İyi âşık, iyi baba, iyi oyuncu ve Türkiye’nin en yakışıklı erkekleri listesinin daimi üyesi...
Hakan Gence; İyi âşık, iyi baba, iyi oyuncu ve Türkiye’nin en yakışıklı erkekleri listesinin daimi üyesi... İtalya’dan geldiği gibi ayağının tozuyla sorguya aldığımız Mehmet Günsür, kendisini sakin ve mutlu bir adam olarak tanımlıyor ama bir açık kapı da bırakıyor: “Kötü çocuk olduğum zamanlar da oldu.”
Müziğe sevdalıydınız, oyunculuk yapıyorsunuz; İstanbul’u seviyordunuz İtalya’da yaşamaya başladınız, kadınların gözdesiyken evlenip üç çocuk sahibi oldunuz. Sizin için evdeki hesap çarşıya pek uymadı diyebilir miyiz?
Plan yapmayı sevmiyorum. Gerçekten hayat beni nereye götürüyorsa oraya gidiyorum. Bunun dışında aslında oyunculuk benim hayalimdi. Onu gerçekleştirdim. Aile kurmayı zaten istiyordum. İtalyan Lisesi dönemlerimde İtalya’da yaşamayı düşünüyordum. İtalya’dan bir tiyatro teklifi geldi ve gittim.
Sizin adınızı duyduğumda aklıma ilk gelenler; kırılgan, çocuksu, ailesine âşık, iyi adam...
Genelde sakin ve mutlu bir adamım. Ama tabii benim de kötü çocuk olduğum zamanlar oldu. Herhalde hayatta bazen öyle de olmak gerekiyor. Herkesin özel hayatında yüzdeler vardır. Mesela yüzde 80 iyi çocuksan, yüzde 20 karanlık bir tarafın oluyor. Bu bende de var.
Çılgınlıklar, lise yıllarında müzik yaptığınız Taksim mekânlarında mı kaldı?
O yıllar hareketliydi tabii. Gençken daha deli oluyorsun. Bir müzik grubum vardı. Sonraki yıllarda Roxy’de restoran işlettim. Tabii bunlar, şimdi çılgınlık yapmıyorum demek değil ama artık bir ailem var.
Oyunculuk, müzik, işletmecilik, genç yaşlarda profesyonel tenis, kayak, yüzme... Bunları sayınca bana çok ütopik bir adam gibi görünüyorsunuz...
Neredeyse 40 yaşımdayım, bu kadar zamana bunları sığdırmak çok da insanüstü bir durum değil. Yoksa şimdi her şeyi yapan bir durumda değilim. Aile zaten insanın zamanını alıyor. Bir yandan oyunculuk yapıyorum. Müzik de bir şekilde evdeki enstrümanlarla devam ediyor.
16 senedir İtalya’da yaşıyorsunuz. Oradan buralar nasıl görünüyor?
Şu an epey karışık görünüyor. Politik anlamda zaten yurtdışındaki bütün haberlerde Türkiye lafı geçiyor.
Rol aldığınız ‘Muhteşem Yüzyıl’da dekolte mevzuunun Meclis’e taşınması, Altın Portakal’daki sansür meselesi gibi şeyler bir ayağı yurtdışında olan bir adam olarak ne hissettiriyor?
Sansürün her türlüsüne karşıyım. Sanatı sansür etmek çok yanlış. Bu, sanata, sanatçıya ve sanatı görmek isteyenlere karşı bir saygısızlık gibi geliyor.
Korkutuyor mu sizi?
Umudumu hiç kaybetmiyorum. Güzel şeyler kötü şeylerden doğacak.
AİLE, İNSANI DEĞİŞTİRİYOR
30 yaşındaki Mehmet’le şu anki arasında nasıl farklar var?
30 yaşımda baba değildim hatta evli de değildim. Bir erkek çocuğuydum. Rahat, rüzgâr nereden eserse oraya uçar bir haldeydim. Şimdi plan program çok önemli. Aile, insanı değiştiriyor.
Çocuklarınızdan en küçüğü iki yaşında. Onun gelişiyle hayatta neler değişti?
Belli bir yaşa kadar fazlasıyla enerji ve dikkat istiyorlar. Şu an tam o dönemlerdeyiz.
Babalık sizi nasıl bir adam yaptı?
Çok daha fazla sorumluluk duygusu kattı.
‘Muhteşem Yüzyıl’da babası tarafından öldürülen bir şehzadeyi oynadınız. O sahne sizi nasıl etkiledi?
İnanılmaz bir şeydi. Bir babayla oğul arasında olabilecek en ağır şey. İhanetin dibi. Ötesi yok.
Bunun ‘devlet bekası’ olarak açıklanmasının sizce mantıklı bir yanı var mı?
Biz bu kafayla o dönemleri anlayamayız. Ama bir babanın oğlunu öldürmesi onu hayatının sonuna kadar kemirir ve öldürür. Çünkü bu, varoluşla ilgili bir şey.
EVLİLİK KİMYASAL BİR KONU
Sekiz yıldır evlisiniz. Evlilik aşkı öldürüyormuymuş?
Bizde öyle bir şey olmadı.
Katerina ile nasıl tanıştınız?
Eşim yönetmen. Bir uzun metraj film yazmıştı. Onun için görüştük ve öyle tanıştık.
Sizi nikâh masasına oturtan neydi?
Bu, birbirini anlamakla ilgili. Enerji olarak derin bir şekilde birleştik. Kimyasal bir konu.
İlk görüşte aşk mıydı?
İlk saniyede olmasa bile yarım saat sonra aşk başladı.
Sizin kadar çok kadın hayranı olan bir adamla evli olmak zor olmalı. Sizi kıskanır mı?
Kıskançlık ilişkiyi bozmuyorsa bir oyun gibi devam ediyor. İki üç cümleyle birbirine şaka yapmak gibi düşün.
Maço bir yanınız var mı?
Yok sanırım ama bir erkek durumu var.
O ne demek?
Klasik şeyler. Biz erkekler basit yaratıklarız. Bu yüzden bizi mutlu etmek basit. Kadınlar daha komplike varlıklar.
BEĞENİLMEK SADECE FİZİKSEL BİR ŞEY DEĞİL
Kadınlar tarafından hep beğenilir miydiniz?
Eli yüzü düzgün olmak gibi fiziki bir şansım olduğunu biliyorum. Bu yüzden küçüklükten beri “Aman ne güzel çocuk” gibi bir durum vardı. Ama bu durum üzerimde, “Evden çıkmadan önce aynaya bakayım” gibi bir baskı yaratmıyor.
Sosyal medyada hakkınızda yazılanları gördükten sonra aynaya bakıp “Ne oluyor ya” dediğiniz olmuyor mu?
Beğenilmek sadece fiziksel bir şey değil. Yaydığınız enerjiyle de ilgili. Bunun yanında roller de önemli. Şu ana kadar herkesin nefret edeceği bir rolde oynamadım. Genelde hep iyi çocukları canlandırdım.
AYAKLARIM HEP YERE BASTI
Yeni sinema filmine gelelim. 29 Ekim’de vizyona girecek ‘Unutursam Fısılda’da canlandırdığınız Tarık’ı anlatır mısınız biraz...
Hikâye dönem olarak 60’ların sonu 70’lerin başında geçiyor. Tarık, 20’li yaşlarında bir kaymakam oğlu. İstanbul’da yaşamış ama babasının tayiniyle küçük bir Ege kasabasına geliyor. Büyük şehirlerde çiçek çocukları, cinsel devrim devam ederken o bir yandan müzikle ilgileniyor. Şarkılar besteliyor. İstanbul’a dönmek isterken orada kendi hayatını bulmaya çalışıyor. Sonrasında bir kariyerin yükselişi ve aşağıya inişini görüyoruz.
O dönemin ruhuna nasıl hazırlandınız?
Zaten bildiğim ve sevdiğim bir dönemdi. Cebimde bir sürü şey vardı. Türkiye kısmıyla da ilgili şarkılar dinledim ve araştırmalar yaptım.
Bu araştırmalardan neler çıkardınız?
Çok acayip şeyler yaşanmış. Bütün dünyayı kasıp kavuran bir enerji. Her şey çok daha masum, samimi ve gerçekmiş.
Sizde de o ruh var mı?
Evet. Olabilir.
Filmde şöhretin insanlar üzerindeki etkileri de gösteriliyor. Peki şöhret sizi nasıl etkiledi?
Ayaklarım hep yere bastı. Bu da aileden gelen bir şey herhalde. Zemin sağlam olunca bu sizi etkilemiyor.
Hakan GENCE - Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU