Özgür Özel; Tayyip Bey, 21 yıl önce pazara çıkmış; 21 yıl önce. 21 yıl önce haberin altında filede yazanlar var!
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel TBMM'de partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Özel'den Erdoğan'a; Gel 21 yıl önceki fileyi ben tutayım sen doldur. Pazara çıkacak yüzün kalmış mı görelim hep beraber!
“HAFTAYA SUNİ BİR GÜNDEMLE, BİR KUMPASLA UYANDIK”
“Yeni bir yılın ikinci haftasını tamamladık. Geçtiğimiz hafta Konya’da, Mersin’de, İzmir’de, memleketim Manisa’daydık. Tüm baskılara rağmen halka hizmet eden belediyelerimizin halktan gördükleri büyük teveccühü yıl sonunda raporlaşan anketlerde görmüş, toplam 414 belediyemizden halkın memnuniyetinin Türkiye ortalamasında yüzde 58 noktasında olduğunu büyük bir memnuniyetle takip etmiş, Sayın Erdoğan’ın yaptırdığı ölçümlerde bu durumun birkaç puan daha CHP lehinde görüldüğünü iktidar partisi kulislerinden yazan arkadaşlardan okumuş, öğrenmiş ve bir yandan da sahada belediye başkanlarımızın halka dokunan, çocuğa dokunan, kadına dokunan, yoksullukla savaşan, halkçı belediyecilik uygulamalarının nasıl sıcak bir karşılık aldığını sahada da görme imkanı bulmuştuk. Elbette sorunlar çok. Sorunları çözmek için mücadele, hizmet üretmek için kaynak, iktidarın derinleştirmeye çalıştığı zorluklara karşı hep birlikte çözüm üretmek üzere yeni bir haftaya başlamak üzereyken hepimiz dün yeni bir gündemle; suni bir gündemle, aslında gündeme kurulan ve belediye başkanımıza kurulan bir kumpasla uyandık. Sabah 04.30’da Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın resmi ikametgahı kanunsuz şekilde görevlendirilmiş polisler tarafından kırılırcasına çalındı. Sevgili anneciği, yaşlı anneceği kalp çarpıntıları ile kapıya koştu. ‘Aç, yoksa kırarız’ dediler. ‘Dur evladım, kırma açtım’ dedi, açtı. ‘Rıza nerede?’ ‘Rıza yok. Babası hasta, Balıkesir’e gitti.’ Annesi biliyor oğlunu, annesi bizi biliyor, biz bizi biliyoruz. ‘Arayayım oğlum, gelsin Rıza’ dedi. ‘Dur, dur sen söyleme, biz ararız. Giderler alırlar’ falan... Bu sefer Balıkesir’deki adrese baskın ve o bildiğiniz malum görüntüler. Adeta düşman hukuku. İstanbul’daki belediye başkanlarımız, arkadaşlarımız dün önerdiler. ‘Grubu gidip Beşiktaş’ta mı yapsak? Beşiktaş Belediyesi’ne gitsek, grup toplantısını önünde mi gerçekleştirsek?’ diye. Fena fikir değildi. İyi bir cevaptı. Dikkatleri oraya toplardık. Ama acaba bu haksız, hukuksuz işlere kalkışanlar, bu belediye başkanımıza karşı iftira atanlar, soruşturmayı başlatanlar, sabah 04.30’da gidenler, görüntüleri kanallara servis edenler, zaten bunu istemiyorlar mı? O yüzden dün ilk önce Ekrem Başkanımız hızla Ankara’ya geldi. Öğlen 14.00’te birlikte çıktık. Kurumsal tavrımızı, yaklaşımımızı ortaya koyduk. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız bitti. Akşam 18.00’de atladım, Beşiktaş’a gittim. Kar altında, buz altında sokaklara sığmayan hepinizin izlediği o görüntülerle Rıza Akpolat’ın şahsında aslında seçme hakkına sahip çıkan, demokrasiye sahip çıkan, kentine sahip çıkan Beşiktaşlılarla buluştum. O konuşmayı orada yaptım. Gece yarısı 02.00’de buraya geldim.”
“ONLARA İNAT VATANDAŞIN SORUNLARINI KONUŞACAĞIZ”
“Şimdi o konuşulmasın istediklerini konuşmaya, üstünü örtmeye çalıştıklarının üstünü açmaya ve ‘Biz Beşiktaş operasyonu ile acaba bu zamların, bu geçim sıkıntısının, bu sürecin üstünü örtebilir miyiz? CHP’yi istediğimiz gündeme çekip, onu burada meşgul edip, vatandaşa ettiğimiz eziyetin az konuşulmasını sağlar mıyız?’ diye düşünenlere inat elbette Beşiktaş da konuşacağız, elbette yargıyı konuşacağız, elbette yargının siyasallaşmasını, Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu işin ne tarafında olduğunu, hangi ilişkilerin, hangi bağların kurulduğunu da konuşacağız. Ama Recep Tayyip Erdoğan hiç umutlanmasın. 1 Temmuz 2024’te köprü geçişlerine yüzde 100 zam yaptıktan sonra altı ay geçmeden tekrar zam yapıp, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne yüzde 213; 15 liradan 47 liraya, Fatih Sultan Mehmet’te aynı oran; 15 liradan 47 liraya, Yavuz Sultan Selim’de yüzde 128; 35 liradan 80 liraya, Osmangazi’de yüzde 174; 290 liradan 795 liraya, 1915 Çanakkale Köprüsü’nde yüzde 168; 295 liradan 790 liraya çıktığını. Yüksek hızlı trenin Ankara - İstanbul; 430 liradan 780 liraya, Konya; 200 liradan 360 liraya, Eskişehir; 225 liradan 390 liraya, Konya-İstanbul; 630 liradan bin 140 liraya çıktığını. Ticaret Bakanı’nın ‘Enflasyon üzerinde zam yapan fırsatçılar var’ dediğini. Tayyip Erdoğan’ın ‘Fahiş zam yapanları boykot edin’ dediğini. TÜİK’in; Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun yüzde 44 enflasyon açıkladığı yerde, asgari ücrete yüzde 30 zam verdikleri yerde, emekliye yüzde 11 zam verdikleri yerde, yüzde 168’leri - yüzde 213’leri. Yüzde 80’den aşağıya zam yapmadığında boykot bekleyenleri, bu milletin nasıl boykot edeceğini, onlara ne söyleyeceğimizi durdurmak için ‘Hadi bakalım bir operasyon yaptık, gelin orada boğulun. Vatandaşın sorununu konuşmayın.’ Vatandaşa bunu yapanın yanına kar bırakırsak namerdiz. Susmayacağız, konuşacağız, konuşacağız.”
“EMEKLİNİN ERDOĞAN’I İKTİDARDA TUTMA MALİYETİ; AYDA 5 ÇEYREK ALTIN”
“Çıldırmışlar, akıllarını oynatmışlar. Endazeyi şaşırmışlar. Efendim, kendisi salon adamı. Hava sıcaklığı içeride 27 derece değilse kızıyorlar. Beyefendi, 27 derece sıcakta. Karşısında atadıkları: İl başkanı, il yönetimi, ilçe başkanları, delegeleri… Oturuyor, kendini alkışlatıyor. Devletin uçan sarayları ile uçuyor, en güzel araçları ile geziyor, kendini kendi seçtiklerine; atadıklarına alkışlatıyor. Ne sokaktan haberi var, ne pazardan haberi var. Ne kasaptaki, ne manavdaki yangından, ne cüzdandaki yangından, ne mutfaktaki yangından haberi var. Ben yılbaşından beri; 14 günde, 11 şehre gitmişim. Gittiğim yerde gördüysem kuyumcuya, kasaba girmişim. Dana kıymayı, altını, fırında simidin fiyatını sormuşum. Hesap yapmışım. Bana oradan laf atıyor, ‘O işleri bırak da bu işlere bak’ diye. Vallahi de billahi de senin dediğin yere değil, milletin bağrının yandığı yere bakıyorum ben. Bu asgari ücret... Bunu 2024’te üç ay gezdiren, 2002 ile 2024’ü karşılaştıran, sokak sokak gezen örgütüme, onunla bir çalışan grubumuza teşekkür ediyorum. Ama asla durmayacağız. Bakın verdiği asgari ücret; geçen seneki o kötü, 17 bin 2 liralık asgari ücret geçen ocakta 5 çeyrek altın alırken, bugün 4,5 çeyrek altın alıyor. Kayıp yarım çeyrek altın. Bakın; geçen yıl asgari ücretlinin en çok canının yandığı, enflasyon artacak diye bir kuruş zam yapmadıkları, 17 bin 2 lirayla bir yıl geçinmeye zorladıkları, aralık geldiğinde ocak parası ile 17 bin liranın 9 bin liralara düştüğü asgari ücret. Geçen sene 5 çeyrek altın alıyordu. Bugün verdiği 22 bin 104 lira, 4,5 çeyrek altın alıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet, aldığı bir kararla zam günü, cebe para koymak yerine cepten para çalmıştır. Yarım çeyrek altın, 2 bin 500 liradır. Her asgari ücretlinin bir sene öncesine göre bile kaybıdır. Geçen sene beğenmediğimiz, haklı olarak isyan ettiğimiz 17 bin lira asgari ücret 57 kilo dana kıyma alıyordu. Bu sene 22 bin lira asgari ücret, 37 kilo dana kıyma alıyor. Dana kıyma üzerinden 20 kilosunu çaldılar asgari ücretlinin. Çok sevdiği simit hesabında, geçen ocakta asgari ücret bin 700 simit alırken, bu senenin asgari ücreti bu ocakta bin 470 simit alabiliyor. 230 simit parası kayıp. Diğer taraftan en az bu kadar hatta bağrı daha yanık bir grup var. O da emekli maaşı, en düşük emekli maaşının geldiği nokta. 2002 yılında 8 çeyrek altın alan emekli maaşı… Bu seneki yapılmayan, aslında üzerine hiç vazife olmayan, yetkisi olmayan, haksız ve hadsiz Bakan’ın ‘14 bin 400 küsür lira yapıyoruz’ dediği en düşük emekli maaşı bu hafta Meclis’te görüşülecek. Dedikleri rakam olduğunda 3 çeyrek altını zor alıyor. 3 çeyrek altın, 15 bin lira. ‘14 bin 500 verelim’ diyorlar. Emeklinin, Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutma maliyeti ayda 5 çeyrek. Beğenmedikleri Ecevit hükümeti, koalisyon hükümeti 8 çeyrek veriyordu. O günkü hesapla 1,5 asgari ücretti en düşük emekli maaşı. Bugünkü kötü hesapla 33 bin lira olması lazım. 12 bin 500 lira veriyor. 57 kilo dana kıyma alabilen emekliye 24 kilo dana kıyma parası veriyorlar; 33 kilo kayıp. Bin 285 simit alabilen emekliye 964 simit parası veriyorlar; 321 simit kayıp.”
“BİR, BEŞ, 10 DEĞİL; TAYYİP BEY 21 YIL ÖNCE PAZARA ÇIKMIŞ”
“Rakam böyleyken, hal böyleyken halen daha bana diyor ki, ‘Bırak kasap kasap, sarraf sarraf gezip hesap yapmayı. Şuna cevap ver, buna cevap ver.’ Tayyip Bey madem öyle söyledin gel sen önce şuna cevap ver. Ben dedim ki, ‘Tayyip Bey sen salon adamı oldun. Sıcak seviyorsun. Biz eksi 17’de miting yapıyoruz emeklilerle, sen sıcaktan bize sövüyorsun.’ ‘Pazara gidebiliyor musun?’ dedim, yok. ‘Çarşıya çıkıyor musun?’ Yok. ‘Sokakta var mısın?’ Yok. Size soruyorum: Tayyip Bey pazara gidebilir mi? Bakın gider, ne zaman gitmiş ben çok merak ettim. Ben dedim, ‘Pazara gidemezsin.’ Bana diyor ki… Hatta sınıf arkadaşı İstanbul’da dedi ki, ‘Erdoğan bu pazara gelemez.’ Vallahi videosu var. Adı belli, cismi belli. ‘Benim sınıf arkadaşım’ diyor, ‘Bu pazara gelemez’ diyor. O da diyor ki, ‘Ben her zaman halkın arasındayım, pazardayım. Özgür Özel beni pazara davet etmiş. Onunla harcayacak zamanım yok.’ Ben, ‘Benimle gel’ demedim. ‘Bir çık’ dedim. Diyor ki, ‘Hep pazardayım.’ Dedim ki arkadaşlara, ‘Bir bakın.’ Bir yıl önce çıkmamış. Üç? Yok. Beş? Yok. 10 yıl? Yok. ‘Bulun yahu’ dedim. ‘Mutlaka bir pazara çıkmışlığı vardır.’ Meclis’in Foto Muhabiri Üstad Mustafa İstemi bir fotoğraf paylaştı. Tayyip Bey, 21 yıl önce pazara çıkmış; 21 yıl önce. 21 yıl önce haberin altında filede yazanlar var.”
“‘PAZARA ÇIKAMAZ’ DİYENLER BİLİYOR FİLENİN 40 KAT ZAMLANDIĞINI”
“Erdoğan, pazardan bir kilo çilek almış, iki kilo salatalık, üç koli yumurta, bir kilo kayısı, iki kilo soğan, beş kiloluk karpuz, 10 simit almış. Ne ödemiş o gün? 29 lira 90 kuruş. Aynı pazara gittik, fiyatlara baktık. O fileyi hesapladık. Bugün aynı file, bin 44 lira. 21 yıl önce kendi başbakanlığının başında; 29 lira 90 kuruş. 30 liraya dolan file, 21 yılda 40 kat zamlanmış. 40 kat! Tayyip Erdoğan’ın, ‘Pazardayım’ dediği bu. ‘Pazara çıkamaz’ diyenler, biliyorlar 20 yılda pazarın 40 kat zamlandığını. O yüzden ‘Gelemezsin’ diyorlar. Şimdi Sayın Erdoğan’a soruyorum. Geçen sefer gel beraber gidelim dememiştim, öyle anlamışsın. Var mısın; 21 yıl önceki fileyi ben tutayım, sen doldur. Hesabı birlikte yapalım. Pazara çıkacak yüzün kalmış mı bir görelim hep beraber. O yüzden öyle bir noktadayız ki artık mızrak çuvala sığmıyor. Hani ‘Gel tartışalım’ diyeceğim, yapacak hali yok. Rakamlar ortada. Diyor ki, ‘Benim sırtımda küfe var, Özgür Bey’in sırtında küfe yok ki’ diyor. Küfe dediği, milletin verdiği yetki. Sen millete giderken, ‘Hayat pahalılığını düşüreceğim. Verin yetkiyi döviz nasıl düşürülür, enflasyon nasıl düşürülür, hayat pahalılığı ile nasıl mücadele edilir’ dedin. İkinci turda ittire kaktıra, bir sürü pazarlıkla, anlaşmayla ama en sonunda milletin takdiri ile millet küfeyi senin sırtına verdi. Şimdi ‘Taşıyamam’ diyor. Şimdi ona emekli, asgari ücretli, çiftçi, esnaf ağır geliyor.”
“YÜK 40 HARAMİLERİN OLUNCA SENDEN BENDEN KUVVETLİ”
“Ama yük taşımada öyle hani yaşından, bilmem neden derdi yok. Yükün ne olduğuna bağlı olarak senden benden kuvvetli. Örneğin bu sene büyük şirketlerin ki 43 şirket var; yol yapan, havaalanı yapan, hastane yapan, köprü yapan, geçit yapan… Bu 43 büyük şirketin 37’si sıfır lira vergi verdi. 40 Haramiler sıfır lira, beşli çete sıfır lira vergi verdi. Ama Erdoğan onlar için yine bütçeye 701 milyar lira para koydu. Vazgeçilecek kurumlar vergisi karşılığı. Bunlara verilecek destekler, teşvikler ya da ödemeleri gerektiği halde silinecek vergiler için 701 milyar lira. Bu salondaki emeklilerin; yetmez, Türkiye’deki bütün emeklilerin maaşlarını bir asgari ücret yapmak için bu yılın rakamlarıyla en kaba-saba hesaplandığında en çok 400 milyar lira para lazım. Türkiye’deki bütün emekliler bir yana, onun Kırk Haramiler bir yana… Onlara bulduğunun yarısını size bulmuyor. Ayrıca asgari ücrette… 22 bin lira yaptı; biz 24 bin liraya göre hesaplamıştık. Yapmadı, 22 bin lira yaptı. Üzerine 1 ila 10 arası her bir SGK’lı için işverene 8 bin lira teşvik verse, yani asgari ücret net üzerinden kabaca alana 30 bin lira, verene 22 bin lira olsa bunun maliyeti bu sene 300 milyar lira. O 400 milyarın üzerine 300 milyar lirayı da koyunca tüm emekliler ve tüm asgari ücretlilerin yüzünün gülmesi için lazım olan parayı sadece zengin müteahhitler için ayırıyor. O yüzden ‘Para yok, imkan yok, küfe ağır, taşıyamıyorum. Küfe sende değil bende’ demeye gerek yok. Bugün bunun üstüne 1.8 trilyon Kur Korumalı Mevduatı da koyunca 2.5 trilyon liraya emeklisi, çalışanı, bunun yanında alamadıkları desteklemeleri alacak olan Rize’deki çaycısı, kanunda denenin beşte birini koymuş. Ordu’daki fındık üreticisi, Gaziantep’teki fıstık üreticisi, Manisa’nın üzümcüsü, Trakya’nın ve İç Anadolu’nun buğday üreticisi, Çukurova’nın pamuk üreticisi. Hepsinin istediğini versen, esnafın Tarım Kredi’ye olan, esnafın esnaf kefaleti olan borçlarının bütün faizlerini silsen, Türkiye’deki kişilere ait kredi kartlarının 50 bin liraya kadar olan kişilerin tüm faizlerini silsen, yıllara bölsen bu para etmiyor. O yüzden bu ülkenin parası var. Milletin parası var ama arkasında duracak bir Cumhurbaşkanı yok. Zenginlerin tarafında duran, garibana sırtını dönen bir Cumhurbaşkanı var. Sorun burada.”
“İNSANLARA BİR GÜNDE BİR SİMİT PARASI ARTIŞ YAPMIŞ”
“Utanarak ifade etmem gereken bir diğer husus. Ben İstanbul’da pazar gezerken ‘Arkada biri var’ dediler. Engelli arabasında bir kardeşim, onu iten yaşlı annesi. ‘Her şeyi konuşuyorsun’ dedi, ‘Engelli maaşını da konuş.’ Türkiye’nin neresine gitsem bakım ücreti, engelli maaşları, yaşlılık ücretleri konuşuluyor. Ve şu anda utanarak ve özür dileyerek söylüyorum. Yaşlılık aylığı 483 lira zamla 4 bin 664 lira olmuş. Biz 22 bine isyan ediyoruz ki, etmeliyiz. 14 bine isyan ediyoruz ve etmeliyiz. Yaşlı aylığı, kimler alıyor biliyorsunuz. Kara kuru teyzem alıyor, evde tek başına. Sobaya atacak o kömürü bırak, odunu bırak, karton topluyor. Kara kuru bir teyze alıyor. İki bastonla yürüyemeyen amcam alıyor bunu. 483 lira artırmış, 4 bin 664 lira olmuş. Günlük yaptığı zam 16 lira. Yüzde 40 ile 69 arası engelli maaşı, 385 lira artırdı, 3 bin 723 lira oldu. Günlük zam 12 lira. Dul ve yetim aylığı -ki bu para birden çok olunca bölüne bölüne parçalanıyor- 617 lira artışla 3 bin 647 lira olmuş. Günlük artışı 20 lira. İnsanlara bir günde bir simit parası artış yapmış. Oysa elektriğe, doğalgaza, suya ve iğneden ipliğe her şeye gelen zamlar ortada. Ekmeğe yüzde 25 zam geldi. Ekmeğe yüzde 25. Ekmek zammını telafi etmiyor yaptığı günlük zam. Ama maalesef ve maalesef bunların ortaya koydukları tablo, muhalefet partisi liderinin her ne kadar gelecek seçimlerde iktidarı almaya hazırlansak da bu konularda kaynak ortada olsa da demin söylediğim, benim bile söylerken yüzümü kızartıyor. Bu zammı ben söylemeye utanıyorum. Sen dinlemeye utanıyorsun. Bunlar bu sefalet parasını yaşlımıza, engellimize reva görmeye utanmıyorlar. Yazıklar olsun.”
“MECLİS’İ BİR ATANMIŞA ÇİĞNETMEK ÜZERE HAZIRLIK YAPIYORLAR”
“Tabii ki öyle bir yere geldik ki.. Bir yandan bunları yapanlar. Öncelikle grubumuza şunu söyleyeyim. Bu hafta Meclis’te en düşük emekli maaşı görüşülecek. Grup Başkanvekillerimiz titizlikle işin üstündeler. Grubumuz bütün bütçe boyunca bunları konuştu. Hadsiz Bakan açıklama yaptı. Ve maalesef Türkiye’de bütün televizyonlar, Bakan’ın açıklamasını ‘Ya bu iş Bakan’ın işi değil ki’ demek yerine ‘En düşük emekli maaşı 14 bin 400 bilmem kaç lira oldu’ diye altyazı geçtiler. Oysa bunun için kanuni değişiklik gerekiyor. Şimdi bu Bakan’ın söylediği lafı, güya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri bu tek adam rejimi gelirken biz diyorduk ki ‘Ya bu kanunlar böyle olmaz, yanlış olur. Bakanlar hazırlar, Meclis’e yollar, milletvekilinin itibarı zedelenir. Ben yaptım diye yalan imza atar, kanuna, anayasaya karşı muvazaa olur yapmayın’ dedik, dinlemediler. ‘Kanunları milletvekilleri verecek, güçlü Meclis’ dediler. Bakan oradan küstah küstah açıklıyor. Önlerine kağıdı koyuyor. Kanun teklifi yazma yetkisi münhasıran sadece ve sadece milletvekilinde olduğu halde altını imzalıyorlar önlerine konulan kağıdı. Ve şimdi bu Meclis’in onuruyla, haysiyeti ile oynamak üzere bu Meclis’i bir kişinin atadığı bir atanmışa çiğnetmek üzere hazırlık yapıyorlar. Arkadaşlar bu sefalet maaşına karşı çıkacağız. Ve hem Meclis’in onuru için hem bu kadar emeklinin insanlık onuru için buna karşı en etkili mücadeleyi vereceğiz, itirazımızı bütün Türkiye’ye duyuracağız.”
“SEN MİLLETİN VEKİLİNİ DEĞİL, MİLLETİ KANDIRIYORSUN”
“Partisinin birikimini, parti yönetiminin ahlakını, bu Meclis’e yansıtan AK Parti’nin Grup Başkanına da sesleniyorum. Günü geldi mi kibirden yanınıza yanaşılmıyor. Şimdi bu Meclis’in itibarı, o Bakanın sözlerinin altında ezilecek mi yoksa en düşük emekli maaşı için başka önergelere oy verilecek mi? Göreceğiz. Ama yaptığı bir iş daha var. Bu Meclis yeni yıla giderken, içinde olumlu şeylerin de olduğu ama çok tehlikeli maddelerin de olduğu kanunlarla muhatap oldu. Grup Başkanvekillerimiz her birisi kendi nöbet haftasında yakından izlediler, MYK’yı bilgilendirdiler. ‘Bu madde geçerse çok fena, büyük kamu zararı var. Şu maddede doğa katliamı var. Şu maddede şu mahsur var, bu maddede bu sorun var. Bu maddeleri çekerlerse olumlu maddeleri geçirelim.’ 4-5 ayrı torbadan dediler ki ‘Muhalefeti dinliyoruz, uyarılarına da hak veriyoruz. Bu maddeleri geri çekiyoruz.’ Diğer maddeler bizim ve diğer muhalefet partilerinin olumlu maddeler olduğu için, sakıncalı maddelerin çıkarılmasına vesile olduğu için yeni yıldan önce kanunlaştı. Şimdi dokuz maddelik bir kanun geliyor. İçine emekli zammını koymuşlar, aciliyet kesbediyor. Geçmezse maaşlar ödenemez. Yanına sekiz tane muhalefetin itiraz ettiği ‘Haklısınız, hak verdik çıkarıyoruz’ dedikleri o iğrenç sekiz maddeyi bu torbanın içine doldurmuşlar. Bu ahlak değil, 22 yıllık iktidar partisinin sözü bu olabilir, ahlakı bu olabilir ama bu Meclis’in bir ahlakı var. Burada verilen söz tutulur. ‘Yapmayacağım’ dediğin şey yapılmaz. Millete karşı çünkü kumpas kurulmaz. Burada o maddeyi oradan çıkarıp buradaki maddenin içine eklemeyi yaptığında, sen milletin vekilini kandırmıyorsun, milletin bizzat kendini kandırıyorsun. Çünkü o vekili o eli kaldırmak için 100-110-130 bin kişiden oy aldı. Geldi burada yemin etti. Ve AK Parti bu ahlaksızlığı, söz verip de tutmamayı, bu kumpası, bu hafta Meclis’te hayata geçirmeye çalışacak. Arkadaşlarımız da onlara ahlak nedir, söz nedir, erdem nedir, bir siyasi partinin diğer muhalefet partilerini kandırması ve sonra seçimden sonra bunları yapması… Ki öbür maddeler geçmese vatandaş mağdur olacak o kadar iyi niyetli bir çabayla doğayı korudular, halkı korudular, devletin çıkarlarını korudular. Dört gün sonra aynı çirkinliğe veya 14 gün sonra muhatap oluyorlar. Bunu buradan kayda geçiriyorum. Tutanaklara kayda geçireceğiz. Düzelir, düzelmez durumumuzda değil. Dünyayı yıkmışsınız milletin başına, bir tuğla daha düşse ne fayda, ne zarar. Ama günü geldiğinde açılıp da okunsun diye, ‘AK Parti buna da tenezzül etti’ densin diye bunu arkadaşlarımız kayda geçirecekler. Ben de buradan kayda geçiriyorum.”
“SORUŞTURMA AÇILMADAN İSTİFA EDİP KAÇTILAR”
“Şimdi Beşiktaş’a yapılanlara yavaş yavaş gelirken, birilerine yapılmayanı, millete yapılıp, birilerine yapılmayanı bir gösterelim. 66 ülkede faaliyet gösteren Kültür ve Turizm Bakanı’nın da bizzat Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu Yunus Emre Vakfı var. Bu vakıfta yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Suç duyurusu yapıldı, suç duyurusundan üç gün sonra iki kişi istifa edip kaçıştı. Sekiz kişi tutuklandı, hapse atıldı. Suç duyurusundan bir gün önce de Vakfın Başkanı tabanları yağladı, yurtdışına kaçtı. Toplam 700 milyon liraya karşılık gelen, bugünkü parayla, bir büyük yolsuzluktan bahsediyoruz. Vakfın Başkanı Şerif Ateş, böyle AK Parti’nin böyle fiyonklusu. ‘Kaç’ demişler, kaçtı. Yurt dışında. Aile Bakanı’nın -ki, kabinenin tek kadın bakanıdır, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kadın bakanlara ve kadınla ilgili siyaset yapanlara hep özenli olduk ve hep özenli olduk. Genel kurulda, bütçede- Ama Aile Bakanı’nın eşi Rahmi Göktaş ve MHP İstanbul Milletvekili Semih Yalçın’ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın, suç duyurusundan hemen sonra yargıdan kaçırılmak için, soruşturma açılmadan istifa edip kaçtılar. Böyle olunca aklanıyorsun. Sütten çıkmış ak kaşığa dönüyorsun. Kimse Semih Yalçın’ın oğlunun ya da Bakan’ın peşinde değil. Yargı mercilerinde. Soruşturma mercilerinde. Birkaç namuslu gazeteci ve buna itiraz eden sizler, bizler dışında ‘E istifa etmiş bunlar sorumlu değil.’ Şimdi size göstereceğim belgelerle bir bakın bakalım gerçek sorumlu kimmiş, neymiş. İlk kez altında imzalarıyla görüyorsunuz ki bir; Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi denetmenleri, Vergi Kaçakçılığı Denetim Daire Başkanlığı. Yunus Emre Vakfı’na yazar. Ağustos ayında. Yani istifa eden iki kaçak, hala görevdeyken. ‘Kurumumuz, kurumunuz hakkında müfettişlerimizce yürütülen incelemede gerçek bir mal ve hizmet alım satışına dayalı bir ticari faaliyetin olmadığı, komisyon karşılığı sahte fatura ticareti yapmak amacıyla faaliyet gösteren bir şirketten kurumunuza fatura kesildiği, şirketin adı yukarıda bahse geçen Dolunay Rekor Müzik Video Prodüksiyon ve Yayın Ticaret Ltd Şti tarafından. 2023 yılında kurumunuz adına düzenlenen fatura asıllarının, bu faturalara ilişkin ödeme belgelerinin, dekont, çek, ilgili yıllar yevmiye defterlerinin ibraz edilmesini istiyoruz.’”
“BAHÇELİ’YE MADDE MADDE BELGELERİYLE YOLLUYORUM”
“Bakın, şimdi ibraz edeceğim. Bu arkadaşlar üç gün önce istifa ettiler ya, sorumlulukları yok. Satın alma onay belgesi, 22 Mart 2024. Yunus Emre Vakfı Yönetim Kurulu kararı. İşin tanımı coğrafi işaret zirvesi hakkında. Alınacak hizmet. İşin ortalama maliyeti 6 milyon 100 bin lira. Altına imza atanlar Murat Çakır, tutuklu. Safiye Yurtseven, tutuklu, firari. Kutalmış Yalçın Semih Yalçın’ın oğlu, ne firari ne tutuklu. Müstafi, istifa etmiş. Sütten çıkmış ak kaşık. Rahmi Göktaş, Bakan’ın eşi, soruşturma başlarken istifa etmiş. Sütten çıkmış ak kaşık. İmzaları var, ‘Yapalım bu işi’ diyorlar. İş yapılmış mı? Aha da yapılmış. Faturası şirketin. Birisi 7 milyon vermiş, birisi 7,5 milyon, 6 milyona işi almışlar, 5 milyon artı KDV 6 milyon. Diyor ki soruşturmayı yapan; ‘Bu şirketin gerçek bir mal üretmeyip, naylon fatura kestiği ve komisyon karşılığı ödeme aldığı, 6 milyon.’ Peki faturayı kesmiş de para ödenmiş mi? Vakıfbank’ın dekontu, 6 milyon lira. Ödeme emrinin altında kimin imzası var? Ödenecek firmanın IBAN’ına kadar. Şeref Ateş, Başkan, kaçak, firari. Safiye Yurtseven, tutuklu. Kutalmış Yalçın, Başkan Yardımcısı. İstifa etmiş. Soruşturma başlayınca. Ne yazmışlar, acele. Vakıfbank şubesine, ‘Şubemizdeki bu hesap numarası görülüyor, vadeli hesabımızdan 6 milyon da değil 35,5 milyon lirayı bu şirkete ödeyin.’ IBAN aynı IBAN, demek ki bu 6 milyon liralık faturanın dışında başka faturalar da var, aynı şirketin. 35 milyonu ödettirmiş. Ödeme emri burada. 6 milyon liralık faturanın ödenmişliği burada. Şimdi Sayın Bahçeli, attı mı mangalda kül bırakmayan Bahçeli. Hani Sinan Ateş’in eşi gitti de Cumhurbaşkanı’na ağladı. Cumhurbaşkanı’nın gözü doldu. O hanımefendinin söylediği o ikisi. Sinan Ateş’in anasının söylediği o ikisi. Sinan Ateş ölmeden önce anasına dediği, ‘Benim kalemimi kırdı o ikisi. Beni temizletmeye, uyuşturuculardan, torbacılardan adam arıyorlarmış. Kalemim kırıldı, hakkını helal et annecim’ dedi. Sinan Ateş. Anası, karısı bunu mahkemede de söyledi. O ikisinden birinin eşini gözümüzün önünde Sayıştay’a seçtiniz, diğerinin oğlunu Yunus Emre Vakfı’na koydunuz. Madde madde bunları Sayın Bahçeli’ye belgeleriyle bugün yolluyorum. Sayın Deniz Yavuzyılmaz bütün evraklara ulaştı. Bir dosya olarak yolluyorum. Halen daha bu kişiler soruşturulmayacaksa, bu şu demek: ‘Sen MHP’liysen, orada tepede bir yerdeysen, her türlü yolsuzluğa bulaş, her türlü pisliğin içinde ol, Devlet Bey’e hürmeten devletimiz dokunmaz. Tayyip Bey onlara dokundurtmaz.’ Bu mu hukuk devleti? Bu mu ahlak? Bu mu töre? Bu mu Türk’ün ahlakı?”
“OKULLARA TARİKATLARI, CEMAATLERİ SOKUYORLAR”
“Bir de Milli Eğitim Bakanlığı, Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik örgütü olan Ülkü Ocakları ile protokol yaptı geçtiğimiz günlerde. Ne olacakmış? Ülkü Ocakları gidecek, okullarda eğitim verecek. Gençleri eğitecek. Bu hareketin iki yönü var. Birincisi Süleyman Soylu, kendini kurtaramadı ama sıkıştıkça MHP’ye yanlardı. Sıkıştıkça MHP’ye yanlardı. Geçmişte ‘MHP kapatılmalıdır. MHP’nin dönemi bitmiştir’ diyen Soylu. Sıkışınca Devlet Bey’e yanlardı. İltifatlar söylerdi. Onlara güzellikler yapardı. Bütün istedikleri atamaları yapardı ki dursun. Ama kendini kurtaramadı, şimdi saçı sakalı birbirine karıştı. Daha bu iyi günleri. Yargının önünde hesap verecek, söz veriyorum. Bu Milli Eğitim Bakanı da Gölge Bakanımızın, yardımcılarının, milletvekillerimizin her gün ifşa ettikleri bir başka rezilliğe, onu örtmek için ‘MHP’ye yanlayayım’ demiş. Bir tarafı o. Bir tarafı okullara tarikatları, cemaatleri sokuyorlar. Kindar nesil yetişecek, yetmezmiş gibi Ülkü Ocakları ile sözleşme yapıyorlar. Ülkü Ocakları’ndan gençler bir şeyler öğrenecek.”
“‘HIRSIZLIĞA SUSUN, AÇLARI UNUTUN’ MU DİYECEKSİNİZ?”
“Ülkü Ocakları’nın içinde geçmişte yetişmişlere, iyi niyetle gidenlere, bir ülkünün peşinde olanlara sözüm yok. Ama o ikisinin ya da son zamanlarda bir partinin siyasi partinin genel başkanına tehditler savuranların, geçtiğimiz dönemlerde ne işlere bulaştıkları bilinenlerin.. Ne öğretecek bunlar? Gençlere şey mi diyecekler, ‘Bir derneğe üye olabilirsiniz. Başkanınız bir gün yollarınız ayrı düşer, uyuşturucu çeteleri onu vurur, cesedi Ankara’nın ortasında durursa, sırtınızı dönün. Bizim ahlakımız budur.’ Bunu mu öğreteceksiniz? ‘Bir tane tweet bile atmayız. Anasının yanına varmayız. Küçücük evladının başını bile okşamayız. Çünkü emir büyük yerden. Kurulan düzene uymadı, bu namussuzluklara alet olmadı’ mı diyeceksiniz. Ya da deyip ‘Memleket açlıktan kavrulurken, biz tam AK Parti düşerken tuttuk ve kaldırdık. Onlar ders almak yerine bu millete ders vermeye, açlıkla terbiye etmeye, yoksullukla terbiye etmeye kalktılar. Oyunu aldığımız Antalya’da Torosların tepesindeki Yörük açlıktan kırılırken, biz sahte faturalarla 700 milyon para ödeyen kişi sadece ve sadece bizim genel başkan yardımcımızın oğlu diye sustuk. Siz de hırsızlığa susun, açları unutun, zenginleri savunun’ mu diyeceksiniz?”
“OKULLAR SOĞUK, PİSLİKTEN KIRILIYOR, ÇOCUKLAR AÇ”
“Ben buradan ne diyeceğimizi söyleyeyim. Parti iktidar olacak. Bu konuda hiçbir kötülük bize engel olamayacak. O gün geliyor. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ilk seçimlerde bu parti iktidar olacak. Orada Gölge Bakan oturuyor. İktidar olduğumuzda kalksa ve gelse. Dese ki ‘Bir protokol de Gençlik Kollarımızla yapalım Genel Başkanım, bunlar geçmişte bunları yaptı, bizim gençler gitsin, çocukları CHP’li yapsın’ dese. Demez de dese, ‘Kardeşim sen işine baksana’ derim. Hele hele bugünkü bakan gibi bir durum olmaz da bugünkü hale bak. Okullar soğuk. Okullar pislikten kırılıyor, çocuklar aç. Bu haldeyiz. O gitmiş, ülkücü nesil yetiştirecekmiş. Ne biz, ne bir başkası. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında okula, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kışlaya, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ibadethaneye asla ve asla siyaset girmedi, girmeyecektir.”
“RIZA AKPOLAT‘A BAŞARILI OLMANIN HESABINI SORUYOR”
“Millet 31 Mart‘ta bir karar verdi, 47 yıl sonra partimizi birinci parti yaptı. Yenilmeyeceğini sanan, böbürlene böbürlene seçim seçim anlatan, ‘O zaman yendik, bu zaman yendik’ diyen Erdoğan’ı 22 yıl sonra partisinin en başındayken, devletin de başındayken, kaymakamı kendine ilçe başkanı, valiliği il başkanı atamışken, TRT‘yi, Anadolu Ajansı’nı partisine yanlamışken, milletten aldığımız güçle Türkiye İttifakı’yla Türkiye’nin bütün demokratlarıyla omuz omuza yüzde 38 oyla Tayyip Erdoğan’ı yendik. O günden bugüne hazmedemediği bu seçim başarısının üzerinden, bir yandan Cumhuriyet Halk Partili belediyelere zorluklar çıkararak, kamu gücünü kullanarak sürekli işlerin kötüye gitmesini, CHP’nin bu kadar çok belediyeye hazırlıklı olmadığını, başarısız olacağını, bunun kendisine yarayacağını sanıyordu. Anketler bizdekiler 58, ondakiler 60,5-61 memnuniyet gösteriyor. Belediye başkanlarımız sahada. Başta söyledim, insana dokunuyor, kadına, çocuğa dokunuyor. Yoksullukla mücadele ediyor. Soğuk evi ısıtıyorlar. Boş tencereyi kaynatıyorlar. Veresiye defterini kapatıyorlar, aç olana sıcak aş yetiştiriyorlar. O yüzden de hayır duası alıyorlar, destek alıyorlar. Ne yapacağını bilemedi. Bir yandan ‘Belediyeleri silkeleyelim, kaynaklarını keselim, açıkta para bulunca haciz edelim, hizmet ettirmeyelim.’ Adeta hizmette yarışmak yerine arkadan çelme çakmaya, belediyenin hizmet aracının dönen tekerine çomak sokmaya, var gücüyle hasetlik yapmaya devam ederken dün sabah Rıza Akpolat‘ın evinin kapısı çalındı. Annesini korkutmanın, yaşlı kadının aklını almanın pahasına o dediklerini yaptılar. Maksat Rıza Başkan’ın şahsında partiyi, partinin belediyeciliğinin itibarsızlaştırıp, koşuda geçemediği rakibinin düşmesi için çelme çakıp, oyun dışı işler yapıp bu operasyon ve benzer operasyonlarla kendilerini bu yarışta avantajlı değil, aklı sıra rakipsiz kılıp çeşitli adımlar atmaya çalışıyorlar.”
“BEŞİKTAŞ, AKP VE MHP’YE ‘BELEDİYEDEN BURNUNU SOKMANA İZİN VERMİYORUZ’ DEMİŞ”
“Dün yapılan iş düşman hukukudur. Tayyip Erdoğan yıllarca görevini yaptı, bir tane ihaleden dolayı ifadeye çağrılmadı. Oysaki İBB‘de onun döneminde 300’den fazla soruşturma vardı. Çünkü belediye başkanı kanun gereği ihale sorumlusu değildir. Öyle olsa her sabah 300 belediye başkanı Türkiye’de ifadeye gider gelir. Çoğu haksız yere, bir kısmı haklı yere. Ama imzayı atan sorumlu olsun diye, ‘Ben attım hesabı o versin’ olmasın diye kanuna konmuş. Belediye başkanının sorumlulukları belli, ihaledeki sorumsuzluğu belli. Onun sorumlu, sıralı imza sahipleri var. Kaldı ki yapılan işte de bir usulsüzlük yok. Ama aldılar kollarına polis soktular, adliye muhabirlerine mesaj atıp ‘Şu saatte getiriyoruz, gelin görüntü alın’ dediler. Bunun kime ne faydası var? Masumiyet karinesi diye bir şey var. Kişinin itibarını zedeleyecek. Bundan dokuz ay önce o kişi sandığa girmiş, hem de ilk kez değil beş yıl çalışıp gitmiş. Beş yılın sonunda kendisine Türkiye rekoru düzeyinde oy verilmiş. 31 belediye meclis üyesi var ya, hep birlikte seçime girdik. Sağdan soldan rakiplerimiz vardı. En iddialısı AK Parti ile MHP’ydi, Cumhur İttifakı’ydı. Kaç belediye meclis üyesi aldılar? Beşiktaş 31’de 31 belediye meclis grubunu CHP’ye vermiş. Bu ne demek? ‘Çok niyetlendin ama şu elini Beşiktaş’tan çeker misin? Bu belediyeden içeri burnunu sokmana izin vermiyoruz’ demiş. Öyle ya millet iradesi. Sana verildiğinde iyi oluyordu da Beşiktaş’ta bize verildiğinde niye kötü olsun? 31’de sıfırı çekmişsin. Orada oturacağına, muhasebeyi kafanda yapacağına, bir hesap soracaksan Beşiktaş ilçe Örgütüne; teşkilatına soracağına gelmiş Rıza Akpolat‘a başarılı olmanın hesabını soruyor. Rekortmen olmanın hesabını soruyor. Sorulmaması gereken soruları dönüyor Rıza Polat’a soruyor.”
“SORUŞTURACAKLARSA KAYYUMU SORUŞTURSUNLAR”
“Bu firma şimdi hem dün ortaya çıkan bazı şeyleri duyacaksınız. Bir de bu Meclis’in de alet edildiği yeni şeyleri duyacaksınız. Dün sabaha kadar İhsan Aktaş adında devlet katında itibarlı, Meclis’in, EÜAŞ’ın Devlet Hava Meydanları’nın, dünya kadar KİT’in, Yargıtay’ın, Trabzon Büyükşehir’in, Elazığ’ın, Isparta’nın, dünya kadar AK Partili belediyenin işini yapan biriydi. En son Bahçelievler… AK Parti’nin belediyesidir. Bahçelievler Belediyesi’nin ihalesini 564 milyon TL’ye yeni almış. Ayrıca ilişki kurmaya çalışıyorlar ya Esenyurt‘la. Esenyurt’un da ihalesini almış ama iki ay itiraz süresi beklenirken Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmış. Ahmet Özer Silivri’ye yollanmış. Yeni gelen kayyum incelemiş, mahsur görmemiş, 21’inci madde ile bir uzatmasını vermiş. 1 Ocak‘ta da onaylamış, hizmete başlatmış. ‘Şimdi oraya yollanan CHP belediyelerini bu işin içine al, hepsini birbirine karıştır, Esenyurt‘la bağdaştır. Oradan gideyim Beşiktaş’a, oradan gideyim filanca yere, mümkünse İBB’ye’ hesabı Akın Gürlek denen kifayetsiz muhterisin eline yüzüne bulaşmış. Çünkü suçladıkları kişi ihaleyi açık yapmış dokuz firmayla, birisi seçilmiş. İki aydır hiçbir şey yok, süresi geçiyor. İmzayı atan, çalışmaya başlatan atadıkları eski Beyoğlu Kaymakamı, bir gecede Vali Yardımcısı yapıp Esenyurt’a kayyum atıkları kişi. Soruşturacaksalar, onu diyecekler, ‘Bu kişi niye yapıyor?’ diye.”
“O BİR KİŞİ, EN TEPEDE OTURAN KİŞİ”
“Akın Gürlek dün sabah beşte - altıda basına bir metin geçti. ‘Suç örgütü lideri İhsan Aktaş’ diyor ve onun yaptığı işlerin Beşiktaş’ta sorgulandığını söylüyor. Bu İhsan Aktaş uzmanlaşmış bu işlerde. ‘AKP’ demiyor, ‘MHP’ demiyor, ‘CHP’ demiyor, ‘TBMM’ demiyor. Araç kiralama, çöp möp işlerini alıp duruyor. Bizim belediyeler bekletip yazı yazmışlar. Çünkü biri demiş ki, ‘Bu terör örgütü üyesi olabilir, rakiplerinden biri.’ Bizim belediye yazı yazmış, devlete sormuş, ‘Bu kişinin bir mahsuru, bir irtibatı, bir iltisakı var mı?’ diye. Süresi içinde cevap yok. Yani demek ki, ‘Mahsuru yok, yapabilirsin’ demiş devlet. Şimdi bunun üzerinden bize yürüyorlar. Öyle bir şey geldi ki, bu İhsan Aktaş’ın başka ne şirketleri var diye baktık. Zaten bir işin üstündeydik, bakın neyi gördük, neyi yakaladık. Bir kez daha şaşıracaksınız. Bu İhsan Aktaş’ın şirketi ihaleye giriyor. Bu girdikleri ihalede yapmak istedikleri iş, kendi deyimleriyle ‘Ortadoğu ve Balkanlar‘ın en büyük’ benzin istasyonunu açacaklar. En büyük benzin istasyonu. Şirketin adı; Güven Elif Limited Şirketi. Ama esas İhsan Aktaş’ın şirketinin adı; Elif LPG. Bu Elif LPG şirketi kuruluyor. Eylül, ekim, kasım, aralık... Bir benzin istasyonu açıyor ama istediğini alamıyor. Benzin istasyonu burada. Bu arkadaki alanlara AVM’ler, araç yıkama istasyonları, eğlence alanları, arabalı sinemalar… ‘Ortadoğu ve Balkanlar’ın, Avrupa’nın en büyük benzin istasyon kompleksini’ açacak. İlçe belediyesinden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bu izni alamıyor. Buranın izniyle sınırlı kalıyor. Bakın; Güven Elif Otoyol İşletmeleri. Dün akşam 22.01’de aldık. İhsan Aktaş’a kayıtlı. TEM’in üzerindeki yerden. Peki İhsan Aktaş, arkadaki o büyük devasa benzin istasyonunu açmak için belediyeyi, belediyeleri ikna edemeyince, ne yapıyor dersiniz? Adamın teması çok. AK Parti’den birilerini buluyor. 12 Aralık 2024 Perşembe günü Resmi Gazete’de yayınlanmış. 4 Aralık gecesi Köy Kanunu görüşülürken son anda torba yasaya bir madde eklemişler. ‘Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın görev yetkileri şunlardır’ diyor ya. Oraya bu yeşil cümleyi eklemişler. Yeşil cümleyi okuyorum: ‘Akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı istasyonları gibi alanlar ile ilgili her türlü ölçekteki planların yapılmasına ilişkin esasları belirlemek, bunlara ilişkin her türlü ve ölçekteki harita, etüt, plan ve arazi, bunlara ilişkin her tür ölçekteki harita, etüt, plan ve arazi ve arsa düzenlemelerini gerektiğinde yapmak, yaptırmak, resen onaylamak.’ İhsan Aktaş denilen kişi, istediği yerin etrafına Ortadoğu’nun en büyük benzin istasyon kompleksini yapmak için İstanbul’da belediyelerden ve TEM üstünde olduğu için Karayolları’ndan -Karayolları’ndan gördüğünüz izni almış- devamını alamadığı için, ‘Olmaz öyle şey’ dedikleri için, hangi kapıyı çalıyorsa, hepimiz biliyoruz ki bu Meclis’te Köy Kanunu’na paraşütle bu maddeyi gece yarısı ilave ettirmek olabilecek bir iş değildir. Bir kişinin bilgisi dışında. O bir kişi, en tepede oturan o bir kişi. Bunu bütün Meclis biliyor.”
“SUÇLU, YOLSUZ VARSA BİZDEN AYRI DURSUN”
“O yüzden şunu ifade etmeliyim ki ben siyasette şunu asla yapmam, yapmadım, yapmayacağım, yapmıyoruz. ‘Tencere dibin kara, seninki benden kara’ yok. Suçlu kimse, hala başımıza dert diye, sorun diye söylenen İSKİ skandalını ortaya çıkaran bizim belediye başkanımız, ihbarını yapan. Yalova’da belediye başkanımızı aldılar. Hakkındaki bütün olumlu bilirkişi raporlarına rağmen çoğunluk kendilerinde diye vekille beş yıl Yalova’yı yönettiler. İhbarı yapan bizim belediye başkanımızdı. Suçlu varsa, bizden ayrı dursun. Yolsuz varsa, bizden ayrı dursun. Bu konularda tavizimizin olmadığını bilirsiniz. Biz bu seçimlerde Menemen’i alamamak pahasına, genel seçimde yüzde 60 aldığımız Menemen’de kendi belediye başkanımızı soruşturma başlamadan önce partiden atmış partiyiz. O yüzden bir ihanetle belediye o belediye başkanının AK Parti ile anlaşması, birkaç kişinin yer değiştirmesiyle, AK Parti’ye geçti. o gün bugün 4 milyarlık varlık satıldı, seçim rüşveti diye dağıtıldı. Ama şu kadar tereddüt etmedik doğrusunu yapmakta. Ama burada ne Rıza’nın; Rıza Akpolat kardeşimin, ne Esenyurt’ta Ahmet Özer’in yapılan iş siyasi kumpas dışında en ufak bir noktası, şu kadarcık bir hataları olmayan, belediyenin borcu için arsa satmışlar, mahsuplaşmışlar. Artan para ile maaş dağıtmışlar, maaş. Ama maalesef ve maalesef bükemedikleri bileği elindeki kamu gücüyle kırmaya, polisin koçbaşıyla kırdırmaya çalışan bir anlayış var karşımızda.”
“DA VİNCİ’NİN ŞİFRESİNDEN KARIŞIK AK PARTİ’NİN ADANA’DAKİ ŞİFRESİ”
“Bu anlayış… Dün söyledim, ‘Onu da Tayyip Bey’e sorun.’ Ömer Çelik, ‘İsmini Özgür Bey açıklasın, şifreli konuşmasın’ demiş. Dekoder yoktur, dekoderin ta kendisi orada. Belediye Adana’da. Öyle bir anlayışla karşı karşıyayız ki. Yapılan sosyal yardımın hesabına. Ya da somut, Eskişehir Aşevinin hesabına, aşevinde açlara çorba dağıtılacakken el koyan bir anlayış var. Niye? Millet memnun kalmasın diye. Aynı anlayış Rıza Akpolat’a itibar suikastı yapan anlayış. Yahu Anadolu’da bunu makul görecek bir AK Parti seçmeni, bir MHP seçmeni varsa getirsinler ben konuşacağım. Önceki dönem milletvekilimiz. Bu dönem Adana Yüreğir’de belediye başkan adayımız. Bizzat gitmişim, mücadele etmişim. Zeydan Karalar çalışmış, Burhanettin Bulut çalışmış, Adana milletvekilleri gece - gündüz çalışmış. Yüreğir’i AK Parti’nin elinden almışız, yüzde 46 oyla almışız. Ömer Bey’e haydi anlamamıştı, daha dekoderli söyleyeyim. O kavgalı olduğun kadın milletvekili var ya, aman duymasın. Deniyor ya, ‘Neden ön kapıdan girilmiyor?’ Senin korkundan girilmiyormuş. Demişsin ya Tayyip Bey’e, ‘İlimden belediye başkanı ile görüşülüyor, haberim yok.’ O kadın milletvekili çağırmış. ‘Ankara’da bir yerde buluşacağız. Ben seni kimseler görmeden götüreceğim. Cumhurbaşkanımızın sana diyecekleri var.’ Beni aradı, sordu. ‘Cumhurbaşkanı çağırıyorsa, kamu görevlisi, belediye başkanı gider’ dedim. ‘Kamuya dair bir şey istense baş üstüne dersin. Olmadık bir şey derse, müsaade istersin’ dedim. Ben olmadık şeyden olmadık talep beklerken, yahu evli, barklı, Atatürk’ün partisine kayıtlı, 31 Mart’ta bizden seçilmiş, siyasi evi, yeri belli birine, ‘Sen o Yüreğir’i nasıl aldın ya. Çok şaşırdım. Senin ne işin var CHP’de?’ Diyor ki ‘Ben CHP’liyim. Milletvekiliyim onların. Babam CHP’li, dedem CHP’li. Baba evindeyim’ diyor. Kibarca. ‘Sen bize gel.’ Yahu olacak şey mi arkadaş? Anadolu’da bir başka partinin belediye başkanına bir partinin genel başkanı çağırıp da ‘Sen bize gel, partini bırak. Biz seni burada rahat ettiririz.’ Üstü kapalı başka ifadeler. Belediye başkanına önceden bir soruşturma varmış da bilmem neymiş de. ‘Burada rahat edersin.’ Ne demek bunlar ya? Ne demek bunlar? Söyledim. Belediyenin adını da söylemedim. Akşam olmadan ortaya çıktı. Ömer Bey’e sormuşlar. ‘Şifreli.’ Ne şifresi? Adana’nın şifresi. Da Vinci’nin şifresinden karışık AK Parti’nin Adana’daki şifresi. Yazıklar olsun.”
“KIRMIZI KART MÜTHİŞ BÜYÜDÜ, MEMNUNUZ”
“Sona gelirken. Mersin’deyiz. Sabahleyin erken saat. 20 yönetici ile sabah kahvesi içmeye gidiyorum. Prensip öyle. İle uğramadan il başkanının kahvesini, çayını içmeden siyasi çalışma yapmıyoruz. 20 tane il yöneticisi beklerim. Bine yakın partili Mersin’de toplanmış. Dedim ki ‘15.00’te orada konuşacağız. Orası önemli. Oraya gelin. Büyük başlangıcı birlikte yapacağız. Bir sürprizimiz var.’ Bunu sosyal medya, birazcık da tıklanmak isteyen siteler, ‘CHP’nin sürprizi ne? filan. İş şu anda bakıyoruz, çok da memnunuz. Müthiş büyüdü. O noktada kırmızı kart eylemleri filan derken. Dün Sanayi ve Teknoloji Bakanı bana yeşil kart göstermiş. Diyor ki, ‘Bak diyor Özgür Özel bu Kaan uçağımızın millî kartı, yeşil kart.’ Ya bir şey söyleyeceğim. Bu bakanlarda gerçekten bir tuhaf akıl tutulması oluyor. Önceki Varank vardı, o da buraya gelmişti TOGG’la. TOGG’un anahtarını sallıyor, dedim ‘Ne sallıyorsun. Babanın malı mı? Milletin malı’ dedim. ‘Bırak onu kürsüye, bırak kürsüye. Hepimiz bineriz.’ Almanya’da Mercedes Hristiyan demokratların da, BMW sosyal demokratların mı? Bu ülkenin bir varlığı varsa iyisiyle kötüsüyle artısıyla eksisiyle bizimdir. ‘Bırak milletin olsun’ dedim. Böyle sallarken cebe koydu, ‘Benim değil ödünç aldım’ dedi. Ama TOGG da bizim, Sayın Bakan belki atlamış, Sayın Ahmet Hakan da atlamış. Çünkü bugün şey yazmış, ‘Kırmızı kart eylemi şöyle, AK Parti’den kırmızı karta ilk golü bakan atmış.’ Ben niye gol yiyeceğim? Kaan uçtuğunda ilk tebrik tweetini ben attım. Kaan gururumuzdur, onurumuzdur. Elbette ki Kaan’a benden yeşil kart, ama emekliyi aç bırakanlara benden kırmızı kart. Bu kadar basit.”
“ERDOĞAN SENDEN SON İSTEK SANDIKTIR”
“Bu yüzden şimdi biz kırmızı kartı açlığa mahkum edilen emekliler için kaldırdık ama onlar bizden önce meydanlarda kaldırdı. Kırmızı kartı meydanlarda asgari ücretliler için gösteriyor. Kırmızı kartı hakkı yenen emekçiler gösteriyor. Kırmızı kartı atanmayan öğretmenler, iş bırakan memurlar, aile hekimleri gösteriyor. Staj mağdurları, emeklilikte kademe bekleyenler gösteriyor. Vergide adalet talep edenler gösteriyor. Emeklilikte adalet arayanlar kırmızı kartı gösteriyor. Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak işte ellerimizdeki kırmızı kartları emekliye ve emekçiye sefalet maaşı verenlere karşı kırmızı kart kaldırıyoruz. Kırmızı kart Cumhuriyet Halk Partisi’nin değil, bu ülkenin ezilenlerinin eylemidir. Cumhuriyet Halk Partisi tüm emeklileri, tüm emekçileri ayağa davet ediyor. Ayağa kalkın ve kırmızı kartları gösterin. Tayyip Bey’e sesleniyorum; işte sana kırmızı kart. Eğer bu milletin sesini duymazsan, bu milletten görüp göreceğin budur. Bu milletin senden göreceği kalmadı. Senden umudu kalmadı. Senden tek istek, son istek sandıktır. Getir sandığı göreceksin kırmızı kartı. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları