Nazım Hikmet Ran 51. ölüm yıl dönümünde, tüm Türkiye ve Moskova'da mezarı başında anıldı...
Nazım Hikmet Ran 51. ölüm yıl dönümünde, tüm Türkiye ve Moskova'da mezarı başında anıldı...
2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması gündeme geldi. Yıllardır tartışılmakta olan Nâzım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu düzenlemenin sadece yaşamakta olanlar kişiler için düzenlendiğini ve Nâzım Hikmet'i kapsamadığını belirterek bu yöndeki talepleri reddetti. Dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, İçişleri Komisyonu'nda "Tasarıda, şahsa bağlı hak olduğu için bizzat müracaat etmesi gerekir. Arkadaşlarım da olumlu şeyler belirttiler, komisyonda görüşülür, bir karar verilir" dedi.
2009 yılının 5 Ocak Günü "Nâzım Hikmet Ran'ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge" Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. Nâzım Hikmet Ran'a yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 1951 yılında vatandaşlıktan çıkartılan Ran'ın yeniden Türk vatandaşı olmasına[özgün araştırma?] ilişkin önerinin Bakanlar Kurulu'nca oylanarak kabul edildiğini söyledi.
Bakanlar Kurulu'nun 05.01.2009 tarihinde aldığı bu karar, 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlandı ve Nâzım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.
1902 yılında Selanik’de doğmuş 1963 de Moskova’da hayatını kaybetmiş dünyaca ünlü şair ve yazarımızdır.Nazım Hikmet’in soyadı Ran’dır. Anne ve baba kolundan paşaoğlu (paşazade) olarak büyütüldü, özen gördü, ailenin parasal sıkıntıları yüzünden halk okullarına gitmek zorunda kaldı. Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirip donanmaya katıldıysa da sağlığının bozukluğu tehlike yaratınca askerlikten çürüğe çıkarıldı (17 Mayıs 1920). Seçkin bir edebiyat eğitimi aldı, erken yaşlarda hece geleneğini izleyerek romantik ürünler verdi, gençliğin diri gücüyle Anadolu’ya geçti.
Bolu öğretmenliğinden öğrenim için Moskova’ya gitti (Ağustos 1921-Doğu Halkları Universitesi’nde yüksek öğrenim). Serbest nazım tekniği ile yazdığı ilk şiirler bu yılların izlenim ve coşkusunu taşımaktadır. Ekim 1924'te yurda tekrar gizlice giriş yaptı. Daha sonra İstanbul ve İzmir’de çalışmatya başladı. Takrir-i Sükun Yasası üzerine yazılarını yaıyımladığı dergi kapandı. 1 Mayıs 1925 yılında yayımlanan sayısı ile kadrosu tutuklanmaya başlanan Aydınlık dergisi olayından kurtularak Haziran 1925'de SSCB’ye kaçtı. SSCB de bulunduğu dönemde gıyabında yargılandı 12 Ağustos 1925'de 15 yıla mahkum dildi.
1926 senesindeki cumhuriyet bayramı affı ile cezası ortadan kalksa dahi gizli bir parti üyeliği olduğu iddiası ile 28 Eylül 1927'de bu kez 3 ay hapse mahkum edildi. 1928'de Güneşi İçenlerin türküsü ismi altında ilk şiir kitabını yayımladıktan sonra Kafkaslar üzerinden yurda gizlice girmek isterken yokluğunda gerçekleşen duruşmalarda 15 yıla hüküm giymesi (12 Ağustos 1925), 1926' daki Cumhuriyet Bayramı affıyla ortadan kalktıysa da gizli parti üyesi olma suçlamasıyla yokluğunda bu kez üç ay hapisle cezalandırıldı (28 Eylül 1927); Baku da ilk şiir kitabını yayımlattıktan sonra (1928; Güneşi İçenlerin Türküsü) Kafkasya sınırından yurda girmek tutuklandı. Tutukluluk süresi aldığı cezadan fazla olduğu için 23 Aralık 1928'de serbest bırakıldı.
Bu tarihten sonra İstanbul’da basın hayatına atıldı. 1929-1936 arasında gazetecilik, fıkra yazarlığı şiir yayımı (Resimli Ay) ile uğraştı; oyunları Şehir Tiyatrolarında sahnelendi {Kafatası, Bir Ölü Evi, Unutulan Adam), yeni şiir denemelerine girişti (835 Satır, 1929; Jokond ile Si-Ya-U, 1929; Varan 3, 1930; 1 artı 1 eşit, 1930, Sesini Kaybeden Şehir, 1931; Benerci Kendini Niçin Öldürdü:, 1932; Taranta Babu’ya Mektuplar1935; Portreler, 1935; Simav-na Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, 1936).
Nazım Hikmet’in, 1909'larda başlamış olan futurizm akımının etkisinde kaldığını, sembolizme karşı tepki görünümünde doğan Rus şiirindeki bazı şiir güçlerinden yararlandığını (Mayakovski, Klebnikov), kuruculuk (kontrüktivizm) adım alan anlayışla şiire düzyazı yöntemlerini sokan görüşten yana olduğunu, doğmakta ve gelişmekte olan yeni gerçekçiliği ve insanı, bu insan ile dünya arasındaki ilişkiyi dile getirmeyi amaç edindiğini belirtir. 1938'de Harp Okulu’ndaki bir olayla ilişkili görülerek tutuklandı. Askeri ayaklanmaya hazırlamak ile suçlanıp yargılanarak hüküm giydi. Uzun hapis yıllarında (Çankırı, İstanbul, Bursa) şiir yazma, çeviriler yapma olanağını bulması, eserini zengin bir toplama eriştirdi. Otobiyografik öğlerle dolu romanı Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim 1967 yılında yayımlandı.

Çok ürün vermiş olmasına karşın tiyatro türünde önemli bir yazar sayılmaması gerektiğini kendisi yazarmıştır. Ferhad ile Şirin (1965), Sabahat (1965), İnek (1965), Unutulan Adam (1935, 1966), Kafatası (1932, 1966), Bir Ölü Evi Yahut-Merhumun Hane si (1932, 1966, Ocak Başı oyunuyla birlikte, 1966), Ocak Başında (yolcu ile birlikte başka basım, 1966), Yusuf ile Menofis (1966) vb. Temmuz 1950'de ki af kararıyla hapisten çıkan Nazım Hikmet’in Türkiye’den kaçtıktan sonraki yaşamı tam aydınlık değildir. 3 Haziran 1963'de Moskova’da öldüğü için oraya gömüldü.
Politik ayrılıkların yarattığı uzaklık yabancılaşma yüzünden şiirinin -1936 sonrası- Türk Edebiyatı’nın kendi iç gelişiminin dışında olup bittiği için ayrı bir inceleme konusu olmalıdır. Ölümünden sonra Türkiye’de basılabilen şiir kitapları: Saat 21-22 Şiirleri (1965), Dört Hapishaneden (1966), Rubailer (1966), Yeni Şiirler (1966), Memleketimden İnsan Manzaraları (5 cilt, 1966-1967), Kuvayı Milliye (1968), Son Şiirleri (1970). Mektupları derlendi: Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar (1968), Oğlum, Canım Evlâdım, Memedim (1968), Bursa Cezaevinden Va-Nu’lara Mektuplar (1970), Nazım ile Piraye (1975). Tüm eserleri Asım Bezirci’nin emeğiyle 8 cilt halinde toplandı (1975-1980) Gençliğinin ülkücü coşkusuna denk düşen bir devrim dizisini görme olanağı, Nazım’da şiirini gelenekçi öğlerden arıtma, yepyeniye götürme anlayışını yaratmıştır. En seçkin ve etkili uyaklardan yararlanırken vezin disiplininden iyice uzağa kaçtığı görülür.
Dizelerini kırıp küçülterek, kimi zaman heceler bölümüne indirerek yinelenmelerden yararlanmaya dikkat eder. Söylev gücü kazanmış halk ağzıyla toplumcu konuları gelecekçiliğin inancıyla kaynaştırmaya çalışır. Onun için bir zaferi de 1930'larda ve herkesten önce temiz Türkçe denemesini gerçekleştirip asıl şiir dilini bulmasıdır. Dünya sorunlarına açık ve bilinçle hem yurdunun hem evrensel kamuoyunun güncel yorumuna girişi de sanatçılık sorumluluğuna yüklediği soylu bir görevdir.
NAZIM HİKMET ŞİİRLERİ
O MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ - NAZIM HİKMET O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. KIZ ÇOCUĞU Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler.