Mehmet Aslantuğ: Sadece yanlışların muhalifiyim, partizanlık üzerinden muhalefet benim işim değil
Oyuncu Mehmet Aslantuğ, "Muhalif biriyim. Sadece yanlışların muhalifiyim. Dolayısıyla muhalif partili değilim, muhalifim! Partizanlık üzerinden muhalefet benim işim değil. Herhangi bir partiye tutunan iktidar arayışıyla doğrudan ya da dolaylı beklentim yoktur" dedi.
Mehmet Aslantuğ, "Bu ülkenin vatandaşı olan herhangi bir siyasal ya da ideolojik blokun, diğer bloku dökeceği bir denizi de yok! Olmayacak da! Denize dökülmesi gerekenleri birlikte döktük. Hatırlatacağımız, çözeceğimiz, hesap göreceğimiz ne varsa zemini hukuktur, seçimdir, sandıktır. Yani demokrasidir" ifadelerini kullandı.
Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuşan Aslantuğ, "Sanatçının, siyasete taraf ya da kefil olmasının tek sebebi çıkardır. Masum olanları vardır elbette ama istisnadır ve sağlam bir saflık barındırır. Sanatçının politik duruşu olmalıdır lakin ne iktidarla ne de siyasi muhalefetle el ele tutuşarak olmalıdır bu" diye konuştu.
Mehmet Aslantuğ'un Hakan Gence'ye verdiği röportaj şöyle:
Yetenekli oyuncu, cool adam, iyi baba, mutlu eş... Sadece filmlerde olur gibi! Ne kadarı gerçek bu profilin?
- İyi olup olmadığımı veya ne kadar iyi olduğumu ben tespit edemem ki. Sana gerçekliğimi anlatayım... Bildiğim şu ki; çocukluğum dahil, içimde sakladığım başka bir ben hissetmedim. Olsaydı, bir yerinden yakalardım galiba! Ayrıca cool filan da değilim, sahiden değilim!
50’lerin ortasındasınız, birlikte bir hayat muhasebesi yapsak...
- Doz aşımı pişmanlıklarım yok gibi hissediyorum ama benim de güzel hatalarım var, muhtemelen hepimizde olduğu gibi.
Yaşamın sırrını çözdünüz mü?
- Ne gezer Hakan’ım! Satılacak bir Ferrari almaya hiç teşebbüs etmedim ki... Biraz şiirden, öyküden, biraz denizden, kayıktan, biraz ayakta tutmaya çabaladığım film atölyesinden geçen çocuksu sevinçlerden ibaret bir adamım.
İçinizde ukde kalan şeyler var mı?
- Kendimi tiyatrodan eksik, uzak tutmuş buldum. En azından şu ana kadar. Bundan sonrasına umarım... Çalışıyoruz!
Neleri özlüyorsunuz?
- Vicdanı ve ahlakı! Akılla kirletilmeyen bir dünyaya rağmen temiz kalmaya dair iradeyi!
Şu an hayatınızdan memnun musunuz?
- Sırça köşk adamı değilim. Masamda kuşsütü aramadım, aramam. Bir paranın üstünde oturduğum filan da yok! Hep birlikte iyiysek ne âlâ, değilsek ‘rağmen iyiyim’ deme şımarıklığım hiç olmadı. Memnun olacağımız daha iyi günlerimiz olmalı, olacak!
İçinde yaşadığımız ülkeye dair ne söylersiniz?
- Muhalif biriyim. Sadece yanlışların muhalifiyim. Dolayısıyla muhalif partili değilim, muhalifim! Partizanlık üzerinden muhalefet benim işim değil. Herhangi bir partiye tutunan iktidar arayışıyla doğrudan ya da dolaylı beklentim yoktur! Bu ülkenin vatandaşı olan herhangi bir siyasal ya da ideolojik blokun, diğer bloku dökeceği bir denizi de yok! Olmayacak da! Denize dökülmesi gerekenleri birlikte döktük. Hatırlatacağımız, çözeceğimiz, hesap göreceğimiz ne varsa zemini hukuktur, seçimdir, sandıktır. Yani demokrasidir.
2019’un ilk haftalarında gelecekle ilgili beklentileriniz neler?
- Enseyi karartmadan çalışıp umudu diri tutmak. Çocuklarımız için! Onların, bu kadim topraklara ait olmaktan gurur duymalarını sağlamaktan başka çaremiz yok. Mümkün!
Değiştirmek istediğiniz şeyler var mı?
- Umudu dağıtan, karartan, çökerten her şeyi!
Oğlunuz Can’ın geleceğiyle ilgili hayalleriniz, kaygılarınız var mı?
- Belki sık tekrarlıyorum bu tarifi, okurlarımız bağışlasın. Ben yetim büyüdüğüm için, Can da tek evlat olduğu için, evlada geç, ölüme erken davranmış babaların yükü var omzumda, hayallerim de var, kaygılarım da... Birlikte omuz omuza verir, çözeriz.
Dışarıdan bakınca hem siz, hem eşiniz çok kibar görünüyorsunuz. Çok düzgün bir Türkçeyle konuşuyorsunuz. Bu haliniz bile eleştiriliyor. Sizce neden?
- Ağabeylerimize bak bir de... Ne kadar centilmenler, ne güzel konuşuyorlar. Erozyon sadece bir toprak kayması değildir! Sosyal, toplumsal olanları da yaşarız. İşte öyle olunca, sorduğun üzere, “Ve bu bile sizce neden eleştiriliyor” olur.
Hiç delidolu anlarınız olmuyor mu?
- İnsanlar yaşadıkları iklimlere benzermiş. Ben de Karadeniz’de büyüdüm. Çocukluğumdan beri delidolu yanlarımı çimdikler dururum. Sadece başkalarının gözüne sokmam.
Evde de birbirinize ‘siz’ diye mi hitap edersiniz?
- Hay Allah (gülüyor)! Bu işte bir terslik var ama neyse. Aslına bakarsan büyüklerimiz de öyleymiş. Çocuklarını da kendi büyüklerinin yanında sevemezlermiş. Zamanla bazı kurallar güncelleniyor kısmen.
Ülkedeki kültürel ve sanatsal üretime bakışınız ne?
- Epeyce irtifa kaybetti ama sağlam bir toparlanmaya da aday bir neslin ayak seslerini duyabiliriz yavaş yavaş.
Bir keresinde ”Eskiden beri sektörün yaslandığı zeminden, eşitlendiği seviyeden yana dertlerim var” demiştiniz. Şimdi ne düşünüyorsunuz?
- İçerik olarak fazla değişen bir şey yok. Zamana ihtiyaç var. Teknik olarak geliştik. Oyunculuklar ise eskiye göre daha dinamik, çok daha donanımlı.
Gündemdeki sinema tartışmasının neresinde duruyorsunuz?
- ‘Mısır ticareti’ üzerinden bilet fiyatlarını indirmek ve bu adımla filmcinin hakkını küçültmeye kalkmak abesle iştigal tabii. Kimse de yutmaz şüphesiz. Ancak bağımsız ve nitelikli filmler için de asgariden kılı kıpırdayan sorumluluklar bekliyoruz, şu tarih ve vizyon kapatarak sistemi iştahla tıkayan ihtiraslardan.
Şu sıralar üç reklamda birden seslendirme yapıyorsunuz. Kadınlar konusunda ses tonunuzun faydasını çok gördünüz mü?
- Gördüğümü fark etmeden Arzum’u fark ettim.
Gerçekten romantik misiniz yoksa bu bir imaj mı?
- Biraz ben, biraz da imaj herhalde. Tamam biraz romantiğim de, o kadar da değil be abi! Ben bile sıkıldım bu denli romantik yorumlardan, sorulardan...
Sizinki nasıl bir aşk hikâyesiydi de 25 yıla taşındı?
- Ooo! Ne 40’lar, 50’ler var... Değer vermek, değer katmak ve saygıya ihtiyaç var, malum... Aşk, sadece ezberlendiği sayfalardan ibaret olmasa gerek. Ayrıca, şöyle demişti ‘Sıcak Saatler’in yazarı Ahmet Yurdakul, Sedat Yalçın’ın yüzüne yüzüne, “Her aşkın içinde bir tür savaş vardır ve aşk bazen, savaş kadar çetrefildir, sakın unutma!”
Toplumun ruh halini nasıl yorumluyorsunuz?
- Yorgun ve ümitsiz. Kabaca vahşi kapitalizmin cilveleri bunlar. İpotek altına almadığı değer, ilişki bırakmadı.
Sosyal medyadaki linç ve kutuplaşma hali hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Orası yeni, gerekli ve işlek olduğu kadar fütursuzluktan da beslenmeye yatkın çünkü. Şehvete kapılmaya kapı aralayan müritler de barındıran ama gerçek hayatta aynısını yapmaktan çekinen bir ruh halinin de özgürleştiği bir alan. Epeyce cephe gerisi sayılır. Herkesin çok uzun namlulu topları var.
Peki sanat dünyasındaki kutuplaşmaya bakışınız ne?
- Anlaşılabilir. Hak verdiğim için böyle demiyorum. Tespitim bu!
Bundan çekiyor musunuz?
- Hayır. Bağımsızım. Sözü açığa saklı bir adam da değilim. Sözü küfürlü bir adam da, çıkar kovalayan da... Yani çektiğim bir şey yok. Özlediğim şeyler var.
Eleştirilen şeylerden biri, sanat ve siyasetin bazen iç içe geçmesi...
- Sanatçının, siyasete taraf ya da kefil olmasının tek sebebi çıkardır. Masum olanları vardır elbette ama istisnadır ve sağlam bir saflık barındırır. Sanatçının politik duruşu olmalıdır lakin ne iktidarla ne de siyasi muhalefetle el ele tutuşarak olmalıdır bu.
Yeni diziniz ‘Kardeş Çocukları’nın nesi sizi cezbetti?
- Buradaki karakterim temsil ettiği düzenden bağımsız, kişisel serüveni, duyguları hariç, ipoteksiz bir karakter. Böyle birini özlemiştim doğrusu.
Dizinizin fragmanlarında iki kadının maruz kaldığı şiddeti görüyoruz. Şiddetle ilgili neler söylersiniz?
- Sıkıştığı yerden bu türden ses veren erkekler için ‘devlet ana’dan beklentilerimiz var. Cezai yaptırımlara ihtiyaç var.
Sizce şiddetin sebeplerinden biri ataerkil yapı mı?
- Hayatın maddi cömertliğinden erkeği sorumlu tutan kadın anlayışına da küçük bir not düşmüş olalım. Kadından erkeğe doğru işleyen psikolojik şiddetin de altını çiziyorlar sosyolog-psikologlar ve diyorlar ki; etki-tepki oranı dikkat çekici seviyelerde. Ekonomik yönden baskı altında olan, yüklendiği veya ona yüklenen rolün gereklerini yerine getiremediğini düşünen çaresizlik, bu türden dokunuşlarla daha kolay, sık ve şiddetli patlıyor!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları