna Hanım’ı kaybedeli bir hafta olmuştu henüz o sırada. Artık tek şey düşünüyordum, Ara Güler’le röportaj yapmanın vakti gelmişti.
Ama büyük acıları olan insanlardan röportaj isteyemem ben. Belki mesleğe uygun bir davranış değildir ama çekinirim, utanırım, endişelenirim... O yüzden biraz daha zaman geçmesini istedim ve bu hafta aradım Ara Güler’i.
“Ulan Çetin’in torunu da gazeteci oldu, gelmiş bir de bana soru soruyor” diye karşıladı beni. Ara Kafe’de buluştuk iki gibi. Saat beş buçuk gibi ayrıldık. Ona pek ayrılık da denmezdi ya aslında, çünkü hiç ayrılmak istemedik. Uzun zamandır geçirdiğim en güzel saatlerdi.
81 yaşında Ara Güler. Dedemin arkadaşı. Beraber o unutulmaz Al İşte İstanbul yazı dizisini yapmışlardı 41 yıl önce... Ben bugün 41’ime yaklaşırken Ara Güler’le üç buçuk saat geçirmenin damağımda kalan tadıyla ve dedemin 41 yılı devirmiş yazılarından birinden (Kopuk Kopuk’tan) aklımda kalan cümlesiyle diyorum ki “Tılsımı olmalı hayatın. Vazgeçilmez bir öfke gibi, zapdedilmeyen bir aşk arayışı gibi, kaptırıp kendini şiirler yazmak gibi, gecenin büyüsünde çıldırmak gibi...”
İşte ben Ara Güler’de ölümün bedenini sarmalayan acısına rağmen bu tılsımı gördüm. Tılsımı hiç bitmeyen bu adamların önünde saygıyla eğiliyorum şimdi...
* Eşiniz Suna Hanım’ı kaybedeli 20 gün oluyor. 30 senedir beraberdiniz... Sizi üzmeden, Suna Hanım’ı konuşmak istiyorum sizinle.
Biliyor musun büyük bir boşluk içindeyim şu an. Eve gittiğim zaman oturduğu köşeye bakıyorum boş, yatağa bakıyorum boş, televizyon seyrederdik koltuğa bakıyorum boş. Çok fena canım sıkılıyor anlıyor musun? Meğerse ben karımı çok severmişim...
* Bunu ona söyler miydiniz?
Ben söylerdim, o söylemezdi. Ama içimi ferahlatan bir cümle var “Biliyor musun ben seni çok seviyorum” demişti bir gün. Çünkü bana hiç durmadan kızardı. Biz gezerdik, televizyon seyrederdik, kavga ederdik. Bana bak, içime dokunan bir şey daha var, böyle zil gibi bir şey vardı, sallıyorsun vırrrr yapıyordu. Ben çalardım onu, o da duyunca kendininkini çalardı. Öyle haberleşirdik evin içinde. Şimdi o odamda tam karşımda duruyor ama ben şimdi onu kime sallayacağım. Bir de Semiramis diye Boğaz’da gezen tekneler var, içinde yemek memek yiyorlar. Biri Arnavutköy’de durur, biri Bebek’te. Ben her geçişte ona “Bak Semiramis 1”, Bebek’e gelince de “Bak Semiramis 2” diye takılırdım, o da kızardı. Semiramis Babil’in şehvetli kraliçesi. Evli barklı ama gözünü Ara’ya dikmiş, Ararat kralı, “Yakışıklı Ara” diyorlar buna. Ona gönderme yapıyorum anladın mı. Geçen pazar günü Nebil Özgentürk’e gidiyorum, Boğaz’dan geçiyorum, Semiramisler çıktı karşıma, her an onu hatırlatan bir şey var hayatımda, ne b..k yiyeceğim bilmiyorum.
Suna’yı ilk kez Papirüs Bar’da gördüm, çok güzel ve çok asildi
* Büyük aşkınız Suna Hanım değil mi?
Evet büyük aşkımdı. Hayatımın kadını işte. Suna’yı Papirüs diye bar var burada, oraya gidip geliyorum, orada gördüm çok güzel karıydı, çok asildi. Türkiye’nin en güzel kızlarından biriydi, çok beğeniyordum zaten, daha önce Ankara Palas’ta görmüştüm ondan yıllar önce, çok beğenmiştim. Ben de etkili adamım ama. Hiç sormadım beni beğendi mi, beğenmese ne olacak. Suna Taşkıran... Biliyor musun bunların ailesi kim?
* Dedesi Ahmet Ağaoğlu değil mi?
Suna’nın annesi Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerinden Halk Partili Tezer Taşkıran. Mantık adlı kitabı yazdı, Atatürk okumuş çok beğenmiş. Babası doktor Nimet Taşkıran, ünlü cerrah. Haseki Hastanesi’nin baş cerrahıydı. Azeri bunlar. Dedesi çok mühim, Ahmet Ağaoğlu. Atatürk’ün en yakın kadrosundandı. Anadolu Ajansı’nın ilk yönetim kurulu başkanı. Ahmet Ağaoğlu Kemalizmin kurucularından. Çok mühim ve asil bir aile bunlar abi. Ben yanında fotoğrafçı parçasıyım. İçlerinden hep ilkler çıktı. Kadınlarda, ilk kadın çocuk doktoru, ilk kadın avukat, ilk kadın okul müdürü. Bu aile olmasaydı Türkiye kurulmazdı, Türkiye Cumhuriyeti bitmişti bunun dedesi olmasa. Ahmet Ağaolu Sorbonne Üniversitesi’nden. Atatürk devleti kazanınca, “Gel devlet kuracağız, nasıl kurulur bu devlet” dedi, Türkiye’yi kurdular. Turancı değil bunlar ama. Türkçülüğün başıydı bunlar. Adamın 4 çocuğu var, biri Suna’nın annesi. Biri Süreyya Ağaoğlu, avukat, kadınların üniversiteye gitmesini Meclis’e sunan ve kabul ettiren karıdır. Dayısı Samet Ağaoğlu. Demokrat partili, bakan oldu bilmem kaç kere.
Çapkınlığım bilinirdi ama Suna’ya çok aşık oldum
* Suna Hanım ne iş yapıyordu?
Redhouse Yayınevi’nde editördü. Başında bir Victor vardı, ondan sonraki buydu işte. Robert Kolej’den, Semahat Arsel falan sınıf arkadaşı, ardından arkeoloji okumuş. Ekrem Akurgal’ın öğrencisi. Hocaların hocası. Benim de arkadaşım. İngilizcesi çok çok iyiydi Suna’nın, bana işlerimde yardım ediyordu aşk böyle başladı. Röportajlarımı yazıyordu. Çok aşık oldum, gözüm başka hiçbir şey görmedi.
Beraber yaşamaya karar verdik. Sonra da dünya turuna çıktık. Bir seneye yakın sürdü o tur. Ben zaten çıkacaktım, ona da sordum “Olur, gelirim” dedi. Dünyada en çok seyahat eden Türk kadınıdır Suna. Redhouse’dan emekli oldu hemen. Ben hep yalnız gezmişim, Suna’yla olmak çok güzeldi. Bıkmışım yalnızlıktan anladın mı? Bir de bana çok yardım ediyordu. İnsanlarla konuşur, döküman toplar, yazıları yazar, sohbet ederiz. Ben İngilizce bilmeyen kız almadım zaten. Dünya turundan dönünce de evlendik. 1984 Ağustos’tu. Avni Arbaş ve Gültekin Çizgen şahitlerimizdi. Çapkınlığım bilinirdi ama evlendikten sonra namuslu bir erkek olarak yaşadım. Evlenmek, zaten her şeyi beraber yaşamak, birlikte tat almaktır.
* Suna Hanım ikinci evliliğiniz değil mi?
Suna’nın da başından bir evlilik geçmişti, benim de. İki çocuğu vardı. Aramız çok iyidir. Ayşe ve Ahmet. Ahmet, Kurtalan Ekspres grubunun gitaristi. Ayşe de AKM’de timpani çalardı. Beni her gün ararlar, ama ne!
Aksi herifin tekiyim, beni o toparlardı şimdi ne b.k yiyeceğim
* Yalnızlık mı en çok canınızı sıkıyor?
Yalnız kalmak çok zor oluyor. Daha genç olsam mühim değil. Bana burada kamış (kazık) eden Suna değil, Allah. Bana burada kamışı atan Allah. Ne hakkı var, kim o? Kızıyorum yani, bu yalnız kalmaya. Ayvalık’ta bir ev var. Şimdi ben oraya gitsem, karı yok, ne b.k yiyeceğim orada. Her şeyi Suna yapardı. Daha 15 gün olmadı. Burada yemekten bunaldım. Sokak sokak dolaşıyorum. Ben ne yapayım. Yemek de umrunda değil ya. İki kadın geliyor şimdi bana, eskiden beri gelirler. Suna iyi yemek yapardı, onların yemeğini beğenmezdi. Ben ne koysan yerim.
* Ne zamandır hastaydı?
76 yaşında... 5 yaş var aramızda. 1,5 senedir hastaydı ama b..tan b..tan şeyler oldu arada. Tekirdağ’a gitmiştik hava iyi gelsin diye, düştü ayağını kırdı, ondan sonra yürümesini kaybetti, sonra nefes problemi vardı. Son dakikasına kadar yanındaydım, son üç gün artık bakıyordum anlamıyordu, görmüyordu. Daha önce konuşuyordu. Hazırdık olacaklara ama çok zor geldi. Beni o toparlardı, aksi herifin tekiyim.
* Annenizin, babanızın ölümünün ardından ağlamamışsınız, Suna Hanım’dan sonra ağladınız mı?
Ağlamadım. Ama ağlamamak daha fenadır. Çok koyar o sana. Ağlarsan açılırsın. Bir tek Abdi’den (İpekçi) sonra ağladım. Çok ağırıma gitti yahu öldürülmesi.
İki kez evlendim ikisi de yürüyerek geldi nikaha
* Birinci evliliğiniz Perihan Hanım’la, onun hikâyesi de çok ilginç.
Bu benim hayranımmış. 23 yaşında, PTT başmüdürlüğünde memur. Fotoğraflarımı keser saklıyormuş, bilmem ne. Şefi de “Arayalım, fotoğraflardan bir tane orijinal isteyelim” demişler, beni aradılar. Perihan Eminönü’nde at arabalı fotoğrafımı anlatıp istiyor, anlamadım ben hangisi, kızdım zaten “Ben artist miyim ne istiyorsunuz fotoğrafımı” diye. Sonra “Senin değil, çektiğin fotoğrafı istiyoruz” dediler. “Yarın gelin alın ne istiyorsanız” dedim. Ben de Amerika’ya gidiyorum başka bir Perihan’la o sırada. İş için. Hazırlanıyorum. Anladın mı? Makineleri düzenliyorum. Bir tanesinin içinde film vardı, Perihan’ın fotoğraflarını çektim. Bir de “İyi ki geldin Perihan” diye şiir yazdım. Kızın adresini de aldım, ertesi gün Amerika’ya uçtum. Şimdi hiçbir yere uçamıyorum. Uçak korkusu geldi. Zorunlu gidersem de bağıra çağıra gidiyorum. Neyse, fotoğrafları kıza gönderdim, o da bana, New York’a teşekkür yazdı. Mektuplaşmaya başladık ama cevap beklemeden yazıyoruz birbirimize. 30-40 tane yazdık. Ben kısa ve esprili şeyler yazıyordum. Teyyare postasıyla gönderiyordum. O gezide çok röportaj yaptım. Alfred Hitchcock, Dustin Hoffmann, filozof Eric Hoffer, Tennessee Williams’ın hamamda fotoğrafını çekmiştim, orada yine karşılaştık, kızılderililerle yaptım. 6 ay sürdü o gezi. O sırada öteki Perihan benimle evlenmeyi kafaya koymuş. Herkese “Ben Ara Güler’le evleneceğim” diyormuş. O sırada o 23 yaşında, ben 46 yaşındayım. Ve biz evlendik abi. Yıldırım nikahı. “Yarın ikide evleniyoruz” dedim. 1975 yılı. Perihan işinden çıktı, buluştuk. Azarladım onu, hatta “Nerede kaldın ulan” dedim. Benim şahidim Yaşar Kemal’di. Nikahtan çıkınca o işe gitti, ben Cağaloğlu’na gittim. 4 sene sonra da ayrıldık.
Kemal Ilıcak evimin ipotek borcunu ödedi, hiç kimse bana böyle bir şey yapmamıştı
Ailem gayet varlıklı bir aile. Beyoğlu’nda ecza deposu vardı babamın, tek oğluyum. İyi bir şekilde büyüdüm. Annem hayatında mutfağa girmemiştir. Hizmetçiler vardı, bir de dadı eklenmiş ben doğunca. Uslu bir çocuktum. Kurşun askerlerle askercilik oynardım. Annemin adı Verjin, babamın Dacat. Çanakkale Savaşı’na katılmıştır babam. Şebinkarahisarlı, 1915 Ermeni tehciri sırasında 19 yaşında gelmiş buraya. Büyük kimyacıydı babam. Çok rahat bir hayat yaşadım. Yazları Suadiye’de otururduk, Büyükada’da otururduk. Kışları Talimhanede’ydik, sonra buraya geldik Galatasaray’a, çünkü babam Masonmuş. Burada Nuriziya Sokak’ta locaları varmış, yakın olsun diye gelmiş. Depo da zaten buradaydı. Ben hiç bilmezdim. Babamın ölümü bana çok koydu ama ağlamadım. Babam ölünce evin ipotek borcu varmış, ödedim ödedim bitmedi. Suratsız suratsız dolaşıyorum. Tercüman’da Kemal (Ilıcak) gördü beni, “Niye suratın böyle, ne var söyle bakayım” dedi. Anlatım, “Anasını satayım, olan paraya olsun” dedi, bastı düğmeye “Ara Ağabey’e şu kadar ödeyin” dedi. Bütün borcu ödedi, hiç kimse yapmadı bana böyle bir şey. Kemal parayı geri istemedi. Ben de bir şey demedim. Ona röportajlar yaptım. Bunu Nezih’in (Tavlaş) yaptığı kitapta anlamıştım ama bunu Nazlı (Ilıcak) da bilmez oğlu da bilmez. Bir de Sabahattin Eyüboğlu’nun Ara olmamda çok büyük payı vardır.”
Picasso, Dali gibi isimlerle röportaj yaptı, fotoğraflarını çekti
1928 yılında İstanbul’da doğdu. 1950’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etti. 1958’de Time-Life, Paris Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto muhabirliğini yaptı. 1954’te Hayat dergisinde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı.
1953’te Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı’na katıldı ve İngiltere’de yayımlanan “Photography Annual Antolojisi” onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl ASMP’ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi.
1962’de Almanya’da çok az fotoğrafçıya verilen “Master of Leica” ünvanını kazandı. 1971’de Lord Kinross’un “Hagia Sophia” (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti. Picasso’nun 90’ıncı yaş günü için yayımlanan “Picasso Metamorphose et unite” adlı kitap için Picasso’nun foto röportajını yaptı. 1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Foto munabirliği” dalındaki birincilik ödülünü aldı.
İsmet İnönü, Winston Churchill, Indra Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Alfred Hitchcock, Salvador Dali, Picasso gibi birçok ünlü kişi ile röportajlar yaptı ve fotoğraflarını çekti. Bunların arasında en ünlüsü fotoğrafçılara poz vermeyen Picasso röportajı oldu.
Ara Güler’le kısa sorular kısa cevaplar
* Çocuğunuz olsun ister miydiniz?
İstemezdim. İsterdim isterdim. Olmadı ama işte. Olsa iyi olurdu.
* Kaç tane fotoğraf makineniz vardır?
Bana hediye gönderirler bunları. Hiç umrumda değil, makine var mı yok mu. Çekmek istediğin kafandadır. 50 tane vardır ama. İyi fotoğrafçı dikiş makinesiyle de fotoğraf çeker.
* Gazeteleri okur musunz?
Okurum. Bi b.k yok hiçbirinde. Ama ölüm ilanlarına kadar okurum.
Bir milyondan çok fotoğraf çekmişimdir
* Televizyon seyreder misiniz?
Seyrederim. Haberleri seyrederim. Tartışma programlarına bakıyorum.
* Sabahları nasıl uyanırsınız?
Erken kalkmam. Tıraş da olmam zaten. Keyfime bakarım. Şimdi evde pek duramıyorum. Kahveye gidiyorum.
* Kaç bin fotoğraf çekmişsinizdir?
Bir milyondan çok... 2-3 milyon kere basmışımdır deklanşöre.
* Hâlâ fotoğrafını çekmek istediğiniz birileri var mı?
Charlie Chaplin’i çekmek isterdim. Bana hayata bakmayı öğreten adam yahu, keşke çekebilseydim.
Senem Altan - Pazar Vatan
Değerli Senem Altan; yazınızı büyük bir keyifle okudum ellerinize sağlık. Ara Güler ile bir belgesel ve kitap hazırlığındayım. Yazınızdan isminizi koruyarak alıntılar yapabilir miyim. Selam ve sevgiler.
Ekrem Ataer
Kompozitör-Yazar