Murat Ağırel: Gökçek şeriatçı mı onu bilemem ama şeriatçı gibi gözükmeye çalıştığı kesin
Yeni çıkan kitabı Parsel Parsel üzerine dikkat çeken açıklamalarda bulunan gazeteci Murat Ağırel Melih Gökçek'le ilgili olarak "Bir el Gökçek'i koruyor" dedi.
Yeniçağ yazarı Murat Ağırel'in yeni kitabı Parsel Parsel okuyucularıyla buluşuyor. Yeni kitabı üzerine Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Murat Ağırel Melih Gökçek'e dair açıklamalarda bulundu. "Eğer Gökçek itirafçı olursa FETÖ’nün siyasi ayağı başlamak zorunda kalacak. Gökçek yargılanırsa “17-25 Aralık ve öncesi” kuralı da çöker. Bu yüzden de bir el sürekli Gökçek’e dokunulmasının önüne geçiyor" diyen Murat Ağırel'in İpek Özbey'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Melih Gökçek basının her zaman ilgi alanındaki siyasetçilerden biri oldu. Geçmişte Emin Çölaşan, Uğur Dündar ve şimdi sen. Melih Gökçek kitabı yapmak zor mu? Ne kadar zamandır üzerinde çalışıyorsun? Kaleme aldığın her bilginin belgesi var mı?
Hiç kolay olmadı. Son iki senedir bu iş üzerine yoğun bir çalışma içindeyim. Özellikle Melih Gökçek istifa ettirildikten sonra araştırmalarımı yoğunlaştırdım. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra bu iş üzerine iyice düştüm. Fakat ben cezaevine girince biraz yavaşladı. Burada da avukatlarım, eşim ve kitabın editörlüğünü yapan gazeteci dostum Mert Taşçılar’ın yardımlarıyla birçok belgeye ulaşma imkânım oldu. Çıkınca binlerce sayfalık belgeyle uğraştım. “Her bilginin belgesi var mı” diye soruyorsun ya bildiklerimi yazsam iki bin sayfa olurdu bu kitap. Sadece belgeleyebildiklerimi yazdım. Belgesiz bir cümle bırakmadım. Melih Gökçek’in peşine düşme nedenim ise 1994’ten bu yana Ankara’da kurduğu düzen. Gökçek derebeyi, Ankara halkı ise onun köleleriymiş gibi bir idare kurmuş.
- Başlayalım… Eski CIA Türkiye İstasyon Şefi Ruzi Nazar’ın yakın dostu Aydın Yalçın liderliğinde Hür Düşünce Kulübü kuruluyor. Gökçek de ilk yönetim kurulunda…
O dönemde biliyorsunuz ABD emperyalizmin “yeşil kuşak” projesinin Türkiye üzerinde yoğunlaştığı koşullar vardı. Gökçek de yeşil kuşak projesinin çocuklarından biri. Anadolu’nun kıyıda köşede kalmış çocuklarını bugünlerin siyasi figürleri haline getirmeye ta o dönemde başladılar. Gökçek de bunlardan biriydi. Bugünkü kişiliğini o dönem katıldığı Hür Düşünce Kulübü gibi siyasi hareketlerde oluşturmuştu.
- İlk skandal bir genelev patronu kadınla patlıyor, anlatır mısın?
25 Mart 1984’te yapılan yerel seçimlerde yüzde 41.5 oy alan ANAP, birinci parti konumunu korudu. Bu seçimlere, 6 Kasım 1983 seçimlerine katılmasına izin verilmeyen partiler de katıldı. 28 Eylül 1986’da yapılan ara seçimlerde, ANAP önemli bir gerilemeyle oyların ancak yüzde 32.1’ini alabildi. Bu sırada gazeteleri süsleyen ilginç bir olay yaşandı. Ankara Keçiören Gecekondu ve Sosyal Konutlar Müdürü Musa Toprak, evine yaptırdığı ek inşaatın yıkılmamasını sağlamak üzere Mürüvvet Bozkurt adlı genelev patronundan rüşvet aldığı iddiasıyla yargıç karşısına çıktı. Yani Gökçek’in adamı rüşvet iddiasıyla karşı karşıyaydı. Altındağ, 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada hakkındaki suçlamayı reddetti. Toprak, genelev patronunun parayı kendisine zorla vermek istediğini öne sürdü. “Kadını odamdan kovdum, ama çıkarken parayı bir dosyanın içine gizlice koymuş” dedi. Genelev patronu Mürüvvet Bozkurt ise Toprak’ın kendisinden sürekli olarak para istediğini, sonunda dayanamayıp durumu Keçiören Belediye Başkanı Melih Gökçek’e bildirdiğini belirtti. İşin tuhafı daha sonra genelev patronu Bozkurt, o sırada kullanılan numaralı paraları da Belediye Başkanı’ndan aldığını söyleyince nasıl bir dönme dolap döndüğü ortaya çıktı. Bu paraları Gökçek genelev patronuna neden verdi, nasıl verdi, tabii bilinmiyor.
- Sanırım bu bilgiyi pek çok kişi hatırlamayacak ve hatta hiç bilmeyen de çoktur. Gökçek, bir dönem Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başında... Kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurtdışına satıldığı iddia ediliyor.
Üstü örtülen skandallardan bir tanesi de bu. Gökçek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başındayken, kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurtdışına satıldığı ortaya çıktı. Gökçek, soruşturma açıldığını bir hafta içinde sonuçlanacağını olayın hukuki kılıfına uydurularak gerçekleştirildiğini belirterek bu çocukların nasıl geri alınabileceğinin araştırıldığını söyledi. Yani olayı kabul etti. Olayı bir gönüllü annenin başvurusu üzerine saptadıklarını, çocukların verildiği ailelere ilişkin ellerinde Fransa’da bazı adreslerin bulunduğunu aktardı. Bir süre sonra olay unutturuldu. O dönemde bu işin peşinden giden kimse de olmuyor. Çünkü Gökçek şimdiki kadar göz önünde biri değil. Zaten gel zaman git zaman bu işten de ceza almadan kurtuluyor. Bu konuda çok kişiye ulaştım aslında. Anlattıkları inanılır gibi değildi. Bir soruşturma açılması durumunda, bu kişilerin anlatacakları olayları aydınlatacak. Ancak şu aşamada yazılmasını istemediler.
- Aynı kurumda 6-18 yaş grubundaki çocukları imamların eğitmesiyle ilgili uygulamayı da kendisi mi başlattı?
Gökçek’in genel tavrı bu. Her dönem dini bir propaganda aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor. Çocuklara dini eğitim verilmesinin önünü açıyor. Bunu da çevresine duyura duyura yapıyor ki kendi çevresinden geri dönüşü olumlu olsun istiyor. Böyle böyle yükseliyor. SHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar TBMM’ye Başbakan’ın açıklaması istemiyle bir önerge verdi. Önergede, “Devlet brifingi için hazırlanan Türkiye’deki sağ-sol ve dinci örgütlerle ilgili dokümanlarda eski Keçiören Belediye Başkanı, halen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü Melih Gökçek’in 12 Eylül öncesinde Atatürk düşmanlığı ve şeriat yandaşlığı yapan yasadışı ‘Mücadele Birliği’ örgütünün beş kurucusundan biri olduğu öne sürülmüştür” ifadeleri kullanıldı. Bu, Gökçek hakkında o güne kadarki en ciddi iddiaydı… Sağlar, Başbakan’ın, gizli belgelerin doğru olup olmadığını açıklamasını istedi ve şeriatçı bir insanın nasıl genel müdürlük makamına getirildiğini sordu. Suçlanan Melih Gökçek ise kendisinin o dönemde sadece “Hür Düşünce Kulübü”nün başkanlığını yaptığını “Mücadele Birliği”nin ise “sadece sempatizan” olduğunu söyleyince taşlar yerinden oynadı.
- “Şeriatçı müdür” diye manşetler atılıyor. Şeriatçı mı Melih Gökçek, nasıl bir aileden geliyor?
Şeriatçı mı onu bilemem ama o yıllarda şeriatçı gibi gözükmeye çalıştığı kesin. Aile yapısı ise ilginç. 20 Ekim 1948’de Ankara Keçiören’de doğdu. Aslen Şanlıurfa Halfetili olan babası avukat Ahmet Gökçek Adalet Partisi’nin Gaziantep il başkanıydı. Annesi ise Kosova, Prizrenli ev hanımı. Avukat babası, koyu bir Fenerbahçeli olduğu için oğluna dönemin ünlü futbolcularından Melih’in adını koydu. Üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olan Melih Gökçek, beş yaşına kadar Ankara’da yaşadı. Daha sonra lise ve üniversite hayatında siyasi faaliyetlerle tanıştı ve o faaliyetler bugünlere kadar geldi. Yedek subaylığını Kıbrıs Güzelyurt’ta yapan Gökçek, askerlik dönüşü ticaret hayatına atıldı. Fotoğrafçılık yaptı, market işletti ve daha sonra yumurta toptancılığına başladı. Bunları nasıl bir karakterle karşı karşıyayız görmek için anlatıyorum.
- Osmanlıspor ile ilgili tartışmalar malum. Ama bu onun kurduğu ilk futbol takımı değil. Futbola merakı nereden geliyor?
Gökçek’in spor merakı da tamamen çıkar odaklı. Ta Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başına geldiğinde bu tavır kendisini belli ediyor. Bugün olduğu gibi o gün de politik olarak sporla uğraşmayı seviyordu. SHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem, o dönemde verdiği soru önergesinde dikkat çeken bir iddiayı gündeme getirdi. Gökçek, kurumun başına gelir gelmez akrabalarını yerleştirmeye başlamıştı. Gökçek’in başkanlığını yaptığı Keçiörengücü Spor Kulübü’nden 18 kişinin öğretmen ve yardımcı hizmetler görevlisi olarak Yenimahalle 50. yıl Yetiştirme Yurdu’na yerleştirildiğini savunan Erdem, bu kişilerin kurumda çalışmadan “çalışıyor” gösterildiklerinin doğru olup olmadığını sordu. Daha sonradan bunu doğrulayan bir hamle yaptı. Milletvekiliyken, TBMM çatısı altında makam odasında bile başkanı olduğu Keçiörengücü Kulübü’ne 5 amatör futbolcu transfer anlaşmasının imza törenini yaptırması olay olmuştu. Futbola merakı da burada başladı. Siyasi olarak kullanabildiği her şeyi kullandı. Ankaraspor serüveni var. Oğlu Ahmet Gökçek’in Ankaraspor, Ankaragücü ve sonrasında Osmanlıspor serüvenleri var. Melih Gökçek, Fenerbahçe, Gençlerbirliği başkanlığı hayallerini hep kurmuş ve dillendirmiş ancak başaramamış
- Melih Gökçek, yuhalattığı Mesut Yılmaz ANAP’ın başına geçince, rotayı Refah Partisi’ne kırmıştı. Ama o gün enteresan bir şey yaşanıyor, eşi telefonda ağlıyor, sonra?
Yapılan ANAP kongresinde Mesut Yılmaz ile Yıldırım Akbulut yarıştı. Tabiri caizse Gökçek yine yanlış ata oynadı. Bu yarışta Gökçek, tavrını Akbulut’tan yana koydu. Akbulut seçimleri kaybetti. Üstelik kongrede Mesut Yılmaz’ı yuhalattı. Ardından Mesut Yılmaz hem genel başkan hem de başbakan olunca, Melih Gökçek’i Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü görevinden alarak tarihi bir kırılmaya da neden oldu. Refah Partisi’ne de böyle geçti. Ama geçişi sırasında STAR TV’nin Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu’nu eşi Nevin Gökçek aradı. Nevin Hanım, “Melih’i kandırdılar, Refah Partisi’nden milletvekili adayı yapacaklarmış, evden az önce aldılar, Keçiören Refah Partisi İlçe Başkanlığı’nda kaydını yapacaklarmış. Orhan, ancak sen engellersin. Lütfen araç telefonundan ara, engelle” dedi bir çırpıda sürekli ağlayarak. Gökçek, “Mesut beni ve muhafazakâr isimleri milletvekili yapmayacak. Beni aday gösterecek Refah Partisi’ne geçeceğim çünkü milletvekili olmak istiyorum” dedi. Geçti ve istediği de oldu. Tam o sıralarda Turgut Özal “Söyle o dangalak istifa etmesin” dese de Mesut Yılmaz’ın kesin tavrı ile karşılaşınca, ANAP kariyeri sonlandı.
- Sonrasında yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hakkında soruşturmalar başladı. En dikkat çekicileri hangisiydi?
Gökçek, başarıdan beslenmek yerine başarısızlıktan besleniyordu. Ne kadar başarısız olursa siyasi basamakları o kadar hızlı tırmandı. Milletvekilliği iki yıl üç ay sürmüştü. Çiller, Gökçek hakkındaki iddiaları ciddi gördü ve soruşturma izni verdi. Soruşturma dosyalarında Gökçek’in Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü olduğu dönemde, sahte teklif mektuplarına dayanarak ihale verdiği, firmaya çıkar sağlamak için kurum yurtlarında bulunan çocuk sayısının üç katı kadar ayakkabı aldığı ve bayan kuaförlerine şenlik organizasyonları yaptırdığı yer aldı. Sonradan anlaşılıyor ki meğer gerçek işi kadın kuaförlüğü olan Avcıoğlu Organizasyon’un sahipleri kuruluşlarını, o dönemki parayla 288 milyon lira tutarındaki ihaleyi almadan günler önce tamamlamış. Şirket de zaten Gökçek’in yönettiği Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için yaptığı işler dışında hiçbir faaliyette bulunmadı. Galeri Fatih Firması’nın kazandığı bazı ihalelerde verilen teklif mektuplarındaki daktilo ve el yazısının aynı olduğu görüldü. Durum Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Laboratuvarı’nca da onaylandı.
- Kadın kuaförüne şenlik işini biraz açar mısın?
Tansu Çiller’in başlattığı soruşturmalardan biri buydu. Avcıoğlu Organizasyon Taahhüt ve Ticaret Şirketi tarafından 28 Ağustos 1990’da Yozgat’ta bir “Zafer Şenliği” düzenleniyor. Yozgat’taki şenlik için o dönemin parasıyla milyonlarca liralık ödeme yapıldığı iddia ediliyor. Gökçek ise “Yozgat, o dönemde benim bağlı bulunduğum devlet bakanımız Cemil Çiçek’in memleketiydi. Bu nedenle, orada 30 Ağustos dolayısıyla bir zafer şenliği düzenlemeyi ben önerdim” diyor. Gökçek, Yozgat ilinin, sadece bakanın seçim bölgesi olması nedeniyle, propagandaya yönelik olup olmadığına ilişkin soruya da “Neden olsun, bir Anadolu kentidir ve bakanın memleketidir, ben önerdim” diye karşılık veriyor. Sonradan anlaşılıyor ki meğer gerçek işi kadın kuaförlüğü olan Avcıoğlu Organizasyon’un sahipleri kuruluşlarını, o dönemki parayla 288 milyon lira tutarındaki ihaleyi almadan günler önce tamamlamış. Şirket de zaten Gökçek’in yönettiği Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için yaptığı işler dışında hiçbir faaliyette bulunmamış. Gökçek’in yıllarca yaptığı yöneticiliğin tavrı bu. İhaleler “yabancıya” hiç gitmemiş.
- İddialara değindin ama onca iddia zamanaşımı nedeniyle düşmüştü..
Aynen, Gökçek hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis isteniyordu. Eğer dava sonuçlanmış olsaydı Gökçek memuriyetten süreli ya da temelli yoksun bırakılacaktı. Hatırlarsanız 1999 yılında “Telekulak Çetesi” operasyonu vardı. Dört mülkiye müfettişi, Ankara Emniyeti’nin sekizinci katında oluşturulan dinleme merkezinde 963 kişinin yasadışı dinlendiğini belgelemişti. Dinlenenler arasında Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Ecevit de bulunuyordu. Soruşturma öyle genişledi ki Susurluk’u aratmayacak boyutlara ulaşmıştı. Operasyon kapsamında aranan fakat firari olan Cengiz Çelik’in, Melih Gökçek soruşturmasını yürüten savcıya tuzak girişimi, bakışları bu kez Fazilet Partisi bağlantısına çevirmişti. Yasadışı telefon dinlemesi yaptıkları ortaya çıkan telekulak çetesinin Fazilet Partisi ve özellikle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le bağlantısı olup olmadığı araştırılmaya başlandı. Cengiz Çelik’in, FP milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun hasmının eşinin telefonun dinlenmesi de o dönem gazetelerde “Cengiz Çelik, hep FP’lilerin karşıtı olan kişilerin telefonlarını dinletmiş. Bunların bir ortak noktası olması gerekir” yorumlarının yapılmasına neden oldu. Telekulak çetesinin seçimler öncesinde FP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in rakipleri olan Murat Karayalçın ile Halil Şıvgın’ın telefonlarını dinlemeye teşebbüs ettiğinin ortaya çıkması, şüphe oklarının iyiden iyiye Melih Gökçek’e yöneltilmesine sebep oldu. Operasyon kapsamında bir isim daha sorguya çekildi. O da Eda Pulan’dı.
- Eda Pulan sorgusunda ne dedi?
Patronu Cengiz Çelik’in bir gün kendisini sigortacı kisvesi altında bir cumhuriyet savcısına gönderdiğini ifade ederek, “Yakama gizli kamera takarak tuzak kurmamı istedi. Ancak savcı tuzağa düşmedi. Sanırım bu savcı Melih Gökçek hakkında soruşturma yapıyordu” dedi. Pulan, Cengiz Çelik’in savcıya niçin tuzak kurmak istediğini bilmediğini söyledi. Eda Pulan, Cengiz’in kendisinden, Uğur Dündar’a da yaklaşıp tuzak kurmasını istediğini, bunda da başarılı olamadıklarını bildirdi. Savcının adını da hatırlamadığını söyledi. Eda Pulan, mahkemede sanık durumuna düşünce, Melih Gökçek hakkındaki soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı Hüseyin Yalçın’ın odasına giderek, Yalçın’ı yemeğe davet etmesini istedikleri ve kendisinin de kabul ettiği yönündeki Emniyet’te verdiği iddia edilen ifadeyi kabul etmediğini kaydetti. Çağ Hastanesi’nde çalıştığı dönemde görevli olarak Ankara Adliyesi’ne sık sık gidip geldiğini belirten Pulan, hastaneye üye yapmak amacıyla savcı Yalçın’ın da aralarında bulunduğu birçok hâkim ve savcıyla görüştüğünü söyledi. Adı bu kadar geçmesine rağmen, Melih Gökçek’i işaret eden tüm gelişmelere karşın bu soruşturma ve davadan da kurtulmuştu. Savcılar ya da hâkim çağırıp da “bir ilişkin var mı” diye bile sormadı. Başka bir olayda da Erenköy Cemaati ile bağlantılı Muradiye Vakfı ve bu vakıf etrafında kurulan şirketler ile ilgili bir operasyon başladı. Melih Gökçek gözaltına alındı. Şirketler ve sahipleri çeşitli cezalar aldılar ancak Melih Gökçek o dönem Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel’in devreye girmesi sayesinde serbest bırakıldı.
- “Yoksa Ankara’nın kömür paraları Güney Afrika kasası üzerinden PKK’ye mi akıtılmıştı? Kitabında bu sorunun altını çiziyorsun.
Belediyenin bir şirketi var VAK-BEL adında. Şirketin ortakları, yüzde 40 BELKO, yüzde 60 kamu bankası iştirakleri. Banka iştiraki derken, Leasing, Faktöring gibi kuruluşlar… Kömür işine giriyorlar. E, kömür üretecek ocaklar lazım. Nitekim Güney Afrika’da iki maden ocağı satın alınarak, yeni bir şirket daha kuruluyor. Onun da adı “SUMO Co.” VAK-BEL’in, Güney Afrika’daki ayağı olan ve kömür üretimini üstlenen SUMO Co. Şirketi ise Refahyol dönemi eski İçişleri Bakanı Orhan Eren’in damadı Haldun Erdavran’a kurdurularak daha sonra VAK-BEL’e devri yapılır. Tabii ki bununla da yetinilmez. Birçok bankanın yaptığı gibi, devlete vergi vermektense, Cayman Adaları’nda şirket kurup bu şirketin üzerinden kömür getirtilmesi de maliyeti düşürecektir. Bu vergi cenneti adada bir şirket oluşturulur. Adı Black Diamond… Görüntüye göre tüm amaç Ankara’nın kömür ihtiyacını karşılayacak olan sistemi kurmaktı. Uzatmadan anlatayım: Kurulan düzen sonrasında Ankara halkına fahiş fiyatlara belediye şirketi üzerinden kömür satılıyor. Kitapta bu işin ayrıntılarına yer verdim. Fakat bu işi inceleyen terör uzmanı Ali Köknar, “PKK’nin Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki İlişkileri” adında bir rapor hazırlıyor.
- Raporda ne yazıyor?
“Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan Güney Afrika ile ilişkiler kötüydü. 1998’de Melih Gökçek’in daveti üzerine Pretoria kentinin ilk siyah Belediye Başkanı Joyce Ngele Ankara’ya geldi. Ankara Belediyesi’ne bağlı BELKO’nun Güney Afrikalı bazı aracılara fahiş komisyonlar ödeyerek milyonlarca dolarlık kömür aldığı göz önünde bulundurulursa maksat kolayca anlaşılır.” İlişkilerin kötü olmasının nedeni PKK idi. Köknar’ın bu sözlerinin ardından şu soru akıllara geliyor: Yoksa Ankara’nın kömür paraları Güney Afrika devletinin kasası üzerinden PKK’ye mi akıtılmıştı?
- Gökçek döneminin karanlık, dipsiz bir kuyu olduğunu söylüyorsun. Bir isme daha dikkat çekiyorsun; Sinem Şenbaş kimdir?
Gökçek’in en başından beri ilişkide olduğu bir vakıf var: Muradiye Vakfı. Melih Gökçek görevden alınmadan çok kısa süre önce de Ankara Belediye Meclisi’nde bir karar alındı. Türbe, kümbet alanı olan Hacı Bayram Veli Türbesi’ne mezar yeri tahsis ediliyor. Mezar yeri tahsis edilenler arasında Muradiye Vakfı Kurucuları var. Bu isimler arasında ise Mustafa Ahmet Kalfaoğlu ve eşi Müşerref Kalfaoğlu, Hüsamettin Korkutata, Korkutata’nın eşi Zehra Korkutata, oğlu Muhammed Korkutata, Serkan Korkutata, kızı Sinem Şenbaş, damadı Ali Sedat Şenbaş, Serhat Can Korkutata, Fuat Korkutata var. Melih Gökçek ve yönetimi tarafından özel mezar yeri tahsis edilecek kadar el üstünde tutulan Hüsamettin Korkutata ve ailesinin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı ihaleler var mı, diye sorarsanız… Neler var neler, hepsini yazdım. Sinem Şenbaş, Hüsamettin Korkutata’nın kızı. Melih Gökçek’in komşusu. Sinem Şenbaş, Ankara Belediyesi’ne bağlı iştiraklerden milyonlarca ihale aldı. İhale aldığı şirketin adresi Şenbaş’ın ev adresiydi. Hatta Sinem Şenbaş, Nevin Gökçek’in SOS vakfında da görevli.
- Bir iddia da Gökçek’in eşinin bankamatik memuru olduğu.. Kanıtı var mı bunun?
31 Mart 1991 Resmi Gazete’de yayımlanan bir ilan ile “Sosyal Hizmetler Eğitim ve Yardım Vakfı” kuruldu. Kısa adı SOS Vakfı… Yani Melih Gökçek daha Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce hatta Keçiören Belediye Başkanlığı’ndan önce bir şeylere hazırlanıyordu. Kurucularının arasında daha sonraki yıllarda belediyenin ihaleleri alan kadronun neredeyse tamamı vardı. Peki, SOS Vakfı’nın onursal başkanı kimdi? Melih Gökçek’in eşi Nevin Gökçek… Bunun belgesini kitapta yayımladım. Bankamatik memurluğu da şöyle: Nevin Gökçek o dönem de FP milletvekili Kazım Albayrak’ın danışmanı gözüküyor. Kazım Albayrak’ın eşi Zeynep Albayrak da belediye kurumu ASKİ’de çalışıyor gözüküyordu. Bu konuyu Kazım Albayrak’a sordum. Bu bilgileri doğruladı. Yani karşılıklı bir ilişki ve dolaylı yoldan belediyeden ayarlanan kadro yoluyla destek var. Sonuçta belediye ihaleleri alanların olduğu bir vakıf, vakfın onursal başkanı ise o belediyenin tepesindeki ismin eşi. Belediyenin iktidar olduğu partinin milletvekilinin eşinin ASKİ’de işe alınması ve o milletvekilinin danışmanlığını yapan belediye başkanının eşi. Sizce normal mi?
- Arada gazetecilere manken gönderdiği iddiası da var…
Bu sorunun cevabı Eda Pulan isminde saklı. Aynı soruşturmada Gökçek’in de adı geçiyordu. Hazırlanan iddianamede ise Gökçek’in partilisi FP milletvekili Ömer Vehbi Hatiboğlu’nun Cengiz Çelik ile birlikte Kanal D’de yayınlanan Arena Programı’nın yapımcısı Uğur Dündar’ı bir manken ile ilişkiye geçirip bunu görüntülemek ve şantaj yapmak veya dövdürmek için planlar yaptıkları ileri sürüldü, fakat başarılı olamadıkları vurgulandı. Çelik’in eski Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Cebe’nin ev telefonlarını bile dinlettiği ifade edildi. Ömer Vehbi Hatiboğlu kim? Kendisi kamuoyunun yakından tanıdığı Nihat Hatipoğlu’nun ağabeyi...
BU İŞLERİN BİRAZINI BİZ YAPSAK MÜEBBETE MAHKÛM EDİLİRDİK
- Kitabının adı Parsel Parsel... Bülent Arınç’ın Gökçek ile ilgili “Ankara’yı FETÖ’ye parsel parsel sattı” iddiasından geliyor. FETÖ ile ilişkisine dair senin bildiğin en kritik konu hangisi?
O kadar çok ki hangisini saysam bilemiyorum. Çocuklarının FETÖ okullarında yetişmesini mi, en azılı FETÖ’cülerle arkadaşlıkları mı, belediyeden verilen arsa ve ihalelerin nasıl örgüte kaynak yarattığını mı, eşi Nevin Gökçek’in adının FETÖ okuluna verilmesini mi, Gökçek’in sağ kolu olan FETÖ’cülerin 17-25 Aralık’tan sonra belediyede barındırılmasını mı?.. Bence bunların hepsi kritik. Çünkü şu işlerin birazını biz yapsak şimdi çoktan müebbet hapse mahkûm edilmiştik.
- Adı bu kadar çok ihalede geçen birinin çok parası olmalı. Servetini biliyor muyuz?
Bilemiyoruz çünkü hiçbir işi kendisi yapmıyor. Belli ki bazı kişiler üzerine dağıtılmış durumda. Ama zaten televizyon kanalı, spor kulüpleri yöneten birisinin, hem de aileden zengin olmayan birisinin bu kadar varlığı, belediye başkanlığı maaşıyla sağlayacağını düşünmek saflık olur. Belgeleyemediğim tespitler, bilgiler ve şahitler var. Şayet bir savcı Melih Gökçek hakkında dava açmaya karar verirse ben de bu kişiler ile birlikte gidip elimizdekileri teslim edeceğiz.
‘ÇIKAR’ TARİKATINA BAĞLI
- Tarikatlarla ilişkisi? Herhangi bir tarikata bağlı mı?
Erenköy Cemaati’ne bağlı Muradiye Vakfı ile uzun yıllardır birlikte yürüyor. FETÖ’yü zaten biliyoruz. Öte yandan Nurcuların diğer kollarıyla da iyi geçinmiş hep. Anlayacağınız “çıkar” tarikatına bağlı kendisi… Ama ciddi bir cevap verecek olursak Muradiye Vakfı burada en önemlisi.
ÇOK ŞEY BİLİYOR
- 79 soruşturma geçiren Gökçek, sayısı 5 binlere ulaşan şikâyet dilekçesiyle tarihin en çok mahkemeye verilen belediye başkanı unvanına sahip... Diyorsun ki “Melih Gökçek ve oğullarını bir el veya birileri yıllardır açık şekilde koruyor”... Kim, niye korusun?
Aklıma tek bir şey geliyor: Çok şey biliyor. Eğer Gökçek itirafçı olursa FETÖ’nün siyasi ayağı başlamak zorunda kalacak. Herkesin yargılanacağı bir davalar silsilesi başlayabilir. Gökçek yargılanırsa “17-25 Aralık ve öncesi” kuralı da çöker. Belli ki yargılanmadığı sürece de sırları mezara gidecek. Bu yüzden de bir el sürekli Gökçek’e dokunulmasının önüne geçiyor. Nereye kadar böyle sürecek bilinmez. Ama bu iktidar döneminde olamayacağı kesin.
ANKAPARK STRATEJİK ÖNEME SAHİP
- Mansur Yavaş’ın yakında Gökçek dönemine ait asıl bombayı patlatacağı konuşuluyor. Konu Ankapark... Hatta Gökçek, Yavaş’ın ekibinin sahte evrak düzenlediğini iddia etti. Bu konuyla ilgili ne biliyorsun?
Kitabı okurken okuyucular bir şeyi fark edecek: İhaleler ve olaylar hep dönüp dolaşıp belli başlı isimler etrafında dönüyor. İşte ben Parsel Parsel’de bu yapıyı açığa çıkarıyorum. Yani bu sadece bir FETÖ kitabı değil. Sadece bir ihale yolsuzlukları kitabı da değil. Bir yakınçağ siyasi tarihini Gökçek üzerinden anlatıyorum. Bir zihniyeti faş ediyoruz açıkçası. Ankapark konusunda da bu böyle, şimdi tek tek şirket isimlerini saymayayım ama Ankapark için ihaleler yapılmaya başlanmadan önce bir sürü şirket Yenimahalle’deki aynı adreslerde kuruluyor. Kurulduktan sonra da milyonlarca liralık ihaleleri almaya başlıyorlar. Şirketlerin ortakları yine aynı isimler. Tek tek isim isim şirket şirket yazdım. Melih Gökçek’in adamlarının bilerek ve isteyerek 15 Temmuz sonrasında finans kaynakları tükenen FETÖ’ye finans sağladığı anlaşıldı. Ankapark bu açıdan da stratejik bir öneme sahipti. İhaleler hep belli birilerine verilmişti. Tam da bu sırada Melih Gökçek bir tweet attı… 2019’da attığı tweet ile 13 Haziran 2017 tarihli, “Dekoratif Kentsel Donatı Elemanları Alımı İşi”nin bizzat kendi talimatıyla yapıldığını açık açık söyledi. Gökçek o paylaşımında, “2017 yılında 81 milyon liralık park bahçe oyuncağı ve bahçe mobilyası ihalesi yaptırdım. İhaleden 3.5 ay sonra görevden istifa ettim. Ama 3.5 ay içinde işin montajıyla birlikte yüzde 35/ 40’ını bitirttim” ifadelerini kullandı. Halbuki o ihale kapsamında alınan eşyaların büyük çoğunluğu açık arazide saklanırken paslanıp çürümüş ve telef olmuştu. Melih Gökçek’in görevden ayrılmasından hemen önce bu denli büyük paraların harcanması ise akıllarda soru işareti bıraktı. Sonrasında da Cumhurbaşkanı gitti bu tür ihale oyunlarının döndüğü Ankapark’ın -sırf Gökçek’i kurtarmak için- açılışını yaptı. Fakat yine de yetmedi, parkın olduğu alanda çürümüş oyuncakların arasında şimdi in cin top oynuyor.
- Ankapark için araştırma yaparken karşına yeraltı dünyasından isimler çıktı mı?
Ankapark için ihale alan firmalar saymakla bitmiyor. Araştırmalarımı yaparken işin ucu Alaattin Çakıcı’ya kadar uzandı. Ankapark için ihale alan firmalardan birisi de Açıkhava Fabrikası Medya Reklamcılık. Firmanın sahibi Toygar Yedigöz, Suphi Aydıner ve Sinan Cihan… Toygar Yedigöz ismi önemli, çünkü Alaattin Çakıcı tahliye olduktan sonra “çok yakın arkadaşlarım” başlığı ile sosyal medya hesabından fotoğraf paylaştığı fotoğrafta bu isim de var. İşte bu firma Ankapark açık oyuncak alanı temalandırma işleri ihalesini aldı. 2017 yılında toplamda 56.6 milyon TL’lik işi kaptı. Fotoğrafına ve o tweet’e kitapta yer verdim.
YAPTIĞI BAŞARILI BİR İŞ YOKTU
- Çok karikatürize edildi ama yine de son yerel seçime kadar koltukta kalmayı hep başardı. Sırrı neydi sence?
Propaganda sahte bir şeydir. Sahteyi gerçek gibi göstermek de propaganda sanatıdır. Gökçek bu sanatı çok iyi icra ediyordu. Aslında yaptığı başarılı bir işi yoktu. Ama güç odaklarını arkasına almayı biliyordu. Güçlü olan parti hangisiyse bir şekilde orada yer edindi. Tek başına seçimlere girse kazanamazdı ama güçlü partilerin desteğiyle polemikler yaratıp sürekli gündemde kalarak bir şekilde seçilmeyi başardı. Melih Gökçek ismi için reklamın iyisi kötüsü yok. Karikatürize edilmesini de kullandı, dini de kullandı, cemaatleri de kullandı, Twitter’ı da kullandı, hatta AKP’yi de kullandı. Bence Gökçek’in sırrı buydu.
JET HIZIYLA DAVA
- Sosyal medyada sürekli “Profesyonel sanık olarak yargılandığım bu haftaki olağan duruşma şu adliyedeydi” gibi paylaşımlar yapıyorsun. Kaç davadan yargılanıyorsun?
Sayısını artık inan ki bilmiyorum. Yargılandığım onca davanın içerisinde bu yalan, doğru değil diyen bir kişi yok. Yazıları yalanlamak ve doğru belgeleri mahkemeye sunmak yerine “Bu kişi bana hakaret etti” diye şikâyetçi oluyorlar. Savcılar sağ olsun iddiaları ve cevaplarımızı okumadan, dinlemeden, önemsemeden kişi isimlerine bakarak hemen jet hızıyla dava açıyor. Her hafta adliyedeyim. Artık profesyonel oldum. Birçok avukattan daha fazla adliyeye gider oldum.
- WhatsApp profil fotoğrafından çok etkilendim... Orada İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu var...
Evet. Ben Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’u çok seviyorum. Özellikle Uğur Mumcu gelmiş geçmiş en büyük gazetecidir. Yolumu aydınlatan isimdir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları