Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine atanan Mümtaz'er Türköne, o andan itibaren eleştirilerin odak noktasındaki isim oldu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine atanan Mümtaz'er Türköne, o andan itibaren eleştirilerin odak noktasındaki isim oldu. Türköne, kendisine yöneltilen eleştirilere, Habertürk gazetesine vermiş olduğu röportajla yanıt verdi.
Türköne, Atatürk'ün her kesim tarafından farklı yad edildiğini belirterek; "Akşamcısı Atatürk'ü beyaz leblebi ve keçi peyniriyle rakısını yudumlayarak, arabesk dinleyerek yad etsin. Alevi'si ayin-i cemde niyaza dahil etsin. Öbürü mevlit okutsun, dua etsin. Sadece Anıtkabir'e gidip çaput bağlamasına karşıyım" dedi.
İşte o röportaj;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine Zaman Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne'yi ataması, geçen haftanın en çok tartışılan konularının başında yer aldı. Atatürkçülüğe getirdiği sert eleştirilerle öne çıkan Türköne, Atatürk'ün adını taşıyan Yüksek Kurul'a üyeliğiyle ilgili olarak soruları yanıtladı.
- Kurula atanmanız sizin için sürpriz oldu mu?
Sürpriz mi? Galiba başka bir şey. Sadece insanın neyle karşılaştığını bilmemesi galiba. İtiraf edeyim; bu kurulun ne iş yaptığını, teklif edilen görevin ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Bu kurulun Anayasa'da yer alan bir anayasal kurum olduğunu biliyordum tabii. Ama ne iş yaptığını bilmiyordum.
- Üyeliğe siz mi talip oldunuz?
Bizim devlet terbiyemizde bir göreve talip olmak yoktur. Görevler verilir. Bir ay önce önerildi. Ben de kabul ettim.
- Kimileri, "Mümtaz'er Bey, Başbakan tarafından milletvekili yapılmadı ama Cumhurbaşkanı Gül tarafından korunup, kuruma atandı" diyor.
Tabirimi mazur görün: "İt ürür, kervan yürür." Bu görev bir arpalık değil ki. Gerçi milletvekilliği de öyle. Bu kurula yönetim kurulu üyesi olmanın, sorumluluk üstlenmek dışında hiçbir avantajı yok. Merak edenler yönetim kurulu üyelerinin bu işten ne kadar gelir elde ettiklerini araştırsınlar. Sekreter yok. Araba yok. Şoför yok. Hatta oda bile yok.
- Kemalizm ve Atatürkçülüğe eleştirileriniz göz önünde bulundurulduğunda, bu atamanın tepki toplamasını doğal karşılıyor musunuz?
İtiraf edeyim; tepkilere kızıyorum. Ama aynı zamanda anlıyorum. Bu Atatürkçülük müthiş bir sermaye. Sınıf atlamanın, itibar kazanmanın, emek vermeden unvan elde etmenin en kestirme yolu. "Biz Atatürkçüler" diye söze başlayınca adamın başka hiçbir vasfa ihtiyacı kalmıyor. Ben onları rahatsız ettim. Çünkü maskelerini indirdim.
- Tepkilerin nedeni bu mu?
Atatürk alıp, Atatürk satıyorlar. Ne bilime, ne memlekete, ne medeniyete hiçbir şeye katkıda bulunuyorlar. Allah aşkına yazdıklarını okuyun. Saçınızı başınızı yolarsınız. Yüz çeşit Atatürkçülük var. "Neden bu kadar çeşidi var?" diye sormak bile tekerlerine çomak sokmak olmuyor mu? Durumun özü şu: "Atatürkçülük" diye verimsiz, faydasız bir meslek üretildi. Bir kere bu tahammülsüzlük niye? Bu eleştiriye neden bu kadar tahammülsüz oluyorlar? Atatürkçülük eleştirilemez mi? Eleştirilemeyen şeyin adı "dogma" değil mi? Atatürk'e dayanıp dogma üretmek Atatürk'ün mirasına ihanet değil mi?
Eleştirilmekten neden bu kadar rahatsız oluyorlar?
- Sizin Atatürk'ünüz nasıl bir tarihsel figür?
Çok başarılı. Çok kalıcı. Çok etkileyici. Bir kere tartışmasız büyük bir siyasi deha. Bir strateji dehası. Machiavelli'nin tarif ettiği hükümdar gibi: Tilki kadar kurnaz. Aslan kadar güçlü. Ben en çok zamanlama konusunda içgüdüsel bir yeteneği olduğunu düşünüyorum.
- Atatürk'ü bir değer görüp, Kemalizm'i bağnazlık olarak nitelemeniz tutarsızlık değil mi?
Kemalizm, CHP'nin altı okudur. Ne olduğu bellidir. Bir parti programıdır. Bir parti kendisini bu altı okla ifade edebilir. Ama Atatürkçülük çok farklı bir şey. 1960 darbesinden sonra icat edildi. Darbenin, askeri vesayetin gerekçesi olarak ilan edildi. Darbeciler meşruiyet problemini çözmek için, gasp ettikleri iktidara dayanak bulmak için Atatürk'e sığındılar. Darbeyi yapıyorlar. Sonra da "Bu haltı nasıl savunuruz?" telaşına düşüyorlar. Atatürk'e sığınıyorlar. Atatürkçülük darbecilerin ideolojisidir. Darbe ideolojisidir.
- Atatürkçülük'le demokrasi yan yana konulamaz mı?
Demokrasiyi içselleştirmiş, her şeyi halkın iradesine, tercihine bağlamış bir Atatürkçülük türü hiç aklınıza geliyor mu? Sandıktan çıkan bir iktidara Atatürk adına karşı çıkıyorsanız ve buna da "Atatürkçülük" diyorsanız, demokrasiyle işiniz olamaz. 27 Mayıs'ta halkın oyuyla gelmiş iktidarı devirip başbakanı asıyorsunuz. Sonra da Atatürkçülüğü icat ediyorsunuz. Neden? Ellerinde silahlar Atatürk büstlerinin, heykellerinin arkasına sığındılar. Atatürk'ü istismar ettiler. Atatürk kimsenin malı değil. Türkiye'nin ortak paydası. Bayrak gibi, vatan gibi ortak değeri. Kimse Atatürk'ü sahiplenip ülkenin geri kalanı için ötekileştirmesin.
- Yazar Ahmet Hakan sizi eleştirerek, "Devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulmasına karşı yazdığı onca yazının mürekkebi kurumadan, attığı onca nutkun kulaklardaki çınlaması bitmeden, nasıl oluyor da devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulan bir yapının en tepesine hiç gocunmadan kuruluveriyor?" diye soruyor.
Çok sert bir eleştiri değil. Sadece yanlış bir eleştiri. Ben bir yere kurulmadım. Benim bir bilim adamı olarak, bir aydın olarak eleştirilerimi daha etkili yapabileceğim bir irtifa kazandığımı söylemek daha doğru. Evet atandım. Ve size söylediklerime bakın. Resmi ideolojiyi eleştirmeye devam ediyor muyum, etmiyor muyum? Söylediklerimde bir değişiklik var mı? Beni memnun eden tek şey, bu atama sayesinde eleştirilerimin menzilinin artması. Atatürkçüler de eğer fikirlerine güveniyorlarsa, benden istifade edebilirler.
- Atatürk'ün ara sıra beyaz leblebi eşliğinde, Türk sanat müziği dinleyerek rakı içtiği bilinir. Sizce, bu durum Mustafa Kemal açısından bir zaaf mı?
Yoksa, Atatürk'ün hatırasına siz de bir kadeh Kulüp Rakısı içer miydiniz? Kulüp Rakısı üzerindeki resmin Atatürk'e ait olmadığını birkaç yıl önce öğrendim. Bizim gençliğimizde Tekel'in ürettiği üç tür rakı vardı: Kulüp, Altınbaş ve Yeni Rakı. Kulüp en pahalısıydı. Akşamcılar galiba Yeni Rakı'yı tercih ederlerdi. Ama Türkiye'nin ortak değeri olarak Atatürk'ü herkesin kendi meşrebince sevmesine, yad etmesine neden hoşça bakmayalım? Akşamcısı Atatürk'ü beyaz leblebi ve keçi peyniriyle rakısını yudumlayarak, arabesk dinleyerek yad etsin. Alevi'si ayin-i cemde niyaza dahil etsin. Öbürü mevlit okutsun, dua etsin. Sadece Anıtkabir'e gidip çaput bağlama işine sıcak bakamam.
- Kurumunuzun bir görevi de "Atatürk Uluslararası Barış Ödülü"ne değer kişiyi seçmek. Siz önümüzdeki dönem bu ödüle yerli ve yabancı şahsiyetler olarak kimi layık görürdünüz?
Şimdi siz sorduğunuz için ilk aklıma gelenleri söylüyorum. Türkiye için Kemal Burkay. Uluslararası alanda ise Tunus'ta Gannuşi olabilir.