loading
close
SON DAKİKALAR

Nazım Hikmet ve dizeleri

Nazım Hikmet ve dizeleri
Tarih: 03.06.2016 - 11:49
Kategori: Kültür & Sanat

'Aşk'ın şairi Nazım Hikmet ölümünün 53. yıldönümünde; insanı, vatanı, toprağı, acıyı, hasreti, umudu, yaşamı, dünyayı 'aşk' ile anlatmaya devam ediyor...

'Aşk'ın şairi Nazım Hikmet ölümünün 53. yıldönümünde; insanı, vatanı, toprağı, acıyı, hasreti, umudu, yaşamı, dünyayı 'aşk' ile anlatmaya devam ediyor...

Hürriyet Kavgası

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.

Beyazıt'ta şehit düşen
silkinip kalktı kabrinden,
ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

Yazılma Tarihi 1962

Nazım Hikmet Ran


Kadınlar

Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız

Nazım Hikmet Ran


Güneşi İçenlerin Türküsü

Bu bir türkü
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
" o an"
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!

Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!


Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!

Nazım Hikmet Ran

Bu Vatana Nasıl Kıydılar

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Yazılma Tarihi 1959

Nazım Hikmet Ran


Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri

Ne güzel şey hatırlamak seni : 

ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti :
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Nazım Hikmet Ran


Yürümek
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...

Nazım Hikmet Ran


Nazım Hikmet Ran 20 Kasım 1901 tarihinde, Selanik’te dünyaya gelmiştir. Ailesi tarafından 17 Ocak 1902 tarihinde nüfusa kaydettirilmiştir. İlk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 1913 tarihinde yazmış ve aynı yıl Galatasaray Sultanisi’nde ortaokula, 1917 yılında ise Heybeliada Bahriye Mektebi’ne başlamıştır. Daha sonrasında ise Kurtuluş savaşında savaşmak için Anadolu’ya gitmiştir. Aşırıya kaçan halleri tespit edildiği için bahriyeden ayrılmak zorunda kalmıştır. Nazım Hikmet aldığı edebiyat eğitimi sayesinde, daha sonra Bolu’ya öğretmen olarak atanmıştır. Öğretmenlik yapmak istemeyen Nazım Hikmet, Batum üzerinden Moskova’ya gitmiş, burada siyasal bilimler ve iktisat okumuştur.

Nazım Hikmet Ran 1930 yıllarında tanışıp evlenmek istediği büyük aşkı Piraye ile 1931 yılında evlenme kararı almış, fakat araya giren tutuklamalar gibi sebepler yüzünden ancak 31 Ocak 1935 yılında evlenebilmişlerdir.

Nazım Hikmet’in daha öncesinde Sovyetler Birliği’nde 2 kez evlendiği de bilinmektedir. İlk evliliği bir Türk olan Nüzhet Hanımdır. İkincisi ise bir Rus olan Dr. Lena’dır. İkisi ile de evliliğini sürdürememiş ve çeşitli sebepler yüzünden ayrılarak daha sonra Piraye ile evlenmiştir. Nazım Hikmet Ran’ın Piraye’ye yazdığı birçok eseri vardır.

1924 yılında Moskova’da yayınlanmış olan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’dir. Aynı yıl Türkiye’ye dönmüş ve Aydınlık isimli dergide şiirleri yayınlanmaya başlamıştır. Fakat dergide yayınlanan şiirler yüzünden Nazım Hikmet’e 15 yıl hapis istendiği için yeniden Moskova’ya dönmüştür. 1928 yılında çıkan af ile Türkiye’ye dönüş yapan Nazım Hikmet, Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlamıştır. Bu derginin Nazım Hikmet’in tanınmasında rolü büyüktür.

Nazım Hikmet yine şiirleri yüzünden 10 yıl sonra 1938 yılında 28 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Çankırı, Bursa ve İstanbul cezaevlerinde yatmış, 1950 yılında çıkarılan af ile de ceza süresinin üçte ikisi affedilmiştir. Cezaevindeki son 2 yılına girmek üzere olan Nazım Hikmet, kendisini ziyarete gelen, dayısının kızı Münevver’e aşık olmuştur. Piraye ile boşanan Nazım Hikmet Münevver ile evlenmiştir. 12 yıl boyunca hapis yattıktan sonra öldürüleceğini düşünerek Moskova’ya tekrar dönmüştür. Bu yüzden Türkiye vatandaşlığından çıkarılmış ve Polonya vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını almıştır. Moskova’da 1963 yılında geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetmiştir. Mezarı Moskova’da bulunmaktadır. Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet, ölümünden 46 yıl sonra 5 Ocak 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarılma işlemi iptal edilmiştir.

Vişne Haber Ajansı - Çiçek Güçlü

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları