loading
close
SON DAKİKALAR

Mimarlar Odası'ndan Van Depremi Raporu

Mimarlar Odası'ndan Van Depremi Raporu
Tarih: 11.02.2012 - 22:04
Kategori: Özel Haberler

15.11.2011 tarihli Mimarlar Odası Van deprem bölgesi değerlendirme raporu açıklandı.

15.11.2011 tarihli Mimarlar Odası Van deprem bölgesi değerlendirme raporu açıklandı. İlgili rapor şu şekilde;

Van Depremi Raporu

23.10.2011 Pazar günü, öğle saatlerinde merkez üssü Van’a bağlı Tabanlı Köyü olan ve rihter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğünde bir deprem, başta Van il merkezi olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı birçok yerleşim merkezinde yüzlerce binayı yerle bir etmiş ve yapılan resmi açıklamalara göre 604 yurttaşımız hayatını yitirmiştir. Kayıpların artmasından endişe duyulmaktadır.
 
Ancak aradan 12 yıl geçmesine karşın henüz etkilerini silemediğimiz 17 Ağustos 1999 depreminin hemen ardından yaşadığımız 12 Kasım 1999 Düzce depremini tekrar yaşatırcasına; Van bölgemiz 9 Kasım 2011 de 5,6 büyüklüğünde bir depremle tekrar sarsılmış ve bu depremde 40 insanımız daha yaşamını kaybetmiş bulunmaktadır.

Yaşadığımız her felakette inanılmaz bir özveri ve gayretle ülkemizin ve dünyanın her yerinden gelerek çalışan değerli yardım ekipleri ve basın emekçilerimiz de canlarını yitirenler arasında yer almaktadır.

TMMOB Mimarlar Odası olarak bilim, teknik ve etik dışı uygulamalar nedeniyle yaşanan bu acı kayıplar için tüm halkımıza ve dost dünya insanlarına başsağlığı,  yaralılarımıza acil şifalar, bu zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan yurttaşlarımıza ise sabır ve güç diliyoruz.

Ancak yaşanan depremler sonrasında hep birlikte tanık olduğumuz süreç; bugüne değin eleştirdiğimiz sadece deprem sonrasına hazırlığı öngören yara sarma politikalarımızın bile iflas ettiğini göstermektedir.

Bugün 1999 depremini milat ilan ederek meslek odalarının yıllardır bıkmadan usanmadan yaptıkları uyarıları göz ardı eden ve 12 yıldır her türlü felaketi kendi ekonomik ve politik programları doğrultusunda fırsata çevirmeye çalışan kimi yetkililer, Van depremini de “yeni bir milat” ilan ederek sorumluluktan kurtulmanın peşinde koşmaktadır.

TMMOB’ye bağlı ilgili meslek odalarının mesleki ve kamusal sorumluluğu olan afet yönetimi ve hasar tespitleri konusunda ki yardımlarını kabul etmeyen, uyarılarını dikkate almayan ve yaklaşık üç günde bölgedeki ön hasar tespitlerin tamamlandığını bildiren yetkililer kendi sorumluluklarını unutup cinayet niteliğinde ki yeni yıkımlarına sorumlu aramaya çıkmışlardır.

Van, Erciş ve köylerinde barınma ihtiyacı olan insan sayısı tahmin edilenlerin çok üstündedir ve bu amansız kış şartlarında hala çadır kuyruklarında bekleyen çok sayıda insanımız bulunmaktadır. Çadır bulabilenler ise çok zor geçen kış koşullarına dayanıklı ve yeterli donanıma sahip olmayan çadır alanlarında yeni bir afeti yaşamaktadırlar.

Bölgede halen devam eden deprem koşulları, kentsel ve kırsal yapı stokunun aldığı orta ve ağır dereceli hasarlar ve iklim koşulları nedeniyle ortak yemekhane, sağlık ocağı, mobil tuvalet, banyo gibi donanımları olan geçici barınma alanlarına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Aksi takdirde özellikle yaşlı ve çocuk ölümlerinin ve salgın hastalıkların önüne geçmek imkânsız hale gelecektir.

Bu konuda “varsa” bölgedeki sağlam kamu yapıları kış şartlarına dayanıklı konteynırlar, prefabrik konut ve şantiye binaları vb. dahil olmak üzere kullanılmalı ve bu konuda özel sektör imkanları da seferber edilmelidir. Gerektiğinde ise bir dil sürçmesi olduğunu düşündüğümüz  “güç sınamak” tan ve siyasi hassasiyetlerden derhal vazgeçilerek uluslar arası yardım istenmelidir. Geçici barınma alanlarının yer seçimi ve teşkilinde ise gerekli teknik standartlara uyulmalıdır

Bu somut ve acil ihtiyaca rağmen Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) geçici barınma amacıyla da yeteri kadar konteynerin üretimi için çalışmalara başlanmış olduğunu depremden 23 gün sonra 12 Kasım 2011 günü yinelemekle kalmıştır.

Yurttaşlarımızın çoğunun ekonomik koşullarının ev kiralamaya dahi uygun olmadığı ve çoğunlukla da hayvancılık ve tarımla geçinen bölgede yeterli olanağa sahip olanlar kenti terk etmektedir. Kalanların ise yaşadıkları bölgelerden uzak illerdeki yazlık konutlara ve veya otellere yerleştirilmesi geçici barınma sorunu çözmekten uzak ve gerçekçi bulunmamaktadır. Ayrıca Aralık ayında okulların açılacağı ve 800 öğretmenin göreve başlayacağı bildirilmektedir.
Ancak bunun gerçekleşebilmesi için özellikle okul, yurt, lojman gibi yapılarının ve hastanelerin incelenip gerekiyorsa güçlendirilerek güvenceli bir şekilde hizmete sunulması ve/veya kış koşullarına dayanıklı ve donanımlı, çok amaçlı kullanılabilecek barınaklar gerekmektedir.
 
Bu konuda Van Valiliğince 28.Ekim 2011 Cuma günü saat 23.52 itibariyle kamuoyuna yapılan açıklamada; Van merkezinde bulunan kamu yapılarının hasar tespitlerine ilişkin olarak Vilayet Binası, Askeri ve Emniyet Müdürlüğüne ait binalar ve lojmanlar, Savcılık ve Adalet Bakanlığına bağlı lojman binaları ve bazı hastaneler,  alış merkezleri dahil olmak toplam 112 binadan 34 binanın hasarlı oturulamaz 23 binanın ise hasarlı-oturulabilir olduğu belirtilmiştir. Bu tespitlerde okullar ve yıkılan otel binaları yer almamaktadır. Ayrıca bütün hasar tespitlerinde kullanılan hasarlı ancak oturulabilir ifadesi de dikkat çekicidir.
 
Bölgede yapılan incelemelerde bu tespitlerin dahi gerçek durumu yansıtmadığı ve yeterli olamadığı görülmektedir. Milat kabul edilen 1999 depremlerinden bu yana 12 yıl geçmiş olmasına rağmen deprem riski taşıyan bölgeler başta olmak üzere ülke bütününde kamu yapıları dahil olmak üzere herhangi bir yapı envanteri bulunmamaktadır.
 
Bugüne değin yapılan ve son yıllarda olağan üstü bir şekilde artan bütün envanter çalışmaları kamu arsa ve binalarını, hazine ve 2B orman, otlak, mera ve tarım arazilerini kar amaçlı olarak elden çıkarmaya ve sermayenin hizmetine sunmaya yönelmiştir. Bu nedenle kentlerimizde kamusal ve toplumsal amaçlarla kullanılabilecek alanlar, kentsel ve ekolojik rezervler giderek yok olmaktadır.
 
Depremin hemen ardından yaşanan acil yaşamsal sorunlar henüz çözümlenmeden “fırsat bu fırsattır” gayretiyle dillendirilen “kentsel dönüşüm” ve “yeni kentler” kuracağız söyleminin hangi anlama geldiğini Marmara Bölgesi’nde yaşanan örnekler nedeniyle çok iyi bilinmektedir.

Üstelik depremden hemen sonra alınan bir kararmış gibi kamuoyuna deklare edilen kentsel dönüşüm kararları 18 Ekim 2011 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı Eki 2012 Yılı Programının Makroekonomik Amaç ve Politikaları belgesinde yer almaktadır.

Ayrıca bu söylem gerçek işsizlik oranı yüzde 30’u bulan ve yüzde 51’i yeşil kart sahibi bulunan ülkemizin yoksul insanlarının yaşadığı bölge de ancak gayrimenkul simsarları için umut olmaktadır. Ne yazık ki bölgede gayrimenkul ve kira fiyatları şimdiden ikiye katlanmış bulunmaktadır.

Kuşkusuz en önemli gereksinimimiz; yaşam çevrelerimizin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve yapı stokumuzun iyileştirilmesidir. Ancak bu gereksinimin sağlanabilmesi için; öncelikle merkezi ve yerel iktidarlardan başlayarak toplumca canımıza ve geleceğimize mal olan niteliksiz yapı stokunu oluşturan anlayışlardan derhal vazgeçmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde aynı anlayışlarla oluşturacağımız her yerleşme gelecekteki afetler için “hepimize mezar birilerine kar alanı” olmaya devam edecektir.

Marmara depreminden edindiğimiz en önemli deneyimlerden birisi de yoksullar, kiracılar ve bölgedeki istihdam sorunları için hiçbir çözüm üretemeyen kalıcı konut uygulamaları olmuştur. Bugün Sayın Başbakan tarafından inşaatlarına başlandığı ve Ağustos ayına kadar bitirileceği söylenen kalıcı konut uygulamalarının; yer seçimi kararlarından başlayarak bugüne değin yaşanan olumsuzluklardan çıkarılan dersler bilim ve teknik gerekler ve kamu ve toplum yararının esas alınarak yürütüleceği konusunda ciddi bir güvence ihtiyacı bulunmaktadır. 

Van ve Erciş depremi sonrasında yaşanan en büyük olumsuzlardan birisi de bu felaket karşısında tek bir yürek olan ülkemizin her yanından gelen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasındaki aksaklıklar olmuştur.
 
Deprem sonrasında yaşanan afet hakkındaki bilgi kirliliği ve hasar tespitleri de dâhil olmak üzere yaşanan bu aksaklıklardaki en büyük neden ise afet yönetim sisteminin ana unsurları olması gereken merkezi, yerel otoriteler, meslek odaları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili toplumsal kesimler arasındaki koordinasyon eksikliğidir. 
Bölgeye özgü olarak görülen merkezi ve yerel yönetimlerin afet bölgelerinde hiç yaşanmaması gereken politik hassasiyetleri ise koordinasyon sorununu daha da sorunlu hale getirmektedir.

Bu bağlamda; özellikle siyasi yetkililerin başta afet ve acil durum yöneticileri ve sorumluları olmak üzere bütün görevlileri afet bölgesinde hayat kurtarma ve esenliği sağlama gibi asıl uğraşılarından alıkoyan karşılama-uğurlama törenleri ve enkaz başında yaşanan son acı olaylar ise mutlaka ders çıkarılması ve tekrarlanması gereken davranışlar olarak afetler tarihimize geçmiştir.

Özellikle afetler sonrasındaki alınacak tedbirler ve yaşamsal karar süreçlerin de; başta merkezi ve yerel yönetimler üniversiteler ve meslek odaları olmak üzere tüm toplumsal ve siyasal kesimlerin iş ve güç birliğine, dayanışmasına ve karar süreçlerini toplumla birlikte üretmesine gereksinim vardır.

Bu nedenle; Türkiye’de afetlerin önlenmesi ve risklerinin azaltılabilmesi için ülke genelinde araştırma, planlama, yönlendirme, faaliyetleri destekleme ve denetleme yapabilen bir koordinasyon kurumuna kuruma ihtiyaç olduğu yıllardır gündeme getirilmektedir.
 
Bu ihtiyacı sağlamak adına da 29.5.2009 tarihinde 5902 sayılı ” Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir.

Bu kanuna göre de; Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlükleri kapatılmış il ve ilçe örgütlenmeleri lağvedilmiş yerlerine Başbakanlığa bağlı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı” (AFAD) adı ile yeni bir kurum kurulmuştur. Ancak getirilen bu yeni düzenlemenin de ülkenin gereksinimini karşılayamadığı yaşanan son afetler ve afet sonrasında yaşanan koordinasyon sorunları nedeniyle açıkça ortaya çıkmıştır.

Bu nedenle acil olarak; afet yönetimi ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapma ve koordinasyon sağlama ilkesini esas alan, merkezi, bölgesel ve yerel düzeylerde görev, yetki ve sorumlulukların açıklıkla belirlendiği, bilgi ve teknolojiye ulaşma ve etkin kullanma kapasitesine sahip bilgili, eğitimli ve deneyimli personellerden oluşan “özerk ve etkin” yeni bir kurumsal yapılanma gerekmektedir.
 
Bütün bu genel değerlendirmelerin de ötesinde; Odamız ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği`ne bağlı Odalar tarafından Van, Erciş ve köylerinde yapılan inceleme ve tespitler sonucunda yaşanan yıkımın ve can kayıplarının nedenin deprem değil, planlama, mimarlık-mühendislik bilim ve teknik gereklerini yerine getirmeyen planlama yapılaşma üretim ve denetim sistemi ve özellikle kırsal bölgelerde yaşanan toplumsal yoksulluk ve yoksunluk olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
 
Özellikle deprem bölgesinde okullar hastaneler yurt ve lojman gibi kamu yapılarında ve kırsal bölgelerde yaşanan yıkım ve hasarlar planlama ve yapı üretim ve denetim sistemimizin acilen gözden geçirilmesini olmazsa olmaz bir önkoşul olarak dayatmaktadır. 
 
Bu nedenlerle ülke çapında öncelikli ve acil olarak;

Afet yönetimi ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapma ve koordinasyon sağlama ilkesini esas alan çağdaş ve bilimsel ilkelere uygun bir afet yönetim sistemi kurulmalıdır

2011 yılında açıklanabilen  “Ulusal Afet Yönetimi Stratejisi ve Eylem Planı” bilimin rehberliğinde kamu ve toplum yararı ve toplumsal katılım esas alınarak yeniden gözden geçirilmeli ve derhal uygulanmaya başlanmalıdır.
Sağlıklı ve güvenli yapı üretim ve denetim sürecini ticari bir alan olarak sermayeye teslim eden mevcut yapı denetim sistemi ve bu sistemi daha da etkisiz hale getirerek ülkemizde var olan yerleşmelerin % 70`ini oluşturan nüfusu 5.000 kişinin altında olan belediyelerdeki yapılaşmayı yapı denetimi kapsamı dışına çıkaran 648 sayılı KHK derhal iptal edilmelidir. 
Kır, kent, nüfus, kamu yapıları ve yerel ve merkezi kamu idareleri tarafından üretilen yapı ayrımı gibi ayrıcalıklar tanınmaksızın planlamadan başlayarak yapı üretim sürecinin tümünü içeren sağlıklı ve güvenilir bir kamusal ve toplumsal denetim sistemi gerçekleştirilmelidir. 

Anayasa ve ilgili yasalara da aykırı olarak çıkarılan toplumsal ve kamusal denetimin vazgeçilemez unsurları olan meslek odaları ve yerel yönetimleri işlevsiz ve yetkisiz hale getirerek denetimsiz ve kontrolsüz yapılaşmanın önünü açan 644, 648 vb. sayılı KHK’LAR ve benzeri yasal düzenlemeler acilen iptal edilmelidir. 
Sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir yaşam alanlarına ulaşılması için doğal varlıkları, ekolojik, tarihi, kültürel, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan, geliştiren kamu ve toplum yararının esas alan bütüncül planlama yaklaşımı benimsenmeli, kısa vadeli ekonomik ve siyasal çıkarlar uğruna kentlerimizi bir rant alanı olarak gören parçacıl ve projeci planlama yaklaşımları sona erdirilmelidir. 

Öncelikle deprem bölgelerinden başlayarak çevre düzeni ve il gelişim planlarında kentsel riskler ve afet riskleri belirlenmeli ve azaltılması yönünde acil önlemler alınmalı ve bu önlemlere göre bütün çevre, nazım ve uygulama imar planları düzeltilmelidir. Ve bu önlemlerden asla ödün verilmemelidir.

Okul hastane yurt yapıları gibi kamusal ve toplusal amaçla kullanılan yapılar başta olmak üzere Türkiye bina envanteri acil olarak çıkarılmalı ve binaların hasar görebilirlik tespitleri bilimsel yöntemlerle kamu kurum ve kuruluşları eliyle yapılmalı ve rant alanı haline getirilmemelidir. 

TMMOB Mimarlar Odası olarak bütün bu düzenlemeler yapılırken;
Karar süreçlerinde bilimin rehberliğinde kamu ve toplum yararının esas alınması ve toplum katılımının şart olması gerektiğini, 

Kentsel dönüşüm adı altında yeni yağma uygulamaları yerine, afetlere karşı kentlerimizin ve kırsal yerleşmelerimizin güçlendirilerek sağlıklılaştırılmasının sağlanmasını,

Yapılaşma ile ilgili mevzuatımızın, kır ve kent ayrımı gözetmeksizin bir bütünsellik içerisinde yeniden ele alınmasını,
İvedi gereksinimimiz olan yaşam çevrelerimizin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi, yapı stokumuzun iyileştirilmesini,
Kamu yönetiminin afet olgusunu bütünsel olarak görmesini ve bu doğrultuda ele almasını,

Yapı denetim sisteminin, kamusal bir hizmet olarak ele alınmasını ve her tür ticari kaygıdan uzak yeniden örgütlenmesini,

Yaşam alanlarımızın pazarlanacak bir meta olarak görülmemesini,

Afetlere yönelik planlama süreçlerinin, yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılması hedefi ile ele alınmasını,
Sağlıksız ve güvensiz yerleşmelerde yaşamanın kader olmadığı toplumsal bir bilinç haline gelmesinin, gerekliğini bir kez daha yineliyoruz.

Ancak öncelikle belirtmek isteriz ki; “sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı” toplumsal bir talep haline gelmedikçe, ülkemizde deprem ve doğa olaylarının yol açtığı yıkımlar ve felaketler kaçınılmaz olacaktır. 
 
TMMOB Mimarlar Odası olarak 23 Ekim 2011 saat 13:41’ de, merkez üssü Van/Tabanlı olan 7.2 büyüklüğündeki depremin ardından; Van, Erciş ve köylerinde yapılan inceleme ve tespitler sürdürülmekte olup; bu kapsamda yapılan kimi teknik inceleme ve gözlemlerimiz aşağıda sunulmuştur.
 
VAN VE ERÇİŞ VE KÖYLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME VE TESPİTLERİMİZ
 
Van bölgemiz;  bir kenarı yüksek Güneydoğu Toroslar, diğer kenarı Nemrut'tan Tendürek'e kadar uzanan volkanlar dizisi ücüncü kenarı da Türk-İran sınır dağları tarafından çevrilmiş bir üçgen şeklindedir. Bu üçgenin en büyük kısmını 16000 km2 yüzölçümündeki Van Gölü Kapalı Havzası teşkil eder. 2200-5000 m arasında değişen büyük ortalama yükseltisine rağmen geniş sahalarda hakim olan basık bir topografyaya ve kara iklimine sahiptir. Van gölü ve İran sınırı arasındaki saha tektonik bakımdan çok karmaşık yapıya sahip bulunmakta olup 1.derece deprem bölgesindedir.
 
Van İli’nin toplam nüfusu, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi veri tabanına göre 2009 yılında 1.022.310 kişi olarak belirlenmiştir. Van İli nüfusunun % 51,60′ı (527.525) şehirde, % 48,40′ı (494.785) köylerde yaşamaktadır (1). Van Merkez nüfusu, resmi olarak 367.000 olarak belirtilmekle birlikte, bu rakamın sürekli göç alan merkezin reel nüfusunu yansıtmadığı anlaşılmaktadır.

Van merkezinin geçerli imar planı son olarak 1994 yılında düzenlenmiştir. Ancak imar planına aykırı yapılan binaların sayısı oldukça fazladır. 1994 yılında hazırlanan imar planı, 2000 yılından sonraki aşırı nüfus artışını öngörmediğinden mevzi imar planları ve plan değişiklikleri çerçevesinde sürekli müdahaleye uğradığı anlaşılmaktadır. Bu durum Van’daki zemin koşullarına uygun olmayan bir yapılaşmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Benzer nedenlerden dolayı Van’da yer alan yaklaşık 60.000 yapının yalnızca % 15’i ruhsatlıdır. Depremde en çok hasarın yaşandığı toplam 160.000 nüfusu barındıran ise Erciş İlçesinde ise sadece 500 ruhsatlı yapı mevcuttur ve bunun yalnızca 150 tanesinde mimar imzası bulunmaktadır.

Bu nedenle TMMOB Mimarlar Odası Van Şube Başkanlığımız tarafından Van İdare Mahkemeleri nezdinde ve Erzurum İdare Mahkemeleri nezdinde bugüne kadar il ve ilçe belediyelerince düzenlenen ve mimar imzası bulunmayan yapı ruhsatları hakkında otuz üç iptal davası açılmıştır. Ayrıca yapısal hasarların en büyük nedenlerinden olan kat artışları hakkında da açılmış iptal davalarımız bulunmaktadır.

Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığı’nca 01.04.2011 tarihinde onanarak Van Valiliği'nde 11.04.2011 tarihinde askıya çıkarılan “Van-Muş-Bitlis Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı” Çevre Düzeni Planların da sınırları içinde depremsellik riskinin yüksek olduğu bilinmesine rağmen, plan raporunda ve notlarında depremsellik, fay hatları, jeolojik - jeoteknik yapı, taşkın alanları, aktif heyelan alanları ve bunlara ilişkin alınacak önlemlere ilişkin herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Plan içinde de hiçbir bölge jeolojik sakıncalı alan olarak taranmamıştır. Ayrıca imar mevzuatına, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına aykırı bulunan plan hakkında Danıştay nezdinde açmış olduğumuz dava hakkında henüz bir karar verilmemiştir.

Bölgede yapılan tespitler sonrasında; hasar nedenleri olarak aşağıdaki saptamalar yapılmıştır:
 
1- VAN – MERKEZ
 
 
Van Kalesi’nden Van Merkeze Bir Bakış
 

Van Merkezde Yıkılan İş Merkezi
 

Van Merkezde Yıkılarak Devrilen Otel Binasından Hasar Gören İş Merkezi
 
Kent genelinde gözlenen önemli hasarlar zemin ve 1.katlarda bulunmaktadır. Maksimum 4–5 kat olması gereken yapılar, 7–8 katlı olarak inşa edilmiş, yapıların yükü de, arttığından zemin-yapı ilişkisi olumsuz etkilenerek, hasarların önemli bir şekilde artmasına neden olmuştur.
 
2- ERCİŞ – MERKEZ
 

Erciş – Van Yolu Caddesi Üzerinde Yıkılan Konut ve İşyeri Binası
 

Erciş İlçesinde Yıkılan Bir Otel Binası

Erciş – Van Yolu Caddesi Arka Sokaklarında Devrilen Konut ve İşyeri Binaları
 
Erciş’teki hasarlı yapıların incelenmesinde, hasar nedenleri olarak;
Yapıların çoğunlukla kaçak olması,
Kaçak olmayanlarda da denetim eksikliği çerçevesinde ortaya çıkması,
Afete verilerini dikkate almayan imar planlarıyla uygulama yapılması ve uygulamaların plan tadilatlarıyla sürdürülmesi,
Sismik yükleri dikkate almayan  mimari tasarımların yapılması,
Bitişik yapı düzenine göre tasarımlarda gerekli detayların yer almaması ,
Düşük beton kalitesi,
Düz donatı kullanımı ve yetersiz donatı sayısı,
Uygun olmayan taşıyıcı sistem tasarımı,
Yumuşak kat etkisi,
Gereken önlemler alınmadan asmolen ve kirişsiz döşemelerin kullanılması,
Yapının yüküne uygun olmayan zeminlerin seçilmesi,
Sıvılaşma,
Kötü işçilik ve hatalı kalın sıva uygulamaları olarak gözlenmiştir.

3. AMİK KALESİ YAKINLARINDAKİ YAPI ALANLARI
 
Amik Kalesi Yakılarındaki Yeni Yerleşme Alanlarının Hasar Durumları
Hasar nedenleri olarak:
Heyelan bölgesinde yapılaşmadan kaynaklanan hasarlar,
Denetim eksikliğinden kaynaklanan hasarlar,
Hatalı mimari tasarım ve uygulama detaylarından kaynaklanan hasarlar,
Kötü işçilik ve kalın sıva uygulamalarından kaynaklanan hasarlar olarak
tespit edilmiştir.
 
4. KIRSAL ALANLARIN İNCELENMESİ:

 4.1-Adır Köyü
 
  Adır Köyü’nde Yıkılan Bir Kerpiç Ev
 
4.2-Adır Köyü Mezrası (Döşeme Mezrası)
 
 Adır Köyü’nde Yer Alan 400 Yıllık Tarihi Çeşme

Döşeme Mezrası’nda Hasar Gören Kerpiç Ev
 
Adır Köyü çevresinde benzer yapılaşma ve yaşam özelliklerine sahip birçok köy bulunmaktadır. Bu yerleşim alanlarında depremden dolayı meydana gelen hasarlar, Adır Köyü evlerindeki hasarların benzeridir.
Köy yapılarında meydan gelen hasarların nedeni;

Yığma yapılarda kullanılması gereken detay ve standartların kullanılmamış olması,
Taş ve kerpiç duvar kalınlıklarının, yüksekliğine bağlı olarak yeterli olmaması,
Ağır tavan uygulamaları,

Uygun olmayan yapı malzemesi ve bağlayıcı harcın kullanılması,

İşçililikte gerekli titizliğin gösterilmemesi ve eğitim eksikliği,

Ekonomik koşullardan kaynaklanan bakımsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır.

5- ÇADIR KENTLER:
 
 Afet bölgesinde yapılan incelemeler, çadır kent alanlarının depremden önce belirlenmediğini; ayrıca alt yapı hazırlıkları da, yapılmadığını göstermiştir. Depremden sonra  belirlenen alanlarda kurulan çadırların kış hava koşulları için uygun olmadığı da, tespitler arasında yer almıştır.  
 
Erciş’te Kurulan Bir Çadır Kent
 
6- DİĞER YAPILAR:
 
Van Öğretmen Evi Binası Zemin Kat Hasar Durumu
     
Van Polis Evi’nde Dilatasyon Derzi Etrafında Oluşan Çatlaklar
 
Erciş’te Yıkılan Yurt Binası
  
Erciş’te Ağır Hasarlı Olan Tıp Merkezi
 
SONUÇ ve DEĞERLENDİRMELER

Yapılan ön inceleme ve araştırmanın sonunda, 23 Ekim 2011 tarihinde Van İli’nde meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremin etkilerinin, kırsal alanda ve Erciş’te, Van merkezinden daha yoğun yaşandığı gözlenmiştir. Bu bağlamda bölgenin jeolojik yapısına ilişkin gereken çalışmaların yapılması ve plan uygulamalarının bu temelde yeniden ele alınması zorunludur.

Gözlemler sırasında başlıca hasar nedenleri olarak:

Afet verilerini dikkate almayan imar planı uygulamalarından kaynaklanan hasarlar,

Yanlış yer seçimi ve yapı-zemin ilişkisinin doğru kurulamamasından kaynaklanan hasarlar,

Hatalı tasarım ve detaylardan kaynaklanan hasarlar,

Kısa kolon oluşumundan ve yumuşak kat etkisinden kaynaklanan hasarlar,

Gerekli önlemler alınmadan yapılan asmolen ve kirişsiz döşemelerden kaynaklanan hasarlar,

Uygun temel seçimi yapılmamasından kaynaklanan hasarlar,

Kullanım sürecinde yapılan müdahalelerden oluşan hasarlar,

Hatalı malzeme seçimi, işçilik ve uygulamalardan kaynaklanan hasarlar,

Teknik eleman yetersizliği ve denetim eksikliği olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Yukarıda hasar nedenleri olarak belirtilen etkenlerin ortadan kaldırılmasıyla birlikte;

Mimarlar Odası, TMMOB’ye bağlı ilgili meslek odaları ve yerel/merkezi kurumların, Van ve çevresi bağlamında ilgisini yoğunlaştırarak inceleme ve araştırmalarını süreklileştirmesi,

Bölgede yaşanan olumsuzluklar ve deneyimler dikkate alınarak Afet Yönetimi ve Koordinasyonunun nitelikli hale getirilmesi,

Önceden yaşanan tüm afetlerin birikimini taşıyacak bir anlayışla sorunların çözümlenmesine yönelik çabalarını artırması,
Genellikle unutulan ve yanlış uygulamalarla ele alınan köy yerleşmelerinde geleneksel yapı ve yaşamın korunması için gereken önlemlerin alınması,

İşsiz kalan kamudan yardım almaya başlayan bölge halkının işlerine ivedilikle geri dönmesi için gerekli adımların atılması,
Bölgeye özel olarak da Van Gölü ve çevresinin yıkılan yapıların moloz ve atıklarından korunması gibi önemli konu ve başlıkların dikkate alınması gerekmektedir.   

Değerli kamuoyumuza saygıyla duyurulur.
TMMOB MİMARLAR ODASI

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları