Okan Müderrisoğlu'nun bayram öncesi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme
Bir CHP gözlemi
Bayram öncesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile TBMM'deki makam odasında sohbet ettik. Kemal Bey, her zamanki nazik üslubuyla karşıladı bizi. Sorularımıza bazen açık yüreklilikle bazen olayın özüne teğet geçen yanıtlar verdi. Özellikle CHP'nin iç dinamiklerine yönelik sorularımızı kısa açıklamalarla geçiştirmeyi tercih etti. Bu anlarda konuyu "yolsuzluk" iddialarına getirdi ve iktidar partisinin hassas meselelerin üstüne gitmediğini savunarak soluklanmaya çalıştı.
Kılıçdaroğlu'nun anlatımları sonrasında, bazı gözlemlerimi ve CHP'deki tanıdıklardan edindiğim izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Kuşkusuz aktaracaklarım sadece bana ait değerlendirmeler...
Sarıgül Sendromu: Görünen o ki CHP'ye sonradan eklenen, İstanbul ağırlıklı bir grup vekil, Kemal Bey'e rağmen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'le dirsek temasında. Sarıgül'ün yeniden CHP'ye kazandırılması düşüncesi, genel başkanlık katından dönmüş gibi. Kılıçdaroğlu'nun, bırakın Sarıgül'e yeşil ışık yakmayı, bu proje üzerinde çalışan milletvekillerine dahi mesafeli durduğu söylenebilir. Nitekim Kemal Bey bizlere, "Bireysel beklenti ve hedeflerle CHP'ye gelmek isteyenlere kapımız kapalı" derken, aslında Sarıgül'ü işaret etti. Ancak, çekirdek bir ekibin 2014 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için Sarıgül'ü hazırladığını hatta Ankara planları yazdıklarını belirtmek, kehanet olmaz.
Silivri Gündemi: CHP'de kritik kararların anlık veya dışsal etki ile alındığı kuşkusu uyandıran bir diğer alan da Silivri'deki tutuklu vekiller. Örneğin, Kılıçdaroğlu, "Silivri'deki milletvekillerinizi ziyaret edecek misiniz?" sorumuza "Biliyorsunuz bayramda Van'da olacağım. Ama arkadaşlar gidip ziyaret ediyorlar" demişti. 5 gün sonra Silivri'ye gidip, sahiplendi. Temmuz ayındaki yemin krizini "zoraki protokolle aşabilen" CHP'nin, bir yandan AK Parti'nin adım atmasını beklemesi diğer yandan "yeni hamlelerimiz var" demesi de manidar.
Kürt Raporu: Liderler, netameli dosyaları gerektiğinde mutemet adamları üzerinden tartıştırabilir. Ama o tartışmanın dozu, ekibe sahip çıkma duruşunu zedeledi mi, durum değişir. Yani Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun Kürt Sorunu konusundaki çözüm önerileri için "Şahsi çalışması" diye işin içinden sıyrılmak belki zaman kazandırabilir. Ancak, "Raporun içeriğine katılıyor musunuz?" sorusuna, "Daha tamamını okumadım" karşılığı verilince samimiyet boşluğu doğar.
Kadro İstikrarı: "Yeni CHP" söylemi ile yola çıkan ve hatırı sayılır kredi kullanan Kılıçdaroğlu, neredeyse tüm mahfillerde "kurmaylarını sürekli değiştirdiği" gerekçesi ile eleştiriliyor. Değişimin simge isimlerinin bile bir yıl içinde eskitilip değiştirilmesi, mevcut parti yöneticilerinde de "güven eksikliği" yaratıyor. Genel Başkan'ın, özel ortamlarda örgütlerinden, yöneticilerinden rahatsızlığını ifade etmesi de bu tablonun tuzu biberi oluyor.
İddialar ve Arkası: Siyaset sahnesindeki yükselişini, "dosya sorgulamasına" borçlu olan Kılıçdaroğlu, son dönemdeki iddiaları ile kamuoyunda umduğu kadar mesafe alamıyor. Zihinlerde "istihfam" oluşturuyor ama gerisi güçlü gelmeyince Genel Başkan imajı zayıflıyor. Bir iddiayı liderin ortaya atması ile parti yöneticilerinin tartışmayı başlatıp, takipçisi olması arasında da ayrım yapılamıyor.
Zamanlama Problemi: CHP'nin muhalefet etme biçimi, iktidarın gölgesinde kalabiliyor. Günlük olaylara sıkışan parti beyanatları, iktidar partisi sözcülerinin karşı ataklarıyla eriyip gidiyor. Bir siyasi tez ileri sürülürken "İktidar partisi bizi açığa düşürür mü?" ürkekliği hissediliyor.
Özetle...
CHP'de, genel başkanın ve partinin giderek içe kapandığı, vekillerin sol siyasetteki muhtelif arayışlara açık hale geldiği süreç yaşanıyor. Ve bir Kurultay daha geçmeden, seçimin hesaplaşması tamamlanmadan, iç suların durulmayacağı anlaşılıyor.