loading
close
SON DAKİKALAR

Ömer Çelik'ten gaf: Türkiye'ye 'terör örgütü' dedi

Ömer Çelik'ten gaf: Türkiye'ye 'terör örgütü' dedi
Tarih: 05.01.2021 - 12:15
Kategori: Siyaset

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK toplantısı sonrasında gerçekleştiği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Ömer Çelik, Türkiye’nin terörler mücadelesinden bahsederken "Türkiye DEAŞ’la da mücadele eden yegane terör örgütüdür. Türkiye PKK ile de mücadele eden yegane terör örgütüdür" ifadelerini kullandı. Çelik'in dil sürçmesi sosyal medyada gündem oldu.

Ömer Çelik'in açıklamaları şöyle:
"-Covid sürecinde teşkilatlarımızla bir araya gelme noktasında çeşitli sıkıntılar oldu ama 13 Ocak'tan il kongrelerimize Covid önlemlerine uyarak yeniden başlıyoruz. Yeni dönemde sizinle paylaşacağım konular çerçevesinde, demokrasi konusunda, reformlar konusunda gerçekleştireceğimiz faaliyetler var.

-Dünya’daki olağanüstü gelişmeler karşısında Türkiye krizi sağlayacak bir büyüklükte olduğunu gösterdi. 155 ülkeye yardım yaptık. Mevlana’nın sözüyle yardımlar ulaştırıldı. Sağlık çalışanlarımızın ne kadar fedakar olduğu görüldü. Bunu sadece meslek olarak yapmadılar. Vatanseverlik anlayışına bambaşka bir boyut kazandırmışlardır.

-Şehir Hastaneleri’nin varlığı stratejik bir gücümüz olmuştur. Tabi ki milletimiz daha fazlasına layıktır.

-En önemli olaylardan birisi de Diyarbakır annelerinin 2020 yılı içerisindeki evlat nöbetidir. Çocuklarına kavuşmak için çok asil dünyaya örnek olacak bir nöbet ortaya koydular.

-Türkiye DEAŞ’la da PKK ile de mücadele eden yegane terör örgütüdür. Türkiye'nin terörle mücadelesi dünyanın en yüksek meşruiyete sahip terörle mücadelesidir.  

-Ayasofya Camii’nin açılması güçlü bir iradenin ortaya çıkması ile sağlanmıştır. Milletimiz Ayasofya Camii ile buluştur. Milletimizin sevindiğini biliyoruz. Ayasofya 2020’nin ve bütün zamanların tacı olarak gönüllerimize kazınmıştır. Milletimizin duasına katılmanın büyük bir sevinç olduğunun farkındayız.

-Doğal gaz arayışımız stratejik olarak oyun değiştirici bir tablo ortaya koymuştur. Bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Gelecek nesiller için önemli bir keşiftir.

-ABD Başkanlık seçimleri tüm dünyayı meşgul etti. ABD demokrasisinin ağır bir değerler krizine girdiğini gördük.

-100 yıl aradan sonra Libya’da meşru hükümetin desteklenmesi Akdeniz’deki denklemi değiştirmiştir. Libya ile imzalanan anlaşma neticesinde Doğu Akdeniz’de hak ve menfaatlerimizin garantiye alınması yönün güçlü hamle ortaya konulmuştur. Darbeci olan toplu mezarlarından sorumlu olan Hafter güçlerinin arkasında olan Fransa’dır.

-KKTC ile ilgili tartışmalar açısından da 2020 önemliydi. Cumhurbaşkanımızın seçim sonrası yaptığı ziyaret tarihidir. AB’nin Rum kesimiyle dayanışmaya girmesi yanlıştı.

-Cumhurbaşkanımız 2020’de salgın nedeniyle 2 kez toplanan G-20 zirvesine video konferans yöntemiyle mesaj gönderdi. Covid sürecinde bile güçlü bir siyaset ortaya koyduk.

-Öğretmenlere, yargı mensuplarına, çiftçilere hakaret ettiklerine şahit olduk. En önemli konulardan bir tanesi bu iktidarı seçimli ya da seçimsiz götüreceğiz şeklinde, halen Türkiye bu kadar acılar yaşamışken ortaya konmuş tavırdır. İktidarı seçimsiz nasıl götüreceksiniz? Böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Bu açık şekilde vesayet çağrısıdır, darbe çağrısıdır, askeri müdahale çağrısıdır. Bu bir suçtur, bu utanılması gereken bir yaklaşımdır. Ama buna rağmen bu üsluba devam ettiler. Kazara yapılan şeyler mi diye düşündüğünüzde, kazara yapılmadığını da görüyorsunuz. Esasında demokrasiyi vitrin süsü haline getirerek arkadaki vesayet zihniyetinin en uygun zamanda kriz zamanlarında nasıl fışkırdığını hep beraber görüyoruz.

-2020 yılının son faşist saldırısı CHP'li Fikri Sağlar'dan geldi. Türbanlı bir hakimin ben adaleti sağlayacağına inanmıyorum diyor. Sosyal medyadan demokrat arkadaşlar tepki gösterdiler. Birisinin dininden bahsederek AB'de, şu dinden olan hakimin ben adaleti sağlayacağına inanmıyorum dese nasıl bir tavır ortaya koyulur? Çok üzücüdür. Genç kızlar geçmişte hayatlarının en önemli dönemlerini kaybetti. Neonazilerin konuşacağı üslupla konuşuyorlar. Ben üniversitede hizmet alan veren ayrımı yapıyorum, ben türban ve başörtüsü ayrımı yapıyorum... Bir kere kadınlar konusunda saygılı bir dil konuşmayan hele kadınları hedef gösteren birinin ne demokrat ne medeni olması mümkündür. Her şeyden önce bu saldırgan dilinin bırakılması gerekir. Bu alenen kadın haklarına saldırıdır. Çünkü bunun sonu yok. Bu kadar acı ödenmiş, nesiller kaybolmuş. Hala utanmadan böyle bir faşist saldırı gerçekleştirebiliyor. Sonra diyor ki, "bu bir ifade özgürlüğü" Ne zamandan beri kini tahrik etmek ifade özgürlüğü oluyor? Bunun karşısında susanlar, ancak biz tepki verdikten sonra veriyorlar. Emin olun Cumhurbaşkanımızın liderliğinde verdiği demokrasi mücadelesi başarıya ulaşmasaydı, bunların hiçbiri bugün artık bu haklar verilmiştir buradan geri dönmeyelim de demezdi.

Ama şöyle bir hayrı olmuştur. Bazen düşünülüyor, bu mevzular geride kalmıştır gibi. AK Parti bedeli ödeyenlerin başında gelir. Partimiz kapatılmaya çalışıldı, bunu aştık. Cumhurbaşkanımıza, kamuoyunun bildiği bilmediği bir sürü tehditte bulunuldu, onların hepsini aştık. 27 Nisan'da muhtıra verilmeye çalışıldı onu iade ettik kağıt parçasına çevirdik. Sonuçta demokratik bir olgunlukla bu aşılmış.

Cumhuriyetin ideali kadınları okutmaktır, kadınların kamusal alana çıkmasıdır kimlikleri ne olursa olsun. Bu bakımdan kadın haklarının bu mücadelesi verilirken, mevcut siyasi liderler içerisinde hiç kimse Cumhurbaşkanımıza yaklaşamaz.

-Şimdi bir başkası çıkmış. "Erdoğan seçimle gitmez, o da doğal afet olması lazım. O da Avustralya gibi büyük yangın olması lazım" diye. Bunlar ruh sağlığı yerinde insanlar değil. Darbe bir millete yapılacak en büyük kötülüktür. Darbe, bir millete düşmanın yapamadığı düşmanlığı yapma mekanizmasıdır. Darbe bir milletin namusuna saldırısıdır. Bunu ağzına alan kişinin vatanseverlikle hiçbir ilgisinin olmadığı açıktır.

-İlker Başbuğ'un yaptığı açıklamalar... Diyor ki, "Erken seçim olsaydı diyor 27 Mayıs darbesi olmazdı diyor. Sonra darbenin iyi bir şey olmadığını söylüyor. Fakat garip olan şu, CIA başkanına atıf yaparak erken seçim olsaydı darbe olmazdı, arkasından da CIA Başkanını da dediği gibi CHP iktidara gelecekti diye bir mantık çıkıyor. Zoraki demokratlık bir yere kadar. Kokteyl demokratlık olmuyor. Daha vahimi de şudur. Darbe girişimleri konusunda mukayese yapıyor. Darbenin aması olmaz. Darbenin birine kötü, öbürüne daha az kötü, bu kırmızı, bu yeşil gibi etkiletleme yapıyorsanız burada demokratlık çıkmaz. Darbe milletine silah çekmektir, darbe emri alçaklıktır bitti. Bunun iyisi kötüsü yok. En son Fetullahçı terör örgütüne verilen cevap her darbeye yapılması gereken muameleyi göstermiştir.

-Almanya merkezli olarak Alevi vatandaşlarımız koparmak için yapılan çalışmaları takip ediyoruz. Bunlar Aleviliği İslam dışında bir alan yaratmak istiyorlardı. Türkiye’ye karşı istihbarat çalışmalarının olduğunu görüyoruz. Aleviliği Türklükten, İslam’dan koparmak isteyenlerin istihbarat çalışmaları olduğunu görüyoruz.

-Birilerinin ortaya koyduğu eleştiriler, işte akademik özgürlük yok ediliyor gibi bir şeyin hiçbir geçerliliği yok. Ama işin geldiği noktada şu var. Rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Şimdi isim vermek istemiyorum, geçmişte bir Boğaziçi Rektörünün ANAP'a danışmanlık yaptığı biliniyor, SHP'ye yakınlığı biliniyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir ki.

Boğaziçi göz bebeğimizdir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Türkiye'nin kıymetlileridir. Ama şimdi görüyorum ki onları temsil etmeyecek bazıları öğrencileri eyleme çağrı yapıyor. Biraz önce gördük, bu eylemde öğrencilerin nasıl davranması gerektiği, telefonlarına şifre koymalarını söylüyorlar, uzun saçlı olanların saçlarını topuz yapmaları şeklinde bir takım akıllar veriyorlar. Bu akılları vererek mi Boğaziçi'ni yüceltecekler? Bundan sonra yapılması gereken nedir? Akademik hedeflere ulaşmak, idari hedeflere ulaşmak, oradaki öğrencilerin hayatla ilgili ideallerine kavuşmaları için faaliyet göstermek ve buna yardımcı olmaktır. Boğaziçi üniversitesi şu ya da bu grubun değil, milletimizin hepsinin. Birileri çıkıp da biz ve onlar, bizim özerk alanımız ve buna müdahale ettirmeyeceğimize dair eylem planımız gibi bir şey yapıyorlar. Bu doğru bir iş değil. Sonra diyorlar ki, dünyada böyle bir atama yöntemi yok. Açın bakın arkadaşlar. Bakanların, Bakanlar Kurulu'nun atadığı birçok yöntemler var.

-SMA'lı çocuklar hepimizin gözbebeği. Bu MYK'da gündeme geldi, keşke o bölümü izleseydiniz. Cumhurbaşkanımızın bu çocukları nasıl kendi evlatları gibi sahiplendiğini herkes görseydi. Türkiye'de 1500 kadar evladımızın her biri devletin tedavi masraflarını üstlendiği ve bilimsel olarak onaylanmış tedaviden yararlanan çocuklar. Kampanya şunun üzerinden açılıyor, varlık fonuna devredilen para buraya devredilsin diye. O paranın yüzlerce katı bu çocuklar için harcanmıştır. Rakamdan bahsetmek bile ayıp. Feda olsun daha da harcanacaktır. Biz vatandaşımızın hassasiyetini de takdirle karşılıyoruz. Vatandaşımız, herkes bu rakamları bilmeyebilir. Şu anda bu çocuklara sahip çıktığımız mekanizmaları bilmeyebilir.

Bir takım siyasi parti liderlerinin, neredeyse karşımızda olan herkesin, nerede imla yanlışları bile benzer şekilde böylesine sorumsuz yaklaşım içine girmesi doğru değil.

Burada bir tane sahip çıkılmayan çocuk yoktur. Tabi ki tedavi tam olarak çocukların iyileşmesini sağlamıyor. Ama deniyor ki, bugün bir siyasi parti lideri diyor. "Orada öyle bir imkan varmış, bundan mahrum mu kalsınlar?" Bu tedavi diye bahsedilen mekanizmanın bu çocukları tedavi edeceğine dair kanıt yok, bu bir propaganda. Bir millet kendi evlatlarını kobay olarak kullandırır mı? O annelerin acılarını biliyorlar. Her biri hepimizin gözbebeği. Biz bu bahsedilen rakamların emin olun binlerce katını harcıyoruz. Bunu söylerken bile utanıyorum, feda olsun. Ama bunu dile getirdikleri için söylemek durumunda kalıyoruz. Bu devlet bu çocuklara sonuna kadar sahip çıkacak. Cumhurbaşkanımız tekrar tekrar ayrıntılı bilgi aldı. Ben bizi eleştiren vatandaşlarımıza da, insani olarak sahip çıkan vatandaşlarımıza da teşekkür ediyorum. Aldık, başımızın üstünde yeri var. Bilimsel kurullar onaylarsa çocuklar o tedaviye de alacak. Bu milletin çocuklarıyla, o annelerin duygularıyla oynamak, siyasi muhalefet yapmak yakışmaz. Bundan sonra da tedavi onaylanırsa, cumhurbaşkanımızın açık talimatıdır. O çocuklara da bu tedaviye erişme konusunda her türlü imkan sağlanacaktır."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları