Müsavat Dervişoğlu; Karşı karşıya bulunduğumuz devasa sorunlar, iletişim başkanlığının algı yaratma ve yönetme kabiliyetiyle aldatma ve kandırma furyasına dönüştü!
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda bugün başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde konuştu.
TBMM Genel Kurulu, 2025 Yılı Bütçe Görüşmelerine başladı.
İYİ Parti; "Genel Başkanımız Müsavat Dervişoğlu #ZulümBütçesi'ne karşı milletimizin gözü, kulağı, sesi, sözü olacak; Türk Milletini yoksullukta eşitlerken ülkenin bütün kaynak ve imkânlarını oluşturdukları müreffeh azınlığa tahsis edenlerin maskelerini düşürmeye devam edecektir!"
İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MÜSAVAT DERVİŞOĞLU TBMM GENEL KURULU BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE; “2025 ZULÜM BÜTÇESİ YİNE FAKİRDEN ALIP ZENGİNE VEREN BİR BÜTÇE”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda bugün başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde konuştu.
“TÜM HARCAMALARIN VE İCRAATLARIN TEK VE GERÇEK SORUMLUSU, YILLARDIR OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE OTURMASI GEREKEN KOLTUKTA BULUNMAMAKTADIR”
Egemenliğin esas sahibinin milletin kendisi olduğunu, kendilerinin ise bütçede neyin nereye harcandığını ve harcanacağını sormakla görevli kılındıklarını hatırlatıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmelerde bulunmamasını eleştirerek sözlerine başlayan Dervişoğlu; “Merkezi yönetim bütçesinin, %90’ından fazlası doğrudan yürütme organı yani hükümet tarafından kullanılmaktadır. Nasıl, nereye, kimlere ve hangi amaçla harcanacağının talimatlarını verense, biliyoruz ki tek kişidir. Tüm harcamaların ve icraatların tek ve gerçek sorumlusu, yıllardır olduğu gibi bugün de, oturması gereken koltukta bulunmamaktadır Kendisi, birçok yetkisi budanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin elinde kalan tek ve en önemli yetki olan bütçe yetkisinin icrasına dahi saygı göstermekten uzaktadır. Tıpkı uzun zamandır Türk Milletinden ruhen, kalben ve aklen uzak olduğu gibi…”dedi.
“MİLLÎ MECLİSİN MUHATABI YÜRÜTMENİN BAŞIDIR, YARDIMCISI DEĞİL”
Cumhurbaşkanı Erdoğan adına Genel Kurul’da bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a dönerek; “Sayın Yılmaz, lütfen kusura bakmayınız efendim. Sizi iyi bir bürokrat olarak biliriz. Ancak burası Türkiye Büyük Millet Meclis’idir yani Milli Meclis’tir. Mevcut rejimin geçici ve yapay koşulları ne olursa olsun, Milli Meclisin muhatabı da yürütmenin başıdır, yardımcısı değil” ifadelerini kullanan Dervişoğlu sözlerine şu şekilde devam etti:
“Bütçe, bugüne ait bir mesele değildir. Dünün tarifi, bugünün durumu ve geleceğin de ne olacağına ilişkin bir tasavvurdur. Bizse sadece bugüne odaklanan bir iktidara rağmen, yarınlara da odaklanmamız gereken bir dönemdeyiz. Çünkü içinde yaşadığımız zaman, aldanmaya ve aldatılmaya çok müsaittir. Buradaki muhatapları da bunu iyi bilirler. 22 yıldır yanılma payı ile hedef tutturmayı birbirinin yerine ikame etmiş, bu iki kavramı kalemler arasında geçiş haline getirmiş bir iktidarca yönetiliyor oluşumuz, mevcut risk yüzyılını Türkiye için maalesef çok daha tehditkar kılmaktadır. O yüzden tahminleri, temenni olmaktan öteye taşımakla yükümlüyüz”
“TÜRKİYE, HAVANDA SU DÖVEN BU İKTİDARLA, SU GİBİ AKIP GİDEN ZAMANIN HIZINA YETİŞEMEZ”
Fikirleri hayallerden ayırt ederek, milletçe birlik olmanın ortak dilini bulmak zorundayız. Zaman aleyhimize işlemektedir. Daha fazla aldanmaya ve aldatılmaya tahammülümüz yoktur. Türkiye, havanda su döven bu iktidarla, su gibi akıp giden zamanın hızına yetişemez. Bundan birkaç yıl önce, dünya ve Türkiye üzerinde yoğunlaşmaya başlayan fırtına bulutlarından bahsederken, bugün o fırtınanın kopuşuna şahit oluyoruz”
“GELENEKSEL KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZİN ÇOĞU GEÇERSİZ BIRAKILMIŞTIR”
İnsanlığın her alanda adeta üç boyutlu bir satranç oyunu ile imtihan olduğunu belirten Dervişoğlu; “Kuşkusuz alışılageldik güç dengeleri de bu süreçte değişmektedir. Üretim biçimi, finansal ve ticari ilişkiler, bölüşüm ve dağıtımın nasıl olacağı, sosyal ve teknolojik değişmelerin baskısı altında dönüşüme zorlanmaktadır. 21.yy’ın ilk çeyreğini geride bırakırken, internet döneminden, yapay zeka çağına geçmiş bulunuyoruz. Kendi yaşadığımız doğal çevre, muhtemelen geri gelmeyecek üzere bozulmaktayken, insanlık, bireysel ve kümülatif bilincini bu çevre koşullarından azade bir yapay bilince ya da yapay zekaya taşımanın hatta devretmenin eşiğinde durmaktadır. Türk devletini yönetenlerin, değişen güç dengelerini Türkiye’nin ortak çıkarları paydasında ne derece doğru okuyabildiği şüphelidir. Zira geleneksel kırmızı çizgilerimizin çoğu geçersiz bırakılmıştır” dedi.
“MEVCUT İKTİDAR TARAFINDAN ULUS DEVLET EGEMENLİĞİMİZİN SÜREKLİ AŞINDIRILMASIYLA, 100 YILDIR KARŞILAŞMADIĞIMIZ RİSKLERE AÇIK HALE GETİRİLMİŞ DURUMDAYIZ”
Doksanlı yıllarda Türkiye’nin dünyanın sınırsızlaştığı iddia edilen küreselleşme döneminde, sınırlarını ve bütünlüğünü korumakla uğraştığını ve bunu başardığını ifade eden Dervişoğlu, o günler ile bugünlerin arasındaki farkı şu şekilde anlattı:
“Şimdi ise tekrar sınırların, devlet ve toplumların hayat memat meselesi haline geldiği son 20 yılda Türkiye, bizzat öncüleri tarafından bile rafa kaldırılmış küreselleşmeci bir bakışın en zararlı yönlerini kendisine rehber edinmiş bir iktidar tarafından, taammüden sürekli uçurumların kıyılarında dolaştırılmaktadır. Egemenliğin yeniden ulus devlette temerküz ettiği bir dönemde bizler, mevcut iktidar tarafından ulus devlet egemenliğimizin sürekli aşındırılmasıyla, 100 yıldır karşılaşmadığımız risklere açık hale getirilmiş durumdayız. Kamunun yeniden üretim ve bölüşüm ilişkilerinde söz sahibi haline geldiği pandemi sonrası süreçte, eğitim ve sağlık gibi en temel kamu hizmetlerinin kuralsızca ticarileştirildiği bir anlayışla savunmasız bırakılıyoruz.”
“MÜSTAKBEL BİR TAYVAN KRİZİNİN EŞİĞİNDEKİ DÜNYADA, 1962 YILINDA VUKUU BULAN KÜBA KRİZİNDEKİ TÜRKİYE OLMAMAK İÇİN MEVCUT KONUMUMUZUN ÇOK İYİ TAHLİL, TASNİF VE TARİF EDİLMEYE İHTİYACI VARDIR”
“Hukuk düzeninin, can ve mal güvenliğini sağlamaktan ve sürdürmekten dahi uzaklaşmış hali düşünüldüğünde, ticarileşmeden ötede, anarşik bir metalaştırılma süreciyle karşı karşıyayız Toplumdaki genel ahlaki çöküşü doğuran ve besleyen faktörler de esasen burada aranmalıdır. Bakınız, Çin ile ABD arasındaki rekabet, ne 19.yy’daki gibi sadece denizde, ne de 20.yy’daki gibi sadece kıtalararası nükleer füzeler alanında sürmektedir. Dolayısıyla dünün Küba’sı ile bugünün Tayvan’ını ayıran şeyin ne olduğunu iyi düşünmemiz gerekmektedir. Müstakbel bir Tayvan krizinin eşiğindeki dünyada, 1962 yılında vukuu bulan Küba krizindeki Türkiye olmamak için mevcut konumumuzun çok iyi tahlil, tasnif ve tarif edilmeye ihtiyacı vardır. Çünkü dünün soğuk savaşı, bugünün hem sıcak hem de soğuk savaşıdır. Hem yerel, hem küresel; hem üretim, hem de tüketim zincirlerine ilişkindir. Topyekûndur, eklektiktir ve öngörülemezdir. Başlangıcını işaretlemek kadar, bitişini de tahmin etmek zordur. Bu savaşın etkileri, saliseler içerisinde tedarik zincirlerinden ticarete ve fiyatlara dolayısıyla günlük hayata, doğrudan etki etmektedir”
“TÜRK MİLLETİ ALDANMAYACAKTIR VE ALDATILAMAYACAKTIR”
“Bu savaşın etkileri, saliseler içerisinde tedarik zincirlerinden ticarete ve fiyatlara dolayısıyla günlük hayata, doğrudan etki etmektedir.Türkiye ise bu etki ve tepkilerden, 20.yy’ın totaliter mantığıyla kurulmuş bir iletişim başkanlığının mesnetsiz propaganda faaliyetleri ile kurtulacağını zannetmekte, adetabirhayal aleminde yaşamaya mahkum edilmek istenmektedir. Karşı karşıya bulunduğumuz devasa sorunlar, iletişim başkanlığının algı yaratma ve yönetme kabiliyetiyle aldatma ve kandırma furyasına dönüşmüş, gerçeklerle rüyalar birbiriyle karışır olmuştur. Ama buradan söylüyorum. Artık yeter, Türk Milleti aldanmayacaktır ve aldatılamayacaktır”
“YARIN İKLİM FELAKETİNDEN KAÇANLARCA, ÇOK DAHA BÜYÜK VE KONTROLSÜZ BİR AKINLA SINANDIĞINDA NE YAPACAĞIMIZA ŞİMDİDEN KARAR VERMELİYİZ”
Bugünün en can alıcı meselelerinden birinin iklim krizi olduğunun altını çizen Dervişoğlu,
“Eğer biz iklim değişikliğinin sonuçlarını hafife alır, bugünü kurtarmayı, gelecek kuşaklarımızı kurtarmaya tercih edersek, sadece yükselen deniz seviyeleri ve kuruyan barajlarla değil, insanlık tarihinin gördüğü en büyük göç dalgalarıyla da yüzleşmek zorunda kalacağız. Kısaca bugün yaşadığımız göç krizinin çok daha büyüğü karşısında boğulacağız. Çünkü yarın, iklim krizinin kavurduğu topraklardan, susuz ve verimsiz arazilerden, boğucu sıcaklardan kaçan kitleler, göç yollarına düştüğünde, bugün kapatamadığımız kapı, sınır ve duvarlarımız; Yarın iklim felaketinden kaçanlarca, çok daha büyük ve kontrolsüz bir akınla sınandığında ne yapacağımıza şimdiden karar vermeliyiz” dedi.
“BİZ HÂLÂ ARAZİ RANTININ KİMLERE VE HANGİ KOŞULLARDA DAĞITILACAĞINI HESAPLAYAN BİR İKTİDAR GÖRÜYORUZ”
Dünya’da tüm aklı başında iktidarların iklim risklerini azaltmaya, yeşil dönüşümü hızlandırmaya, temiz teknolojileri yaygınlaştırmaya, toplumsal dayanıklılığı artırmaya odaklandığına dikkat çeken Dervişoğlu, şunları kaydetti:
“Biz hâlâ dar siyasi çıkar öncelikli, yönetilen çoğunluğun değil, yöneten azınlığın konforunu önceleyen bir bütçe görüyoruz. Geleceğin ekonomisi; yapay zeka, yenilenebilir enerji, sanal para birimleri ve yüksek teknolojili ürünler etrafında şekillenirken, biz hâlâ arazi rantının kimlere ve hangi koşullarda dağıtılacağını hesaplayan bir iktidar görüyoruz. Bugünün en güçlü ülkeleri, verimli topraklarını korumanın, tarımsal üretimlerini güçlendirmenin yollarını ararken, biz hala arsa karşılığında vatandaşlık veren, ovalarımıza, vadilerimize halen beton döken, döktükleri betonların ise depreme ne kadar dayanıklı olduğunu bile önemsemeyen bir aymazlıkla yönetiliyoruz”
“TOPRAKLARIMIZDAN GEÇEN TİCARET VE ENERJİ YOLLARININ, PETROL VE GAZ HATLARININ STRATEJİK DEĞERİNİ NE KADAR KULLANABİLMEKTEYİZ”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “sormak isterim” diyerek devam ettiği konuşmasında şu soruları sıraladı:
“Büyüğünden küçüğüne, Rusya’dan Katar’a kadar petrol üreticisi ülkeler dahi, ekonomilerinin dümenini yeşil dönüşüme doğru kırarken, biz Türkiye olarak, Sanayicimizin sıkıntılarını, sanayileşmenin eksiklerini henüz, halen giderememişken, kapımıza dayanan yeşil dönüşüme ne kadar hazırlanmaktayız? Topraklarımızdan geçen ticaret ve enerji yollarının, petrol ve gaz hatlarının stratejik değerini ne kadar kullanabilmekteyiz? Çok geç kaldığımız, sonunda bir şekilde sahibi oluyoruz diye övünmek istediğimiz nükleer enerji dahil olmak üzere, enerji kaynaklarımızın güvenliğini, istikrarını ve sürdürülebilirliğini ne kadar sağlamaktayız? Evet, bütün bunlar bütçeyle ilgilidir. Çünkü hepsi, Türk Milletinin kayıtsız ve şartsız egemenliğiyle ilgilidir. Ancak, tüm bu meselelerin ele alış yönteminin bir kişinin ve yakın çevresinin güvenliğiyle ilişkilendirildiği bir iktidar boşluğu, o boşluğun oluşturduğu bir zihniyet boşluğu, tüm bu ve bunun gibi yüzlerce hayati soruyu cevapsız bırakmaktadır” dedi.
“2 TRİLYON DOLAR MİLLİ GELİR, 25 BİN DOLAR KİŞİ BAŞI GELİR, 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT, YÜZDE 5 İŞSİZLİK VE TEK HANELİ ENFLASYON HEDEFLERİNİN HİÇBİRİSİ GERÇEKLEŞMEMİŞTİR”
“100 yaşına 1 eklemiş Cumhuriyetimiz, kurumları ve fertleriyle, her gün kendisinden 1 daha yitirmektedir” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu şunları söyledi:
“Türkiye’nin ekonomik ve sosyal göstergelerine, hele hele çarşıya, pazara, okula hastaneye yakından bakıldığında tablo daha da kararmaktadır. Bu karanlık, başta çocuklarımızı ve çalışanlarımızı, yıllardır güneşin doğduğu aydınlık bir sabah yerine, zifiri karanlıkta uyanmak zorunda bırakan zihniyetin adeta bir yansımasıdır. Aradan geçen 22 yılda Kamu ihale kanunu, sınırlarımız gibi kevgire dönmüş, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ilkelerinden kendini muaf tutanların hazırladıkları, Kalkınma Planları ve programları raflarda kalırken, kendilerinin kalkınma planları hayata geçmiştir. 10 yıl önce verdikleri taahhütler, 2 trilyon dolar milli gelir, 25 bin dolar kişi başı gelir, 500 milyar dolar ihracat, yüzde 5 işsizlik ve tek haneli enflasyon hedeflerinin hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Vatandaş vergi yükü altında ezilirken, yandaşlık müessesesine bütün kamu imkanları seferber edilmiştir. Hesap verebilirlik ve mali saydamlık sadece kâğıt üzerinde kalan kavramlar haline gelmiş, Sayıştay işlevsiz kılınmış, meclisin bütçe hakkı devamlı olarak gasp edilmiş, hatta Anayasa Mahkemesinin kararları dahi tanınmaz hale gelmiştir”
“TÜRKİYE EKONOMİSİ, EKONOMİST OLDUĞUNU İDDİA EDEN BİR ZATIN ÖNDERLİĞİNDE FELAKETE SÜRÜKLENMİŞTİR.”
Bozulma ve çürümenin sadece bugüne ait meseleler olmadığını, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte benzeri görülmemiş bir şekilde hızlandığını belirten Dervişoğlu; “Türkiye ekonomisi, ekonomist olduğunu iddia eden bir zatın önderliğinde felakete sürüklenmiştir. Bizlerin bu kürsüde defalarca dile getirdiği bu gerçeği, 2023 seçiminin ardından yalvar yakar göreve getirilen Bakan Şimşek de tek tek itiraf etmiştir. İzlenen politikaların irrasyonel olduğunu, net rezervimizin eksiye düştüğünü, önlem alınmazsa milli gelirin %10’una ulaşacak olan bütçe açığını ve daha nice yanlışları ilk ağızdan bizzat kendisi teyit etmiştir” dedi.
“2023 İÇİN TAAHHÜT ETTİKLERİNİZİN, 2028’DE BİLE GERÇEKLEŞMEYECEĞİNİ KENDİ ELİNİZLE İTİRAF ETTİĞİNİZİ GÖRÜYORUZ”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, iktidarın Cumhuriyetin yüzüncü yılı için tam 12 yıl önce 37 hedef koyduğunu ve bunların 34’ünü tutturamadığını söyleyerek şu ifadeleri kullandı;
“Enflasyon tek haneye düşecekti, kendi iktidar döneminizin en yüksek enflasyon oranı olan yüzde 64,8’i 2023’te yakaladınız. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 20 olacaktı. 2011’de imalat sanayii ürünleri ihracatında yüksek teknolojinin payı yüzde 3,1 iken Bunu yüzde 4’e bile çıkaramadınız. İşsizlik oranı yüzde 5’e inecek dediniz, 2023’ü yüzde 9,4 ile bitirdiniz, bu yılı da 9 civarında tamamlayacaksınız. Kayıt dışı istihdam yüzde 15’e inecek dediniz, yüzde 26 oldu. 500 milyar dolar ihracat dediniz, yarısına bile ulaşamadınız. 25 bin dolar kişi başına gelir dediniz, 13.243 doları ancak yakaladınız Yoksulluk sınırı altındaki nüfus azalacak dediniz. Ortalama gelirin altında 2011’de 21 milyon 730 bin kişi varken, 2023’te üzerine 3 milyon kişi daha ilave ettiniz. Kadının işgücüne katılım oranı yüzde 38’e çıkacak dediniz, 2023’te kadınların işgücü katılımını ancak yüzde 35,8’e çıkarabildiniz. “Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir” diye beyanat veren eski bir sağlık bakanınızı da burada yad ediyorum. (!) Üstelik 12. Kalkınma Planı’nda 2028 için sunduğunuz hedeflere baktığımızda 2023 için taahhüt ettiklerinizin, 2028’de bile gerçekleşmeyeceğini kendi elinizle itiraf ettiğinizi görüyoruz”
“BU YIL İÇİNDE AY’A SERT İNİŞ DE VAATLERİNİZ ARASINDAYDI. EVET, İNİŞİNİZ OLDUKÇA SERTTİR AMA İNDİĞİNİZ YER AY DEĞİLDİR. İKTİDARDAN DÜŞÜYORSUNUZ FAKAT FARKINDA DEĞİLSİNİZ”
“2023’te 2 trilyon dolar olacak dediğiniz gayri safi yurt içi hasıla için, son planda 2028’de 1,59 trilyon dolar hedefliyorsunuz” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu; “Kişi başına gelir 17.554 dolar, işsizlik oranı yüzde 7,5, ihracat 375 milyar dolar, Yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payı yüzde 5,5 olacakmış. Bunlar 2023 hedeflerine kıyasla mahcup ama yine de bu siyaset anlayışı sürdükçe, gerçekleşmesi mümkün olmayan boş hayaller manzumesinden öteye gitmeyecektir. Unutmadan, bu yıl içinde Ay’a sert iniş de vaatleriniz arasındaydı. Evet, inişiniz oldukça serttir ama indiğiniz yer ay değildir. İktidardan düşüyorsunuz fakat farkında değilsiniz” ifadelerini kullandı.
“7 YILDIR EL İNSAF ŞU BÜTÇENİN HİÇ OLMAZSA KOMİSYONDA BİR RAKAMINI YA DA BİR HARFİNİ DEĞİŞTİRMEYE MUVAFFAK OLALIM”
2025 yılı bütçesini tartışmak için bir arada olduklarını ancak karşılarındaki bütçenin tartışılmasına müsaade edilmeden dayatılmış bir muhasebe defterinden farksız olduğunu söyleyen Dervişoğlu;
“Bu benim parlamenter olduktan sonra meclisteki 7. Bütçem. Binlere doküman geliyor sistem gereği saraydan. Komisyonda günlerce tartışma yapılıyor. Akabinde binlerce sayfa tutanak tutuluyor. Bu dönemki mesaisi 255 saati geçmiş bildiğim kadarıyla ama 7 yıldır el insaf şu bütçenin hiç olmazsa komisyonda bir rakamını ya da bir harfini değiştirmeye muvaffak olalım. Aksi takdirde TBMM bedava mesai yapan ve zaman kaybeden bir insanlar topluluğu muamelesi yapılmış oluyor. Bu bütçe kendinden öncekiler gibi; israfın ve başıbozukluğun bir tablosudur. Gel gör ki, muhasebat, müflisliği gizleyememektedir. Müflislik, Türkiye’nin düşürüldüğü hal ile ilgilidir. Türk vatandaşı, olması gereken birinci ligden, Dünya 3. Ligine düşmüştür. Bir avuç azınlık Petrol şeyhleri gibi yaşarken geri kalan 80 milyon hukuksuzluktan, adaletsizlikten ve eşitsizlikten müzdariptir” şeklinde konuştu.
“EKONOMİDEN GÜVEN EKSİLİNCE BIRAKIN DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM ÇEKMEYİ, KENDİ VATANDAŞLARINIZIN YATIRIMLARINI ÜLKEDE TUTAMADINIZ.”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, konu başlıklarına göre Türkiye’nin dünya sıralamalarındaki yerini şu sözlerle ifade etti: “Hukukun üstünlüğü endeksinde 2014 yılında 59. sırada iken 2023 yılında 117. Küresel barış endeksinde 2014 yılında 128. sırada iken 2024 yılında 139. Yolsuzluk algı endeksinde 2013 yılında 53. Sırada iken 2023 yılında 115. BM Dünya mutluluk raporunda 2017 yılında 69. Sırada iken 2022 yılında 98. Refah endeksinde 2011 yılında 66. Sırada iken 2023 yılında 95. İnsani özgürlük endeksinde 2010 yılında 83. Sırada iken 2023 yılında 128. Ekonomik özgürlük endeksinde 2011 yılında 60. Sırada iken 2022 yılında 138. Basın özgürlüğü endeksinde 2008 yılında 102. Sırada iken 2024 yılında 158. Sıraya gerilemiş durumdayız.
“AYNI GEMİDEYİZ AMA FARKLI DENİZLERDEYİZ ÖYLE GÖRÜNÜYOR”
İktidar sıralarına dönerek bu verileri ciddiye almadıklarını bildiğini ve mutlaka verilecek bir cevaplarının olduğunu da söyleyen Dervişoğlu, “Hani demişler ya deveye boynun neden eğri? O da nerem doğru ki demiş. Neresi doğru ki nereyi düzelteceksiniz onu söylemek istiyorum. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Aynı gemideyiz ama farklı denizlerdeyiz öyle görünüyor” diyerek sözlerine şu şekilde devam etti:
Bu veriler ortadayken, Bakan Şimşek, Orta Vadeli Program adını verdiği programla dünya’nın dört bir yanını gezerek yatırımcı aramaya çıktı. Bu sıralamalara bakan hangi aklı başında yatırımcının, hangi temiz paranın ülkemize geleceği ise merak konusu idi. Elbette, beklenen oldu ve Türkiye paranın, yatırımın en kötüsüne kaldı. Yıllarca içerideki saray ve avanesi tarafından sömürülen ülkemizin kaynakları, Bir takım dış “yatırımcı”lara peşkeş çekilecekti. Siz sürekli “Yabancı yatırım çekiyoruz” diyorsunuz ya işte ondan bahsediyorum. Ekonomiden güven eksilince, öngörülebilirlik kalmayınca, bırakın doğrudan yabancı yatırım çekmeyi, kendi vatandaşlarınızın yatırımlarını ülkede tutamadınız”
ÜRÜNÜ PARA ETMEYEN ÇİFTÇİNİN, AÇLIK SINIRINDA GEÇİNMEYE ÇALIŞAN EMEKLİNİN, ASGARİ ÜCRETE MAHKÛM EDİLEN ON MİLYONLARCA EMEKÇİNİN, OKULA AÇ GİDEN ÖĞRENCİLERİN MUTLULUĞUYLA İLGİLİ BİR MESELE ELBETTE SAYIN ŞİMŞEK VE PROGRAMININ MESELESİ OLAMAZDI.”
Sıraladığı verileri bir de geçmişle kıyaslayacağını; “Eskiyle kıyaslayalım mı? Hani kara sabanla yaşadığımız döneme. Daha AKP yokken, yani dünya bir gaz ve toz bulutuyken o dönemlerden bahsedelim mi?” şeklinde konuşarak sözlerine devam eden Dervişoğlu;
2001’in son çeyreğinden 2002’nin son çeyreğine kadarki dönem, o dönemde net doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının milli gelire oranı yüzde 0,61. Bugün ise son dört çeyreğin verilerine bakınca bu oran yüzde 0,45’e gerilemiş durumda. Üstelik gayrimenkul satışını dışarıda bırakırsak oran yüzde 0,22’ye düşüyor. Bu ne demek? Emlakçılıktan öteye gitmeyen bir vizyon demek. 2021 yılı Eylül ayından itibaren faizi düşürerek, ucuz kredilerle kendi saray azınlığını zengin eden iktidar, Bu defa da faizleri artırarak tefecinin kibarcası olan “carrytrade”cileri mutlu edecekti. Ürünü para etmeyen çiftçinin, açlık sınırında geçinmeye çalışan emeklinin, asgari ücrete mahkûm edilen on milyonlarca emekçinin, okula aç giden öğrencilerin mutluluğuyla ilgili bir mesele elbette Sayın Şimşek ve programının meselesi olamazdı” şeklinde konuştu.
“ÜLKEMİZ 20. YÜZYILDAN KALMA AÇMAZLARI 21. YÜZYILIN ORTASINA DERİNLEŞTİREREK DEVREDİYOR”
“Dünyanın geçirmekte olduğu köklü dönüşümün temelinde sadece güç dengeleri, jeopolitik hamleler, enerji anlaşmaları ve ticari rekabetler yoktur” diyen Dervişoğlu; “Aynı zamanda küresel ölçekte ekonomik modeller değişiyor, teknolojinin ivmesi ve iklim krizinin dayattığı mecburi rota yeni kuralları beraberinde getiriyor. Ne var ki ülkemiz, bu büyük dönüşüme hazır olmadığı gibi, 20. yüzyıldan kalma açmazları 21. yüzyılın ortasına derinleştirerek devrediyor. İktidarın yıllardır sürdürdüğü yanlış politikalar, derin olmadığı muhakkak ama hazin stratejilerden ibaret yönetim anlayışı, Türkiye’yi hızlı bir uyum sürecine sokacağı yerde, küresel trende yetişmeye çalışan ama her seferinde düşen bir koşucu haline getirdi” ifadelerini kullandı.
“22 YILLIK BİR İKTİDARDA, REFORM ADI ALTINDA KARŞIMIZA ÇIKAN TEK GERÇEKLİK, SAYIN ERDOĞAN’IN TEKRAR CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAY OLABİLMESİ İÇİN YAPILAN HUKUK CAMBAZLIKLARIDIR”
“Bugün Türkiye ne sanayisini güçlendirmiş ne tarımını modernize etmiş, ne dijital çağa etkin uyum sağlamış, ne de toplumsal sözleşmesini yenileyebilmiş bir ülke olarak görünüyor” ifadelerini kullanan Dervişoğlu, “Hukuktan sosyal adalete, eğitimden göç sorununa uzanan hazin stratejilerin yol açtığı, derin krizler içerisinde savrulmaktayız. Diyebilirsiniz ki bu durumdan kurtulmak için reforma, yeni bir toplumsal mutabakata, buna çatı olacak yeni bir anayasaya ve uzun vadeli vizyona ihtiyacımız var. Ancak 22 yıllık bir iktidarda, reform adı altında karşımıza çıkan tek gerçeklik, Sayın Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanlığına aday olabilmesi için yapılan hukuk cambazlıklarıdır” dedi.
“FİYATLAR SON ÜÇ YILDA TÜİK VERİLERİNE GÖRE 4,39, İTO VERİLERİNE GÖRE 5,65 KATINA ÇIKTI! SADECE BU BASİT GÖSTERGE DAHİ, İKTİDARINIZIN ÜLKEYİ DEVRALDIĞINDAN DAHA KÖTÜ BİR HALE GETİRMEYİ BAŞARDIĞINI GÖSTERİYOR”
“Nerede reform? Nerede anayasal dönüşüm? Nerede 21. yüzyılın koşullarına uygun bir siyasal, ekonomik, toplumsal uzlaşma metni? Ne yazık ki yok” diyen Dervişoğlu, iktidarın sadece kendisine özel bir zemin hazırlamak için anayasayı oyuncak gibi kullandığını ve ülkeyi herkese uygun bir çatı haline getiremeyen bir anlayışla karşı karşıya olduklarını belirtti. Dervişoğlu, şunları söyledi:
“Kıbrıs Barış harekatı sonrası başlayan Milli savunma hamlelerini devam ettirmeniz bir tarafa bırakılırsa, tüm bu kaybın karşılığında övünecek bir “nereden nereye” hikâyesi var mıdır acaba? On yıllardır “muasır medeniyet” hedefini dilinden düşürmeyen iktidar, gerçek verilerin soğuk yüzüyle karşı karşıya kaldığında, bırakın muasır medeniyeti, ülkeyi devir aldığından daha kötü bir noktaya sürükledi. İsterseniz, yine eski Türkiye’ye gidelim, hani kara saban, kara lastik… AKP iktidara geldiği Kasım 2002’de, TÜİK verilerine göre tüketici enflasyonu yüzde 31,8, İTO’ya göre yüzde 31,3 idi. O dönemde zaten uygulanmakta olan ekonomik program, enflasyonu istikrarlı biçimde aşağı çekiyordu. Kim iktidara gelirse gelsin enflasyonun zaten yüzde 10’un altına doğru inmesi bekleniyordu. Peki ya bugün? TÜİK’in makyajlanmış rakamlarına göre yıllık enflasyon yüzde 47,1, İTO’ya göre yüzde 58. Fiyatlar ise son üç yılda TÜİK verilerine göre 4,39, İTO verilerine göre 5,65 katına çıktı! Sadece bu basit gösterge dahi, iktidarınızın ülkeyi devraldığından daha kötü bir hale getirmeyi başardığını gösteriyor.
22 yılın sonunda enflasyonda geldiğimiz nokta ortada: vatandaşı alım gücünü eriten, gelirini buharlaştıran bir canavarla baş başa bıraktınız. Enflasyon canavarını yeniden hortlattınız! Bir ahlaksızlık ekonomisi yarattınız!”
“BU ÜLKE MANDA VE HİMAYE REJİMİ ALTINDA YÖNETİLİYOR OLSAYDI DA ANCAK BUNLAR OLURDU”
“Peki, heyecanlı heyecanlı anlatılan, gazetelerde boy boy reklamları dolanan doğrudan yabancı yatırımlar hakkında ne diyeceksin diyenler çıkabilir” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu,
“Türkiye’de parça üretmeyecek, istihdam sağlamayacak, sadece kendi çıkarı için gelip pazardan pay alacak Çinli otomotiv şirketlerinin ülkeye gelmesine yabancı yatırım mı diyorsunuz siz? Sermaye ve insan hareketleri konusunda hükümetin akla mantığa sığmayan bir yaklaşımı var. Çinli otomotiv şirketleri Türkiye’ye, Türk tekstil ve hazır giyim şirketler Mısır’a. Nitelikli Türk insan kaynağı ABD’ye, Avrupa’ya; Niteliksiz Suriyeli, Afgan kaçaklar ise Türkiye’ye… Bu ülke manda ve himaye rejimi altında yönetiliyor olsaydı da ancak bunlar olurdu” dedi.
“EN NİTELİKLİ EKONOMİ MEZUNLARIN YURT DIŞINA GÖÇÜNCE EKONOMİYİ YÖNETMEK DE HISIMA AKRABAYA, NEBATİ BEY’E, KAVCIOĞLU’NA KALIYOR.”
TÜİK’in 2008-2017 döneminde mezun olup, 2018-2022 yılları arasında en az 3 yıl, 2023 yılında ise kesin olarak yurt dışında bulunan vatandaşları, 2023 itibarıyla yurt dışına göçmüş olarak kabul ettiğini söyleyen Dervişoğlu;
“2008-2017’deki yüksek öğretim mezunlarımızdan bu kriteri sağlayanların oranına baktınız mı? Genetik mezunlarının yüzde 18’i, Elektronik mühendisliği mezunlarının yüzde 9,1’i, Bilgisayar mühendisliği mezunlarının yüzde 8,4’ü, Yazılım mühendisliği mezunlarının yüzde 7,8, Ekonomi mezunlarının yüzde 7,6’sı… Bu gidenlerin alanlarında en iyiler olduğunu, hemen hepsinin en yüksek not ortalamalarıyla üniversitelerinden mezun olmuş gençler olduğunu da sanıyorum hepimiz biliyoruz. Daha önce doktorlarımıza dediğiniz gibi, bunlara da “giderlerse gitsinler” mi diyeceksiniz? Gitsinler ve siz de sınırlarımızdan içeri doldurduğunuz Suriyeli genetikçilerle, Afgan mühendislerle, Somali’li yazılımcılarla Türkiye’nin yeşil dönüşümünü gerçekleştirecek, dijital devrimini sırtlayacak ve Yüksek teknolojiye dayalı sanayi altyapısını mı kuracaksınız? En nitelikliler gidip onların yerini küresel vasatın bile altında olanlar doldurunca ülke de topyekün vasatın altına doğru sürükleniyoruz. En nitelikli ekonomi mezunların yurt dışına göçünce ekonomiyi yönetmek de hısıma akrabaya, Nebati Bey’e ve Kavcıoğlu’na kalıyor. Sizin gibilere kalıyor yani. AKP’nin manda rejiminin sebep olduğu nitelikli beyin göçü sebep, her alanda vasatın altına sürüklenen ülkemiz ise sonuç” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’DE 22 YILLIK AKP İKTİDARI VE SARAY SULTASI VAR. AKLI DA BEYNİ DE KALMAYAN BİR DEVLET İDARESİ VAR. VE ELBETTE BU YÜZDEN BEYİN GÖÇÜ VAR”
Bu bütçede ve önceki bütçelerde insan kaynağı sorununu çözme niyetine yönelik herhangi bir işaretin olmadığını belirten Dervişoğlu; “Gençler neden gidiyor? Çünkü siz kendinizden başka kimseye hayat hakkı tanımıyor, her ses çıkartanı ya terörist diye damgalıyor ya da suçlu diye cezaevine atıyorsunuz. İfade özgürlüğü ayaklar altına alınınca gençler kendilerine alan bulamıyor. Dünya Bankası’nın söz hakkı ve hesap verebilirlik endeksinde 2002’de 115. sıradayken, 2023’te 150. sıraya gerilemişiz. Bu süreçteki rakiplerimiz Mali, Nikaragua gibi ülkeler. Mali’de askeri darbeler, Nikaragua’da Ortega rejiminin baskıcı uygulamaları var. Peki Türkiye’de ne var? Türkiye’de de 22 yıllık AKP iktidarı ve saray sultası var. Aklı da beyni de kalmayan bir devlet idaresi var. Ve Elbette bu yüzden beyin göçü var” dedi.
“İŞE YENİ BAŞLAMA DÜZEYİ, BİR İSTİSNA OLAN ASGARİ ÜCRET, TÜRKİYE’DE GENEL BİR UYGULAMAYA DÖNÜŞMÜŞTÜR”
Bütçenin içerisinde her alanda olan adaletsizlik, işsizlik, umutsuzluk olduğunun altını çizen Dervişoğlu;
“Bu bütçede geniş tanımlı işsizlik oranımızın yüzde 25,6’ya çıktığı bir ortamda iş bulamayan, umudu tükenen, tam zamanlı iş dahi aramayan insanlarımız var. Bu oran, 2018’deki ucube sistemin öncesine kıyasla tam 9,3 puan arttı. İş bulanlar içinse, ülke bir asgari ücret cehennemi, bir vergi cehennemi! Asgari ücret, adı üzerinde asgari bir yaşam standardı sunması gereken bir tabandır. Bizde ise çalışanların en az yüzde 42’si asgari ücretli, Yüzde 51’i ise asgari ücretin yüzde 10 fazlası veya altında maaş alabiliyor. İşe yeni başlama düzeyi, bir istisna olan asgari ücret, Türkiye’de genel bir uygulamaya dönüşmüştür. Yani nereden bakarsanız bakınız, insanımızın en az yarısına hak ettikleri insanca bir hayat yaşayacak kadar ücret sunamıyorsunuz” ifadelerini kullandı.
“KOMİSYONUN ADI “ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU”. GERÇEK İSE KURU PASTALAR, PORTAKAL SULARI, KARIŞIK KURUYEMİŞLER EŞLİĞİNDE SARAYIN RAKAMLARINI ONAYLAMA KOMİSYONU”
Asgari ücret konuşulurken, Merkez Bankası yöneticilerinin 2025 enflasyon hedefleriyle uyumlu bir zam oranını savunmasının, iş dünyasını düşük oran taleplerinde bulunmaya teşvik etmesinin trajikomik olduğunu belirten Dervişoğlu;
“Hangi hedefi tutturduğunuzu gördük ki, şimdi asgari ücreti o hedefe uyduracaksınız? Asgari ücreti tartışıyoruz, ancak iktidardakiler tartışmıyor, onlar tespit ediyor. Buraya dikkatinizi çekmek isterim, Komisyonun adı “asgari ücret tespit komisyonu”. Gerçek ise kuru pastalar, portakal suları, karışık kuruyemişler eşliğinde sarayın rakamlarını onaylama komisyonu. Gerçekten asgari ücreti tespit etmenin yeri ise sokaklar, ya kardeşim, hiç mi sıradan insanla karşılaşmıyorsunuz Vatandaşın ağzında diş yok yahu, diş yok! Bir lokmayı çiğneyecek dişi kalmamış, bir hırkayı giyecek omuzu kalmamış. sen hala vatandaşın seni anlamasını bekliyorsun Sen manda yoğurdu, medine hurması ve kestane balı yiyip yatarken, vatandaşın tasarrufunu vergi diye alıyorsun. Tasarruf etmesini bekliyorsun. Türkiye, yıllardır orta gelir tuzağına hapis, orta sınıf da asgari ücrete zincirlenmiş durumda. Sizse yolsuzluklardan dahi tasarruf etmiyor, edemiyorsunuz” dedi.
“KİMSENİN DEĞİŞEN DÜNYA ŞARTLARINA HAZIRLIĞINI ÖNEMSEMİYORSUNUZ. ÇÜNKÜ SEÇİM YAKLAŞMADAN BU KONULARLA İLGİLENMEK İŞİNİZE GELMİYOR”
“Peki, bu bütçelerde gençlerimizi, nitelikli insan kaynağımızı ülkede tutacak hamlelerin, dijital ve yeşil dönüşüm süreçlerini finanse edecek tedbirlerin izini sürebiliyor muyuz? Maalesef hayır!” ifadelerini kullanan Dervişoğlu;
“2024’ün ilk 10 ayında bütçenin on binde 9,4’ü gençlik programına ayrılmışken, 2025’te bu oran on binde 7,8’e düşüyor. Demek ki gençlerimizin memnun olduğunu, onlara yatırım yapmamıza gerek kalmadığını düşünüyorsunuz. Aynı durum istihdam programları için de geçerli. 2024’teki yüzde 3,4 olan istihdam program payı, 2025’te yüzde 2,2’ye düşüyor. Ekonomide soğuma, şirket iflasları, kapanan işletmeler, yayılan işsizlik sinyalleri ortadayken, siz bu programların payını azaltıyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Değişen küresel rekabet koşullarına rağmen, işgücümüzü dönüştürmek ve nitelikli hale getirmek için gerekli kamu yatırımını bile yapmıyorsunuz. Kimsenin değişen dünya şartlarına hazırlığını önemsemiyorsunuz. Çünkü seçim yaklaşmadan bu konularla ilgilenmek işinize gelmiyor” dedi.
“SİZ YOKSULLUKLA MÜCADELE EDEN DEĞİL, YOKSULLUĞU TEŞVİK VE TAHKİM EDEN BİR İKTİDARSINIZ”
Yoksullukla mücadele konusunda da iktidarın sebep olduğu tabloya dikkat çeken Dervişoğlu; “ 2024’te toplam program harcamalarının yüzde 2,58’i yoksullukla mücadeleye gidiyordu. Yıl içinde bu oran yüzde 2,83’e çıkarak bir nebze ilerleme sinyali verdi. Ama 2025’te bu oranı tekrar yüzde 2,51’e düşürüyorsunuz. Soruyorum neden? Sonra 2026 ve 2027’de tekrar artacağı öngörülüyor. Neden 2025’te düşsün de 2026’da artsın? Elbette! Siz yoksullukla mücadele eden değil, yoksulluğu teşvik ve tahkim eden bir iktidarsınız. Yoksulluk sorununu seçim takvimine göre ayarlayan eden bir iktidarsınız. Çaresizliği, yoksulluğu, bağımlılığı yönetmenin hazzıyla başınız dönüyor. Bu yüzdendir ki insanların acısını, çaresizliğini seçim tarihine ve anket verilerine endeksleyebiliyorsunuz” şeklinde konuştu.
NORMALE DÖNDÜRÜLMESİ GEREKEN BİR TABLO VARSA, O DA BU UTANÇ TABLOSUDUR.
Bugün her üç çocuktan biri ciddinin maddi yoksulluk içinde yaşadığını belirten Dervişoğlu; “7 milyon çocuk yoksul hanelerde büyüyor. 0-14 yaş grubundaki on çocuktan dördü yoksul. Çocuklarımız beslenme eksikliği sebebiyle gelişim bozukluğu yaşıyor. Bu çocukların büyük kısmı da nüfus artışının yüksek olduğu Güneydoğu Anadolu’da yaşıyor. Ancak Güneydoğu denilince sizin aklınıza sadece terör siyaseti geliyor. Etnik siyaseti beslemek geliyor ama yoksul ve aç çocukları beslemek gelmiyor. O bölgede çocuklar iş, eğitim, sağlık, refah için çırpınırken, siz ise sadece siyasi rant peşindesiniz. Bu bölgelerin yoksulluğa mahkûm edildiğini, ülkenin geleceğinin bu çocuklara yatırım yapmaya bağlı olduğunu göremiyorsunuz. 2025 bütçesinde de bu konuda ne bir adım, ne bir stratejik planlama ne de insan kaynağını geliştirmeye yönelik bir reform var. Sizin Normalleşme dediğiniz şey gerçekten olacaksa, ancak bu sorunların çözümüyle mümkün olur.Çözülmesi gereken bir sorun varsa işte budur!El uzatılması gereken birisi varsa işte bu çocuklardır.Normale döndürülmesi gereken bir tablo varsa, o da bu utanç tablosudur” dedi.
“BU BÜTÇE DEVLETİN MAKAMLARINDA OTURAN ZEVATIN ŞATAFAT BÜTÇESİDİR”
Bütçeye karşı olduklarını çünkü bu bütçenin Türk milleti için bir zulüm bütçesi olduğunu belirten Dervişoğlu;
“Bu bütçe devletin makamlarında oturan zevatın şatafat bütçesidir. Bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinden uzak, anayasal yükümlülüklerle ilgilenmeyen bir bütçedir. Adaletten, şeffaflıktan ve hakkaniyetten uzak bir bütçedir. Hükümet sürekli tasarruf tedbirlerinden bahsederken, lüks makam araçları, israf projeleri devam ederken, vatandaşın temel hizmetlere erişimi kısıtlanıyor. 2025 bütçesi, tasarruf yerine, israfı tahkim eden bir bütçedir. Orada gördüğümüz kalemlerden çok daha fazlasının da olduğunu biliyoruz. Bu bütçe, itibarı sosyal projelerde, fertlerin refahında değil, gösteriş projelerinde arayanların bütçesidir” dedi.
“VERGİ SİSTEMİ REFORMDAN GEÇİRİLMEDEN, BU ÜLKENİN EKONOMİK SORUNLARI ÇÖZÜLEMEZ”
Vergi sisteminin adaletsiz ve baskıcı olduğunun altını çizen Dervişoğlu;
“2025 bütçesi için toplam 12.8 trilyon lira gelir öngörülüyor. Bunun yaklaşık 11.2 trilyon lirası vergi gelirlerinden sağlanacak. Ancak bu vergi gelirlerinin %66’sı dolaylı vergilerden oluşuyor. Yani vatandaş, her alışveriş yaptığında, her yakıt aldığında, her ekmeği sofraya koyduğunda bu adaletsiz sistemin bedelini ödüyor. Peki dolaysız vergiler, yani gelir ve kurumlar vergisinin payı nedir? Yalnızca %30. Bu oran, gelişmiş ülkelerde tam tersidir. Zenginden alınması gereken vergiler, her zaman olduğu gibi garibanın sırtındadır. Vergi sistemi reformdan geçirilmeden, bu ülkenin ekonomik sorunları çözülemez. Dolaylı vergiler azaltılmadan, dolaysız vergilerin payı artırılmadan hiçbir şey değişmez. Vergi istisnalarını azaltacağız dediler, tasarruf paketinde yine adrese teslim vergi istisnaları çıktı. Tasarruf yok, zengine, aşırı kâr elde edene, ucuz krediyle ihya olana vergi yok. Bari bir yapısal reform olsa diye bakıyoruz, o da yok. Buradan sesleniyorum. Bu adaletsizlik sürdürülebilir değildir” dedi
MİLLÎ EĞİTİM VE SAĞLIK
Adaletsizliğin her yerde olduğunu ancak özellikle en temel en hayati iki bakanlığın görev alanında olduğunu söyleyerek Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığına işaret eden Dervişoğlu şu şekilde konuştu:
“Eğitimin eşitlikçi ve erişilebilir olması bir ülkenin geleceğini belirler. Ancak 2025 yılı bütçesinde eğitime ayrılan pay 1.45 trilyon TL. Bu, toplam merkezi yönetim bütçesinin yaklaşık %10 una denk geliyor. Ne güzel değil mi? Artmış! Ama okullarda sabun yok. Temizlik görevlisi yok. Eğitimdeki fırsat eşitsizliği daha da derinleşiyor. Devlet okulları kaynak yetersizliğiyle boğuşmaya, eğitimin finansmanı velilerin, ailelerin sırtına yüklenmeye devam ediyor. Milli eğitimin milli niteliği, anayasal niteliği tarumar ediliyor. Cumhuriyet’in bir köylüden bir cumhurbaşkanı çıkartan niteliği bu sistem yüzünden yok ediliyor. Sağlık ise, ticarileşmeden öte, artık mafyalaşmanın kucağındadır.
“BU GÖZÜ DÖNMÜŞ, RANT CANAVARINI 2025 BÜTÇESİ DE DOYURAMAYACAKTIR”
“Sağlık harcamalarına ayrılan bütçe eğitimle aynı derecede aldatıcıdır. Şehir hastaneleri projeleriyle milletin sırtına büyük maliyetler yüklenmiştir. Sağlık sektörü metalaştırılmıştır. Sağlık bir insan hakkı, yurttaş hakkı olmaktan ziyade; insanın bedeninin, canının ticareti haline gelmiştir. Bu özelleştirme ve piyasalaşma değildir, bu cana kastetmektir! Doktoruna da, hastasına da düşman olan bir sistemi tahkim etmektir. Okul yaptık dediniz, içinde eğitim yok. Adalet sarayı yaptık dediniz, içinde adalet yok. Hastane yaptık dediniz, içinde sağlık değil, yenidoğan bebeklere kıymaktan dahi çekinmeyen rant çarkları var. Köprü yaptık dediniz, parasını geçmeyenden aldınız. Bu gözü dönmüş, rant canavarını 2025 bütçesi de doyuramayacaktır”
“ÜRETİMİ ARTIRMAK, TARIMDA DIŞA BAĞIMLILIĞI AZALTMAK ZORUNDAYIZ. BU BİR GÜVENLİK SORUNU, BİR GELECEK SORUNUDUR”
Türkiye'nin gıda enflasyonunun dünyanın en yüksekleri arasında yer aldığını belirten Dervişoğlu; “Ancak tarımsal desteklere ayrılan bütçe, üretimi desteklemekten uzaktır. Çiftçilerimiz yüksek maliyetlerle mücadele ederken, ithalata dayalı politikalarla üretim gerilemektedir. 2025 bütçesi, kırsal kalkınmayı ve tarımı destekleyecek bir vizyondan yine yoksundur. İktidar, Anayasal görevini yerine getirmeyi dahi düşünmemektedir. Bu ülke, kendi üreticisini desteklemeden ayakta kalamaz. Üretimi artırmak, tarımda dışa bağımlılığı azaltmak zorundayız. Bu bir güvenlik sorunu, bir gelecek sorunudur! 2024 yılı bütçesi de aynı zihniyetle yapılmıştı. 2025 yılı bütçesi de yine aynı zihniyetin, aynı kurgunun devamıdır. 2025 yılı bütçesi bir “zulüm bütçesi”dir” şeklinde konuştu.
“2025 ZULÜM BÜTÇESİ YİNE FAKİRDEN ALIP ZENGİNE VEREN BİR BÜTÇE”
Bütçede ihalecilere, faize, zarar ettirilen kurumlara, paradan para kazananlara ödenek olduğunu ama emekliye olmadığını belirten Dervişoğlu;
“2025 zulüm bütçesi yine fakirden alıp zengine veren bir bütçe. Sonuçlara değil, girdilere odaklanan bir bütçe. Eğitime şu kadar, sağlığa bu kadar pay ayırdık diyorlar, ne sonuç elde ettiniz? Cevap yok! 2025 zulüm bütçesinde işsizlik var, umutsuzluk var! 2025 yılı zulüm bütçesinde milletin duygularını istismar etmek var, küresel tekelcilere kıyak var! 2025 zulüm bütçesinde yapısal reform yok! 2025 zulüm bütçesinde zengine, yandaşa ilave vergi yok! 2025 zulüm bütçesinde çiftçi yok, öğrenci yok! 2025 zulüm bütçesinde tasarruf yok! Şimdi biz bu bütçeye refah bütçesi mi diyeceğiz? Bu bütçe elbette ki zulüm bütçesidir ve tarihe öyle geçeçcektir” şeklinde konuştu.
“BU MİLLET SİZE HAKKINI HELAL ETMEYECEK”
“Sizi millete şikayet ediyorum” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu; “Milletin hakkını hukukunu har vurup harman savurdunuz. Bu büyük milleti fukaralığa mahkum ettiniz. Çiftçiyi tarlasından, hayvancıyı merasından, köylüyü yuvasından uzaklaştırdınız. Esnafın haciz ve icralarla kepenklerini kapatma noktasına getirdiniz. Gençlerin umutlarını yıktınız, geleceklerini kararttınız. Kadınlarımızı ölüme, çocuklarımızı istismara terk ettiniz. Siz hem gidecek, hem de yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. Bu millet size hakkını helal etmeyecek. İnşallah sizi Cenabı Allah affeder” dedi.
“TÜRKİYE YÜZYILI DEDİKLERİ ŞEY, İŞTE BU RAKAMLARIN, BÜTÇELERİN YOL AÇTIĞI KARANLIK TABLODUR”
“20.yüzyıla geçerken çok zaman kaybettik ve çok geç kaldık. 21.yüzyılın ikinci çeyreğine girerken de tarih tekerrür ediyor” diyen Dervişoğlu;
“İktidarın tıpkı “yerli ve milli gibi”, demokrasi gibi, anayasa gibi burada tekrar etmeye dilimin varmadığı her türlü kutsalımız gibi, dile getirdiği, propagandalarına malzeme ettiği her şeyi anlamsız ve geçersiz kılması 22 yıllık değişmez hastalıklarıdır. Karakterlerine dönüşen bir hastalıktır. Adına “Türkiye Yüzyılı” dedikleri masal için de aynı durum geçerlidir. Ama masal lafı da bir latiflik yaratmasın anlattıkları masallar, Türk Milletinin er ya da geç kabusuna dönüşmüştür. Hepimiz bu masal kahramanlarının da kimler olduğunu biliyoruz. Türkiye Yüzyılı dedikleri şey, işte bu rakamların, bütçelerin yol açtığı karanlık tablodur. Özünde Ne Türkiye vardır ne de 21.Yüzyıl. Müflis tüccarın iş kurma vaadi gibidir. İçinde ne Cumhuriyet’in asarı, ne de Türk Milletinin Hürriyeti ve İstiklali Vardır.”
“ELİMİZDE MUSTAFA KEMAL’İN EMANETİ CUMHURİYETİMİZ VARDIR!”
Bugün bütün verilerin kendilerini karamsar olmaya ittiğinin altını çizen Dervişoğlu, sözlerine şu şekilde devam etti: “Ama umut, sönmeyen bir ateş gibi bu milletin yüreğindedir. Haklı ve güçlü gerekçelerimiz vardır. Aşılmaz denileni aşmışlığımız, başarılamaz denileni başarmışlığımız vardır. Bu topraklarda, bu büyük milletin, defalarca yazdığı destanlar vardır. Elimizde Mustafa Kemal’in emaneti Cumhuriyetimiz vardır! Yeter ki Mustafa Kemal’in dediği gibi, tarih yazanlar, tarihi yapanlara sadık kalsınlar. Türk milletini yönetenler, yalnızca Türk milletine sadık kalsınlar. İşte o zaman değişmeyen hakikatimiz, Cumhuriyetimiz ve istiklalimiz, yeni yüzyılda, kaldığı yerden insanlığı yeniden şaşırtacak bir mahiyette yolunu şan ve şerefle çizecektir”
“TÜRK MİLLETİNİN TALEBİ, HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN TÜM SIĞINMACILARIN VATANLARINA GERİ DÖNMESİDİR”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Suriye’de yaşanan gelişmelere değinerek şunları söyledi:
“Bilindiği gibi Suriye’de olağanüstü gelişmeler yaşanmaktadır. 61 yıllık Esad rejimi düşmüş, Halep başta olmak üzere Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak geldiği vilayetler rejim kuvvetlerinden arındırılmıştır. Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de bulunmasına sebep olan şartlar fiilen ortadan kalkmış ve artık Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki varlık sebebi sona ermiştir. Türk milletinin talebi, hiç vakit kaybetmeden tüm sığınmacıların vatanlarına geri dönmesidir”
“HER NE ŞART ALTINDA OLURSA OLSUN TÜM SURİYELİ SIĞINMACILAR VATANLARINA GERİ DÖNECEK, PKK’NIN SURİYE’DE DEVLETLEŞME SÜRECİ BERTARAF EDİLECEK VE SINIRIMIZIN TERÖRİSTAN OLMASI ENGELLENECEKTİR”
“Fakat akademik verilere ve tarihi vakalara göre, uzun yıllar sonra gönüllü geri dönüş ihtimali son derece düşüktür. Dolayısıyla İYİ Parti olarak bizim önerimiz, 2025 yılının ilk 6 aylık döneminde gönüllü geri dönüşlerin teşvik edilmesi, 1 Temmuz 2025 tarihi itibariyle geçici koruma yönetmeliğinin 11 inci maddesinin hükümete verdiği yetkiyle- Suriyeli sığınmacılara sağlanan geçici koruma statüsünün iptal edilmesidir. Sığınmacılara hiçbir şart altında vatandaşlık verilmeyeceği deklare edilmeli, Suriyelilere dağıtılan 238 bin vatandaşlık derhal iptal edilmelidir. Suriyeli sığınmacılara tanınmış tüm ayrıcalıklar ortadan kaldırılmalıdır. AB ile para karşılığında yapılmış Geri Kabul Anlaşması derhal iptal edilmelidir. Geçici koruma statüsünün iptal edilmesine müteakip- kaçak duruma düşmüş tüm sığınmacıların ülkenin artık güvenli hale gelmiş bölgelerine geri gönderilmesi esastır. Bu süreçte geri dönüşün sorunsuz, tam ve kâmil şekilde icra edilmesi için göç idaresinin kurumsal kapasitesini arttıracak bir eylem planı da ortaya konulmalıdır. Her ne şart altında olursa olsun tüm Suriyeli sığınmacılar vatanlarına geri dönecek, PKK’nın Suriye’de devletleşme süreci bertaraf edilecek ve sınırımızın teröristan olması engellenecektir”
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ 1289 KİLOMETRELİK GÜNEY SINIR HATTINDA ÖNEMLİ MİLLİ GÜVENLİK RİSKLERİYLE KARŞI KARŞIYA BIRAKILMIŞTIR”
Emperyalist güçlerin stratejik planları ve operasyonları, Orta Doğu’da yaşanan jeopolitik gelişmeler ve iktidarın öngörüden yoksun politikaları sonucunda; Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1289 kilometrelik güney sınır hattında önemli milli güvenlik riskleriyle karşı karşıya bırakılmıştır. 1991 Körfez Savaşı, Irak’ın kuzeyinde oluşan güç boşluğunu tetiklemiş ve merkezi otorite eksikliğinden kaynaklanan belirsizlik ve kaos, Türkiye’nin sınır ötesinde yeni bir tehdit oluşumuna zemin hazırlayarak bölgede -terör ve tedhiş- faaliyetlerinin artmasına sebep olmuştu. İşte tam da o dönemde; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 Nisan 1991’de 36. Paraleli kapsayan 688 numaralı güvenli bölge kararı; bu bölgedeki güç boşluğunu daha da derinleştirerek, PKK’nın Irak’ın Kuzeyindeki varlığını tahkim etmesine sebep olmuştur. Evvela zemin hazırlanmış daha sonra- emperyalizm eliyle 2003 yılında gerçekleştirilen Irak işgali sonrasında bölgede dört parçalı terör devletinin ilk adımı atılmıştır. Bu işgalin sonucunda dört parçalı Kürdistan projesinin Irak nezdinde iki farklı varyantını oluşturan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve PKK terör örgütünün bölgedeki gücü bilinçli olarak tesis edilmiştir. Emperyalistler- kukla terör devleti projesini tatbik edebilmek için, 2003 ABD işgalinden sonra hazırlanan Irak anayasasında; “iki toplumlu yapı” diyerek – Irak’ı parçaladılar. Daha sonra- 25 Eylül 2017'de Irak'ın kuzeyinde yapılan sözde bağımsızlık referandumuyla- bölgede ABD güdümünde 4 parçalı terör devleti kurma projesinin provasını yaptılar.”
“BUGÜN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN DE TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK TANIDIĞI HTŞ, ASLINDA O EL NUSRA’DIR, DOLAYISIYLA DA EL KAİDE’DİR”
“1979 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetler Birliği’ne karşı Afganistan’da desteklediği, Pakistan istihbaratı ve CIA desteğiyle medreselerde yetiştirdiği El Kaide, geçmişten bugüne kadar, batının hedeflerini gerçekleştirebilmesi için bir araç olarak kullanılmıştır. Sadece Afganistan’da değil, Irak’ta da El Kaide’nin kurulması, 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra gerçekleşmiştir. 2004 yılında Irak El Kaidesi kurulmuş ve bu Irak El Kaidesi denilen yapı, Suriye savaşının başlamasıyla beraber 2012 yılında El Nusra adı altında Suriye’ye sızmıştır. İşte bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de terör örgütü olarak tanıdığı HTŞ, aslında o El Nusra’dır, dolayısıyla da El Kaide’dir”
“BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ KAPSAMINDA, IRAK VE SURİYE’NİN PARÇALANMASI VE BU BÖLGELERDE PKK’YA BAĞLI OTONOM BÖLGELER OLUŞTURULMASI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İÇİN BİR BEKA SORUNUDUR”
“PKK- YPG elebaşı, Mazlum Kobani’nin “bizim HTŞ ile ilişkilerimiz var ve biz HTŞ ile hiçbir zaman savaşmadık ifadeleri”, PYD eşbaşkanı Salih Müslim’in “HTŞ ile diyaloğa hazırız” ifadeleri bu iki yapının eş güdümlü hareket ettiğinin en büyük kanıtıdır. Geldiğimiz noktada tıpkı dün Irak'ta olduğu gibi, bugün Suriye’de ülkenin birliği ve bütünlüğü parçalanmış ve Suriye’nin %40’ı PKK terör örgütünün kontrolüne geçmiştir. Büyük Orta Doğu projesi kapsamında, Irak ve Suriye’nin parçalanması ve bu bölgelerde PKK’ya bağlı otonom bölgeler oluşturulması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir beka sorunudur”
“TÜRKİYE, SURİYE’DEKİ SAVAŞTAN EN ÇOK ZARAR GÖREN ÜLKEDEDİR”
“Mart 2011’de Suriye Savaşı’nın başlamasıyla beraber, merkezi otorite boşluğundan faydalanan PKK, Suriye’nin kuzeyindeki bölgeleri işgal etmeye başlamıştır. PKK, işgal ettiği bölgelerde stratejik göç mühendisliği yaparak Suriyeli Arapları ve Türkmenleri Türkiye’ye sürmüş, bir PKK devletinin nüfus alt yapısını oluşturmuştur. Emperyalizm eliyle Suriye’nin neredeyse yarısını işgal etmiş olan PKK’nın batıda Akdeniz, doğuda Irak-Sincar bağlantısını kesecek bir müdahalede bulunmak zaruridir. Mümbiç’ten başlayarak, güvenlik sahasının Tabka, Rakka, Haseke bölgesini kesecek şekilde genişletilmesi, Ayn el-Arab’ın teröristlerden arındırılarak PKK devleti projesinin akamete uğratılması sağlanmalıdır. Türkiye, Suriye’deki savaştan en çok zarar gören ülkededir. Diler ve umarım ki, Suriye’deki barıştan da zarar görmez. Ayrıca bölgedeki Türkmen varlığı mutlaka korunmalıdır. Türkmenlerin yeni Suriye’nin kurucu unsuru olmaları ve Anayasal bir statüye kavuşturulmaları tartışılamaz bir gerçekliktir.
“DEVLETİMİZİN VE MİLLETİMİZİN YANINDA OLACAĞIMIZI TÜM DÜNYAYA İLAN ETMEKTEYİZ”
Türkiye’yi tarihi sorumluluklar beklediğini belirten Dervişoğlu; “Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devletin, Türk de büyük bir milletin adıdır. İçinde yaşadığımız şu günlerde, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Yapılan hatalardan ders çıkarılmalı, emperyalist tuzaklara karşı uyanık bulunmalıyız. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yoktur. İhtiyatlı ama aktif politikalarla milli güvenliğimizi korumak, vatan bütünlüğümüzü muhafaza etmek, hürriyet ve istiklalimizi garantiye almak mecburiyetindeyiz. Bunun için verilmesi gereken her türlü doğru mücadeleyi vermeye kararlıyız. Devletimizin ve milletimizin yanında olacağımızı da tüm dünyaya ilan etmekteyiz” dedi.
“TÜRK MİLLETİNİN KENDİSİNE VERDİĞİ YETKİYLE DAYATILAN BU DUYUN-U UMİMUYE DEFTERLERİNİ GEÇMİŞTE OLDUĞU GİBİ FIRLATIP ATACAKTIR.”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, konuşmasına son verirken şu sözleri kullandı:“Bilinsin ki, bu bütçe inşallah sarayın son bütçesidir. Bir sonrakini Milli Meclisimiz kendisi yapacaktır. Toplumun hiçbir kesiminin derdine çare olmayan bu zulüm bütçesine, İYİ Parti olarak red oyu kullanacağız. Umutsuzluğa hiç gerek yok. Türkiye Büyük Millet Meclisi, gün gelecek, Türk Milletinin kendisine verdiği yetkiyle dayatılan bu duyun-u umimuye defterlerini geçmişte olduğu gibi fırlatıp atacaktır. Türk milletinin geleceğini, yine bu milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Her şeye rağmen, 2025 bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, komisyondaki görüşmelere katkı sağlayan tüm milletvekillerine, uzman kadrolara, bürokratlara, meclis çalışanlarına ve süreci takip ederek kamuoyuyla buluşturan basın mensuplarına şükranlarımı sunuyorum.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları