loading
close
SON DAKİKALAR

Nasrullah Ayan: Türkiye ihracatı ‘hayali ihracat’ ile öğrendi

Nasrullah Ayan: Türkiye ihracatı ‘hayali ihracat’ ile öğrendi
Tarih: 04.02.2017 - 09:21
Kategori: Söyleşi

Bir zamanlar Türk borsa ve finans piyasalarına damga vuran Nasrullah Ayan, 23 yıl aradan sonra tüm yaşadıklarını “Borsa Kralı” adlı kitabında anlattı. Ayan, “Türkiye ihracatı hayali ihracat yaparak öğrendi” dedi.

Nasrullah Ayan, Mardin’de 1958 yılında doğan Nasrullah Ayan 8 çocuklu bir ailenin oğlu olarak Gaziantep’te büyüdü. Bakliyat ihracatı yapan babasıyla çalışmaya başladı. Üniversite sınavlarında ilk 500 öğrenci arasına girmesine rağmen üniversitede okumadı ve 17 yaşında evlendi. 1978 yılında babasının İzmir’deki işlerinin başına geçti. 1980 öncesinde Sarp Kuray’la birlikte hareket eden Ayan, 1980 darbesi öncesi İsviçre’ye yerleşti. 1982’de de Singapur’a yerleşen Ayan, 1987 yılında Türkinvest şirketini aldı. Ayan, farklı aracı kurumları da bünyesine kattı. Tüm şirketlerini TF Trend Holding’in çatısı altında topladı. 24 Ocak kararlarından sonra 1994 yılında Türkinvest’in çalışmaları durduruldu. Ayan yargılandı, cezaevine girdi. Hakkında açılan tüm davalardan beraat etti. Bir süre İsviçre’de yaşadıktan sonra 2008 yılında Gaziantep’e yerleşti. 

Mardinli bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, tüccarlığa lise yıllarında başlayan, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta döviz piyasalarını öğrenen, 18 yaşında Ankara’da bakanların karşısına çıkan, bir isim Nasrullah Ayan. Şimdi 58 yaşında. Türkiye’de borsada işlem hacmi 25 bin dolarlardayken işlem hacmini 50 milyon dolara taşıyan Nasrullah Ayan, 1994 yılında iflas ettiğinden beri de ilk kez ortaya çıktı. 1994 yılında gazetelere “Borsa Kralı” olarak manşet olan Nasrullah Ayan 23 yıl sonra tüm yaşadıklarını anlattığı kitabını neden yazdığını ve bugüne kadar kendisinde tuttuğu birçok gizli hikayeyi anlattı. Altın kaçakçılığından ve hayali ihracattan suçlanan Nasrullah Ayan, kitabında hem ailesinin ve kendisinin hem de dönemin aktörlerinin yaptıklarını özetliyor.

PİŞMAN DEĞİLİM

Türkiye’nin önde gelen işadamları ve siyasileriyle yaşadıklarını da anlatan Nasrullah Ayan, “Tarihe not düşmek istedim. Zirveye de ulaştım, dibi de gördüm. Ben buyum” diyor. Anlattıkları Türkiye’nin 1980 sonrasına ışık tutan iktisat tarihi gibi. Hayali ihracat, altın kaçakçılığı, sermaye piyasaları, döviz büroları, borsa, bankerlik, dövize çevrilebilir mevduat hesapları vs... Hayatı boyunca güne Resmi Gazete okuyarak başlayan, dünyayı her zaman yakından takip eden Nasrullah Ayan, siyasi anılarını da başka bir kitapta yazacak. Bu kitapta her şeyi anlattı mı? Hayır. Nasrullah Ayan, “Bilinçli olarak anlatamadıklarım olmuş olabilir. Ne de olsa Nasrullah Ayan’ım. Bana emanet edilen birçok sırrı kıyamete kadar saklayacağımı biliyorum. Tüm bu yaşadıklarımdan sonra kendime pişman mısın diye sorduğumda da, ‘hayır pişman değilim’ derim. Borsa Kralı manşetlerinden sonra kim olsa batardı! İş Bankası da olsanız, Goldman Sachs da olsanız batardınız” diyor.

ALTIN İLE ALAKAM YOK

Türkinvest’ten sonra küstünüz mü? Bunca yıldır ne yaptınız?


- Kırgınlık diyelim. Bu da zaman alıyor. 3 yaşındaki çocuğun bacağı kırıldığında çabuk iyileşir ama 40 yaşındaki adamınki çabuk iyileşmez. Bunun gibi.

Kendinizle ilgili yanlış bilindiğini düşündüğünüz şeyleri yazmak mıydı amacınız? Yanlış yaptığınızı anlattığınız bölümler de var...

- Son hadise başıma geleli 23 yıl oldu. 1994 yılında bütün gazetelerde manşet oldum. Ben tahliye oldum. Beraat ettim ve borçlarımı ödedim. Medyada Türkinvest olayı manşet yapıldı. Saldırının gerekçesinin yanlış olduğunu bir sütunda 3 kelimeyle yazdılar. Durun bu böyle değil, böyle de olmadı demek gerekiyordu. O yüzden yazdım bu kitabı. Altın kaçakçılığıyla ilgim yoktu.

Çok büyük bir davaydı altın kaçakçılığı davası…

- Karıma aldığım hediyeler vardır. Bilezik almışımdır, kolye almışımdır. Benim gördüğüm tek altın budur. Başka altın görmedim.

Peki niye siz suçlandınız?

- Kitapta anlattım. Halkın altınlarını getirmesi için koşullar lazım. 1980 yılında koşullar hazırdı. O dönemde şu oldu; dünyada altın fiyatları 6 yılda 25 kat artmıştı. Türkiye’de de devalüasyon olmuştu. Türk Lirası gerçek değerine ulaştırılmıştı, resmi piyasa çok daha düşükken normal değerine ulaştırılmış. O dönemde Türkiye’de mevduat faizi narhı var. Türkiye’de bankacılıkta yıllık yüzde 5’lik mevduat faizi narhı var. Türkiye 24 Ocak kararlarıyla vahşi kapitalizm dönemine geçerken dünyada olan bir şeyi hayata geçirdi. Para bir maldır malın da bir fiyatı vardır bunun da adı faizdir. Bu faiz de enflasyonla hesaplanır. Bir ülkede ne kadar enflasyon varsa, o ülkede enflasyon yüzde 80 ise çaresiz faizi o oranın üzerinde tutacaksınız. Çareniz yok. Enflasyon düştükçe de faiziniz düşer. Türkiye hazır değildi. Sanayiciler banka sahibiydi aynı zamanda. Dolayısıyla sizin yüzde 5 ile bankaya verdiğiniz parayı, sanayicilere yüzde 10 ile veriyordu bankalar. Fakat bir anda aylık faziler yüzde 10 olarak ortaya çıkınca halk şunu yaptı. Mesela ben evlendiğimde 1975 yılında altının gramı 52 liraydı. Net hatırlamam normal. 1980 yılında gramı 1600 liraydı. 6 yıl önce 52 liraya aldığınız altın 1600 lira oldu. Piyasaya çok altın geldi. Türkiye’de altını eritip satacak rafineri yok. Ticaret her zaman yolunu bulur. Altın burada İsviçre’den ucuzsa buradan oraya gider. Bunu abartmaya gerek yok.

ÜLKENİN GERÇEKLERİ BU

Arabalarla altınlar yurtdışına götürülmüş…


- Evet. O dönemde o kadar çok altın çıktı ki ülkeden, ben dövize dönüştürülmüş altınların bedellerini sisteme aktardım. O dönemde bir de işçi dövizi geliyordu. İşçi dövizleri bir anda 300 milyondan 3 milyara çıkarsa OECD nezdinde kredibiliteniz biter. İşe yaramaz kara paracı olursunuz. Biz onu ihracat dövizine çevirmekte devreye girdik. Bu olunca hayali ihracat olayı çıktı ortaya.

Hayali ihracat olmasaydı Türkiye ihracatı öğrenemez miydi? Böyle yazmışsınız.

- Hayali ihracatla Türkiye ihracatı öğrendi. Bu doğru. Türk halkının şu özelliği var. Bu ihracatçı için de geçerli, devletten bir teşvik aldığı zaman hele malın parasını alınca satmış gibi görünmeyi seviyor. Hayali ihracat da buydu zaten. Yurtdışına çıkarınca da bunun beleş gitmesine gönlü razı olmuyor.

Nasıl yani? Şaka gibi bu…

- Ülke bu! Ülkenin gerçekleri bu. 50 cente donu mal ediyor. 3 dolardan gösterince devlet ona 70 cent veriyor. İngiltere’ye ulaşınca 50 centlik donu kafasına göre fiyatlandırıp satıyor. Böyle olunca yıllar içinde bu üretimleri yapan, tekstilde ürün tasarlayan insanlar oldu. Son 25 yılda vergi iadesi yok. Gömlek, don ihracatı devam etti. Bir sürü eğitilmiş insanımız oldu. Türkiye tekstile 7 yıllık sürede 3-4 milyar dolar vergi iadesi ödedi, son 30 yılda da 15 milyar dolardan 450 milyar dolar ihracat yaptı. Yani vergi iadesi yüzde 20-40 diye aldıklarını sananlar bu işi yüzde 1’de öğrendiler. AB bir gün İtalyanları yakaladı. İtalyanların ürettik dedikleri spagetti kapasitelerinin 8 katı. Bunun parasını da yıllarca almışlar AB’den. Bu işleri herkes yapıyor. Gece yarısı kırmızı ışık yanıyor mu yanıyor ama kimse bakmaz, basar gider. İnsanların içinde bu var. Ama bir yerde kamera vardır ve yakalanırsınız. Önemli olan kameranın nerede olduğunu bilmek.

BAYRAMPAŞA’DA 45 GÜN YATTIM

NASRULLAH Ayan Türkinvest’in alınması ve sonrasında yaşananları ise şöyle anlattı:


Tamamen tesadüf eseri Türkinvest’i aldım ve aldığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Sonunda Türkinvest’i almışım. İyi bir kadro kurmuşum. Günlük 25 bin dolarlık borsanın işlem hacmini 500 bin dolara sonra 1 milyon dolara sonra da 50 milyon dolara taşımışım. Derken repo işlemlerinde tıkanıp kalmışım. Karşıma sürekli engeller çıkarılmaya başlanmış. Ankara’ya yetkililerle görüşmeye gitmeye karar vermişim. O gün çok sıkıntılıyım. Nasıl karşılanacağımı kestiremiyorum. Bakan Güneş Taner bulunduğumuz salona geliyor. Hayretle karşılıyorum. Yakası açık bir gömlek giymiş ve daha da tuhafı ayağında kırmızı renkli kovboy çizmeleri var. Hoş geldiniz demeden, “Ooo tavuk hırsızları gelmiş, kümese girmişsiniz, bari çan taksaydınız” diyor. Ben daha ağzımı açmadan, Taner İstanbul Valisi’ni arıyor ve Türkinvest’in basılmasını istiyor.

Neden batırıldığımı hiçbir zaman anlamadım. O tarihleri iyi bilmek lazım. Devlet Kürt sorununu çözmek için şiddete yönelmişti. JİTEM’le birlikte faili meçhullerin zirve yaptığı dönemdi. Beni Kürt işadamları listesine koyduklarını düşünüyorum. Esasında hiçbir zaman o gruplarla işim olmadı ama Mardin doğumlu olmam, Ayan soyadım dolayısıyla ki MGK’nda benim Ermeni kökenli olduğum konuşulmuş. Tüm bunlar üst üste eklendiğinde ipimin neden çekildiğini görebiliyorum.

HER SABAH AYNAYA BAKABİLİYORUM

Borsayı uzun süre sizin yönettiğiniz söyleniyor. Nasıl bir gücünüz vardı?


- Bir dönem gerçekten de çok güçlüydük. 1989-92 yılları arasında Borsa’nın yüzde 50’sine hakimdim. Borsa’da bana en yakın işlem yapanlar yüzde 50 altımda kalıyordu. Ancak 1992 sonrası denge değişti. 94’e kadar hep ilk 10’da yer aldım.

Sizin için finans kurdu da deniliyor, spekülatör de... Vicdanınız rahat mı?

- Yönlendirdiğim kağıtları alanlar hep kazandılar. Ancak 2000’den sonra borsada halka açık şirketler ve diğer bazı oyuncularla işler değişti. Çok sayıda insanın kağıdı çöp oldu. Ben her sabah aynaya bakabiliyorum. Vicdanım da rahat.

TÜRKİYE, IRAK VE SURİYE DEĞİL, ENSEYİ KARARTMAYIN

Önemli işadamlarıyla ilgili İsviçre’de yaşanan para trafiğini anlatıyorsunuz kitabınızda. Sansür uyguladınız mı?

- Çok sansür var. Bazı şeyler var ki benimle mezara gidecek. Bu kitaptaki amaç insanları deşifre etmek değil. Bu kitap yeni kuşakların 1980’den başlayan süreçte Türk ekonomisinden ders almalarını sağlamayı amaçlıyor. Bankacılıkta biz buralardan geldik. Biz Amerika’ya açıp telefon beklerdik döviz satmak için, şimdi internetten yapılıyor.

Şu günlerde çok konuşuyoruz. Dengeler değişiyor. Türkiye üzerinde planlar var diye. Siz nasıl görüyorsunuz?

- Türkiye Suriye değil, Irak değil. Türkiye büyük bir ülke. Türkiye’nin en büyük talihi jeopolitik konumu. Boğazlar… Bizden vazgeçemezler. Birileri Boğazları pay edebilse belki farklı olurdu. Bu yüzden enseyi karartmayın diyorum.

ZAMANLAMA MANİDAR DEĞİL

Neden bu zamanda kitabı çıkarmaya karar verdiniz?


- Bu kitabın hikayesi 7-8 yıllık. Bir arkadaşla yola çıktım. 60 saate yakın konuştum. Deşifre edildi. Konuşmamın yazı diline aktarılması aynı şey olmadı. Canım sıkıldı. Bıraktık. 2 sene evvel sizin de arkadaşınız gazeteci Ali Ağaoğlu beni bir gruba çağırdı. O grupta Türkiye’nin geleceği, dünyanın geleceği konuşuluyor. Ali Ağaoğlu, “Anlattıklarını, yaşadıklarını yaz” diye ısrar etti. Yazdık. Zamanlaması manidar değil. Bu kitap ne zaman çıksa gündeme oturur. Çünkü bugünlere nasıl gelindiğini anlatıyor.

HEP ‘NUTUK’ OKUDUM

Kitapta her sıkıştığınızda Nutuk okuduğunuzu yazmışsınız. Hala Nutuk okuyor musunuz?


- 23 yıl okudum. Hayatıma yön vermek için hep Nutuk okudum. Müthiş bir mücadele, hayatta hiçbir zaman vazgeçmemiz gerektiğini gösteriyor. Siyasi dehanın her şartta nasıl başardığını görüyorsunuz. Örneğin beni Hilafetin kaldırılması çok etkiler. Hilafetin kaldırılması için öneri veriliyor. Atatürk anlatıyor: “Sabahtan akşama kadar arkadaşlar konuşuyor. Konuşmanın bir yere gidemediğini görünce masanın üzerine çıktım ve ‘muhtemelen hilafet bu gece kaldırılacaktır ve lakin bazı keleller de gidecektir’ dedim” diyor. Komisyon başkanı kifayeti müzakere kararını öneriyor, vekiller oylamaya geçiyor ve hilafet kaldırılıyor. Dehanın nasıl işlediğini görüyorsunuz.

Atatürk, 19 Mayıs’ta gemiye biniyor, İzmir 9 Eylül’de kurtulana kadar padişah aleyhine bir şey söylemiyor hep “Padişahımızı kandırıyorlar” diyor. 9 Eylül’de ise telgraf çekiyor ve “Ey vatan haini” diye başlıyor. İnsan hayatında yeri gelmeden söylenen her söz büyük tehlike arz eder. Vahdettin o telgrafı alınca hemen İngilizlere sığınıyor ve “beni alın” diyor.

İtibar nakitten daha değerli değil mi?

- Kesinlikle. Bir insanın yaşaması için ayda 1000 dolar da yeter 15 bin dolar da yeter. 500 bin dolarınız da olabilir ama ayda 100 milyon dolar yiyemezsiniz. Bunlar yenecek paralar değil. Dağıtmak da adil olmaz. Herkese yetişemezsiniz. Ama itibarınız varsa o paraları yeniden kazanırsınız. Hayatımın hiçbir döneminde para kazanmakta zorlanmadım.


Hürriyet-Elif Ergu

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları