Özgür Özel, Ahmet Özer ziyareti çıkışı açıklamasında; FETÖ’vari kumpaslarla iş görenler FETÖ’vari sonu görürler!
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i, Silivri Cezaevinde ziyaretinin ardından açıklamalarda bulundu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, “Bir şafak operasyonuyla evine gelip, belediyeye gelip balyozlarla kırıp yaratılan operasyon, yaratılan algı operasyonu onur kırıcıdır. Yatak odasına eşinin sokulmayıp, uykusundan polisler tarafından kaldırılarak gözaltına alınması onur kırıcıdır. Türkiye’de kimseye yapılmamış muameledir. Avukatsız işlemler hukuksuzdur. Dosyada gizlilik vardır. Ahmet Özer’in aktarımı ile söylüyorum: ‘Dosya bana gizli, avukatlarıma gizli. Basına açık. Ben altyazıdan okuduğumu ertesi gün avukatlarımdan duyuyorum. Sürekli basına gizlilik olan dosyadan bilgi sızdıran bir iletişim var’ diyor. İstanbul Başsavcısı’na sesleniyoruz: Bu dosyanın basın iletişimini kim yapar, niye yapar, ne amaçla yapar? Gizlilik olan dosyada bizlerin duymadığı şeyleri, ya da sonradan duyacağı şeyleri iktidara yakın medya nasıl yazmaktadır? Buradaki amaç nedir? Bunu konuşmak lazım. Önce televizyondan, sonra avukatlardan duyulan bir bilgi dosyanın maksatlı olarak manipüle edildiğini kanıtlamaktadır” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i, Silivri Cezaevinde ziyaretinin ardından açıklamalarda bulundu. Genel Başkan Özel, “Değerli basın mensupları bugün bir kez daha maalesef Silivri Cezaevi’nde özgürlüğü elinden alınmış, kendisini seçen Esenyurt halkına, 1 milyon Esenyurtluya hizmet etme imkanından uzaklaştırılmış, haksız ve hukuksuz yere burada tutulan bir akademisyeni, bir bilim adamını, bir kanaat önderini ve bir belediye başkanını ziyaret etmek zorunda kaldım” ifadelerini kullandı. Özel şöyle devam etti:
“MUHALİF TUTUMDAN DOLAYI BURADA TUTULUYORLAR”
“Bu cezaevinde şu anda Hatay’ın seçilmiş Milletvekili Can Atalay, partimizin mensubu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Daire Başkanı Tayfun Kahraman, Sayın Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Nasuh Mahruki gibi toplumun çok yakından takip ettiği ve tek suçları bu ülkede hak ve adalet mücadelesine nefes vermiş olan kişiler, söyledikleri sözlerden dolayı, yaptıkları herhangi bir eylemden değil söyledikleri sözlerden ve muhalif tutumlarından dolayı burada tutuluyorlar. Malum bugünkü ziyaret, neredeyse bir ay sonra gerçekleşmiş bir ziyaret. Milletvekilleri ziyaretle ilgili taleplerini bildirirler, bu ülkenin yerleşmiş kamu yönetimi anlayışı gereğince bekletmeksizin gerekli işlemler yapılır ve görüşmeler yapılır.”
“BİR KUMPASLA BURADA TUTULDUKLARINI BİLİYORUZ”
“Ben bu cezaevinde daha önce, terör örgütü lideri olduğu iddiasıyla bu cezaevinde bulunan bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ziyaret etmiştim. Partimizden seçilmiş milletvekilleri Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Milletvekili Engin Alan’ı, Mehmet Haberal’ı burada ziyaret etmiştim. O dönemde onların hepsi teröristti. Ama şu anda hepsinin bir yalana, bir kumpasa ve siyasi çıkarlara alet edilecek bir takım oyunlara argüman olarak burada tutulduklarını hepimiz biliyoruz. Bizim o dönem ‘kumpas’ dediğimiz davalara darbeden sonra Sayın Erdoğan, ‘Milli ordumuza kumpas kurmuşlar, hepimize kumpas kurmuşlar’ demişlerdi. Şimdi Erdoğan yine durmuyor. Savcı değişik, devletin içindeki yapılanma değişik, adları değişik, mantık aynı devam ediyorlar. Ahmet Yavuz’lar, İsmail Hakkı Pekin’ler, Cem Gürdeniz’ler, Murat Sabuncu’lar, Barış Terkoğlu’lar, Barış Pehlivan’lar, Murat Ağırel’ler, Merdan Yanardağ’lar, buradan geldiler ve geçtiler. Onların içinde şu anda itibarı yerinde olmayan kimse yok, hiç kimse yok. Onlar şu anda toplumun dikkatle dinlediği, değer verdiği, kendilerine saygı duyulan insanlar. Ama onları o günlerde buraya tıkanlara da saygı duyan yok. Bir kısmı şimdi burada yatıyor. O günlerde söylediğimiz gibi. O kumpasları kuranlar şimdi devlete karşı darbe girişiminden burada yatıyorlar. Kurdukları kumpasların cezasını çekiyorlar. Bavul bavul taşıdıkları sahte delillerin, kendilerine getirilen sahte delillerle tutuklama yapmanın cezasını çekiyorlar. Onların o suçu işlediklerine dair de bu toplumda genel bir kanaat var zaten. O günlerde söylediğimiz zaman gülüp geçenler, küçümseyenler şimdi ne durumdalar düşünsünler.”
“FETÖ’VARİ KUMPASLARLA İŞ GÖRENLER, FETÖ’VARİ SONU GÖRÜRLER”
“Son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. FETÖ’vari kumpaslarla iş görenler FETÖ’vari sonu görürler. Ya kaçarak, sıçan gibi bu ülkeyi terk eden Zekeriya Öz’ü hiçbirimiz unutmadık. Ya günü gelince o çok güvendikleri arkalarından çekilirler, ya kaçarak giderler ya da burada ettiklerinin cezasını çekerler. Bu yüzden tutuklamanın, gözaltının ilk anından itibaren çalınıp da açılacak kapıya çilingirle, balyozla gelenleri, belediye kapısını balyozla kıranları, aramaları FETÖ’nün ilk dönemi gibi avukatsız yapanları. Hukuksuz delilleri avukatsız koyanları, oradan alanları, ilk gün soruşturmayı başka delille açıp, sonra o delillerin altı boşalınca gizli tanıkla oraları doldurmaya çalışanları gördük. Sonlarını da biliyoruz. Şimdi aynı şeyleri yapanlara şunu söyleyim: Sonunuz aynı olur. Hukukun dışına çıkmayın. Sizi dikkatle izliyoruz, dikkatle takip ediyoruz. Hukukun dışına çıkanın, günü geldiğinde hukuk arkasında da duramıyor. Çünkü diyor ki ‘Sen de bunları yaptığına göre bir suç örgütünün mensubusun. Avukatsız arama mı olur?’ diyor. ‘Gizli tanık bulup da gizli tanığa ne söyleyeceğini söyleyen savcı mı olur, başsavcı mı olur?’ diyor. Bugün birileri için suçlu yaratmaya çalışanlar, o gün dünya kadar suçun hesabını veremez duruma geliyorlar. Bunu açıkça söylemek durumundayım.”
“AHMET ÖZER, ‘ÇALIŞMALAR DURDU, KAHROLUYORUM’ DİYOR”
“Burada 30 gündür tuttuğunuz Ahmet Özer, kısa sürede üç aşevi açmış, ‘6 tanesinin daha inşaatı sürüyordu’ diyor. ‘Bir kreş açtım. Dördünün temelini attım. Bir yılda 15 kreş hedefim vardı. Belediye meclisinin hepsi biliyor bunları, planladık, kararlarını aldık’ diyor. ‘70 caddeye asfalt attık. 8 bin 500 ayrı noktada onarım yaptık. Esenyurt gibi yerde, bir karış yeşil alanı kalmayan yerde 100 bin metrekarelik devasa bir park yaptık. Esenyurt, temiz yurt dedik. Kaymakamla, valilikten gelenlere kol kola kampanyalar başlattık. Heyecanlıydım, Esenyurt’a hizmet veriyordum. Şimdi görüyorum, duyuyorum ki bunların hepsi durmuş. Kahroluyorum’ diyor. ‘Esenyurt’un hizmete ihtiyacı var. Esenyurt’ta iki kişiden biri beni seçti hizmet edeyim diye. Bunlar nasıl olur inanamıyorum’ diyor. 40 yıldır bu ülkeye hizmet eden, dekanlık yapmış, rektör yardımcılığı yapmış, 10 bin öğrencinin diplomasında imzası olan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda yerel yönetimler bölümünde başkanlık yapmış, GAP Master Planı’nı hazırlamış, Güneydoğu Anadolu’nun belediyeler birliğinin genel sekreterliğini yapmış, Birleşmiş Milletler Habitat 2’de Türkiye delegesi olmuş, 38 kitap, 350 uluslararası bildiri, 200 makale yazmış, beş büyük ödül almış, yılın bilim insanı ödülünü almış birisi kendisi. Deniz Baykal döneminde partiye üye olmuş, Kemal Kılıçdaroğlu’na, bana Ekrem İmamoğlu’na sayısız raporlar yazmış, 16 yıldır partinin üyesi, parti meclisine aday olmuş, belediye başkan adayı olmuş, milletvekili adayı olmuş, en nihayetinde belediye başkanı olmuş birisi bir algı operasyonuyla, bir terör örgütünün üyesi gibi suçlanıyor.”
“‘BEN NE ZAMAN TERÖRİST OLDUM?’ DİYE SORUYOR”
“Dediği şu: ‘Yahu ne terör örgütünün üyesi? DEM bir siyasi partidir ama DEM’in de hiçbir zaman üyesi olmadım. Benim partim Cumhuriyet Halk Partisi’ diyor. ‘16 yıldır bu partideyim, çabalıyorum. Çalıştığım üçüncü genel başkansınız’ diyor. ‘Hayatım boyunca hep teröre karşı oldum, yazdığım bütün kitaplar çatışmalı süreçlerin terörün mutlaka ve mutlaka demokrasi yoluyla alt edilmesi, durdurulması, barışın sağlanmasıdır’ diyor. Bir yöntem terörü bastırmaktır. 40 yıldır olmadı, şimdi Devlet Bey başka bir adım atmaya çalışıyor. Ya da ayrılmadır. Kürtlerin yüzde 85’i benim çalışmalarımda ayrılmaya hep karşıydılar. Ben de ayrılmaya karşı, birlikte yaşamı, demokrasiyi savundum’ diyor. Bunun için Cemil Çiçek çağırdı Anayasa Komisyonu’na, 5 saat sunum yaptım. Bunun için Naci Bostancı çağırdı komisyona, 3,5 saat sunum yaptım. Süleyman Soylu bunun için beni çağırdı, raporlar istedi, onlarla çalıştım. Recep Tayyip Erdoğan bunun için bana her bayram tebrik yollar, her süreçte mutlaka görüşüme başvurur’ diyor. Bugünkü İçişleri Bakan Yardımcısı Van Valisi iken Münir Bey, benden Kürt sorununun çözümüne dair rapor aldı. Üst yazı ile hazırlattığı raporu Ankara’ya yolladı’ diyor. Şimdi ben ne zaman terörist oldum?’ diyor. Münir Bey’e soruyor, ‘Sen Van Valisi iken beni tanıyorsun. Ben ne zaman terörist oldum?’ Naci Beye soruyor, Cemil Çiçek’e soruyor, Tayyip Bey’e soruyor. Bu yüzden partimizin 16 yıldır üyesi, her kademede görev talep etmiş. Seçilmiş belediye başkanımıza yapılan bu muameleyi kabul etmiyoruz. Şunu söylemek gerekiyor. Hepimiz biliyoruz ki hepiniz biliyorsunuz ki Ahmet Özer suçsuzdur.”
“GİZLİLİK OLAN DOSYADAN SÜREKLİ BASINA BİLGİ SIZDIRILIYOR”
“Bir şafak operasyonuyla evine gelip, belediyeye gelip balyozlarla kırıp yaratılan operasyon, yaratılan algı operasyonu onur kırıcıdır. Yatak odasına eşinin sokulmayıp, uykusundan polisler tarafından kaldırılarak gözaltına alınması onur kırıcıdır. Türkiye’de kimseye yapılmamış muameledir. Avukatsız işlemler hukuksuzdur. Dosyada gizlilik vardır. Ahmet Özer’in aktarımı ile söylüyorum: ‘Dosya bana gizli, avukatlarıma gizli. Basına açık. Ben altyazıdan okuduğumu ertesi gün avukatlarımdan duyuyorum. Sürekli basına gizlilik olan dosyadan bilgi sızdıran bir iletişim var’ diyor. İstanbul Başsavcısı’na sesleniyoruz: Bu dosyanın basın iletişimini kim yapar, niye yapar, ne amaçla yapar? Gizlilik olan dosyada bizlerin duymadığı şeyleri, ya da sonradan duyacağı şeyleri iktidara yakın medya nasıl yazmaktadır? Buradaki amaç nedir? Bunu konuşmak lazım. Önce televizyondan, sonra avukatlardan duyulan bir bilgi dosyanın maksatlı olarak manipüle edildiğini kanıtlamaktadır.”
“DÜŞMAN HUKUKU UYGULANIYOR, ÖN İNFAZ UYGULANIYOR”
“Burada şunu bir kez daha hatırlatalım. İstanbul’un başka bir başsavcısı vardı. Ona Sayın Ahmet Özer ile ilgili efendim 10 yıl önce taziye telefonu açmış, 10 yıl önce filanca makalesini yazmış. Efendim hesabına bu para gelmiş, kaynağı belli değil. Terör bağlantısı olabilir diye gitmişler. Adamcağız bunu atmış. ‘Yahu arkadaşlar bununla soruşturma mı olur?’ demiş, 10 yıl önce taziye telefonuyla. Onun üzerine geçmişte burada Çağlayan Adliyesi’nde hakimler başarılıysalar oturdukları yerde oturdukça güçlenecekken, terfiyen tayin görecekken, kötü işler yaparsa başka mahkemeye sürülecekken, mahkeme mahkeme gezdirilen ve her mahkemede birinin adaletini katleden Akın Gürlek, artık hukuk bitti, siyasi bir makam olan bakan yardımcılığına atanmışken… Sayın Erdoğan’ın ifadesidir; ‘Bakanlarımız teknik kişiler. Bakan yardımcılarımız siyasi olacak ve örgütümüzle, teşkilatımızla siyasetin bağını kuracak’ demişken Akın Gürlek, bu işleri yapacak başka bir elverişli emir eri bulunamadığı için bir telefonla ‘Sen İstanbul’a lazımsın’ denilip, geldi İstanbul’a başsavcı oldu. Kendinden öncekilerin ‘Olmaz arkadaşlar’ dediği soruşturmayı açtı ve bu felakete yol açtı. Şimdi geldiğimiz noktada Akın Gürlek eliyle belediye başkanımıza, parti üyemiz Ahmet Özer’e düşman hukuku uygulanmaktadır. Düşman ceza hukuku uygulanmaktadır. Normalde hukuk bir suçu tespit eder, delilleri bulur, suçluya öyle gider. Delilerle kanıtlayarak birisini suçlar ve ispatlarsa mahkum eder. Oysa düşman ceza hukukunda önce suçlu bulunur, sonra ona uygun delil üretilir, sonra da suçun tanımı yapılır. Bugün yaşanan tam olarak budur. Musolini’nin ön infaz yargısı uygulanmaktadır burada. Bunu 10 yıl önce de söyledim. Biliyorlar ki Ahmet Özer’i yargılamanın sonunda burada yatıramazlar, bu dellilerle olmaz. Burada olsa üst mahkemeden döner. Oradan olmazsa Avrupa İnsan Hakları’ndan döner. En sonunda suçsuzluk ispatlanır. Bu durumda Musolini ne yapıyor? Kendisi suç ikna olmuş, o kişiyi suçlu, hain ilan etmiş ya da bir sebepten birinin suçlu ilan edilmesi gerekecek, ona ön infaz uyguluyorlar. 30 gündür burada yatan Ahmet Özer, 30 günlük ön infazındadır. Çünkü karar verici onu yatırmaya karar vermiş. Deliller müsait değil. Onun için bu yönteme başvuruyorlar.”
“İDDİANAMEYİ BİR AN ÖNCE YAZIN”
“Bakın Ahmet Özer’e emniyette, savcılıkta ve hakimin sorduğu soruların tamamı yanıtlandı. Yine de ona karşı tutuklandı. Tutukluluğuna da bir başka mahkeme itiraz edince, mahkeme şunu yazdı: ‘Her ne kadar tüm deliller tartışmalı ve tutuklamaya gerek yoksa da bir gizli tanık beyanından dolayı tutukluluk halinin devamına..” O gizli tanığı o an duydu Ahmet Özer. ‘Yani tutuklarkenki deliller haksız ama bir kere içeri alalım. Sonra suçu buluruz. Bir gizli tanık uyduralım.’ Şu ana kadar iddianame çıkmadı. Gizli tanıkla ilgili söylediği şeyler söylenmedi. Ama şunu açıklıkla söylemek gerekiyor ki bu gizli tanık ne uyduracaksa uydursun, bir an önce iddianamenin yazılması lazımdır. Bu noktada iddianame hele hele bu savcının elinde 200 sanığın olduğu bir iddianame dört günde yazılırken, tek sanıklı iddianame bir aydır yazılmıyor. İçine delil bulamadıkları için oyalanıyorlar. Buradan acilen çağırıyoruz: İddianameyi bir an önce yazın. Dosya mahkemeyi görecek hakimi ve heyetini bulsun. Orada suçsuzluğumuzu ispat edelim. Daha önce FETÖ’nün yaptığı gibi yalancı şahide, buradan bir kez daha söylüyorum, ona attıracağınız yalanlarla ne uydurursanız uydurun tarih bunu açığa çıkarıyor ve bunun hesabını o tanık da verir siz de verirsiniz. O tanığı koruyan kanun bulursunuz, tanığa bir şey olmasa ona o yalanı attıran savcıya birşey oluyor. Bakın bu kampüs bunun onlarcasına şahit. O yüzden bu yollardan vazgeçin.”
“‘SİZ DE SUSACAKSINIZ, MİLLET UNUTACAK’ DİYORLAR DURMAYACAĞIZ”
“Çok önemli bir bilgiyi burada hepinizle paylaşayım. Sayın Ahmet Özer’in tutukluluğunun birinci ayında, tutukluluk durumunun değerlendirilme evresi var biliyorsunuz 30 günlük rutin bir uygulama. Arada gizli tanık icat olduğu için avukatları duruşma istedi. Duruşma açmadılar. SEGBİS karşısına Ahmet Özer’i çağırdılar. Ahmet Özer, dört sayfa savunmasıyla geldi. Traşını oldu, takım elbisesini giydi. Ekran karşısında, hakimin karşısına geçti. Kimlik tespiti yapıldı. Söze başladı, ‘Sayın hakim’ diye. Şu yaşandı dün. ‘Ahmet Bey tutukluluğunuzun devamına karar verdim.’ Dedi ki ‘Beni dinlemeyecek misiniz, dört sayfa savunmam var?’ Dedi ki ‘Sen onları cezaevine ver. O savunma beni bulur. Ama kararım tutukluluğun devamıdır.’ Böyle bir düşman hukukuyla karşı karşıyız arkadaşlar. Dört sayfa yazının okunmasına tahammül etmeyip, dinlemeden; ‘Ben devamına karar verdim.’ Bakın bu dört sayfanın okunmasına zaman olmadığından değil. Bir akıl, Ahmet Özer‘le, onu seçenlerle, onun partisi ile psikolojik harp yürütüyor. Direncimizi kırmaya çalışıyorlar. Ahmet Özer‘e ‘Sen ne yaparsan yap biz kararı verdik, o belediyeye çökmek için seni suçlu ilan ettik’ diyorlar. ‘Kır direncini, çök, dizlerinin bağı çözülsün, otur’ diyorlar. O ayakta dimdik duruyor. Esenyurt örgütü ve Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne ‘Kış geldi dayanamazsınız, siz de susacaksınız, millet unutacak, biz bu belediyeye çökeceğiz, sizi terörist ilan edeceğiz’ diyorlar. Dimdik ayaktayız, durmayacağız.”
“AKIN GÜRLEK GİBİ APARATLARI KULLANARAK BİZİMLE BAŞ EDEMEZSİNİZ”
“Silivri örgütümüz, Ahmet Bey’in özel teşekkürleri var, adalet nöbeti tutuyor. Onları yıldırmaya çalışıyorlar. Yıılmayacaklar. Başkanlarımız, ilçe başkanımız, belediye başkanımız burada, örgütümüz burada, dimdik ayaktayız, adalet arayışının arkasındayız. Biz bunlara teslim olmadık, teslim olmayız. Özgür Özel bundan 14 yıl önce burada ‘Mustafa Balbay suçsuzdur’ diye bağırıyordu. Türkiye’de toplam 270 cezaevine 350’den fazla ziyaret yaptım ben. Kapıda retina kaydı alıyorlar. Bana kaydı almak isteyen çocuktan 50 kat fazla retina kaydı yapmışımdır ben. Kimle uğraşıyorlar, neyle uğraşıyorlar? Siz kimin direncini kıracağınızı sanıyorsunuz? Kimin partisine diz çöktürmeye, kimin belediye başkanını teslim almaya çalışıyorsunuz? Akın Gürlek cürmün kadar kadar yer yakarsın, cürmün kadar. Yazıklar olsun ki gücünü diplomandan değil sahiplerinden, talimat vericilerden alıyorsun. Akın Gürlek, gün gelir Özgür Özel yine burada dimdik durur ama sen yurt dışında kim bilir nereden, Twitter hesaplarından sosyal medyadan bize saldırırsın bu sefer. Ya da o günlerde bu yaptığın hukuksuzlukların cezasını çekersin. Bak sen bir hukuksuzluğa tabi olsan senin de hakkını biz savunuruz. Buradan Akın Gürlek‘e sesleniyorum: Hukuk içine dön, anayasa sınırları içine gir, verilen talimatlarla suç işleme, bundan sonra senin de hukuki ortamdaki güvencen biz olalım. Tövbe et, istiğfar et ve istifa et. Çekil, kamuoyunda de ki, ‘Bir yanlışın içindeydim, pişmanım.’ Geleceğinin güvencesi biz olalım. Sana kimse dokunamaz. Eğer bu yaptıklarını itiraf eder ve istifa edersen git avukatlık yap bir köşede. Onurunla simit sat. Ama insanların geleceğiyle oynama, bir ülkenin geleceği ile oynama. Aparat olma. Seni uyarıyorum. Ve bugün Akın Gürlek‘te simgeleşen talimatla yargıyı siyasi amaçlarına alet edenlere söylüyorum: Akın Gürlek gibi aparatları kullanarak bizimle baş edemezsiniz. Biz size teslim olmayız. Olmayacağız. Dimdik ayaktayız. Bundan sonra eğer bu iddianamenin yazılması biraz daha gecikirse, Aralık ayına giriyoruz, tek kişilik iddianame bu. Bu iddianamenin yazılması biraz daha gecikirse, hukuki ve siyasi yönden çok daha aktif ve çok daha etkin yollarla bu işle mücadele etmeye devam edeceğiz. Ne yaparsanız yapın biz haklı bir zemindeyiz.
“SEFALET ÜCRETLERİNİ EMEKLİMİZE, ASGARİ ÜCRETLİMİZE REVA GÖRÜP DE ÜLKENİN GÜNDEMİNİ BAŞKA TARAFA ÇEKMEYE UĞRAŞMAYIN”
“Esenyurt’taki anket AK Parti’nin de elinde var, yüzde 80 ‘Ahmet Özer’e haksızlık yapıldı’ diyor. Bütün Türkiye’de bu sürecin bir hukuksuzluk olduğu biliniyor. Bu yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bundan sonraki süreçte de hukuk zemininde kalarak, ülkenin gerçek sorunlarını konuşmaya devam ederek, ama kimseye hakkımızı yedirmeden mücadelemize devam edeceğiz. ‘CHP’ye saldıralım, onlar gitsinler, kendilerini ifade etmeye çalışsınlar, uğraşsınlar. Biz de bu millete bir şekilde açlığına, yoksulluğuna, işsizliğine, yaşadığı sefalete rağmen bir şekilde yönetmeye devam edelim.’ Bakın ne yaparsanız yapın, sabahın yedisinde gelir burada bu işimizi yaparız, sokağa çıkar orada derdimizi anlatırız. Siz dünyada olabilecek en sefalet ücretlerini bizim emeklimize, asgari ücretlimize reva görüp de ülkenin gündemini başka tarafa çekmeye uğraşmayın. Bir tarafta ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’ diyerek ‘Onunla görüşmeler’ diyerek ‘Terörü böyle bitireceğiz’ diyerek bir algı yaratacaksınız, gündemi ele alacaksınız. Bir tarafta Kürtlerin seçtiği belediye başkanlarına sadece Kürt oldukları için ya da Esenyurt‘taki hem Türklerden hem Kürtlerden oy almış belediye başkanına sırf hesabınıza gelmediği için operasyon yapıp o insanların seçtiklerinin yerine kayyum atacaksınız. Meselenin siyasi tarafındaki eksiklikleri gidermek yerine onun üstüne çıkacaksınız, tepineceksiniz. İnsanların belediye başkanı seçme hakkını elinden alacaksınız öbür taraftan Abdullah Öcalan’ı Meclis’e davet edeceksiniz. Bunu millet görmüyor mu? Aynı cümle içinde ‘Abdullah Öcalan gelse, konuşsa, umut hakkını alsa gitse, bu sırada anayasa değişse Erdoğan yeniden seçilse’ dediğinizi duymuyorlar mı? Devlet Bey’in hesabını duymuyorlar mı? Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak pozisyonumuz belli, çizgimiz belli. Barıştan kardeşlikten yana, terörün bitmesinden yana, ananın gözyaşlarından silinmesinden yana, etkin ve şeffaf bir tutum içindeyiz. Toplumsal mutabakat ararız ve bu toplumun tüm kesimlerinin ‘evet’ diyeceği, kimsenin itiraz etmeyeceği bir mutabakatla bu sorunların çözülmesinin teminatıyız, tarafıyız. Türkiye’den yana bir planımız var, o planın içindeyiz. Başkasının planlı parçası değiliz, olmayacağız. Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar sağ olun.” Genel Başkan Özgür Özel, daha sonra gazetecilerin sorularına cevap verdi. Özel, şunları söyledi:
“BU SÜREÇLERİN TAMAMI AK PARTİ VE MHP’NİN YOL HARİTASINA UYGUN SİYASİ SÜREÇLERİN PARÇALARIDIR”
(Esenyurt Belediyesi'nde başkan yardımcılığı yapan Osman Yalçın'ın evine baskın yapılması sorusu üzerine) “Ben bunu tabii içerideydim, sizden duyuyorum. Ama Esenyurt’a operasyona devam etmek için Ahmet Özer üzerinden yaratamadıkları algı için yeni bir algı yaratmaya çalışıyorlarsa onu bilmem. Bu tip durumlarda delilleri ortaya koyacaklar, şeffaflıkla hepimiz göreceğiz. Savunan kendini savunacak, suçlayan görevini yapacak. Mahkeme karar verecek ama kamuoyu tatmin olacak. Ahmet Özer’in yaşadığı süreçten tatmin olan var mı da şu anda başlatılan bu süreci hukuki görmek mümkün olsun? Bu süreçlerin tamamı AK Parti ve MHP’nin yol haritasına uygun siyasi süreçleri parçalarıdır.”
“BUNLARIN GÜNDELİK HATALARIYLA MEŞGUL OLMAK YERİNE BU İKTİDARI DEĞİŞTİRMEYİ KONUŞMAKTAN BAŞKA ÇARE YOKTUR”
(Teğmenler yönelik disiplin soruşturması ve Milli Savunma Üniversitesi’nin hazırladığı kitapçıktaki Türkiye haritası hakkında) “Şu kadarını söyleyeyim. O haritayı, işte sanki o haritada bir kısım yerde hiç Türkçe konuşulmuyormuş gibi basanlara, dağıtanlara sorarlar. Senin orada valin var, kaymakamın var, askerin var, kamu görevlin var. Orada dünya kadar vatandaşımız eğitimini Türkçe alıyor, Türkçenin konuşulduğu yerlere Doğu’yu, Güneydoğu’yu koymamak nasıl bir bölücü aklın ürünüdür? Bunu herhangi birisi yapsa sabah 04.30’da kapısından içeri girerler, gözaltına alırlar. Örneğin o harita Ahmet Özer’in masasının üzerinde bulunsa şimdi tutuklama gerekçesi diye o haritayı gösteriyorlardı. Milli Savunma Üniversitesi, bu ülkenin kurmaylarını, yetiştirecek, amirallerini ve generallerini yetiştirecek, bu ülkedeki kurmay aklını yetiştirecek olan üniversitenin düştüğü hale bak. Memleketi düşürdüğü hale bak. Bu iktidar artık şirazesini kaybetmiştir. Bunların bu gündelik hatalarıyla falan meşgul olmak yerine daha üst bir perspektiften Türkiye’ye kısa sürede demokrasi, hukuku ve huzuru ve varlığı getirecek bir vizyonu ve muhalefetin bir büyük birlikteliği ile bu iktidarı değiştirmesini konuşmaktan başka çare yoktur. Ben bunlara ‘Bunları niye yapıyorsun’ diye soramıyorum. Mikroba ‘Niye hastalık yapıyorsun’ diye sorulmaz. Bunların gayesi hastalık yapmak. Önemli olan doğru ilacı bulup mikroplardan kurtulmaktır. Doğru ilaç demokrasidir, doğru ilaç sandıktır. Bir an önce sandığın gelmesi lazımdır.”
“İLK GÜN İZİN İSTEDİK”
(Yılmaz Tunç’tan gelen tepki hakkında) “Tabii biz iznimizi ilk gün istedik. Biliyorsunuz 28 gün boyunca da sabırla bekledik. 28’inci gün artık hak ettikleri dilden cevabımızı verdik, ertesi gün izin verdi. Bir de vermeden önce de şey diyor, ben özür diliyorum kadınlardan. Bir işin usulüne uygun yapılmasını ‘adam gibi yapmak’ diye bir terim çok eril bir dildir ve çağ dışı bir dildir. Yani işleri erkeklerin bilip kadınların bilemediğini içselleştirmiş bir anlayışın dilidir. ‘Adam gibi isteseler veririz.’ Ya usulüne uygun istenmiş ve vermemişsiniz. Kendi içinde zaten çelişkisi. Dün ‘Bu sefer öyle demek istemedim, böyle demek istemedim.’ Artık ben bu meselenin çok üstüne gitmek istemem. Ama tel tel dökülüyorlar. Yani Pazartesi günü en son Sayın Meclis Başkanı’na, son kez bildirdim. Pazartesi günü izni verse Salı günü o sözleri duymayacak. Pazartesi izni vermiyor, Salı günü hak ettiğini duyuyor, Çarşamba izin veriyor. Allah hiç bir iktidarı ve onun hiçbir bakanlığını bu duruma düşürmesin. Yılmaz Tunç bu hale düşecek karakterde birisi değil ama Yılmaz Tunç’un sorunu talimatla iş görüyor olması. Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı ‘Bir sorayım’ der mi ya? Bir soruyorlar. İzin vermek için, kendi yetkisini kullanmak için bir soruyor. Ve o sorduğu makam, emin olun efendim bize sürekli o sorduğu makam üzerinden değil, Yılmaz Tunç’un üzerinden şu bilgi yollanıyor. Biliyorum ki onu o makam yolluyor. ‘Akın Gürlek hakkında sert konuşuyor.’ Biraz önce nasıl konuştum? Bu Salı nasıl konuştum? Ana muhalefet liderini terbiye edecek, ‘Akın Gürlek hakkında yumuşak konuş, izin vereyim.’ O izni alacağıma Silivri’de gelirim açlık grevi yaparım. Yine gidip Akın Gürlek hakkında yumuşak konuşup görüşme izni almam. En sertini Salı söyledim, Çarşamba oldu. Ne oldu Akın Bey? Hani arkanızda duruyorlardı? Hani size karşı bunlar söylendi diye bize görüş izni verilmeyecekti? Ne oldu? Bir anda gördüler hemen arkanızdan çekildiler. Aynı, aynı. Zekeriya Öz‘e de zırhlı araç veriyorlardı, altından çekiverdiler. Senin de şimdi arkandan çekildiler. Göreceksin, günü gelince arkanda kimse kalmayacak. Onun için bir daha söylüyorum tövbe et, pişmanlık ifade et, istifa et, onurunla bir kasabada avukatlık yap. Hiç olmazsa senin de hukukunu biz savunuruz. Yoksa sonun son değil.”
“TRAJİKOMİK, DİSTOPİK ROMANA DÖNDÜRDÜLER MEMLEKETİ”
(Kreş tartışması hakkında) Milli Eğitim Bakanı gerçekten çok şeyden yoksun ama en çok şuurdan yoksun. Daha geçen gün diyordu ki, ‘Kreş bizim görev alanımız değil. Biz kreşleri ne yapalım’ diyordu. Şimdi ‘Versinler biz işletelim’ demeye başladı. Çok lazımsa aç her mahalleye bir tane. Elinden tutan mı var? Her mahalleye bir kreş aç, çok memnun oluruz. Hatta Türkiye’de her mahalleye bir kreş açsınlar biz bizim kreşleri de verelim onlara. Ama şu anda kreş açacak bir hükümete ihtiyaç var. Ayrıca bu kreş meselesinde dün İzmir’de gerçekten trajikomik, gerçekten distopik romana döndürdüler memleketi. 09.52’de yazı yolladılar, ‘10.00’a kadar kreşlerin sayısını bildirin, türlerini bildirin.’ 8 dakika içerisinde cevap istiyor. Yukarıdan birisi arıyor bunları, ‘Çabuk kaç tane kreş var’ diyor. İzmir Valiliği 09.52’de yazı yolluyor, ‘10.00’da bildir.’ ‘Bildirmeyin’ dedik, ‘Bekleyin’ dedik. Bildiremezler zaten bir çalışma yapılması lazım. Resmi yazılara cevap verme süreleri vardı. Ondan bile haberleri yok. Şuurunu kaybetmiş, panik halinde çalışan, panik halinde iş yapan, korkuyla iş yapan, kaymakamlıklar, valilikler, savcılıklar ve onların tepesinde etrafa emirler yağdıran kızgın bir hükümet ve başı. Bunların bu ülkeyi yönetme kapasiteleri ortadan kalktı artık. Ayrıca dün Dünya Robot Olimpiyatları için oradayız, bütün dünyadan çocuklar var. Bir tek Suriyeli çocuklar vize alamamaktan dolayı girememişler. Bakın Türkiye’ye vize alamamışlar. Üç tane çocuk gelememiş, vize alamamış. Türkiye’ye usulüne ve kuralına uygun olarak girmek isteyen üç tane Suriyeli olmuş, onlara da izin vermemişler. 3.5 milyonu yürüyerek geldi zaten. Bu çocuklar ellerinde robotları, gözlerinde gözlükleriyle usulüne uygun geldikleri için Türkiye’ye sokulmamışlar. Yalınayak yürüyüp sınırdan geçse gelebilirlerdi halbuki. 3.5 milyonu sokuyorlar üç tane program yapan, robot tasarlayan çocuğu sokmamışlar. Memleket gerçekten trajikomik, distopik romana döndü. Bunların yönettikleri, yönetemedikleri, savurdukları ve savruldukları bu ülkede Allah hepimize sabır ve dayanma gücü versin. Ama önünde sonunda başaracağız. Hepinize teşekkür ediyorum.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları