'Orhan Kemal, edebiyatıyla işçilerin sesi olmayı tercih etti'
Işık Öğütçü, "Orhan Kemal Müzesi’ni 2000 yılında açtıktan sonra görsel olarak üstat daha netleşti. Bu eserlerinin nasıl bir yerde, hangi koşullarda yazıldığı ve yazdıklarının ne kadar içten, yaşamın kendisinden olduğu görüldü" dedi.
Edebiyatımızın önemli isimlerinden Orhan Kemal'in ölümünün üzerinden 50 yıl geçti. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan usta kalemin oğlu Işık Öğütçü, babası için "Hayatı geçim sıkıntıları ile geçmiş ama bu geçim sıkıntısı onun üretimini artırmış her bir yeni eseri bir öncekini aşarak onun edebiyatını ileri götürmüştür" ifadelerini kullandı.
BirGün'den Kadir İncesu'ya konuşan Işık Öğütçü, "Babam gerçekten büyük bir cesaret örneği göstermiş, kimsenin söz etmediği işçi haklarını, sömürüye karşı mücadeleyi, çalışan kadının var olma serüvenini, çocuk işçilerin dramını, küçük insanın evrensel problemlerini estetik bir sanat anlayışıyla edebiyatıyla vererek onların sesi olmayı tercih etmiştir" dedi.
Kadir İncesu'nun Işık Öğütçü ile yaptığı söyleşi şöyle:
Orhan Kemal’in ülkemizin toplumsal yapısını yapıtlarına başarılı bir şekilde yansıtmasının nedenleri neler?
Bizzat halkın içinde yaşaması ve yaşantısının da küçük insanların yaşantısı gibi olması. Kurgu yapmasına gerek duymadığı veya bilmediği bir konuyu yazmasına gerek duymadan o yaşantının direk merkezinde olarak gözlemleyerek, yaşayarak, sıkıntı çekerek, hapse düşerek büyük bir yaşam deneyiminin içinde olması ve mücadelesini böyle başarılı bir şekilde eserlerinde yansıtmasıdır nedeni.
“Fotoğraf makinesi objektifi sadakati, mümkün değildir” diyen Orhan Kemal’in yapıtlarının temel özellikleri neler?
Evet, kendisi de gerçekçi bir yazar olduğunu söyler. Ama gerçekçiliğin bir fotoğraf gerçekçiliği olmadığını da ifade eder. Fotoğraf o andır. O andan sonra olanları bilmeyiz. Oysa iyi edebiyatçı devrimci birikimini yazdığı eserle nedeni, niçini sorgular ve anlattığı konu içinde çözümü okura duyumsatır. Belli bir amaca ve sonuca yönelmeyi anlattığı olay örgüsüyle ustaca verir. Bu ustalık, eserlerinin anlatımında hareketin kendisinden ortaya çıkar. Engels’in dediği gibi, “Yazarın görüşleri ne kadar gizli kalırsa eser için o kadar iyi olur. Çözüm konudan ve eylemden kendi kendine doğmalıdır.” Yapıtlarının temel özelliği de devinimi ve çözümü toplumsal olayların doğallığı içinde ustaca vermesine bağlıdır diyebilirim.
Orhan Kemal’in yapıtlarında “mutlu son” kendisini nasıl gösteriyor?
Mutlu son demeyelim de mücadeleye devamı, umudu yeşerten son diyelim daha doğru olur. Örneğin “Gurbet Kuşları” kitabından şöyle bir örnek verebilirim. Memed kısıtlı imkânları ve kendi gücüyle bir gecekondu yapar. Fakat belediye gelip bunu yıkar. Yıkılan evi karşısında Memed perişan bir şekildedir, ağlamaklıdır. Oysa karısı ümidin ve mücadelenin devam ettiğini şu şekilde ifade eder: “Kalk lan kalk. Gene yaparık, yenisini yaparık!” Bunu günümüzde de çeşitli örneklerle görmek mümkün. Halkın direnişi ve doğru tercihlerle ne yıkılmaz denilen kalelerin yıkıldığını, geri adım attırıldığını, eziyetlerin bitirileceğini ve doğruların kazanacağı görülmektedir. İşte üstadın eserlerinde bu bilinç işlenerek yılmamayı ve mücadeleyi son noktasına kadar devam ettirmeyi öğütler. İyi insanlar yılmaz, mücadeleye ve direnmeye devam ettikleri takdirde mutlaka başarılı olacaklardır.
“Bu direnişi sırtında bir ailenin yükü varken yaşa da gör” diyen Orhan Kemal’in yazmak tutkusu ile geçim sıkıntısı arasında kalması yapıtlarını nasıl etkilemiştir?
Hayatı geçim sıkıntıları ile geçmiş ama bu geçim sıkıntısı onun üretimini artırmış her bir yeni eseri bir öncekini aşarak onun edebiyatını ileri götürmüştür. Kolay değil tabii. Aile kalabalık. Biz çocuklar büyüyoruz. Çocuklar büyüdükçe dertler ve ihtiyaçlar daha da artıyor. Ve tek geçim kaynağınız babanızın kalemi. Sürekli yazıyor ama bunun karşılığını maalesef alamıyor. Nedeni de babamın zorda olduğunu gören bu sektör, eserlerini ucuza almanın yolunu da bulmuş oluyor. Tabii yazar hakkını alamamış bu kimsenin umurunda bile olmuyor. Ne olursa olsun zamana karşı duran yazar, her olumsuz durumu, hayatın acısını harikulade bir güzelliğe dönüştürerek satırlara dökmüş tüm zamanların en sevilen sanatçısı olarak günümüzde de okunmayı sürdürmektedir.
Orhan Kemal “sessizlerin sesi” olmayı nasıl başardı?
Sessizlerin sesinin çıkmadığını gördüğü için. Babam gerçekten büyük bir cesaret örneği göstermiş, kimsenin söz etmediği işçi haklarını, sömürüye karşı mücadeleyi, çalışan kadının var olma serüvenini, çocuk işçilerin dramını, küçük insanın evrensel problemlerini estetik bir sanat anlayışıyla edebiyatıyla vererek onların sesi olmayı tercih etmiştir.
Yazdıklarını yayımlatma konusunda da zorluklar yaşadı mı?
Kitaplarının yayımlatılması konusunda ne yaşadığına dair güzel bir anısı vardır.
“Babıali yokuşundaki kitapevlerinin önünden ‘Orhan Bey, romanlarınızı getirir misiniz?’ demelerini içten içe bekleyerek geçtim. Millet oralı bile değil. ‘Vukuat Var’ı, ‘Hanımın Çiftliği’ni, ‘Bereketli Topraklar’ı yazan bu aslan değil de kendileri sanki!”
Bu anı üzerinden yıllar geçti. Ölümünün üzerinden de 50 yıl. Kitapları her geçen gün daha önemseniyor, gençler onu keşfediyor ve sürekli okuduklarını gördükçe de gençlere ve okurlara olan umudum artıyor.
Orhan Kemal için 2000 sonrası yeniden keşfedildi, diyebilir miyiz?
Doğru. Orhan Kemal Müzesi’ni 2000 yılında açtıktan sonra görsel olarak üstat daha netleşti. Bu eserlerinin nasıl bir yerde, hangi koşullarda yazıldığı ve yazdıklarının ne kadar içten, yaşamın kendisinden olduğu görüldü. Tekrar gündemde olmasını daha çok kitabının okura ulaşmasını, dizilerle milyonlarla buluşmasını sağladı.
“Bereketli Topraklar Üzerinde”nin kişilerinden Köse Hasan’ın ölüm sahnesini Seyhan kıyısında planlayan ve çevresine aldırmadan hüngür hüngür ağlayan Usta, kahramanlarını çok seviyor denilebilir mi?
Sadece kahramanlarını sevmiyor, onları yazarken yaşıyor. Sorundaki örnek gibi babamın Murtaza 2’yi yazdığı sıra, yazdıklarını bize okurken kendisini görmeliydin. Resmen Murtaza olmuştu. Ve karşımızda Murtaza duruyordu. Şivesiyle, hareketiyle bize kendisini anlatıyordu. Tüm eserlerinde kahramanlarının üzerine titrer, sever ve büyük insanlık sevgisiyle her türlü davranışlarını bize tarafsızca gösterir. Karar biz okurlarındır.
Orhan Kemal’in 3 Haziran’da kaybettiğimiz “Usta”sını da analım…
Babamın “Usta”sına yazdığı “Nâzım Hikmet’e” adlı şiirinden bir bölümü paylaşayım:
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
hikaye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları