Özgür Özel; aklınızdan geçmeyen yetkileri bu tüzüğe koymak için gece gündüz gayret sarf ediyoruz!
Bir çıksa şimdi söylesin: Özgür Özel ya da bugün partiyi yönetenler ön seçime karşı diye. Ha hepsini örgütlenip hakim denetiminde yapalım. Yapalım şu sözü nasıl tutacaksınız? Kadınlara ve gençlere verdiğiniz sözü.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara İl Danışma Kurulu toplantısında gerçekleştirdiği konuşmada tüzük değişikliği hazırlıklarına dikkati çekerek, “Aklımızda bir tane numara var. Yüzde 38 son seçimde aldığımız oy, hedefimizde bir tane numara var, yüzde 51 gelecek seçimde alacağımız oy” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara İl Danışma Kurulu toplantısında konuştu. Özel, “Ömrü savaş meydanlarında geçen kurucumuz, kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm bu süreçlerin sonunda 20 Nisan 1931’de ülkemize ve partimize, hatta dünya siyasetinde kendisini takip eden ve edecek herkese çizdiği istikamet şudur: Cumhuriyet Halk Fırkası’nın umumi siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kafidir zannederim. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi için çalışıyoruz. Parti olarak aynı istikamette yolumuza devam ediyoruz. CHP’nin Genel Başkanı seçildiğim günden sonra ilk iş Sosyalist Enternasyonal’in yapılacak seçimlerinde başkan yardımcılığına aday olmak oldu. Dünyadaki sol ve sosyal demokrat, sosyalist partilerin tümünün üye olduğu sosyalist enternasyonalde, Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partisi’nin toplantılarında, Alman Sosyal Demokratların kongresinde, nasip olursa eylül ayının sonunda BM marjında, New York’ta yapılacak Sosyalist Enternasyonal toplantısında tekrar edeceğim üzere, dünyadaki 24’ü ülkelerinde iktidarda olan 130 siyasi akrabamıza yazdığım mektupta olduğu üzere başta Filistin’deki İsrail zulmünün sona erdirilmesi, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi, dünyanın neresinde kan akıyorsa, gözyaşı varsa buna en kuvvetli yerden itiraz edilmesiyle ilgili en güçlü inisiyatifi aldık. Almaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“10 EKİM ANITI HAZIR”
“Bugün il danışma kurulumuz, tabi partinin tüzüğü gündemiyle toplanıyor, çok kıymetli. Bunu sayın il başkanımızla değerlendirdiğimizde belki bir hafta önce olabilirdi ama özellikle bugüne denk getirmek istedik. Mansur Başkanımızın daha önceden söz verdiği ama belediye meclis çoğunluğumuz olmadığı için ve valiliğin buna dayanarak çıkardığı birtakım zorlamalarla, engellemelerle bir türlü bir sözü yerine getiremiyorduk. 31 Mart akşamı hep birlikte belediye meclis çoğunluğunu büyük farkla kazandıktan sonra 10 Ekim’de, Gar Katliamında hayatını kaybedenlerin, hayatlarını kaybettiği noktaya bir barış anıtı dikmeye karar verilmişti. O terör saldırısında, kanlı terör saldırısında hayatını kaybeden 103 vatandaşımızın anısına Mansur Başkan muhteşem bir anıt hazırlattı. Bu anıtın Dünya Barış Günü’nde açılışını yapalım ve sonra hep birlikte il danışma toplantımıza geçelim diye düşünmüştük. Ancak sadece operasyonel sebeplerle, anıt hazır, kaide hazır ama üzerine bugün oturtulursa sorun olabilir. Birkaç haftaya daha ihtiyaç var dedi heykeltıraş. 9 Ekim günü hazır aileler Ankara’ya gelmişken, onlarla birlikte yapmaya karar verdik. Ancak Dünya Barış Günü’nde bunun müjdesini verebiliyor olmaktan, Sayın Mansur Başkanın, bütün belediye başkanlarımızın, belediye meclis üyelerimizin hem Türkiye’deki teröre karşı ortaya koydukları bu güçlü irade, hem de barışa duydukları özlem ve çağrı için kendilerine ve bütün örgütümüze yürekten teşekkür ediyorum.”
“SORULARA CEVAP VEREMEZ HALDEYDİM”
“Geçen sene bugünlerde durumumuz pek iyi değildi. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde çok istediğimiz, gayret sarf ettiğimiz, çok hak ettiğimiz her iki seçimi kaybetmiş, parlamento çoğunluğunu kazanamamış, ikinci tura kalan seçimlerde Cumhurbaşkanı adayımızı seçtirememiştik. Gençlerin yüzündeki gülücük ortadan kalkmış, adeta gözlerindeki fer sönmüştü. İleri yaştakilerimizin omuzları düşmüştü. Öğretmenevine çıkan emekli öğretmen sayıları beşte birine düşmüştü. Babama sordum, baba ne var, ne yok dedim. Tatsız bir hal oğlum, kimse gelmiyor öğretmenevine. Herkes hayata küstü demişti. Kızımın arkadaşlarının sorduğu sorulara cevap veremez haldeydim. Hep mi bunlar yönetecek? Bu yasaklar hep mi sürecek, hani bu sefer oluyordu, biz de mi yurtdışına gidelim? Bu duygular içinde biz bir yola çıktık. Değişim dedik ama bu değişimi ilk günden itibaren ısrarla vurguladık ki kişi ve kişilere indirgemek büyük vefasızlık, haksızlık, büyük hakkaniyetsizlik olurdu. Bu durumdan bir kişiyi ya da o kişi ile birlikte bazılarını, o kişinin bazılarını tek başına sorumlu tutması hakkaniyetli değildi. O yüzden biz dedik ki değişim olacak ama mutlaka bunun altı dolacak, doldurulacak. 5 Kasım’da kurultay iradesi tecelli etti ve bize vefalı bir vedanın, kararlı bir başlangıcın görevini verdiler. O konuda her iki noktada üzerimize düşeni elimizden geldiği kadar yapıyoruz. Partimizin tüm organlarında ve tüm kademelerinde bu özen ve kararlılığın gösterildiğini memnuniyetle takip ediyorum.”
“TÜRKİYE’YE CEVAP VERMESİ GEREKİYOR”
“Şimdi o gün CHP değişirse, Türkiye değişir demiştik. CHP’de genel başkanın, MYK üyelerinin değişmiş olması değişimin tamamlandığını değil sadece başladığını gösteriyordu. Bu önemli sorumluluk artık bize partinin Türkiye’yi değiştirecek şekilde kendini değiştirmesini öğütlüyordu. Bunun yazılı belge açısından iki somutlaşmış hali var. Bir tanesi parti tüzüğü. Türkiye’ye demokrasiyi vaat ediyorsanız, kendi içinde demokratik olacaksınız. Türkiye’ye demokrasi vaat ediyorsanız, parti içi demokrasiyi öne alacaksınız. Bunun için olmazsa olmaz örgütün sesini her aşama, kademe ve her kararda dinleyip, örgütün iradesine saygılı olacaksınız. Bir diğeri partinin hiç şüphesiz nasıl yönetileceğini tarif eden tüzük kadar önemli parti programı. Bir parti programımız var. Kötü bir program değil. Okuyanı utandırmaz, uygulansa bugünden iyi olur ama yazıldığı günden bugüne zamanın getirdiklerini kapsamayan, geleceğe dönük söyleyeceğimiz sözlerde eksik kalan noktası var. Biraz kısalması gerekiyor. Netleşmesi gerekiyor. Türkiye’ye CHP iktidar olduğunda nasıl yönetir sorusuna cevap vermesi gerekiyor. 4-9 Eylül arası, öyle kurultayı iki günlük, tüzük kurultayını bir günlük yapmayalım, bu partinin tarihinde uzun kurultaylar, 10-12 günlük kurultaylar var. Bolca tartışalım. Bolca çalışalım ve sonunda bu salondan güçlenerek çıkalım denen ve benim çok katıldığım bu söyleme uygun olarak 4-9 Eylül arası altı günlük bir değişim kurultayını öngördük.”
“GÜÇLÜ BİR KATILIMLA SİVAS’A GİDECEĞİZ”
“Bu değişim kurultayı önce tarihe güçlü bir atıfla geçecek. 4-9 Eylül arasındaki kurultay, ilk gününde 4 Eylül günü tarihe kuvvetli bir atıf yapacak. Parlamento grubumuz, il başkanlarımız, Parti Meclisi üyelerimizin temsiliyetiyle, güçlü bir katılımla birlikte Sivas’a gideceğiz. Değişim kurultayını Sivas’ta başlatacağız. Niye Sivas’ta başlatıyoruz? Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 9 Eylül 1923’te dilekçeyi verdiler, parti resmen kurulmuş kabul etti. 1927’de o günkü deyimiyle ilk kongresini, bugünkü deyimiyle kurultayını yapıyordu. Açılışta Halk Fırkası’ın ilk kongresine hoşgeldiniz denince herkes alkışladı. Gazi Mustafa Kemal alkışlamadı. Kürsüye çıktığında dedi ki bir yanlışlıkla meşgul olmayalım. Bu bizim ilk kongremiz değildir. Birincisini 4 Eylül 1919’da Sivas’ta yaptık. Aslında hani var ya, açsın, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük. Oyu bana vermelisin. Yoksa onlar gelecekler. Bizi söylüyor. Bayrağı indirecekler. Ezanı dindirecekler. Vatanı böldürecekler diyorlar sonra da Gazi’nin adını ağızlarından eksik etmiyorlar. Bir baksana o bayrağı indirecekler dediğin, yurdun belli yerlerine Yunan bayrağı çekilmişti. Ezanı dindirecekler dediğin, müezzinleri ve imamları süngülerle öldürmüşlerdi. Vatanı böldürecekler dediğin yedi işgal ordusu Anadolu’yu taksim etmişti. İşte o günün kurtarıcısı ve kurucusu diyor ki ben bu işi yaparken, CHP’nin ilk kurultayı olarak Sivas Kongresini kabul ediyorum. Bu parti böyle bir partidir diyor. O yüzden kuvvetli bir tarihe atıf yapacağız. Sonra Ankara’ya döneceğiz. 5’inde tüzük komisyonu, Ankara İl Başkanımızın mensuplarından biri olduğu, 81 ilden tercihen il başkanlarını, katılamıyorlarsa konuya hakim görevlendirdikleri bir il başkan yardımcısını ya da herhangi bir üyeyi davet ettiğimiz, parlamento grubumuzdan iki arkadaşımızı, bir kadın ve bir erkek görevlendirdiğimiz, Parti Meclisimizden üç arkadaşımızı iki kadın ve bir erkek görevlendirdiğimiz, Dil Derneği’nden anında yazım ve dil bilgisi desteği alan ilgili genel başkan yardımcısının başkanlık ettiği komisyon son toplantısını yapacak. O toplantı tüzüğümüze, kurultaya önerilmek üzere son şeklini verecek. Havada tüzük taslakları uçuşuyor. Yalan, yanlış bilgilerle birileri partiyi sosyal medyadan karıştıramayan ya da çıktıkları televizyon programları ile karıştıramayan, iktidara müzahir gazetecilere sözde sızdırdıkları bilgilerle karıştıramayanlar şimdi sahte tüzük taslakları ile çıkıyorlar. Tüzük taslağının Ankara İl Danışma Kurulu’nun görüşü alınmadan şekli verilmiş olabilir mi? Tüzük taslağı yarın Parti Meclisi ile tartışılmadan verilmiş olabilir mi? 128 milletvekili gelip tüzüğü konuşmadan tüzüğün bir taslağı oluşmuş olabilir mi? Bazısı ham taslak. Bazısı tamamen uydurma.”
“OLMADIK BİR ŞEYİ VAR SANIP DA ELEŞTİRMEYİN”
“Birazdan bir iki nokta için değineceğim ki ne düşünüyoruz, sakın kendinizi de o alanlarda kısıtlı sanmayın. Olmadık bir şeyi var sanıp da eleştirmeyin. Ya da olmadık bir şeyi yok sanıp da sessiz kalmayın diye bir iki netleşme yapacağım. Ama şunu görmek lazım ki 5’inde tüzük taslağına hepimiz adına oluşturulmuş komisyon son şeklini verecek. 6’sı sabahında kurultay salonunda yeni bir komisyon birtakım önergeleri tartışmak üzere bir araya gelecek. Sonrasında 6’sında tüzüğümüzü, Türkiye’nin en demokratik, kadın haklarına en saygılı, gençleşmeyi en öne alan, geleceğe en doğru perspektiften bakan bir şekilde kimsenin öncekinden kötü oldu demeyeceği, bir kazanımda geri gittik demeyeceği ama çok önemli kazanımları hep birlikte elde edeceğimiz bir tüzüğü ortaya çıkaracağız. Keşke, olabilecek en mükemmelini yazsak. Ama o uğurda çalışılacak. Elbette yazılı metinler mutabakat metinleridir, aynı anayasalar gibi. Meri olabilmesi, yürürlüğe girebilmesi için çoğunluğa ihtiyaç var. O çoğunluk, keşke oybirliği ile olsa, onu çok özlüyoruz ve Türkiye’ye çok iyi bir mesaj olur. Ama en iyi tüzüğün üzerinde uzlaşma çabamız var. Bunun dışında kimsenin bir planı, projesi ve bir başka çabası yok. Sonra 6 Eylül günü bu işi bitirdikten sonra 7-8 Eylül günleri biz Türkiye’yi geldiğimizde nasıl yöneteceğiz sorusunun cevabı, programımızın hazırlığına başlıyoruz. 7-8 Eylül’de o toplantıda akademisyenler, bütün örgütümüz ve delegelerimiz olacak. O toplantıda Sosyalist Enternasyonal'in tüzük ve program kurultayının 20 üyesi olacak. Sol ve sosyal demokrat partilerin kendi ülkelerine çizdikleri yol haritası ve perspektife katkı sağlayan heyetten görüşmeciler olacak. Masalara ayrılacağız. 20-25 masa. Bir yerde sendikalaşma ve iş güvencesi tartışılırken, bir yerde sosyal yardımlar, bir yerde biraz önce Mansur Başkanın söylediği Türkiye’de yönetim sistemi yani altında imzamız var. Güçlendirilmiş parlamenter sistemi, buna en kısa sürede ne şekilde geçeceğimizi, bu geçiş sürecinde hangi yetkileri, kimin ne kadar kullanacağını, neyi kullanmayacağını, hepsini tarif edeceğimiz ve geldiğimizde biz bu ülkeyi yargısı, dış politikası, iç politikasıyla nasıl yöneteceğizin çalışılacağı iki günlük masalar olacak. O masalardan metin çıkmayacak. O masalardan 6-8 ay hazır olduğunda tekrar kurultayı çağırıp onaylayacağımız metni, nasıl tartışmamız gerektiği, nasıl heyetler oluşturmamız gerektiği, bu heyetlerin nerelere gidip, kimlerle nasıl temas etmesi gerektiği görüşülecek.”
“DEVLETİ DEVLET GİBİ YÖNETECEĞİZ”
“Dünyaya bakacak komiteler oluşturulacak. Kendi içimizde çalışma grupları oluşturulacak. 81 ile belki 200 büyük, 300 büyük ilçeye gidip oranın meslek odalarıyla, kamu kuruluşu niteliğindeki meslek odaları, vakıfları, kanaat önderleri ile tartışarak, gençlerin dinleneceği. Örneğin milli eğitim ile ilgili çalışan veli derneklerini, sendikaları, eğitim kurumlarını teker teker dinleyecekleri, bütün Türkiye’den gidip biz iktidar istiyoruz ama siz nasıl bir iktidar partisi istiyorsunuz, iktidarımızda bizden ne istiyorsunuz diye önce talep toplayacağımız, sonra oturup Ankara’da enine ve boyuna çalışacağımız, hazır olduğumuzda kurultayı yeniden çağırıp, biz geldiğimizde milli eğitim bu, dış politika bu, yönetim sistemi bu, sosyal devlet bu diyeceğimiz bir programı ama sembolik olarak söyledim, devleti nasıl yöneteceğiz? Sürdürülebilir, yeşil, çevreye duyarlı, şirketlerimizin karşısındaki en büyük risklerden biri olan sınırda karbon vergisi risklerini gören, çözen, kamuda şirketlerde kadınların istihdamını güçlendiren, kolaylaştıran ve onları hak ettiği yere taşıyan politikaları hep beraber konuşacağız. Hep birlikte razıysak, program kurultayını toplayıp, o gün de iki, üç gün tartışıp, bütün Türkiye’ye şunu göstereceğiz. Önce talep toplayacağız. Sonra da CHP’yi, birileri demesin siz de mi devlet değil şirket gibi yöneteceksiniz? Devleti devlet gibi yöneteceğiz, son derece kamucu yöneteceğiz ama topladığımız talebin karşılığında bu sefer bu partinin önerisini halkımıza, milletimize arz edeceğiz. Onun üzerinden yürüyeceğiz hep beraber. Herkes hangi konuda ne konuşacağını, ne savunacağını, sınırlarımızı, ortak mutabakatımızı, gelecekteki hükümet programımızın çerçevesini, iskeletini öğrenmiş olacak. İşte bu değişim kurultayında, 7-8 Eylül tarihleri bu program kurultayını başlangıç toplantıları olacak. Ardından 9 Eylül günü yine tarihe önemli bir atıfla, hem Türkiye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü, İzmir’den düşmanın denize dökülüşünü yıl dönümünü, hem de Türkiye’nin birinci partisinin kuruluş yıl dönümünü hep birlikte törenlerle kutlayarak, kurultayımızı bitireceğiz ve bütün arkadaşlarımızı memleketlerine huzur halinde yollayacağız.”
“YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ DİYECEĞİZ”
“Bu süreçte tüzük ile nisandan beri meşgulüz. Geçen kurultaydan sonra ben genel merkeze geldim, genel başkan olarak. Kurultayda söz vermiştik. Tüzüğü değiştireceğiz. Hem Kemal Beyin, Sayın Genel Başkanımızın, hem kendi değişimle ilgili ortaya koyduğumuz tutum belgesinin, kırmızı kitabın gereğini yapacağız. Partinin hukukçularını çağırdım. Hazır mıyız dedim, değiliz dediler. Niye dedim, öyle bir kurultay yok dediler. Niye dedim, gazete ilanı verilmedi dediler. Verelim dedim, önce PM’yi toplayıp karar alın dediler. PM’yi topladım, karar alıp tüzük kurultayı desek, 25 Aralık. İl başkanlarını çağırdım. Dediler ki herkes aday belirlemiş, kimi adayını çıkarmış çalışırken, biz tüzük diye içe kapanırsak, bu millet bize oyu bırakın selam vermez. Bu kurultayı erteleyelim dediler. O kurultay bu kurultay, gazete ilanı verildi. Karar alındı. Dört başı mahmur şimdi sakin sakin bu kurultayı gerçekleştireceğiz. Hepiniz takip ettiniz, mahalle bazında görüş istedik. İlçe, il bazında görüş istedik. Hepsi geldi. Dünyadaki 16 ülkenin tüzüklerini tercüme ettirdik. Değişikliklerini gördük. Olumlu yerlerini kaydettirdik, not aldık ve getirdik. Geçtiğimiz günlerde bütün üyelere açık, dijital demokratik katılım üzerinden görüş sorduk. 8 bin görüşe ilave 11 bin görüş daha geldi internet üzerinden. 19 bin tekil görüşü aldık. Tabi bütün üyelerden görüş alırsın da genel başkandan görüş alacaksan, onu normal yöntemlerle yapamazsın. Geçtiğimiz günlerde Sayın Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın ile arabaya bindik. Sayın Altan Öymen’in yanına gittik. Onunla birlikte oturduk, 4,5 saat önceki genel başkanlarımızın görüşlerini bizzat not ettim. Getirdim, ilgili komisyona teslim ettim. Bugün akşam bir aksilik olmazsa sözleştiğimiz üzere Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya gelip onun tüzükle ilgili geldiğimiz noktayı anlatıp, önerilerini alacağım. Onları yarın erken saatlerde tüzük komisyonuna teslim edeceğim. O yüzden mesele oldu ve bitti değil. Mesele geçmişte hepimizin kötü anılarla hatırladığı birtakım, hani Kayahan bir konsere gitmiş de konserinde havada şişeler uçuşmuştu. Çıkarken sordular. Dediler ki ne oldu, yahu konser diye geldik kanser olduk dedi. Bizim de bazen tüzük değiştirmek için kanser olduğumuz günler oldu. Öyle bir şeye hiçbirimiz izin vermeyeceğiz: Çünkü bir tek umutları kaldı. CHP kavga edecek. Kendi içinde çatışacak. Oradan bilmem ne olacak, kutuplaşma olacak, bunlar mı yönetecek ülkeyi diyecekler. Vallahi hiç bekledikleri olmayacak. Millete bunlar zaten yönetemiyorlar ülkeyi, Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, şimdi 412 belediyeyi nasıl yönetiyorsa bunlar yönetsin ülkeyi diye bizi gösterecekler. Kimsenin endişesi olmasın. Bu arada tüzük kurultayı sırasında Sosyalist Enternasyonal toplantısı burada gerçekleşiyor. Pedro Sanchez, İspanya Başbakanı açılış konuşmasını uzaktan erişimle yapacak. Çünkü buraya gelse, Başbakan olduğu için resmi devlet ziyaretleri yapması gerekir. Öyle bir takvimi planlamak olası değil. Yarım günlüğüne gelip dönmesi olmaz. Uzaktan erişimle yapacak. Sonra toplantıyı ben yöneteceğim ama Ankara Bildirgesi çıkacak. Bu bildirge BM toplantısı marjında New York’taki toplantıda ben ve Pedro Sanchez tarafından, dünyadaki bütün siyasi akrabalarımızın imzasıyla BM toplantısına sunulacak. Şüphesiz onun da özü kurucu genel başkanımızın öğütünden farklı olmayacak. Yurtta barış, dünyada barış diyeceğiz.”
“KÖTÜ BABA SENDROMU”
“5 Kasım’da genel başkan olduktan sonra şu geçmişte de yaptığım bir tespiti tekrarladım. Karşımızdakiler, biraz önce söylediğim gibi açsın, yoksulsun, işsizsin ama bunlara oy verme. Bunlar haindir, teröristtir, şudur, budur oyu bana vermelisin deyip arkayı kalabalıklaştırmaya çalışıyorlar. Buna sosyolojide kötü baba sendromu diyorlar. Bunu anlatın diye anlatıyorum. 7 Haziran - 1 Kasım arasında yaşadık bunu. Bir baba düşünün para kazanıyor ama aslında belki eve yetecek. O parayı dışarıda kötü alışkanlıklarda harcıyor. Gecenin 03.00’ünde eve fevkalade perişan geliyor. Parayı harcamış, eşi karşısına dikiliyor. Yahu neredesin, çocuklar aç deyince eşine tokat atıyor. Eşi kaçıyor. Küçük çocuk baba yapma derken bir tekme de ona atıyor. O da annesinin yanına gidiyor. Evlilik çağındaki kız geliyor, anneme yapamazsın diyor. Nedir bu, ben daha ne kadar bekleyeceğim deyince bir dayak da ona atıyor. Herkes odasında hıçkıra hıçkıra ağlarken uyuyor ama uyumadan önce bir karar vermiş. Canına tak etmiş. Evin annesi, küçük çocuğu da alıp ağabeyinin yanına gidecek. Boşanma dilekçesini verecek. Öbür tarafta, evlilik çağında olup sözlüsüne yahu dur babamı, annemi bırakamam, bekle. Konuşacağım babamla diyen kız son dayağı yedikten sonra mesajı atmış, sabah 06.00’da gel beni al evin önünden diyor. Tam bu aşamada bizimki sızmış orada lanet olası. Sabahın 04.00’ünde evin kapısını açıyorlar. Elinde koca bıçakla hırsız içeriye giriyor. Bizimki kalkıyor oradan, heyt kimsin sen deyip karşısına dikilince annesi de eşi de küçük kız da evlilik çağındaki de arkasına geçiyorlar. Sosyolojide buna kötü baba sendromu diyorlar. Türkiye’ye defalarca bunu yaşattılar. Bunun beslendiği yer kutuplaşma, siyasi rakipleri şeytanlaştırma. O yüzden Anıtkabir’de el sıkışmayanlardan biri olmamaya karar verdim. Bu benim kararım ama yaş ortalaması 43 Merkez Yönetim Kurulunun, yaş ortalaması 46 Parti Meclisinin, buraları konuşa konuşa geçtik. Ben sürekli olur olmaz kavgalarla didişip vatandaşa yahu benim derdim ne, bunlar ne konuşuyorlar dedirtenlerden olmamaya karar verdim. O günden sonra dedim ki eleştiririm, muhalefet ederim ama hakaret etmem. Mümkün mertebe kavga etmem. Kavgayı emeklinin maaşı için veririm, asgari ücrete zam için veririm. Rize’deki çaycı, Antep’teki fıstıkçı, Hayrabolu’daki buğday üreticisi için, Giresun ve Ordu’daki fındık üreticisi için veririm, onların hakkını alamazsam da yeri göğü inletirim. Böyle gittik. 31 Mart seçimlerinde neler duyduk, neler? Hem eski dostlardan, hem kıdemli rakiplerden ne hakaretler duyduk. Ne dedik? Canınız sağ olsun. Biz emeklinin maaşını konuşacağız. Biz bu şehre yapacaklarımızı konuşacağız, bu şehre yaptıklarımızı konuşacağız. Dedik ki yokluk ve yoksulluk dışında hiçbir şeyi, milletin gündeminde olmayan hiçbir şeyi gündeme almayacağız. Biz CHP’yiz, ittifakları reddedenlerden değiliz ama hiçbir ittifaka da muhtaç değiliz. Çünkü çok güçlü bir ittifakımız var. Onun da adı Türkiye İttifakı. Biraz önce Mansur Başkanım ifade etti. Renklerini ay yıldızlı al bayraktan alan, milli takıma sevinen herkesi kuşatan, kapsayan, filenin sultanları şampiyon olunca, İstiklal Marşı söylenirken gırtlağı düğümlenen herkesle birlikte olacağız dedik.”
“TRT’YE SÜRPRİZ”
“Bir de TRT’ye sürpriz yapacağız dedik. Çünkü onlara çık hırslandım, en büyük kötülüğü de onlar yaptı. Süreçte ölçme ve değerlendirmeye önem vererek, memnuniyetin yüksek olduğu belediye başkanlarını yeniden adaylaştırarak, diğer noktada adaylara çok sayıda, 355 bin anketle aday belirleyip, 255 bin adayları takip ederek, yani teknolojinin de bütün imkanlarından yararlanarak, kadınlara alan açarak, gençlere fırsat vererek, Türkiye’ye Türkiye ittifakını anlatarak, kırmızı ve beyaz, en büyük Türkiye demeden ne doğuda ne güneydoğuda, ne güney, ne Trakya, ne İç Anadolu'da bir tek mitingi bitirmeden bütün kampanyamızı yaptık. İki şey yaptık. Bir tanesi galiba size sürprizdi. Sandıkta görev alanlara. Eskiden şöyle bir mesaj hazırlanıyordu. Birazdan televizyonlardan ve tüm kaynaklardan çok olumsuz haberler alacaksınız. Moralinizi bozmaya yöneliktir. Aman sandığı terk etmeyin. Islak imzalı tutanakları almadan görev başından ayrılmayın. Doğru mu? Bu sefer sandıklar açıldıktan 45 dakika sonra hangi mesajı aldınız? Birazdan Türkiye’nin dört bir yanından çok iyi haberler alacaksınız. Sakın bunun sevinci ile görev yerlerinizi terk etmeyin. Islak imzalı tutanakları vermeden asla görevinizden ayrılmayın. Böyle mesajlar almak istiyorsanız, geçtiğimiz seçimlerde sirkeli suya tülbenti basıp, başını bağlayıp, karanlıkta oturan kadın kollarından değil de seçim akşamı, biraz önce gösterdim ya, gördünüz mü bakın ışıklar yanmaya devam ediyor dediğimiz genel merkezi özlüyorsanız, o tülbentle halay çekmek istiyorsanız o zaman hep birlikte doğruları yapmaya devam edeceğiz.”
“MESELEYE BİR DE BU TARAFINDAN BAKIN”
“Şimdi İstanbul il danışma kurulunda bahsettim, burada bahsetmek isterim. CHP kimseyi iten, kakan değil ama kimsenin itip, kakıp hedef gösterip şeytanlaştıracağı bir parti olmaktan çıkmak zorundadır ve çıkmıştır. Zaman zaman suni tartışmalar oluyor. Efendim, Cumhurbaşkanı neden geldi? Cumhurbaşkanı neden genel merkeze geldiğinde forslu bayrak çekildi? Efendim, öyle mi, böyle mi? İşin bir de şu tarafından bakın. Bir Cumhurbaşkanına gidilir, Cumhurbaşkanı gelir. İki, o forslu Türk bayrağı bizde yoktu. En son kim bilir ne zaman kullandık? 1946 olabilir. Dedim ki ilk önce Cumhurbaşkanına gittik. Bize, üç koltuktan birini gösterdiler, ortaya oturdular. İtiraz ettik. Telafi etmek için size gelsek olur mu dediler, bizim düzenimizde oturmayı kabul ettiler, kabul ettik. Dedim ki Cumhurbaşkanı geliyorsa kanuna göre üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu olan bayrak çekilir. O bayraktan Cumhurbaşkanlığından bir tane isteyin. Ama söyleyin, geri vermeyin, ileride çok kullanacağız. İkincisi, o bayrak çekilirken bütün televizyonlar canlı yayındaydı. Bütün televizyonlar. Bazılarımız forsu gördü ama bizim bayrağı indirecekler, vatanı böldürecekler propagandasının yapıldığı bütün yandaş kanallar ve TRT’de bayrağı indireceklerin göndere bayrak çektiğini izlediler. Meseleye bir de bu tarafından bakın.”
“İKTİDAR PARTİSİ BU ÇİZGİDE OLACAKTIR”
“O yüzden ben örgütün bu meseleye mutabakatından, anketlerde verdiği desteklerden çok memnunum. Ama birkaç sosyal medyadan olur olmaz moral bozanların esas ne yapmaya çalıştıklarına bakın. Kutuplaşan Türkiye birilerine yarıyor. Çünkü Hitler’in dediği şu sözü unutmayın. Hitler şunu diyebilmiştir Alman halkına. Sizin çocuklarınızın tereyağına değil güçlü tanklarımızın gres yağına ihtiyacı var. Parayı oraya harcayacağız demiştir. Bu ikilemde Hitler’in söylediği sözü bugün Türkiye’de tehlike büyük aman ha diyenlere karşı CHP’nin kurucu parti olduğunu, bayrakla sorunu olmadığını, İstiklal Marşı’nı bağıra bağıra okuduğunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ne mutlu Türk’üm diyene diye biten sözünün faşist bir söylem değil misakı milli sınırları içindeki tüm vatandaşları kapsayan ve her birimizin övünerek söyleyebileceği bir söz olduğunun tekrarında hiçbir beis yoktur. Önümüzdeki dönemin iktidar partisi bu çizgide olacaktır. Bu çizgiden şaşmayacaktır.”
“BUNU TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ PARTİSİ YAPABİLİR”
“Sanatçılar farklı düşünüyor diye etkinliklerini iptal ediyorlar. Duruyor muyum? Gittim Suavi’nin koluna girdim. Önce evine gittim, sonra koluna girdim. Neymiş, filanca yerde bir belediyemiz es kaza iptal etmiş. Aydın Çine’de açıklama yapıyorlar, burada da iptal. Ondan sonra Manavgat’ta varmış. Orada da iptal. Domino taşı gibi Türkiye’deki bütün aydın, çağdaş, sol, sosyal demokrat, muhalif sanatçıları hedefe koyacaklar, yüzde 4’lük gücüyle, Türkiye’nin birinci partisinin belediyesinin yaptığı etkinliği iptal ettirecekler. Bu bir başlarsa arkası gelmez. O yüzden dedim ki canım sıkıldı bu duyduklarıma. İzmir İl Başkanına teklifte bulundum. Benimle birlikte Suavi dinlemeye gelir misin, olur dedi. O da ilçe başkanlarına sormuş, onlar da olur demiş. İlçe başkanları da üyelerine sormuş, onlar da olur demiş. 2 bin kişilik konser alanına, İzmir, Muğla, Manisa’dan 7 bin kişi gidiverdik. Suavi hayatının en güzel konserlerinden birini verdi. Bir defter kapandı. Bu işleri böyle yapacağız arkadaşlar. Yani normalleşmeyi aslında CHP’nin normal düzlemde siyaset yapabilme olanaklarını artırmak olduğunu görüp, normalleşmeyi yumuşama diyordu birileri, terk etti onlar. O çizgilere indirgemek esas meselenin özünü görmemektir. Suavi konseri iptal ettiğinde ben desem ki buna CHP karışmasın. Buna sivil toplum tepki versin. O zaman kötü. Efendim, milli eğitimde bir saçmalık var. Biz susalım. Veli dernekleri versin. O işlerden sonuç almadık arkadaşlar. Müzakere edeceğimiz zaman müzakere, mücadele edeceğimiz zaman mücadele edeceğiz. Gün gelip Suavi’ye, Dilruba’ya sahip çıkacaksak, gideceğiz sahip çıkacağız. Bunun ötesi gerisi yoktur. Ama işin iki tarafı var. Dilruba’ya tek başına sahip çıkıp, Dilara’ya sırt dönersen de olmuyor. Dilara başörtüsünden dolayı çok uluslu kongreye kabul edilmemiş. Aradım, kendiyle konuştum, sonra babasıyla konuştum, sonra kendisini 9 Eylül’e davet ettim. Kızım İpek aradı, aralarında bir yaş var. Mümkün olursa, 9 Eylül günü kızımla birlikte gelecekler buraya. Çünkü biz başörtüsünden dolayı ötekileştirilene de düşüncesini söylediğinden dolayı şeytanlaştırılıp, hapse atılana da birlikte sahip çıkmak durumundayız. Onun için mutabakata ihtiyaç var. Şuna ihtiyaç var. Berkin Elvan ile Abdullah Tayyip Olçok’a aynı anda ağlayabilecek insanlara, yüreklere ihtiyaç var. Berkin Elvan’ın anasını meydanlarda yuhalatan biri varken, öbür tarafta hem Berkin Elvan’ın yasını tutan, hesabını soran hem 14 yaşında FETÖ’cülerin kurşunu ile öldürülmüş adı Abdullah Tayyip Olçok olan o gencin annesinin feryadını birlikte duymaya ihtiyaç var. Bunu Türkiye’de bir parti yapabilir. Türkiye’nin birinci partisi CHP yapabilir.”
“ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNUYORUM”
“Bütün faili meçhullerle birlikte Sinan Ateş’e de sahip çıkabilen, birileri kendi başkanının kanını yerde bırakırken onun da hesabını hep beraber, önceki genel başkanı, mevcut genel başkanı, milletvekilleriyle beraber sorabilen, ama öbür taraftan 80 öncesinin de 90’ların da kanlı cinayetlerine, faili meçhullerine hesap sorabilecek iradeyi muhafaza ettiğini gösterebilen bir partiye ihtiyaç var. Bu arada geçtiğimiz gün Dilruba ziyaretimden sonra serbest kaldı. Kimileri diyor ki İzmir fuarına davet edilmiş, fuara gelmiş, yan yana oturdum, çok da memnun oldum. Ama şunun bilinmesini isterim. Dilruba orada, telefonu açık. Basına konuşuyor. Hapishanede gittim ve dedim ki Dilruba ben düşünce özgürlüğünü savunuyorum. Burada olmana da sonuna kadar itiraz ediyorum. Sen dışarı çıkana kadar da mücadele edeceğiz. Hatta sen dışarı çıkacaksın, bu iddiayı dışarıda koyacağım. 9 Eylül günü seni misafir edeceğiz. O gece saldılar Dilruba’yı. Ama çıkmadan şunu demiştim. Mahkemede savunma yaparken sözlerinin maksadını aştığını, bazı insanları üzdüğünü, sana küfredenleri bunu siyasete alet edenleri değil ama istemeden kalbini kırdıklarını anladığını söyledi. Sonra dışarı çıktığında bazı açıklamaları oldu. Fuarda arka tarafta dedim ki yanlış anlaşılır. Buraya gelmen çok iyi. Ben sana sahip çıkacağım ama içeride sen anlatıyordun ki benim niyetim o değildi. Bunları söyle. Dün de akşam telefonda yine benzer bir mevzuyu konuştuk. Yani birileri 33 yaşında bir kadını sırf düşüncelerini açıkladı diye alıp atıyorsa ona sonuna kadar karşıyız. Ona sahip çıkmak boynumuzun borcu. Annesine teslim edene kadar da her şeyi yaptık. İlk günden İzmir’deki il hukuk kurulundan arkadaşlar gitti. Daha sonra genel başkan yardımcılarımız gitti. En son kadın kolları başkanımız, iki genel başkan yardımcımızla gitti. 18 gün içinde beşinci ziyarete de ben gittim. Aldık, annesine teslim ettik. Onu toplum önünde sahiplenmek de bizim boynumuzun borcu. Ama ifadelerinde, kalp kıracak, üzecek, birileri tarafından istismar edilip hepimize mal edilecek işler varsa, o söylemlerden çok erken zamanda ayrışmak da doğru. Geçen de söyledim, birileri çok kızdı. Öyle seçmene bidon kafa denildiğinde erken ayrışsaydık ya da göbeğini kaşıyan adam dendiğinde erken ayrışsaydık, hepsinin bagajını sırtımıza yüklemezdik. Çünkü ben biliyorum ki başka partilerde, tercihlerinden dolayı insanlara tepeden bakan çok ama bu CHP’de 40 yıldır ağız tadıyla iktidar olmamış bu partide, ne bir menfaat, ne bir tayin, ne bir para ve pul, hiçbir şey olmayan bu partide sımsıkı bir arada duranları, bir arada tutan değerler, vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olunca, bu insanlar kimseye tepeden bakmazlar. Ama istismar edilmesine engel olmak lazım.”
“2016 YILINA KADAR RESMİ TÖRENDE OKUNAN METİN”
“Ağustos ayı milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri için çok önemli bir ay. 30 Ağustos Zafer Bayramı yanı sıra 30 ve 31 Ağustos’ta da kara, deniz, hava harp okulları mezuniyet törenlerini yapıyorlar. Bu törenlerde bu sene ilk kez ve acayip keyifli şekilde üçünün birincisi genç kadın teğmenler. Onları yürekten alkışlıyorum. Tören bittikten sonra harbiyede bir gelenek var. Kılıç çekiyorlar. Birbirlerine vura vura bir yerde toplanıyorlar. Birinci de geliyor bir ant içiyor. O andı içtiler. Kadın teğmenimiz ezberinden okudu ve o andı içtiler. Ant şu, ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin, hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacak ve şerefimizle öleceğiz. Ne mutlu Türk’üm diyene. Bu metin 2016 yılına kadar resmi törende okunan metin. 2016 yılından sonra metni biraz kendilerine benzettiler. Olsun varsın. Dün okul birincisi ve bütün teğmenler bu metni okudular. Birileri bu metinden rahatsız oldu. Sonrasında Mustafa Kemal’in askerleriyiz demişler, birileri bundan rahatsız olmuş. Ne diyeceklerdi? Sizin şimdi müteveffa kanaat önderiniz, akıl önderiniz gibi, fesli deli Kadir’in dediği gibi, keşke Yunan kazansaydı deyip Trikopis’in askerleriyiz mi diyeceklerdi? Elbette Mustafa Kemal’in askerleri onlar. Şimdi şunu söyleyeyim arkadaşlar Mustafa Kemal’in askerleriyiz demeyen bir teğmen varsa beka sorunu oradadır. Mustafa Kemal’in askeriyim demeye itiraz edecek bir teğmen mezun ediyorsak işte yandığımızın resmi oradadır. O yüzden hepimiz o andın hangi kelimesine itiraz edenler itiraz ediyor duymak istiyoruz. Mustafa Kemal’in askerleriyiz demeyen bir teğmenden gelecekte sadakat beklemek, gelecekte liyakatli işler beklemek, gelecekte vatan için ölümü göze alacağını beklemek saflıktır. Asla ve asla hiçbirimizin kabul edebileceği bir şey değildir.”
“15 TEMMUZ’U GÖRDÜK”
“Sadakati Mustafa Kemal’e değil de bir zamanlar elini eteğini öptüğünüz, ne istediyse verdiğiniz şimdi Amerika’da bulunan ve 15 Temmuz’da sağladığınız imkanlar sonucunda başarabilseydi buraya ülkenin başına dini bir lider olarak dönecek olanların 15 Temmuz günü nasıl milletin üzerine tank sürdüğünü gördük. Biz geçmişte doğru yerdeydik 15 Temmuz'da doğru yerde durduk, bugün doğru yerde duruyoruz. Sizin gibi 15 Temmuz’a kadar ne istediyse verenler, 15 Temmuz’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün apar topar resimlerini bulup il binalarından sallayanlar, şimdi başka tarikat eşleşmelerine giriyorlar. Buradan çok net söylüyoruz. Bu ne siyasettir ne ordunun siyasete alet edilmesidir ne birilerinin üfürdüğü gibi 28 Şubatçılık bilmem ne. Bir gün askerler işlerini bırakıp bizim işlerimize karışmaya kalkarsa 15 Temmuz gecesi nasıl 14 arkadaşımızla gittik kapalı meclisi açtırdık, yeni bir seçim yapılana kadar demokrasinin arkasındayız dedik, orada durmayı biliriz. Ama o korkuyu yöneterek Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyenleri hedefe koymaya kalkanları, bu andın herhangi bir kelimesiyle çelişkili olanları tarih de affetmeyecek biz de affetmeyeceğiz. İşin bir tarafından o konuşan AK Partili siyasetçilere sormak lazım, bir de şöyle düşünün elinizi vicdanınıza koyun namusunuz varsa söyleyin. Olmamalı da orada bazı teğmenler Tayyip Erdoğan’ın askerleriyiz dese çıkıp şunu diyecektin. Tayyip Erdoğan Anayasaya göre başkumandan. Onun için söylüyorlar haksız mı? Kardeşim anayasaya göre ve yüzde 51’e 49 OHAL’de geçmiş anayasaya göre OHAL’de her numarayla geçmiş anayasaya göre olan Tayyip Erdoğan başkumandan da Anafartalar’da, Dumlupınar'da, Başkomutanlık Meydan Muharebesinde canını ortaya koyup bu memleketi kurtaran, ezanı yeniden okutan, bayrağı yeniden çektiren, düşmanı defeden baş komutana söylemeyecek de kime söyleyecek bu çocuklar?”
“NÜFUSUN YÜZDE 65, TURİZMİN YÜZDE 92’Sİ BELEDİYELERİMİZDE”
“Ülke gündemindeki meselelerden sonra biraz daha ilk başta söylediğim bir enfeksiyonu kurutup, sözlerimi toparlayacağım. Meselemiz aslında büyük bir motivasyon, büyük bir birliktelikle 31 Mart seçimlerinden çıktık. 31 Mart seçimlerinde dedim ya TRT’ye sürpriz yaptık diye. Sürpriz ne diye soruyorlardı sürpriz 47 yıl sonra TRT ekranlarında Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisi, sürpriz buydu. Biliyorduk olacağını. Beklesinler görsünler yetmedi birinci parti olmak nüfusun yüzde 65’inde, ekonominin yüzde 80’inde, turizmin yüzde 92’sinde CHP’li belediyeler hizmet veriyor ve çok büyük bir coşku, çok büyük mutluluk var. Mansur Başkanın il danışma toplantısını sonradan arkadaşlar söyleyince bakmıştım. O tabloyu görüp Mansur Yavaş’ı ağlatan, hepimizi hüngür hüngür ağlatan o tablodan sonra elbette ki parti birlik ve beraberlik içinde olacak. Elbette ki parti tartışılmayacak sadece daha iyisi için kendi içinde geliştirici tartışmalar yapacak. Elbette ki onlar tartışacak. Bırakacaksınız AK Parti'yle MHP birbirine düşecek. Bırakacaksınız AK Parti’nin içindeki tartışmalar büyüyecek. Bırakacaksınız Cumhuriyet Halk Partisi iktidara yürüyecek. Bundan rahatsız olanlar var ve bu rahatsızlıklarını maalesef yalana dolana buladılar. Biraz önce dediğim gibi abuk sabuk taslaklar görüyorum. Saçma sapan şeyler duyuyorum. Bugün sabahleyin Bedri Baykam’ın bir mesajıyla uyandım. Bir taslaktan alıntı yapmış genel başkan seçimi için imza sayısı yüzde beşten yüzde 15’e çıkıyormuş. Çok üzüldüm diyor sizin demokratlığınıza yakışır mı? Bedri ağabey dedim öyle değil böyle, doğrusunu da bugün kayıt altında canlı yayında anlatacağım dedim.”
“GENEL BAŞKAN İMZA TOPLAMASIN”
“İşin o kısmına doğrudan geleyim hani genel başkan yüzde 5 imza topluyor ya imzaların da daha önce de örnekler oldu 900’ünü topluyor ondan sonra diğerlerine toplayacak imza kalmadı diye isyanlar oluyor, aday olabilecek biri olamıyor, kürsüye çıkabilecek biri çıkamıyor. Benim önerim şöyle oldu, mevcut genel başkan talebi halinde adaydır imza toplamaz toplayamaz. Yüzde beş imza toplayamayan yanmış zaten. O genel başkan 60 tane PM üyesi 130 tane milletvekili var, 60 tane imza toplanacak… Mevcut genel başkan imza toplamaz, toplayamaz talebi halinde adaydır. Diğer adaylar yüzde 5 imzayla aday olurlar. Teslim edecekleri imza yüzde 10’u geçemez. Ki birileri büyük imzaları toplayıp öbürleri… Hatta benim önerim, tartışın bir kişi birden fazla kişiye imza da verebilir diyorum. Diyorlar ki işte 30 tane aday çıkar bu sefer kurultay bitmek bilmez. Tartışın bir kişi 2 kişiye de imza verebilir olsun. Çünkü diyordur ki Genel Başkanı dinleyeceğim, evet rakibini de dinleyeceğim ama bunu da dinleyeceğim belki de bu rakibi kürsüde beni ikna edecek. O yüzden ben bu imza toplama hani gidip delegenin gırtlağına basıp il başkanını zorlayıp ilçe başkanını zorlayıp imza toplama işinden bir genel başkan vazgeçecek O vazgeçen niye ben olmayayım dedim, bazıları dedi ki derler ki imza toplayamayacağını düşünüyor. Dedim isterseniz bana da yüzde 5 yazın ama yüzde 10’dan fazlası olmaz. İllerde ne yapacağız dediler, illerde de yüzde 10 imza var ya onlar da yüzde 15’ten fazlasını veremesin bir aday dedim. Bir il başkanı turlayıp 600 delegenin 400 imzasını getirmesin, en fazla 90 imza verebilsin, demokratik yarışın önünü kapatmasın. Diyorlar ki genel başkan adaylığı için yüzde 15 hani ildeki verilecek maksimum imza. Minimumu değiştirmiyoruz, genel başkan imzasını değiştirmiyoruz, herkesin önünü açıyoruz bunu böyle kullananlar var.”
“TÜZÜKTE İLK KALDIRACAĞIMIZ MADDE…”
“Dün çok üzüldüğüm bazı şeyler de okudum mesela efendim genel başkan ön seçim sözü verdi etrafındakiler o sözü tutturmak istemiyor, namusu, şerefi üzerine söz verdi genel başkan falan. Arkadaşlar şunu bırakalım Tayyip Erdoğancılık oynamayalım. Tayyip bey iyi de etrafı kötü. Yok öyle bir şey. Genel başkanın etrafı yanlış yapıyorsa vebali genel başkanadır. Genel başkana rağmen etrafı yanlış yapıyorsa orada zaten bir genel başkanlık sorunu vardır. O yüzden ne yapılıyorsa, ne olacaksa, benim yanımdaki sağımdaki solumdaki bir yanlış yapıyorsa hesabını benden sorun ama ben ilk seçildiğim kurultayın ertesi günü anahtar liste çıkardılar üstüne yazalım dediler, örgütün anahtar listesi, dedim hepsini temsil etmiyoruz. İl başkanlarının anahtar listesi, dedim bu doğru değil yazın oraya Özgür Özel’in anahtar listesi, küsen de bana küssün kızan da bana kızsın. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanıysanız ben bilmiyorum ben karışmıyorum etrafım yanlış yapıyor diyemezsiniz. O yüzden o dünkü ön seçimi kaldıracaklarmış diyen arkadaşa şunu söylüyorum geçmişte ön seçim vardı ön seçim yapma iradesi yoktu. Ön seçimi savunanları da biliyorsun karşı çıkanları da biliyorsun. Eğer geçen tüzükte önseçim yapma imkanı yoktu diyen karşıma gelsin ama geçen seçimde şöyle bir madde vardı, eğer ittifak yapılacaksa ön seçim yapılmayabilir. O maddeye dayanarak ön seçim yapılmadı. Bu tüzükte ilk kaldıracağımız madde bu arkadaşlar. İttifak varsa ön seçim yok maddesini kaldırıyoruz, uzay boşluğuna gidiyor. Aynı tüzükle ben yerel seçim yaptım Türkiye’de ön seçim isteyip yapmadığımız bir belediye meclisi ya da bir belediye başkan adaylığı gösterin. Ön seçim isteyip yapmadığımız ama bütün ilçelerimiz dedi ki ön seçim kavga çıkarır aman merkez yoklaması yapın. Bir tanesine dönüp anketsiz karar vermedik, Parti Meclisinde anketini göstermediniz bir tane yok, ön seçimde ısrar edip de ön seçimi alamayan bir tane örgüt yok. Çankaya'da önseçim yapılma iradesi çıksaydı Çankaya'da ön seçim yapılırdı.”
“AKSİNİ İDDİA EDEN ÇIKSIN KONUŞSUN”
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişte nasıl aday belirlediğini, bugün nasıl aday belirlediği hepimiz biliyoruz ama örneğin arkadaşlar diyor ki efendim bazı görevden almalar var. Neymiş 2 il başkanı ve bir Ankara delegesi değişimci olmadığı için görevden alındı. Aynı arkadaş diyor. 2 il başkanından birisi hatta söyleyeyim Hakkari. Düpedüz yakını AK Parti'den aday olduğu için kendisi çekilip AK Parti adayına oy verdiği için görevden alındı. Bütün kanıtlarıyla sabit, diğeri partinin seçilmiş genel başkanına sövdüğü için görevden alındı. Hakaret ettiği için görevden alındı. Ankara delegesi de Nallıhan seçimini kazandık mı arkadaşlar? Nallıhan seçimini kazanmayalım diye çalıştığı için görevden alındı. Aksini iddia eden varsa çıksın konuşsun. AK Parti'ye çalıştı diyor. 3 delege görevden alınmış, biri il başkanıyken AK Parti'ye çalışmış, biri Nallıhan’da AK Parti'ye çalışmış. Hepsi birden kafa sallıyor. Bir tanesi bana küfrettiği için görevden alınmış arkadaş diyor ki bu arkadaşların döneminde Van ve Elazığ il disiplin kurulları, doğal delegelikleri düşsün diye disipline sevk edilmişler. Disipline. İli almış, ilçeyi almış görevden alabilecek her şeyi almış. Doğal delege, Van ve Elazığ il disiplin kurullarını görevden almış. O arkadaşım çıkıyor. Şimdi bana değişimci olmadığı için 3 delege disipline verildi diyor. İsim isim belli kimlerin olduğu partiye ne ihanet yaptıkları. O yüzden geçmişte yapılanlar bir yana, örneğin Kayseri il seçiminde merkez için seçime sokmayayım ki Kayseri’yi kazanalım. İstanbul il seçiminde Fatih'i seçime sokmayın ki kazanalım deyip iş yapanların şimdi enfeksiyon yarattıklarını görüyorum. Vallahi de yalan billahi de yalan. Gelecek seçimlerde bu taslakla ya hakim denetiminde ön seçim olacak bir bölgede, hakim denetiminde ön seçim yoksa örgüt denetiminde ön seçim olacak ama tüzükte kalın harflerle yazacak sonuçlarına aynen uyularak uygulanacak ön seçimdir. Mersin'de altıncı sırada çıkanı ikinci sıraya getiren ön seçim değil. Bir çıksa şimdi söylesin: Özgür Özel ya da bugün partiyi yönetenler ön seçime karşı diye. Ha hepsini örgütlenip hakim denetiminde yapalım. Yapalım şu sözü nasıl tutacaksınız? Kadınlara ve gençlere verdiğiniz sözü. Bu seçimlerde eğer kadın kotası için pencere, gençlik kotası için pencere demeseydik. 6 bin 300 kadın ve genç belediye meclis üyesi çıkar mıydı? Biz 6 bin 300’ün 2 binini biz ittirdik. Bu irademiz sayesinde 4 bini ön seçimlerde kendiliğinden çıktılar. Nasılsa gençler öne gelecek anahtar listeye bir tane de genç koyalım dediler, bir tane de kadın koyalım dediler. O yüzden kadınların ve gençlerin teminatı örgüt denetiminde ön seçimdir.”
“ÖN SEÇİM YAPACAĞIZ” VURGUSU
“Balıkesir'de üyenin yüzde 80’ini Körfez’de. Yap ön seçimi 1-2-3 Körfez. Nasıl gideceğiz dağdan merkezden oy alacağım? Yazacağız oraya ilin görüşü alınarak ilin istediği şartları. Hatay’da neden ön seçim yapamıyorsun? Sosyolojisi mümkün değil. O sosyolojiye göre ön seçim yap. Böl bölgelere ona göre ön seçim yap. Bu parti grubunda veteriner yok arkadaşlar, veteriner. Ön seçim yapıyorsun, veteriner çıkmıyor. Vali yok, kaymakam yok. O yüzden şöyle yapılacak arkadaşlar, ön seçimi yapacağız. Ön seçim eğer ki örgüt denetimindeyse mevcut tüzükte olan yüzde 15 var. Daha önce de söyledim, azaltılması genel kabul görüyorsa azaltırız. Yüzde 5’ini kadınlara ve gençlere vereceğim. Kadın kolları ve gençlik kollarının ilçe, il, genel merkez çalışanlarına. Net. Çünkü şöyle bir şey var. Meclis açılıyor, birisi geçiyor. Filanca partinin Gençlik Kolları Başkanı. Birisi geçiyor. Filanca partinin Kadın Kolları Genel Başkanı. Birisi geçiyor. O partinin şu ilinde çok başarılı olmuş Gençlik Kolları Başkanı. Bu partinin kadın ve gençlik kollarının kıymetli, talep edilebilen yerler olması lazım. Bunun için salt erkek gözlüğüyle alanımızı kapatır kimse demesin diye mevcut tüzükte olan yüzde15’in yüzde 5’ini objektif kriterlerle kadın ve gençlik kollarına emek verenlere ayıracağım. İkincisi, mevcut grup milletvekili grubu. Milletvekili grubunun bir kısmının korunması lazım. Bir kısmının yer alması lazım, 120 milletvekili var. Bence eskiden 60-60 dengesi vardı. Bu altmışın otuzu zaten ön seçimden çıkan, ön seçimi tercih etsin. Otuzu da Meclis’teki çalışmaları katkılarından dolayı tercih edilsin Meclis grubu tarafından. Kalanı, yani yüzde 15’in sadece yüzde 5’ini, onu da meslek kotalarını ve çeşitli ihtiyaçları tatmin etmek üzere MYK uygulasın. Yüzde 85’i çatır çatır ön seçimden çıksın. Ayrıca şunu da söylüyoruz. Bu kotalar kullanırken yüzde 15 toplam ya, bir ilde de yüzde 15 ya da 10’u geçemesin. Yani kotanın hepsini İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de kullanılmasın. Yüzde 10 ise Manisa’da 1 oluyorsa maksimum Ankara’da da o bölgesinde 2 olsun. Bana kalsa bölgelerde 1’er olsun da yetmezse 2 olsun.”
“İKTİDARA HAZIR BİR HAL”
“Bunları temin etmeye kafa patlatıyoruz. Çok sevdiğim büyüğümün dediği gibi ‘Hızır geldi, Hızır geldi, Hızır aldı gitti’ değil. Tüzük geçtikten sonra geçmişte olup da elden giden bir yetki olursa biz buradayız. Ama aklınızdan geçmeyen yetkileri bu tüzüğe koymak için gece gündüz gayret sarf ediyoruz. İl başkanlarım şahit, komisyon şahit, bin 200 delege şahit olacak ki bu partiyi hem yönetilebilir hem demokratik hem iktidara hazır bir hale hep birlikte getireceğiz. Geçen tüzüğü birbirine karıştıran üye, aktif üye, pasif üyeyi aktif-pasif diye ayırmıyoruz. Herkesi birden aktif üye yapıyoruz ama daha sonra diyoruz ki katıldığın toplantıda dijital üye kartları var herkesin cep telefonuna yüklenen toplantının karekodunu okutacaksın puan gidecek. Sandık başında yoklamanı oradan vereceksin, okulun duvarında bile bizim yoklama karekodumuz olacak. Eğitime katılacaksın puan alacaksın. Madem bu partiyle irtibatlısın oy kullanacaksın. Yok seni başka partiden devşirdiler, kenara yazdılar, aidatını ödemedin, partiye gelip bir selam vermedin, bir bardak çayımızı içmedin, sandıkta durmadın, mitingde iki bayrak sallamadın, ön seçimde oy kullanacaksın. O yok arkadaşlar onu kaldırıyoruz.”
“YAPMAYANI GÖREVDEN ALIYORUZ”
“İl-ilçe örgüt tanımı yapıyoruz. Bir örgüt kimlerden oluşur? Belediye başkanını da oraya koyuyoruz. Belediye meclis üyesini de, il başkanını da kadın kolları ana kademenin neresinde durur? Bütün çatışmaları ortadan kaldırıyoruz. Gençlik Kolları nasıl uyumlu çalışır? Hepsini teker teker tarif ediyoruz ve bunları Anayasa Mahkemesi kararına uygun olarak tüzüğün içine dahil ediyoruz. Ben ilk geldiğimizde Merkez Yönetim Kurulu’nu hazırladım. Normalde gazeteden okunması lazım gazeteden basın bildirisiyle geçer alt yazıdan. Öyle yapmadık. O yaptığımı şimdi buraya yazıyorum. Genel Başkan çalışacağı arkadaşlarını belirledikten sonra Parti Meclisi’ne sunacak. Parti Meclisi’nde belli bir grubu belki idari MYK’sı yani saymanı Genel Sekreteri falan 5 kişi. Genel başkanla bir 6 kişi. Bir bütün halinde diğerleri teker teker. Ya da idari MYK teker teker gölge bakanlar bir bütün halinde güvenoyu alacaklar. Güvenoyu almadan göreve başlamayacaklar. Danışma kurullarını 3 ayda bir yapacak. Yılda 2 danışma kurulu yapmayan ilçenin MYK tarafından düşürülmesini tüzüğe koyuyoruz. Her seçimden 3 ay sonra mutlaka danışma kurulu yapacak. Yapmayanı görevden alıyoruz. Çok özlediğimiz küçük kurultay kanunda adı değiştiği için ona büyük danışma kurulu diyoruz. Kendiliğinden yılda bir kez seçimlerden sonra yapılan il danışma kurullarını takip eden ay içerisinde bir kez büyük danışma kurulu yapıyoruz. Küçük kurultayın aynı yetkileri ve kapsamına sahip.”
“KADEME KADEME HAZIRLANACAKLAR”
“Etik kurulu oluşturuyoruz. Üyeler, dijital demokratik katılımla kendileri seçiyorlar. İlçe kongrelerinde mahalle delegelerini ilçe ‘hazırım’ derse ve talep ederse dijital demokratik katılımla bütün üyelerin katılımıyla yapıyoruz. Kadın ve gençlik kotası otomatik uygulanacak. Ama bunu ilçe kabul eder, il de MYK’dan talep ederse olacak geçiş döneminde. Hazır olmayan kimseyi zorlamayacağız. Mahsurlu görülüyorsa uygulatmayacağız. Bunun yanında ayrıca bu cinsiyet yaş kotalarıyla ilgili parti büyük bir sınavdan geçecek. 18-25 yaş arasına bir kota, 25-40 yaş arasına başka bir kota getiriyoruz. Kotaları da yüzde 10 ve 10 yapıyoruz. Bu sayede hem 18-25 arası 10 kişi, hem 25-40 yaş arası 10 kişi olacak. Kadın kotasını yüzde 33’ten bu kongre 40’a bir sonraki 45’e bir sonraki 50’ye eşit temsile üç kongre adımıyla ulaşıyoruz. Burada tarihi bir mesele var. Adım, bütün dünyadaki gelişmelerle uyumlu, kadın kollarımızın talebine yakın, -onlar hemen istiyor ama yakın- şimdi değil 3 kongrede yüzde 50 eşit temsil gideceğiz. Delegelerin çoğu erkek. Bu maddede erkek delegeler tutup ‘hayır’ oyu verirlerse bu bizi başka bir yere götürür. O yüzden bu maddeler şu anda taslak olan, bugün sizden görüş alacak, yarın Parti Meclisi’nden ve milletvekili grubundan görüş alacak, 5 Eylül günü somutlaşacak maddelerde kadın ve gençlik kotasını bütün erkek delegeleri emanet ediyorum. Sakın ha sakın şöyle bir şey demeyin, yahu hazır değiller. Böyle hazırlanacaklar. Kademe kademe. Ya işte erkek çok yüzdesi az. Kadının çoğalmasının yolu bu. Bu partinin birinci Genel Başkanı bu partiyi kurdu Avrupa'dakilerden 40 yıl önce kadına seçme seçilme hakkını kullanacak olanağı yarattı. O yüzden şimdi 33, bir dahakinde 40, birinde 45, sonunda yüzde 50. Eğer Atatürk olsaydı bunu üç kongre önce yapardı arkadaşlar, bugüne bırakmazdı. O yüzden bütün erkeklere emanet ediyorum. Hiçbir maddede böyle bir şey yapmayı düşünmem. Ama bu konuda kadınların ve gençlerin önünü kapatacak bir organizasyon hissedersem o maddenin isim okunarak tek tek oylanmasını ve kızlarınıza hesap vereceğiniz bir tutanağa geçmenizi sağlayabilirim.”
“BU PARTİNİN HEM EVLADIYIM HEM DE GENEL BAŞKANIYIM”
“Biraz uzun oldu ama bu bunu hem ülkenin gelişmeleri hem Ankara’da katıldığım ilk il danışma kurulu hem tüzükte troller konuşuyor bir şey demem, eskiden işte birtakım sorunları olmuş, partide ceza almış falan kişiler konuşuyor bir şey demem, hırsı var bir şey demem. Ama bu işleri en iyi bilenlerin en çarpık yerden dezenformasyon yapmasına asla yüreğim dayanmıyor. Ben geçen seçimlerde listelerin hazırlandığı gün sırf oradaki bir maddeye dayanarak 69 vekil diğer partilere verilirken o işe itiraz ediyordum. O işi kotaranların şimdi çıkıp efendim ‘Özgür Özel ön seçim yapmayacak mı’ diye laf üretmelerine dayanamıyorum. Şu kadarını söyleyeyim, ben bu partinin hem evladıyım hem şimdiki genel başkanıyım. 2015’te yüzde 86’yla tüm Türkiye’nin tüm zamanların rekorunu kırmışımdır. Buraya gelmemdeki en önemli güç ön seçimdir. Eğer bir ilde hakim gözetiminde ön seçim yapılmayacaksa, örgüt denetiminde ön seçim yapılacak ve bunun sonucuna uyulacağı tüzüğe kalın harflerle yazılacak. Kimsenin dediği gibi ne ön seçimden kaçtığımız, ne başka bir numara yapmaya çalıştığımız var. Biz numaraları geride bıraktık. Aklımızda bir tane numara var. Yüzde 38 son seçimde aldığımız oy, hedefimizde bir tane numara var, yüzde 51 gelecek seçimde alacağımız oy. Tüzükle ilgili sadece buraya kadar gelinmiş nokta. Hiçbirisi değişmez değil, iyileştirebilirsiniz, geriye götürmeyin, onu kabul etmeyiz. Önerilerinizi bekliyoruz.”
“HEPİMİZİN YAPMASI GEREKEN ÇOK ŞEY VAR”
“Ardından yarın hem gruptan hem Parti Meclisi’nden alacağız ve muhteşem bir uyum içinde herhangi bir tartışma olmadan, provokasyonlara kapı açmadan, partiyi tartıştırmadan dört başı mahmur bir tüzüğü ümit ediyorum oy birliğiyle ve alkışlarla geçireceğiz. Bu parti kavgalı tartışmalı günleri gördü. Hiçbir fayda görmedi. Kavgadan tartışmadan değil hep birlikte çalışmaktan, hep birlikte mücadele etmekten hep birlikte başarmaktan bahsediyorum. Önümüzdeki seçimi kazanamadıktan sonra sen milletvekili olsan ne, kürek mahkumluğu gibidir. Biz onu bir süredir yapıyoruz. Kürek mahkumluğundan berbattır. Bu parlamentoda muhalefet milletvekili olmak sen kurultay delegesi olsan ne, bir tane kadının yerine sen gelsen ne olur o gelse ne olur? Ama esas meselenin özü şu geleceği kavrayan hedeflerini doğru belirlemiş, hem partiyi demokratikleştiren hem Türkiye’ye demokrasi vadeden hem de gelecek dönemde Türkiye’yi yönetebilecek, kadroyu oluşturabilecek meclis grubunu da hazırlayabilecek bir tüzüğe ihtiyacımız var. Bunu hep beraber başaracağız. Tüzük bitip gidiyor diye mutluyum. Heyecanlıyım. Çünkü bir aşamayı geride bırakıyoruz. Ama esas heyecanı önümüzdeki program kurultayı için duyuyorum. O konuda hepimizin yapması gereken çok şey var. Ankara örgütü gibi güçlü bir örgüte sonuna kadar inanıyorum, güveniyorum. Bana inandığınız güvendiğiniz bugünkü harika karşılama için süreç boyunca yerel seçimlerde gösterdiğiniz emek ve aynı rüyayı görüp aynı mutlu sabaha uyandığımız için Ankara örgütüne yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları