Özgür Özel: “Atatürk’ün partisini 100 yıl sonra bir daha iktidar yapacağız”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Yeni Bir Sabah programına konuk oldu. Özel, adayların televizyonda karşılıklı tartışması hakkındaki soruya “Zaten normali budur. Normalleşme dediğimiz budur."
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL: “MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ. CHP TABANININ YÜZDE 75-80’İ BU FOTOĞRAFTAN HİÇ RAHATSIZ DEĞİL”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, tek amacının partisini iktidar yapmak olduğunu belirterek, “Biz çalışmaya, gayret etmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bir inancımız var. Atatürk'ün partisini 100 yıl sonra bir daha iktidar yapacağız. Bir kez daha bu ülkenin yüzünü güldüreceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile temasları hakkında konuşan Özel, “Bütün anketler gösteriyor ki CHP tabanının önemli kısmı, yüzde 75-80’i bu fotoğraftan hiç rahatsız değil. Türkiye’de de oran oldukça yüksek. Ama esas mesele şu. Biz bu fotoğrafla birlikte başka bir şey yaptık. Bu fotoğraf, Türkiye’nin birinci partisiyle ikinci partisinin liderlerinin el sıkışabildiğini Türkiye’ye gösterirken, toplumsal barışa katkı sağlıyor. Diyor ki kutuplaşmayı bırakın bir kenara. El sıkışın. Düşman değiliz. Biz el sıkışabiliriz diyoruz” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Yeni Bir Sabah programına konuk oldu. Özel, adayların televizyonda karşılıklı tartışması hakkındaki soruya “Zaten normali budur. Normalleşme dediğimiz budur. Düşünsenize Türkiye bundan 40 yıl önce bunu başarıyordu. TRT’de bir saygın gazeteci moderasyon yapıyordu. Bütün liderler söz alıyorlardı. Zaman zaman ortam geriliyordu, tartışıyorlardı. Zaman zaman şakalaşıyorlardı. Ama gece boyunca tartışıyorlardı. Çünkü normali oydu. Şimdi zaman ilerledikçe aslında bu tip demokratik kazanımların artması lazım. O günlerin üzerinden, Demirel, Özal, Erdal İnönü, Çiller, Mesut Yılmazlı o tartışmaların üzerinden 40 yıl geçmiş. 40 yıl sonra geldiğimiz yere bakın, herkes gidiyor tek başına televizyon programlarına katılıyor. Yani normalleşme dediğimiz meselenin bir boyutu budur. Siyasetçiler kendi aralarında telefon ile görüşebilirler. El sıkışmalıdırlar. Baş başa, heyetlerle görüşmeler yapabilirler ama günü geldiğinde esas yetkiyi aldıkları vatandaşın karşısına çıkıp, en somut şekilde, gazetecinin yönelttiği soruları açıklıkla yanıtlamaları lazım. Bence seçmen en iyi kararı orada verir. Çünkü ikisini aynı anda görüyor. Aynı soruya ikisinin verdiği yanıtları görüyor. Stres altında nasıl tepki verdiklerini görüyor. Yani seçmen orada doğrudan oy vereceği kişiyle iletişim kuruyor. Ben hiç kaçmam. Şimdiden söyleyeyim. Ne zaman davet alırsam, nerede davet alırsam mutlaka katılırım. Bunun olması bence demokrasiye çok şey kazandırır. Zaten seçimden önce o görüntü yakalanırsa, seçimden sonra bugünlerdeki kadar normalleşme tartışmaları filan gündemi meşgul etmez. Çünkü zaten görüşüyorlardı olur” dedi.
“ERDOĞAN İKİNCİ SIRADAKİ PARTİNİN GENEL BAŞKANI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmeler hakkındaki soruyu yanıtlayan Özel, “Hiç fena olmadı. 5 Kasım’dan sonra beni ilk arayan liderlerden biri Sayın Devlet Bahçeli’ydi. Bütün liderler aradılar. AKP’den de AKP’nin Grup Başkanı aradı. Abdullah Bey. Sonra 5 Kasım olduğuna göre 5-6 hafta sonra yeni yıl geldiğinde, çünkü onlar beni 10 gün içinde aradı. 31 Aralık gecesi ben Sayın Bahçeli’den başlayarak, hepsini yeni yıl için aradım. AKP’den Güler’i aradım. Ona dedim ki grubunuzun ve partinizin yeni yılını kutluyorum. Sayın Erdoğan beni aramadığı için onu arayamadım şimdi. Çünkü o birinci parti, biz bir kurultaydan geçtik. Ama hepinizin yeni yılını kutlarım. Sonra 31 Mart seçimleri oldu. 31 Mart seçimlerinde biz Sayın Erdoğan ile yer değiştirdik. Sayın Erdoğan ikinci partinin genel başkanı oldu, ben birinci partinin genel başkanı oldum. Bu sefer bize düşerdi. 31 Mart’tan sonra, bir hafta sonraki Ramazan Bayramında bu sefer ben aradım kendisini. O da gayet sıcak şekilde karşıladı. Zaten önceden iletişim olmuştu. Yavuz Donat havaalanında sordu. O tecrübeli bir gazeteci. Dedi ki bayramda ne yapacaksınız? Dedim şöyle böyle. CHP’den ne bekleyelim dedi. Dedim, olması gerekeni yapacağız. Yine herkesi arayacağız. Sayın Erdoğan’ı arayacağım dedim. Onların haberi vardı. Gayet iyi bir görüşme oldu. Sonrasında da ziyarete gittik. Ardından iadeiziyaret gerçekleşti. Bu görüntünün kime zararı var ben anlayamadım” ifadelerini kullandı.
“TOPLUMSAL BARIŞA KATKI SAĞLIYOR”
Özel, “Her şey anket demek değil. Bazen anketlere rağmen de bir şey yaparsınız. Olumlu sonuç almayı zorlarsınız. Her zaman lider tabandan etkilenmez. Bazen taban, kitle, parti, liderin gösterdiği istikamette değişime uğrayabilir. Genel toplumsal kabul görüyorsa bu genel olarak doğru iş yapılıyorsa en sonunda başarılı olur. Ama şöyle bir haksızlık yapmayalım. Bütün anketler gösteriyor ki CHP tabanının önemli kısmı, yüzde 75-80’i bu fotoğraftan rahatsız değil. Türkiye’de de oran oldukça yüksek. Ama esas mesele şu. Biz bu fotoğrafla birlikte başka bir şey yaptık. Bu fotoğraf, Türkiye’nin birinci partisiyle ikinci partisinin liderlerinin el sıkışabildiğini Türkiye’ye gösterirken, toplumsal barışa katkı sağlıyor. Diyor ki kutuplaşmayı bırakın bir kenara. El sıkışın. Düşman değiliz. Biz el sıkışabiliriz diyoruz. Türkiye’deki ayrılıklar, Türkiye’yi dışarıda zayıflatıyorsa eğer, ona karşı da diyoruz ki aramızda her şeyi yaparız. Ama Türkiye olarak biriz ve bütünüz. Şu fotoğraftaki iki kişinin ortak özelliği ne? İkisi de 2 Temmuz günü milli takımı destekleyecek. Gol atarsa ikimiz de ayağa kalkacağız. Bütün Türkiye böyle. Bu gerçekliği kaçırmamak lazım. Biz rakibiz ama düşman değiliz. Ben Tayyip Erdoğan’ın 22 yıldır bu ülkede yaptığı bir sürü yanlışı biliyorum. Bir sürüsüne itirazım var ve hani siyasetin sınırlarını aşan hataları, yanlışları, Türkiye’ye kötülükleri var ama kendisine oy veren seçmene saygım var. Ben onu yok sayamam. O da beni yok sayamaz. Saymamalı. Bu fotoğrafın birincisi böyle bir işlevi var. Yani kutuplaşma ortamına. Kutuplaşmadan kim fayda görüyor? Kim zarar görüyor? Buna baktığımızda CHP’nin seçmenleri, sevenleri şunu bilmeli. Bir tarafta devletin televizyonu. Bir tarafta merkez medya. Bir tarafta iktidara çok yakın medya. Bu partiyi sürekli şeytanlaştırırken bu partiyi sürekli terörle, onunla, bununla ilişkilendirirken bu fotoğraftan sonra olur mu artık? Sayın Erdoğan üzerinde CHP yazıyor. Gelmiş el sıkışmış. Çayımızı, kahvemizi içmiş. Burası terör yuvası olabilir mi? Ama çok uzun zamanlar, Anadolu’daki özellikle belli televizyonların baskın izlendiği coğrafyalarda, hep CHP’nin teröristlerle işbirliği yapan, vatan hainlerinin partisi olduğunu vurguladılar. Bu fotoğraf artık o işleri bitirmiştir” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“KUTUPLAŞMA ORTAMINDA KİMSE İÇERİK KONUŞMUYOR”
“Ayrıca kutuplaşma tartışmayı özünden koparıyor. Kutuplaşma şöyle yapıyor. Beyaz ve siyah var. Karşılıklı kavga var. Kutuplaşma yoksa içerik konuşulmaya başlıyor. CHP içerikte güçlü. CHP polemikte ve kavgada güçlü değil. Olmamalı. Sosyal demokrat bir partinin söylediğinin içeriğinin önemi olmalı. Neden? Mesela vergide adalet. Bunu ortaya attığımızda Türkiye’de vergide adalet diyen var mıydı? DİSK vergide adalet mitingi yapmıştı. Biz desteklemiştik. Ben kurultay konuşmamda vergi sisteminin değişmesi gerektiğini söylemiştim. Biz vergide adalet konuşmaya başladık. Kutuplaşma ortamında kimse içerik konuşmuyor. Örneğin teknoloji 5.0 konuşurken dünya, CHP emek 5.0’ı ortaya atmalı. Mesela sendikacılığın temassızı olmalı. Ödemeler temassızsa, işler evden yapılmaya başladıysa, bunlar hep içerik. Ama kavga olduğunda içeriği kimse görmüyor.”
“SİYASET KONUŞMA İŞİ”
“Siyaset konuşma işi. Şöyle bir yanlışı herkes terk etmeli. Efendim, bir masa varsa, o masa pazarlık masasıdır. Orada ya ittifak vardır, ya koalisyon kurulacaktır. Masa yoksa savaş vardır, karşılıklı el bombası atalım birbirimize. Böyle bir şey yok. Hem konuşabilirsiniz, hem mücadele edebilirsiniz. Hem müzakere hem mücadele mümkün. Birinci kısmı işin, önemli kısmı bu. Diğer tarafından baktığımızda, oturduk, görüştük, konuştuk, ayrıldık. Ben bir sürü başlık anlattım. Türkiye’de bir algı var. Evet, sorunlar var ama Sayın Erdoğan’ın bunların birçoğundan haberi yok. Ona söylemiyorlar. Bilse çözer. Ben gidip anlatıyorum sorunları ve artık biliyor. Şimdi, Anadolu’da çok karşılaştım. Anlatıyorum, anlatıyorum. Diyorum ki haklı mıyım? Diyor ki Erdoğan bilmiyordur bunu, bilse halleder. Ben gidip sorun bu, çaresi bu diye söylüyorum. Erdoğan’ın haberi yoktur, bilmiyordur algısına bunun katkısı var. Son bir kez de meseleyi kendisine anlatıyorum. Bu işi böyle çözebilirsiniz diyorum. Çözülmediğinde ben muhalefet olarak ne kaybettim? Genel Merkezde tek başıma oturmadım, Sayın Erdoğan ile 1,5 saat memleket meselelerini konuştum. Çözülmedi, çıktım Rize’ye ve çay mitingi yaptım. Trakya’da buğday mitingi yaptım, emekli mitingi yaptım. Ben muhalefetten bir şey kaybetmedikten sonra görüşmenin kimseye bir zararı yok.”
“YÜZDE 76 DESTEKLİYOR”
“Normalleşme girişimlerini destekliyor musunuz diye sorduğunuzda, yüzde 76 destekliyor. Yüzde 25’in içinde yüzde 10’u desteklemiyor, yüzde 15’i fikrim yok diyor. Normalleşme süreci bitmez. Çünkü normalleşme bizim birinci parti olmanın sorumluluğu ile ortaya koyduğumuz, özgüvenli ve inandığımız bir süreç. Normalleşmenin özelliği şudur. Normal demokrasilerde ne varsa, onu talep etmektir. Muhalefet olarak bu konuda üstüne düşeni yapmaktır. Selamlaşmak, konuşmak, müzakere etmek. Normal demokrasilerde olanı talep etmek. Anayasaya, kanunlara, AİHM kararlarına tam uyum. Bunları talep etmek görevim. Bunu yapmıyorlarsa, kendileri normalleşmiyorsa, bırakın onlar anormal kalsın. Vatandaş normal ile anormal arasında günü gelince tercihini yapar. Vatandaş, örneğin MHP, normalleşme sürecine başta kısa bir kredi verdi. Sonra var gücüyle yüklendi, hatta kendini ortaya koydu. Ne dedi? Biz çekilelim. CHP ile AKP ittifak olsun. Benim böyle bir şeye niyetim yok. Ben muhalefet partisiyim. Hatta Erdoğan’ın değerlendirmesi o yöndeydi. O kanaatini paylaşıyorum. İktidar ile muhalefetin ittifak yapması diye bir şey demokrasilerde olacak bir şey değil. Müzakere edebilirler. Belli konularda işbirliği yapabilirler, milli meselelerde. Ama benim görevim muhalefet. Onun görevi iktidar. Ben işimi yapacağım, o işini yapacak. Sürecin sonunda millet bir daha karar verecek. Kim iktidar olsun, kim muhalefet olsun diye. O da seçimde olacak.”
“BU BİR KIRMIZI KART DEĞİL”
“Ben sizin misafirimiz olduğunuz Genel Merkezimizdeki ilk programınızda da ki benim ilk çıktığım canlı yayındı, seçimlerden sonra. Orada demiştim. 31 Mart seçimlerinde seçmene bir şey söyledim. Dedim ki bu genel seçim değil yerel seçim. Burada yerel yönetici seçeceksiniz. Bir de verdiğiniz oy iktidar açısından sarı kart olacak. Bu kırmızı kart değil. AKP, MHP’liler korkmadan, çekinmeden bize oy verin. İktidarı değiştirmek için değil iktidarı uyarmak için oy verin. İktidarın değişeceği seçim bu seçim değil demiştim. Onlar da oy verdiler. İşte tablo böyle oldu Türkiye’de. Bu tablonun ertesi günü, gördünüz mü bak, ben birinci parti oldum, hadi erken seçim desem, üç şey çıkacak ortaya. Bir, hani sen söz vermiştin, bu yerel seçimdi. Bak gördün mü, oyu verdik, oyumuzla bize kafa tutuyor diyecek AKP’li seçmen. İkincisi, bir fırsatçılık. Dur bakalım yahu. Ülkenin ekonomik sorunları var. Şu var. Bu var. Seçimden yorulduk. Daha dün seçim vardı, bugün yine seçim diyorsun. Erken seçimle ilgili bir de böyle bir mevzu var. Üçüncüsü yahu neyle istiyorsun? Erken seçim için 360 gerekiyor. Bütün muhalefeti toplasan MHP ile 340. 360’a varamadıktan sonra... Yetmiyor. Hele AKP ve MHP bir arada olduğunda mümkünü yok. AKP’nin evet demediği bir erken seçim yapılamıyor. O yüzden hem teknik olarak mümkün değil hem seçimin ertesi günü olduğu için, ben her seferinde ilk günden şunu söylüyorum. Erken seçimi millet isterse kaçınılmaz olur diyorum. O günden beri bakıyoruz. Ülkeyi AKP yönetiyor MHP’nin desteği ile. 10 bin lira en düşük emekli maaşına itiraz ediyoruz. Bırakın 10 bin lirayı asgari ücrete çıkarmayı, 17 bin lira yapmayı. En düşük emekli maaşını ellemeyeceğiz diyorlar. Yani temmuzdan sonra da dünya kadar emekli 10 bin lira almaya devam edecek. Asgari ücret 17 bin lira, açlık sınırının altında kaldı. Zam vermeyeceğiz diyorlar. Geçen sene dört kez vereceğiz diyorlardı. İki kereyi bile kabul etmediler. Ocakta verdiğimiz zam yetsin diyorlar. Ama enflasyon ilk altı ayda yüzde 28’i zorlayacak, işte açıklanacak enflasyonla. Gıda fiyatlarında yüzde 40 erimiş asgari ücret. Vermiyor. Memleketi Rize’de çay üreticisi isyanda. Konya, Adana, Tekirdağ’da buğday üreticisi isyanda, bütün Anadolu’da. Üzüm ve fındık üreticisinin de korkusu, bize de çok düşük taban fiyatlar verecek. Esnaf desen en berbat durumda olan onlar. Çünkü bu yoksul halkın hepsi birden veresiyeye yükleniyor. Markete gidip almıyor. Mahallesinin bakkalına gidiyor. Borcunu ödeyemiyor. Kredi kartları büyümüş. Esnaf eşinin, dostunun kartı ile borcunu ödemeye çalışıyor. Bu şartlarda bir vurdumduymazlık var.”
“MUHALEFETE ANORMAL DEDİLER”
“İşin kötüsü vatandaşa haklısınız demek yerine Türkiye’de her şey normal, muhalefet anormal dediler. Öyle olunca ben dedim ki böyle giderse vatandaş yavaş yavaş, hakikaten seçimin ertesi günü erken seçim talebi yüzde 20’ydi, şimdi yüzde 50’lere geldi. Bu iş biraz daha yukarıya giderse, erken seçim kaçınılmaz olur. Hani beş yıl var ya iki seçim arasında. Şimdi bunun tam ortası kritik bir yer. 2,5’uncu yıl. Sayın Erdoğan eğer Meclis seçimleri yenileme kararı almazsa bir daha aday olamıyor. 2,5’uncu yılda şöyle bir noktaya geleceğiz. 2,5 yıl yaptı ve daha 2,5 yıl var. Biz gel seçimleri yenileyelim deriz, gelip aday olursa 2,5 yıl o koyar, 2,5 yıl biz koyarız ortaya. Tam ortasının böyle bir manası var. Kendine güveniyorsa gelir bir kere daha yarışırız. Yok, güvenmiyorsa, geriye giden her gün onun seçimden kaçtığı gündür. Tam ortasında, 2,5 yılı var. Ama 2,5 yılı bitmiş. Gel aday ol. Seçimleri yenileyelim dediğimizde nasıl kaçacak? Ben gelmem, benim daha 2,5 yılım mı var diyecek? O zaman bir daha aday olamayacak. Benim gördüğüm bu. Bu sistemde son adaylık ancak Meclis’in desteği ile oluyorsa… Seçimleri yenilemeye AKP ve MHP’nin tek başına gücü yetmiyor. Bizim yetmiyor ama onların da yetmiyor. Hep birlikte karar alırsak olacak. Kaçmasınlar, yapalım deriz 2,5’uncu yılda seçimi. 2,5 yıl kala teklif ederiz. Ondan sonra kabul etmeyiz. O zaman herkes hesabını yapacak. Şöyle düşünülmesin. Efendim dört yıl seçimsiz dönem. Bunu tek başına söylemekle olmaz. Bunu hep beraber söylememizin şartları ortadan kalktı. Yani sen emeklimi benim 10 bin lira maaşa mahkum et. Asgari ücrete zam verme. Ama sırası geldiğinde sen bugün yok dediğin parayı, 666 milyar lira. birkaç müteahhidin vergi borcunu sil. Benim tarafım belli, senin tarafın belli.”
“KAÇARSA MİLLET GÖRÜR”
“Böyle gittikten sonra şartlar, biz bu kadar vatandaşın taleplerini dile getiriyorken ittifak ortağı ona yüz çeviriyor diye hiçbir talebi duymayıp memleketi bu hale getirirse, biz önümüzdeki yıl bugünlerde erken seçim talebini dillendiririz ve 2,5’uncu yılda kendisine kaçamayacağı bir teklif sunarız. Kaçarsa millet görür neden kaçtığını.”
“EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞINI ASGARİ ÜCRETE ÇIKARALIM”
Yalçın Karatepe ile Mehmet Şimşek arasındaki görüşmeyi değerlendiren Özel, “Somut bir şey beklemeyelim. Sayın Karatepe giderken zaten net olarak söyledik. Vatandaşın taleplerini, önerilerimizi, makro çözüm önerimizi götüreceğiz dedik. Dört talebi sıralayalım. Eğer bizi dinlerlerse, en düşük emekli maaşını asgari ücrete yükseltelim. Bugün için 17 bin lira. Asgari ücrete enflasyon zammı verelim. Yani bu altı ayda, enflasyonun erittiği yüzde 28’i en azından 17 bin liranın üstüne verelim. Asgari ücret en az 22 bin 500 lira. Bence 25 bin lira olsun. Asgari ücreti 25 bin lira yapalım. Çay taban fiyatının 25 lira, buğday taban fiyatının 15 lira olması gerekiyor. Çiftçinin aldığı desteklemenin gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’i olması gerekiyor. Bunu sağlayalım. Dört, büyük bir kredi kartı çıkmazı içinde ülke. Kredi kartı faizlerini düşürelim. Faizden alınan yüzde 30 vergiyi sıfırlayalım. Bir kereye mahsus, bilhassa esnaf kredi kartı ile alışveriş yapıyor, esnafın kredi kartı faizlerini silip, anaparasını bölelim ki yeniden nefes alsınlar. Bunlar için kaynağa ihtiyaç var. Bunun için bir makro öneride bulunuyoruz. Diyoruz ki gelin Türkiye’nin vergi sistemini Meclis’te baştan aşağıya değiştirelim. Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor. Bu verginin 68 lirası dolaylı vergi. Yani fabrikatörle fabrika bekçisi, elektrik, su, telefon, benzin, mazota, süte ve çocuk bezine aynı vergiyi veriyor. Yüzde 68. Yüzde 21 herkesin aldığı maaşlardan kesilen gelir vergisi. Yüzde 89 yapıyor. Yüzde 11, Türkiye’de para kazanan herkesin, ticaretten, sanayiden, üretimden, ihracattan, ithalattan ödediği vergi yüzde 11. 10 liranın 9 lirasını vatandaş ödüyor. 1 lirasını gerçekten vergi vermesi gerekenler ödüyor. Oysa ilk günden beri söylüyorum. Çok kazanandan çok, az kazanandan az alacağız. Kazanmayandan vergi almayacağız. Şimdi bu işin tersine dönmesi lazım. Bugünlerde dolaylı vergileri düşüreceğiz demeye başladılar ama çok mahcup mahcup söylüyorlar. OECD ortalaması yüzde 30’larda. Türkiye’de yüzde 70. Bizim önerimiz bunun yüzde 20’nin altına çekilmesi. Mümkünse yüzde 10’lara çekilmesi. Tam tersine dönmesi lazım. Sizin orada gösterdiğiniz piramit ve ters piramit meselesi. Normalde o piramitlerin tersine olması lazım. Yani en tepedekilerin kazandığı paranın, yani Türkiye’nin en zengin yüzde 5’i neredeyse gelirin yüzde 50’sine sahip. Tam tersinin olması gerekiyor. Paranın büyük kısmının geniş yığınlarda, küçük kısmının bir azınlıkta olması gerekiyor. En tepedeki yüzde 20 İtalyanlar gibi, en dipteki yüzde 20 Hindistan gibi yaşıyor. Bizim itirazımız buna. Biz vergide, gelir paylaşımında adalet diyoruz. Aslında bize sayın Mehmet Şimşek bu öneriniz yanlış demedi. Dedikleri şu, bizim tercihimiz bu olamaz diyorlar. Tercümesi bu dediklerinin. Onlar vergi sistemini böyle sürdürmek istiyorlar. Biz vergi sistemini tersine değiştirmek istiyoruz. Çok kazanan ödesin. Onlar diyor ki şirketler, muafiyetler, aflar, vergi kaçırmalar. Şirketler böyle az ödesin. Biz yine vatandaşın sırtından inmeyeceğiz. Bizim itirazımız buna… Ben çok genç yaşlarımdan itibaren Türk Eczacıları Birliğinin Genel Sekreteriyken müzakere, metot, yöntem ve kuralları diye çok temel bir eğitim aldım. O da şudur. Bir müzakerenin akamete uğramaması için tarafların birbirinin hukukuna saygılı olması lazım. Bir müzakereden ne talep ettiğimizi söyleyebilirsiniz. O kitlenize karşı sorumluluğunuz. Karşı tarafın verdiği cevabı açıklamak onundur” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“MAN ADALARINDA HESAPLARI VAR”
“Bakın 2006 yılında çıkan kanun (Vergi cenneti adaların açıklanmasını düzenleyen kanun), o zaman Bakanlar Kuruluna görev veriyordu. Şimdi o görev Cumhurbaşkanında. Yani yürütmede. Kanun şöyle, vergi cennetlerinin listesi Resmi Gazete’de yayınlanır, Bakanlar Kurulu tarafından ve yüzde 30 vergi alınır. Bunu yapsa, bu vergi cennetleri 30-40 tane. Onların isimlerini yazacaklar. Dün gece yayınlansa, bu sabah o vergi cennetlerindeki hesaplardan Türkiye’ye para geldiğinde, yüzde 30 cebimize para girecekti. Zaten onlar oraya vergi cenneti diye kaçıyorlar. Bütün ülkeler buna karşı böyle bir tedbir almış. Sen vergi almayan yere gidersen, gelişinde ya da gidişinde ben bu paradan payımı alırım diyor devlet. Çünkü vergi cennetine giden para bu ülkede kazanılmış para. Benim onu vergilendirmem lazım. Gitti mi, elden gidiyor. İnanılmaz bir şey. Öyle büyük firmalar. O firmanın çalışan elamanı vergi ödüyor. Firmanın patronu vergi ödemiyor. Böyle bir şey olmaz, bunun neresi adalet? O yüzden gerçekten çok büyük kaynak var.”
“ÇALIŞANIN SIRTINA BİNECEK”
“Makuliyet dediler. Şimdi geri adım atıyorlar. 3 bin lira olacak deniyordu. Şimdi geri adım var. Daha makul bir şeye çekeceğiz diyorlar. İğneden ipliğe vergi yapacak bir paket geliyor. Maalesef bu paket kimin sırtına binecek derseniz, yine yoksulun sırtına binecek. İşçinin, emeklinin, esnafın, çalışanın sırtına binecek. Verginin alınması gerek, şunu açıklasalar, vergi cennetlerini ilan edeceğiz deseler iş bitecek. Beklediklerinin 50 katı para. Para kimden gelecek? Kayırdıklarından gelecek. Ben eski polemiklere döneyim demiyorum ama şimdi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklayıp da giden para, gelen para diye Man Adaları meselesini konuştuk. Man Adaları vergi cennetinin daniskası. Bu Man Adalarında kimlerin kimlerin hesabı var… CHP’lilerin yok.”
KOCA’NIN İSTİFA EDECEĞİ İDDİALARI
Özel, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın istifa edeceği iddialarına ilişkin olarak, “Biz bunu duyuyoruz. Kampla ilgili perde arkasında okumuştum. Kampta Antalya Milletvekili Tuğba Hanımın, göz doktoru kendisi de kendisini sert eleştirdiğini, Antalya’daki bir sağlık sorunu ile ilgili, onun da ‘Ya biz onu denetliyorduk, sen engel olmadın mı’ deyip kardeşinin de özel hastanesi filan varmış. Denetimleri sen durdurdun diye aralarında sert bir polemik yaşandığını okumuştuk. Öyle bir rahatsızlık olduğunu duymuştuk. Olabilir ama kesin bir bilgi yok” dedi. Özel, şunları kaydetti:
“GEREKİRSE ESAD İLE İLK GÖRÜŞMEYİ BEN YAPACAĞIM”
“İki gün önce Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki temsilcisi Büyükelçi Landrut, ayrılıyordu. Onunla özel yemekte bir araya geldik. Avrupa Birliği’nin bütün büyükelçilerine toplantıda da söyledim, tek tek geldiklerinde de söylüyorum. Sizin yanınızda, sizin açınızdan istikrarlı bir Türkiye’nin sığınmacı deposu olarak durması, gerçek istikrar değildir. Sizin yanı başınızda, hem demokratik hem de istikrarlı bir Türkiye’ye ihtiyaç var. Bunun olabilmesi için sığınmacı sorununun tamamen çözülmüş olması lazım. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması lazım. Siz bizi sığınmacı kampı gibi görüyorsunuz sınır ötesinde. O yüzden elimizi hep birlikte taşın altına sokacağız. İlk önce Suriye’deki sorun çözülecek. Bu sorununun dört tane tarafı var. Türkiye, Suriye, Rusya, ABD. Ama bütün Avrupa isterse, bu sorunlar çözülür. Bütün dünya isterse zaten çözülür. Bizim yapacağımız şu, ben burada inisiyatif almaya hazırım. Suriye ile Türkiye arasındaki diyalog kanallarının açılması için gerekirse ilk görüşmeyi gideceğim ve ben yapacağım Esad’la. Bunun zeminini araştırıyoruz. Olumlu gelişmeler var. Günü geldiğinde açıklayacağız. Zemin arayışı içindeyiz. Çalışıyoruz üzerinde. Gidip Sayın Esad ile görüşüp, Türkiye ile bir masaya oturmasıyla ilgili net talebimizi iletip, bu konuda kolaylaştırıcılık mı dersiniz, arabuluculuk mu dersiniz? Ana muhalefet sorumluluğu mu dersiniz? Bunu yapacağız. Çünkü masaya oturmadan bu sorun çözülmeyecek. Masaya oturulduğunda, tabi şöyle bir sorunumuz var. Esad’ın Suriye’deki Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı ile ilgili ön şartları var. O da meseleyi Türkiye açısından müzakere edilemez bir zemine çekiyor. Bunu görmek lazım. Niye oturmuyorsun derken bunu hatırlatayım. Yoksa Erdoğan dünya kadar laf etti ama Esad ile yakında görüşebiliriz diyecek noktaya geldi. Çünkü bu sorun artık Türkiye’nin taşıyamayacağı noktada. Esad ile oturup, görüşülecek. Türkiye’deki Suriye vatandaşlarının Suriye’ye dönmesi için şartlar neyse konuşulacak. Elbette bunun bir siyasi tarafı var. Esad’ın belli güvenceler vermesi gerekiyor. Türkiye’nin mutlaka belli garantörlükleri ortaya koyması gerekebilir. Belki birtakım teşvikler ortaya koyabiliriz. Örneğin Türkiye’de doğmuş 1 milyon Suriyeli çocuk var. Bu çocuklar için okul zamanlarında ya da ileriki yaşlarında tatile gelmek istediklerinde vize kolaylığı, birtakım jestler yapılabilir Türkiye’de doğdukları için. Diğer Suriye vatandaşlarından ayıracak ufak jestler düşünülebilir. Bunlar önemli. İstediğinde Türkiye’ye girişinde vize kolaylığı olur. Vizesiz giriş koyarsınız. 10 milyon kişi gidecek. Türkiye’de doğmuş 1 milyon Suriyeli çocuk için birtakım jestler düşünülebilir. Bunları çalışıyoruz. Dünyada da bazı örnekleri var.”
“İNADI BIRAKACAĞIZ”
“Erdoğan ile gittik ve görüştük. İadeiziyarete geldi. Şimdi görüşme şu anda planlanacak. Gündem yok, talepleri söyledik. Sayın Erdoğan bu taleplerden bazılarını çözdü. Bazılarına olumlu yanıt verdi. Bazıları bizim de takip ettiğimiz süreçte. Ama yarın öbür gün Esad meselesinde mesafe alırsak, Sayın Erdoğan’dan randevu da alırım, gerekirse Esad ile Erdoğan görüşmesine aracılık da yaparım. Yani ne gerekiyorsa yaparım. Yeter ki şu olsun. Masaya oturalım. Prensibimiz şu. Türkiye’deki Suriyeli vatandaşların memleketlerine dönmesi meselesini çözeceğiz. Bu işe para lazımsa ben o parayı Avrupa Birliğinden bulacağım. Avrupa Birliğinde bu irade var. Onlar parasında değil işin. Onların korkusu bu sığınmacılar kendilerine gelmesin. Türkiye, Avrupa’nın sınırı. Her sınırı geçen Avrupa’da. Bunun yerine bunların hepsinin memleketlerine dönmesi Avrupa için de en büyük güvence. O para bulunur ve bu sorun çözülür. İnadı bırakacağız. Esad ile el sıkışacağız. Esad ile normalleşeceğiz. Türkiye ve Suriye ilişkilerini normalleştireceğiz. Döneceğiz. Bu sığınmacıların gitmesi için ev mi lazım ev. Okul mu lazım okul. Yahu gerekirse Türkiye’deki bütün vakıf üniversiteleri birer tane okul, kampüs yapsın Suriye’ye herkes yapar. Türkiye’deki bütün şirketlere diyelim ki Suriye’de bir mahalleyi baştan aşağıya gönendirmek senin işin. Herkes yapar bunu. Buradaki sorunlu sığınmacılar gittikten sonra efendim diyorlar ki bazı sektörlerde Suriyeliler giderse işler aksar. Şu işleri yapacak. O zaman nasıl Almanya’ya Türkiye’den işçiler gitmişti, kayıtlı, yeri belli, yurdu belli. Belli sayıda işçi lazımsa gelsin. O başka bir şey. Ama böyle milyonlarca, 10 milyon kişinin bu yükü sürdürülebilir değil. 20 yıl sonra ne olacak? Nüfusun yarısı Suriyeli mi olacak? Ben sosyal demokrat birisi olarak sığınmacılara karşı gayri insanı davranışları ve söylemleri hiç doğru bulmam. Ama ben sığınmacı sorununun çözülmeden bekletilmesini de hiç doğru bulmam.”
“MESELE ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL”
“Hem önerileri çalışıyoruz. Esad ile görüşme noktasında o işi, Erdoğan ile görüşmede Esad’ın bir takım ön şartları var. Aslında mesele çözülmez değil. Şöyle bir ipucu vereyim. Sığınmacılar gitti. Oradaki sorunlar çözüldü. Para bulundu. Yatırımlar yapıldı. Bu sorun bitti. Zaten o zaman orada Türk Silahlı Kuvvetlerinin kalması ile ilgili süreç ortadan kalkar. Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanmış Suriye ordusu kendi sınırlarına hakim olmuş olursa. Biz Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenlik haklarına saygılı olmalıyız. Suriye’deki devlet dışı unsurları muhatap almamalıyız. Bunu yapsak iş bitti zaten.”
“ÇOK PARA GİTTİ O İŞE”
Merkez Bankası’nın faiz kararlarını değerlendiren Özel, “Beklenen bu. Ama o kadar geç kaldılar ki faiz artırmada. Bütün dünya pandemiden çıkınca enflasyon sorunu ile karşı karşıyaydı. Enflasyonun biraz üstünde faiz verdiğinizde, parayı tutuyorsunuz. Başka bir şeye gitmiyor. Bizimkiler faiz sonuç değil sebeptir deyip faizi yükselteceğine düşürdüler, dolar fırladı. Doları tutmak için kur korumalı mevduat getirdiler. Bu sefer de enflasyon patladı. Yani kur korumalı mevduattan dolayı değil. Doları tutmak için kur korumalı mevduat getirdiler. Çok paramız gitti o işe. 1,2 trilyon hepimizin cebinden gitti. Ayrıca faiz yok, dolar sabit. Para nereye gidecek? Diğer emtiaya yöneldi ve fiyatlar arttı… Vatandaşın üzerindeki vergi yükü dolar bazında bile yüzde 50 artmış. Ağır tabi. Bugün vatandaşın yaşayamaz hale gelmesinin sebebi, hem satın alma gücünün çok düşük olması, hem sırtındaki vergi yükü. Görülmemesinin sebebi şu, vatandaşın aldığı ürün neyse, o ürünün türüne göre, hele hele alkollü içki, gariban vatandaşın artık onu alacak hali de kalmadı ama alkollü içki ve sigarada ödediği paranın büyük kısmı vergi. Bu dolaylı vergilerden vazgeçilse, kimi ürünlerin fiyatları şimdikinin dörtte biri fiyatına gerileyecek. İnanılmaz derecede ağır bir vergi yükü var. Vergi yükünü kaldırdığınızda vatandaş rahatlayacak. Devlet vergiyi aldığı yerin kararını değiştirse, çok kazanandan vergiyi çok almaya, az kazananın sırtından inmeye karar verse, herkes rahat bir nefes alacak” dedi.
“VATANDAŞLARIMIZI DAVET EDİYORUZ”
Pazar günü Gebze’de gerçekleştirilecek “Geçinemiyoruz Mitingi”ne değinen Özel, “DİSK, Hak-İş ve Türk- İş’in, bu üç büyük konfederasyonun Sayın Genel Başkanlarını aradım. Arzu Hanımdan başlayarak. Sayın genel başkanlarla konuştum. Onlara bu mitingin ne için zaruret olduğunu anlattım. Kendileri bizim değerlendirmelerimize katkı sağladılar. Konu asgari ücretin artırılmaması. Bunu konfederasyon başkanlarının kabullenmesi mümkün değil. Buna karşı tepki göstermek gerektiğini, bunu Gebze’de bir emek kentinde yapmak istediğimizi söyledim. Davet ettim. Başkanlar bunu bölgelerindeki başkanlara ileteceklerini, hak aramak için böyle bir mitingin önemli olduğunu, asgari ücretlinin enflasyon zammı almadan geçinemeyeceği konusundaki düşüncelerimizi paylaştıklarını ifade ettiler, sağ olsunlar. Gebze’de bütün vatandaşlarımızı büyük emek mitingine davet ediyoruz. Bu sadece emek mitingidir, emekçi mitingidir ama aynı zamanda emekli mitingidir. Aynı zamanda 2 bin lira üniversite harcı ile geçinemeyen öğrencinin mitingidir. Çünkü mitingin ana sloganı, geçinemiyoruz. Geçinemeyenleri oraya bekliyoruz. Bu çiftçi de olsa, bir markette çalışan veya bir KOBİ’de çalışan, fabrikada çalışan emekçi de olsa, esnafın kendisi de olsa, öğrenci de olsa geçinemeyen kim varsa sesini duyurmaya gidiyoruz. Geçmiş dönemlerde hep şöyle şeyler oluyordu. Yahu CHP iyi söylüyor, doğru söylüyor, sorun var ama ne yapıyorsunuz? Elbette Meclis’te mücadele veriyorduk. Bunları her yerde ifade ediyorduk ama sorunun gerçek sahibi ile kol kola, omuz omuza meydanlara iniyoruz. Bunun iki yönden önemi var. Bir, bu sesi duyurmak açısından. Biz Rize’den çay üreticisinin sesini duyurduk. Tekirdağ’dan buğday üreticisinin sesini duyurduk. Atanmayan öğretmenlerin sesini İstanbul’dan duyurduk. Emeklinin sesini Ankara’dan duyurduk. Geçen hafta kayısı üreticisinin sorunlarını Malatya’dan duyurduk. Nereye gitsek mitingler yapıyoruz. Şimdi geçinemeyenlerin sesini duyuracağız. İşin bu tarafı önemli. İkinci önemli kazanım meydanları ve sokakları yeniden geri kazanıyoruz. 23 yıllık iktidarın sonunda her hak arayanı terörize ede ede, efendim bunlar darbeye kalkışıyorlar. Efendim sürekli bahane bulup yasaklayarak. Yani üç konfederasyonun başkanı ya da herhangi bir konfederasyonun yönetimi Ankara’ya gelip Meclis’in kapısının önünde üç kişi basın açıklaması yapacaklar, ona bile gaz sıktılar. Bu pazar günü emekçilerle birlikte, bundan 15, 20 gün, bir ay önce emeklilerle birlikte, çiftçilerle birlikte meydanları geri alıyoruz. Hak arama mücadelesini olması gereken en meşru mecraya yeniden taşıyoruz. Yoksa sadece sosyal medyada, sadece Meclis’te, sadece basın toplantısında bu iş olmaz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“FİLİSTİN’İ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİ”
“Benim yurtdışında örneğin Alman Başbakanı, siyasi akrabam. SPD’den. İspanyol Başbakanı Pedro Sánchez ki Filistin’i tanıdı. Ben onun yardımcısıyım Sosyalist Enternasyonal’de. Dünyada 24 sol, sosyal demokrat lider ülkesinde iktidar. Çok önemli ülkelerde iktidarlar. Brezilya Lula ile Sayın Erdoğan’ın teması var. Çok önemli liderler ülkelerinde iktidar. Ben Türkiye’nin hepimizin ortak çıkarları noktasında Türkiye’nin hakkını, menfaatini korumak için üzerime ne düşüyorsa yaparım. İlk başta ortak mutabakatımız Filistin. Filistin konusunda 119 ülke liderine mektup yazdık. Sanchez’e mektup yazdım, yüz yüze iki kere konuştum. Defalarca Twitter’dan, sosyal medyadan yüreklendirdim. İnanıyoruz yapacağınıza diye. Filistin’i tanıması bence çok çok önemli. Çok cesur bir adım oldu İspanya gibi bir ülkenin ve arkası geliyor.”
“TÜRKİYE’DE DEVLET GELENEĞİ BU”
“Ben kurultayda seçildikten 10 gün sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 40’ıncı yılındaki törenlere katılmıştım. İlk yurtdışı ziyaretimi oraya yapmıştım. Zaten Türkiye’de devlet geleneği bu. Bir seçimi kazandıysanız ilk ziyaret Kıbrıs’a yapılır. Bu ziyareti Kıbrıs’a yapmıştım. Bu temmuz içinde, 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatının 50’nci yılı. Partimizin üçüncü Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Başbakanlığında, onun kabinesinin aldığı kararla Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. O kabineden üç kişi hayatta. Bunlardan biri Önder Sav, Erol Çevikçe ve MSP’li Abdülkerim Bey var. Sanayi Bakanı. Ben Sayın Çevikçe’ye ulaştım. Önder Bey geliyor. Büyük aksilik olmazsa. Erol Bey’in de kalbi çarpıyor, ama diyor ki birkaç adım zor atıyorum. Dizleri ile ilgili bir sorun varmış. Ama sağlık sorunların hallolursa gelirim, yoksa benim yerime Önder Bey gelir dedi. Biz 18’inde gidiyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı herhalde 20’sinde uçakla gidecek. Biz 18’inde CHP heyeti olarak gidiyoruz. 174 Kıbrıs gazisi ile birlikte gidiyoruz. 1974’ü çok istedik ama ne otel, ne uçak olmadı. O zaman ne yapalım, 74 yapalım. O da az olur dedik, hiç olmazsa 174 kişi ile birlikte. Yanımızda o kabinenin bakanı Önder Sav olduğu halde, ümit ediyorum önceki dönem genel başkanlarımızı arayacağım. Önceki dönem genel başkanlarımızla gideceğiz. Bence orada çok güzel bir 50’nci yıl yaşayacağız. Bence Kıbrıs’ta Ecevit ve CHP’nin önemi çok büyük. Benim Kıbrıs gazileri ile ilgili çok ayrı bir diyaloğum var. Her mecrada onların sorunlarını dile getirmişimdir. Askerliğimi denizci olarak yapmıştım. Lojistikteydim, o yüzden çıkarma gemilerini çok iyi biliyorum. Çıkarma gemileri nereye kapak atacak, askeri nereye indirecek bu lojistik şubecilerin işidir.”
“KIBRIS GAZİLERİNİN HAKLARINI VERMİYORLAR”
“Askerde öğrendiğim, bazen anlatırken sesim titriyor, öyle bir şey var. Ben eczacı asteğmendim. Dediler ki bizim önemli işlerimizden bir tanesi, çıkarma gemilerimiz bazı sahillere kapak atacak. Oradan içeriye asker, mühimmat yüklenecek ve gidecek. Oraları geziyoruz. Komutanlarımızdan bir tanesi dedi ki bak bu çıkarma gemisinde olmayan bir şey var dedi. Nedir dedim. Bu çıkarma gemisinin arkası iniyor. Bu kaptanın, çarkçı başının, teknik personelin ve gemi komutanının bulunduğu yukardaki yere giderken, dedi ki bunun arka tarafında dünyadaki bütün çıkarma gemilerinde bir karış koca bir çelik olur, demir olur. Bir tek bizimkinde yok. Ne demek istiyorsunuz komutanım dedim. Çıkarma gemisi çıkacağı yere giderken, bütün dünyada asker geriye yaslanır. Birbirini ezerler korkudan. Çünkü ilk çıkanlar ölür. İlk ateş açılıyor ya. Bütün asker geriye yaslanır ve burayı yıkar. Bu yüzden çok çıkarma gemisi burası yıkıldığı için askerin tazyikiyle hep burayı demirden destek yaparlar, bir tek bizde yok. Niye dedim. Bizim asker ileriye yaslanır. Bizimkiler birbirini ileriye doğru, ben çıkayım, ben şehit olayım diye gider. Şimdi bu Kıbrıs gazilerinin haklarını vermiyorlar. Çıldırırsın. Adamın yanındaki şehit olmuş, kendisi de olmak için onunla yarışmış, o ondan önce çıkmış, ilk kurşunu başkası yemiş.”
“UNUTULAN KATLİAM TEKRARLANIR”
“Şimdi yine Srebrenitsa katliamının yıl dönümünde, 11 Temmuz’da orada olacağız. Aliya İzzetbegoviç’in kabri başına gideceğiz. Önemli bir mesele var. Aliya İzzetbegoviç diyor ki unutulan katliam tekrarlanır. O yüzden unutturmamak lazım diyor. O dönemde Bosna Hersek’in sesini duymayanlar, bugün günah çıkarıyorlar ama bugün de Filistin’in sesini duymuyorlar. Bugün Srebrenitsa’ya gitmek ve o katliamı hatırlatmak ve Avrupa’ya o günlerde buraya sustunuz, bugün Filistin’e susuyorsunuz demenin önemli olduğunu düşünüyorum. Oradayız.”
“DEPREM SONRASI ÇOK ÖNEMLİ SORUNLAR VAR”
Özel, deprem bölgesinde sürdürdüğü temaslar hakkında, “Deprem bölgesinde sembol davalar var. Sembol davalar, apartmanların ismiyle anılıyor. Kolonları kesmişler. Kesenler belli, iddianame ortada yok. Tadilat yapmışlar. Yapılan tadilatın son derece sorunlu olduğu ortada. Halen daha bilirkişi raporu bekleniyor 16 aydır gelmemiş. Ben bunları 3'er 3'er her grup toplantısında anlatıyorum. Geçen grup toplantısında anlattığım apartmanlardan bir tanesinde iddianame hazırlandı, bilirkişi raporu geldi ve sorumlular tutuklandılar. Bundan dolayı aileler çok mutlu oldular. Adalet arayışlarında önemli bir adım atıldı, kazanım elde edildi diye. Bu hafta üçünü söyledik. Her hafta aileler geliyorlar, biz de onların sorunlarını dile getiriyoruz. Bu arada Hatay'da tabii inanılmaz derecede hem rezerv alanlarıyla ilgili hem deprem sonrası çok önemli sorunlar var. Bütün deprem bölgesinde var ama Hatay'da bilhassa sıkıntılar var. Geçen hafta Malatya'daydım orada çok ciddi sıkıntılar var. Yaz boyunca önemli faaliyetlerimizden bir tanesi deprem bölgesinin sıkıntılarını tekrar hatırlatmak olacak. Malatya'ya gittiğimde gördüğüm tablo şu. Türkiye ortalaması %12, söz verilen 100 evin 12'si yapılmış, 88'i sokakta, Malatya'daki ortalama da 7, %93'ü çadırda ve konteynırda. İnanılmaz sıkıntılar var. Yazın ortası sıcak, susuzluk. Artık insanlar cinnet getirecekler ve oy isterken dediler ki oyu verin bir sene içinde evinize geçin. Bir buçuk sene oldu yüz kişiden yedisi geçmiş gerisinin umudu da yok.”
“TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINDAN DAVETLER ALIYORUZ”
“Kesin olmamakla birlikte Hatay'da depremzedelerinin sorunlarına dikkat çeten bir miting yapmayı düşünüyoruz. Diyarbakır'da ya da Şanlıurfa'da bölgedeki elektriğin DEDAŞ'ın yarattığı sıkıntılar hem orman yangınına sebebiyet verdi hem de perişan ediyor insanları sürekli. Evdeki aletler bozuluyor elektrik geliyor gidiyor bir sorun burada. Diğer bir taraftan ürünler tarlada yanıyor sorun burada. Elektrik olmayınca su da olmuyor bir sağlık sorunu burada. Buna dikkat çekmeyi düşünüyoruz. Hayvancılıkla ilgili Ardahan’da olduğu gibi Çıldır Gazetesi yazmış. Birtakım davetler alıyoruz Türkiye'nin dört bir yanından. Şöyle oldu insanlar aslında. Bu hak arama meselesinin yani sokağa çıkmanın meydana inmenin ne kadar etkili olduğunu yeniden keşfediyorlar. 1970'lerdeki büyük işçi mitingleri nasıl sonuç alıyordu? Büyük yürüyüşler nasıl sonuç alıyordu? Şimdi Türkiye'nin dört bir yanından çağrı geliyor bize. Ben 2021'de yanılmıyorsam Ardahan'a gitmiştim. 3 senedir gitmiyorum. Ardahan ziyareti de yapmayı düşünüyorum. Tematik mitingler devam edecek. Kimin derdi varsa onun derdiyle dertlenmeye, sesini duymaya Türkiye'ye duyurmaya devam edeceğiz.”
“ZAMAN ZAMAN BİRLİKTE YEMEK YİYORUZ”
Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile arasının nasıl olduğu sorusuna yanıt veren Özel, “Gayet iyi, son derece samimi. Daha dün Yaşar Yakış'ın cenazesi için meclise gelmişti. Ben sayın genel başkanım meclise gelecekse ondan önce meclise gidiyorum. Kendisini mecliste karşılıyorum, eşlik ediyorum, arabasına kadar uğurluyorum. Bana düşen bu. Zaman zaman randevu alıyorum. Ofisinde görüşüyoruz, zaman zaman birlikte yemek yiyoruz. Geçtiğimiz hafta Sevgili Gökçe Gökçen'in, genel başkan yardımcısı, düğünü vardı. O düğünden önce o düğüne hepimiz davetliyiz. Şimdi eğer bir genel başkan bir düğüne diğer genel başkanlarla davetliyse bana düşen önceki genel başkanlarımı arayıp düğüne birlikte gitmeyi teklif etmek. Bir hafta önce Orhan Sümer'in oğlunun düğünü vardı Adana'da. Kendisini odasından aldım birlikte düğün salonu gitmiştik, burada bütün genel başkanlarımı aradım Kemal Bey'in tatil programı olduğu için ailesiyle birlikte bir program olduğu için katılamadı ama Altan Bey'le Hikmet Bey'le Murat Bey’le toplandık hep birlikte düğüne katıldık dört genel başkan. Benim üzerime düşen hani nezaket, vefa, kendilerinin bilgilerinden istifade etme… Sayın Murat Karayalçın’la çok düzenli olarak bir araya geliyoruz. Hikmet Çetin'le dış politika danışma kurulunda birlikteyiz kendileriyle. İlişkimizde herhangi bir sorun yok. Hatta gün geçtikçe bence daha da iyiye gidecek yani böyle herkes konuşmaya bir şey arıyor işte Kemal Bey ile Mansur Bey yemek yiyor vay efendim ne oluyor falan. Onu söyledim geçen gün, normali bu olmasa neden bir araya gelmiyorlar demek lazım yani bu kadar yakın çalışmış insanlar aynı şehirde oturuyor belli aralıklarla bir araya gelmesi veya Cumhuriyet Halk Partisi'nin önceki genel başkanın birikiminden, deneyiminden istifade etmek kadar doğal bir şey yok yani bunu mutlaka sürdürmek lazım” yanıtını verdi.
“BEN BU SÜREÇTEN ÇOK MEMNUNUM”
Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile eski CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki günlerde bir yemekte bir araya gelme ihtimalinin sorulması üzerine “Zaten bunda bir tartışma yok. Şöyle bir durum var ortada yani hakikaten biz başta normalleşme söylemini ortaya koyarken bunu iktidar muhalefet ilişkiler açısından koymuştuk ama bu gerginlik, bu diyalogsuzluk her meseleyi böyle krize yorma hali aslında toplumun tümüne hatta partilerin içine de sirayet etmiş. Önceki genel başkanla mevcut genel başkan bir araya geliyor olay. Sayın Kılıçdaroğlu'nun önceki dönem birlikte çalıştığı iki büyükşehir belediye başkanı kaldı ki kendileri yıllar sonra AKP'den seçimi alıp kazanıp bugünlere gelmemizde önemli kilometre taşlarını döşeyen isimler yani Mansur Bey, Ekrem Bey, Kılıçdaroğlu o dönem ben Sayın Genel Başkan'ın grup başkanvekiliydim ama bütün sürecin içindeyiz ve gördüğüm meselenin kendisi şu o günlerde bir arada olan bu insanların bir araya gelmesinde şaşılacak ne var? Gelmemeleri şaşırtıcı ama Türkiye öyle bir anormal yere sürüklenmiş ki gerçekten bizim parti içinde de bir normalleşmeye ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor. Ben bu süreçten memnunum. Herkesin herkesle görüşmesi lazım. Bir de yani sonuçta biz bir partiyiz. Diğer partilerden farklı olarak bir aradayız ve birbirini seven 40 yıl boyunca iktidarda olmadığı halde dağılmamış, Cumhuriyetin bayrağını dalgalandırmış ve yeniden partisine 50 yıl sonra birinci parti yapmış ekip biziz. Bunun eskisi, yenisi, yereli, merkezi, Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Türkü olmaz. Biz bir takımız, ikimiz yani ve birlikteliğimizden güç alıyoruz sonuçta” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“HER TÜRLÜ ENGELLE SAVAŞMAYA HAZIRIM”
“Yüz kere söyledim bir daha söyleyeyim. Benim bir hayalim var. Bir başarı hayalim var. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini Cumhuriyet'in 2. yüzyılında iktidar yapan genel başkan olmak. Bu kadar. Bunun dışında bunu yapmak için bunun önündeki her türlü engelle savaşmaya hazırım. Ve bunun önündeki buna destek verecek olan ne varsa o desteği sağlama noktasında en büyük fedakarlıkları yapmaya hazırım. Çünkü Türkiye bir uçurumun kenarından döndü. Bir uçurumun kenarındayız hala. Hem ekonomik olarak hem sosyal olarak. Bakın Türkiye orta gelir tuzağının, orta eğitim tuzağının ve orta demokrasi tuzağının içindedir. Buradan çıkması lazım. Orta demokrasi tuzağı şudur; Demokrasi daha doğrusu bir ülkede demokrasi diyebilmek ve iktidarın ülkede meşru olduğunu kabul etmek için iki şey lazım. Birincisi sandık olması lazım yani sandıkla geliyor olmanız lazım. Yetmez hukuka uygun yönetiyor olmanız lazım. Türkiye'de iktidar sandıkla geliyor. Orada seçim güvenliği tartışmaları var girmiyorum ama hukuka uygun yönetmiyor. Nereden biliyoruz? Anayasaya uymuyor. Anayasa Mahkemesi kararına uymuyor. AİHM kararına uymuyor. Mahkeme kararlarını tanımıyor. Bu orta demokrasi tuzağıdır. Orta eğitim tuzağında Türkiye. Şöyle bir durumdayız. Milyonlarca, yüz binlerce işsiz mühendis var, bekliyor. Ama bir yandan aranan eleman lazım o da yok. Neden? Çünkü eğitim sistemi kötü. Geçenlerde TÜRKONFED ile toplantı yaptık. Orada bu tespitlerde ortaklaştığımız görüldü. Onların istediği gibi eleman yok. Bizdeki elemanın içinde onların elinde çok, ihtiyaç yok. Çok kötü bir eğitim sistemimiz var ve maalesef halen daha bilimsel ve layık eğitim düşmanlığından dolayı ki bu düşmanlığın Türkiye'deki şu anda sembol ismi Milli Eğitim Bakanı'dır. Ama sorumlusu da onu atayan Recep Tayyip Erdoğan'dır. Kötü eğitim. Bu ikisi birlikte Türkiye'yi maalesef orta gelir tuzağının içinde tutuyor. Bir ilişki var mı? Çok ilişki var. Neden? Türkiye'de büyük bir açmaz var. Yani satrançta hani açmaz olur ya. Öyle bir açmaza düştük ki Türkiye asgari ücret alan için çok düşük veren için çok yüksek. Döviz, dolar vatandaş için çok yüksek, ihracatçı için çok düşük. Sebep? Orta gelir tuzağı. Neden? İhracat yaparken sen penye ihraç ediyorsan, kot ihraç ediyorsan, yani fason kot dikiyorsan, Hindistan'la yarışacaksın. Hindistan'da asgari ücret çok çok düşük. Mısır'la yarışacaksın.”
“FİNLANDİYE ASGARİ ÜCRETİN 10 KATINI VERİYOR”
“İşte bütün Türkiye'nin en önemli kot fasoncuları Mısır'a taşıyorlar tezgahlarını. Neden? Mısır'daki asgari ücretle yarışamazsın. Ama ürettiğin ürün, bu hepimizin dokunmatik telefonları olsa, çip olsa, yüksek teknolojiye, inovasyona, AR-GE’ye dayalı, yüksek katma değerli ürünler olsa, bu asgari ücretin 10 katını veriyor Finlandiya. Çok yüksek gelmiyor ona. Neden? O Nokia ihraç ediyor, öbürü Apple ihraç ediyor, öbürü Mercedes ihraç ediyor. Bu ihracatları yapabilecek üretimde verilen asgari ücret bunun 10 katı da olabilir. Sorun burada. Peki çözüm ne? Bu üretimi yapacak eleman var mı? Yok. Biz standart mühendis üretiyoruz. 100 bilmem kaç üniversitede 500 tane fakültede tıkır tıkır tıkır mühendis üretiyoruz ama eli tornavida tutan, eli kontrol kalemi tutan 16 yaşında ara elemanın yetiştirip de 18 yaşında, 19 yaşında sanayiye veremiyoruz.”
“YANLIŞ YERE YÖNLENDİRİRSENİZ…”
Özel, derslerinde başarılı öğrencileri İmam Hatip Liselerine yönlendirenlere teşvik verileceği haberlerinin sorulması üzerine, “Şimdi burada ezber var ve bu ezber işte Türkiye'yi en kötü noktaya sürükleyecek ezber. Bizim ihtiyacımız eğer İmam Hatip Lisesi mezunuysa yapalım bu yönlendirmeyi ama böyle bir ihtiyaç yerine doğru ihtiyaçları tespit etmek yerine böyle ideolojik saplantılarla davranırsanız bu çocukları yanlış yere yönlendirirseniz alacağınız sonuç ne? PISA sınavında elde ettiğiniz sonuç. Okuduğunu anlamada dünya sonuncusu. İşte matematik yeteneklerine sondan ikinci falan. Buradaki esas mesele şu; İmam Hatipler de bizim okulumuz İmam Hatip öğrencilerinde hepsi canımız. Ama doğrusu bütün öğrencileri İmam Hatip'e yollamak değil İmam Hatip meselesine ideolojik yaklaştıkları için hangi taraf ideolojik yaklaşırsa yaklaşsın çocuklara yazık memlekete yazık. Doğru olan şu bizim neye ihtiyacımız var? Hangi eğitime ihtiyacımız var? Bu öğrenciyi nereye yönlendirirse kendisi için ve bizim için iyi olur? Bakın bütün anketlerde AK Parti'nin en zayıf olduğu nokta mesela AK Partili kadın seçmen çocuğunun aldığı eğitimden memnuniyet oranı %19. Ne yüzden? İşte bu kafa. 3000 lira teşvik vereyim öğrenciyi zorla İmam Hatip'e yönlendir. Ne olacak? İmam Hatip'ten mezun oldu ve üniversiteyi kazanamadı. Ne olacak? Yani bakın geçmiş dönemlerde bu İmam Hatip düşmanlıkları da yanlış işti. Şimdi herkesi İmam Hatip'e yönlendirmeye çalışma meselesi de yanlış. İhtiyaç kadar İmam Hatip yetiştirecek meslek okulları olarak açarsın İmam Hatipleri. Bu gözden görmek varken oraları düşman yuvası gibi gören bir zihniyet vardı o da çok yanlıştı. O günler işte getirdi bu günlere zemin oluşturdu. Şimdi tam tersi İmam Hatip'e gidince bir öğrenci sanki İmam Hatip öğrenci gidince ne annesi ne kendisi ne ailesi, sadece İmam Hatip'e gitmekle hayatının kurtulduğunu düşünmüyor. Sadece oradaki öğretmen ideolojik olarak kendini tatmin ediyor başka bir şey değil. Çocuğa da yazık. Doğru planlamaya ihtiyaç var. Ne ihtiyaç varsa ona yönelik yetiştirmeye ihtiyaç var” ifadesini kullandı.
“BAHÇELİ’NİN TUTUMU DOĞRU”
1 Temmuz’da Sinan Ateş cinayeti davasına katılacağını söyleyen Özel, “Biz Ayşe Hanım'la üçüncü kez görüştük. İlk görüşmemizde Ömer Bey vardı, Sinan Ateş'in çok yakın arkadaşı. Onunla beraberdi. İkincisi bu kare… Geldi. Aslında ilk görüşmede benden birkaç şey rica etmişti. Birincisi sayın Cumhurbaşkanı ile görüşme talebi vardı olmuyordu. İkincisi koruma istiyordu ama orada bir aksama ve bir endişesi vardı. Onların hepsini gerekli görüşmeleri yaparak detay vermeyim çözdük biz. Hatta kendi koruma ekibimizden arkadaşlara teklif ettik. Şimdi çok rahat ettiği bir ekiple çalışıyorlar. Çocuklar o yüzden biraz daha mutlular çok endişeliydiler. Geldiler sonra sağ olsun bu noktada yine hakkını teslim edelim. Ayşe Hanım'ın, Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde Özel Kalem Hasan Doğan'la biz bir kez daha görüştük. O da bir kez daha inisiyatif aldı, gayret gösterdi ve o görüşmeyi sağladı. Ardından Sayın Müsavat Dervişoğlu ile görüştü, Sayın Meral Akşener ile görüştü. Diğer liderlerle görüştü. Sonra bu pazartesi bir kez daha geldi. Üçüncü kez. Yaptığı görüşmeleri kendisi anlattı ve bir kez daha duruşmaya davet etti ben mutlaka duruşmaya katılacağımı söyledim. O duruşma meselesinde bir gerginlik yaratıyorlardı bizi sokmamak üzere Türkiye'nin dört bir yanından otobüsler falan. Sayın Bahçeli sağ olsun çok sert şeyler söylüyor bana ama duruşmaya sırf avukatlarımız katılacak dedi. Tansiyonu düşürmeye yönelik. Doğru bir tutum Bahçeli'nin o tutumu. Biz gideceğiz. Keşke MHP'den siyasiler de gelse. Yani orayı bir itiş-kakış alanı... Adalet aranıyor. Oraya gideceğiz. Biz adalet arayışındayız. Sayın Ayşe Ateş'in evlatlarının yanında duracağız. Ve diyeceğiz ki adalet tecelli etsin. Bir başka beklentimiz yok. Soruşturma, yargılama sonucunda nereye kadar gidiyorsa, kime uzanıyorsa uzansın. Tek beklentimiz budur. Biz Ayşe Hanım'ın bu iki güzel evladının yüzlerinin gülmesini istiyoruz. Ömürleri boyunca içlerindeki o bir ateş sönmeyecek. Yani ilk gün kalplerinde 40 mum yandı, bir bir eksildi ama bir mum hep yanacak içlerinde, o acı bitmez. Ama adalete uğraşılmazsa yürekleri kavrulur, uğraşılırsa yürekleri serinler. Ayşe Ateş adalet istiyor. Kocasının kanı yerde kalmasın istiyor. Evlatlarının babasının katilleri bulunsun istiyor. Katil demek sırf tetiği çeken demek değil. Tetiği çeken, ona yardım eden ve ona azmettirenler var. Ayşe Hanım tetiği çekenin ceza alacağından şüphesi yok. Çektiren, yardım edenlerden de yok. Hepsinin bütün kayıtları, dökümleri ortada. Firariler var, yakalanır. Ama esas azmettiren kim? O bulunsun istiyor. Gerçek katiller yakalansın istiyor” dedi.
“TAYFUN BİZİM YERİMİZE HAPİS YATTIĞI İÇİN…”
Gezi tutuklularına değinen Özel, cezaevindeki Tayfun Kahraman’ın eşi ve çocuğunu anımsatarak, “Bugün Vera ile Meriç Hanım şu anda Tayfun Kahraman'la açık görüş yapıyorlar. Ve o da diyor ki ya ben hep soruyorum siz de sorar mısınız Tayfun'un suçu ne? Suçu kenti korumak mı, ağaçları korumak mı? Vera'nın mezuniyeti vardı, oraya gittik. Daha doğrusu Tayfun Kahraman bizim yerimize hapis yaptığı için biz de onun yerine çocuğunun mezuniyetine gittik. Bu kreşe çocuğunu hiç götüremedi, hiç alamadı. Şimdi çocuk ilkokula başlıyor. Ve ümit ediyorum ben, umudumu saklamak istiyorum. Bu Adalet Bakanlığında kanun yararına bozma görüşülüyor. Ümit ediyorum bu dosya kanun yararına bozulacak Vera babasına kavuşacak ve bu insanlar artık geç de olsa adalete kavuşacaklar diye bekliyorum” dedi.
“ERDOĞAN’IN İŞİNE YARAR”
Normalleşme görüşmeleri kapsamında iktidardan atılacak somut adımlar hakkında değerlendirmelerde bulunan Özel, Gezi tutuklularının olası tahliyesi hakkında, “Muhteşem olacak, çok da doğru olacak, Türkiye için çok iyi olacak. Sayın Tuğrul Türkeş'i yakından takip etmek gerekiyor. Kendisi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Türkiye delegasyonunun başkanı ve orada odaları var. Ben o odaya gittim. O odadaki temel nokta şuydu. Kavala bütün Avrupalıların çok sevdiği bütün dünyanın çok sevdiği bir yabancı falan. Böyle yabancıya bayıldığı birisi olduğu için değil. Sembol dava olduğu için Kavala ismi markalaşıyor. Eşiyle konuştuk. O da diyor sanki diyor, öyle bir şey oldu ki diyor bütün dünya Kavala'yı konuşunca hakikaten dış güçlerin adamıymış gibi algılanacak. Mesele şu, Strasbourg'da Türkiye'nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi var. Biraz ilerisinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Bu mahkemenin kararlarını tanımazsanız, bu konseyde kimse yüzünüze bakmıyor, dediğinizi ciddiye almıyor. Ve şu noktaya gelmiş, sembolize ediyorum, saat soruyorsun, saat kaç oldu diyorsun, Kavala’nın durumu ne oldu diyorlar. Veya diyorsun ki gel yemek yiyelim ya Gezicileri çıkarın da birlikte yiyelim diyorlar. Her meselede önümüze geliyor çünkü AİHM’in bu konuda net kararı var. Anayasa Mahkemesinin Canla ilgili net kararı var. Tayfunların başvuruları Anayasa Mahkemesinde bekliyor. Gerçekten çok ciddi mağduriyet var ve Türkiye'nin her alanda önünü tıkayan bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Şurada atılacak adım bakın en az bana yarar. En çok Vera'ya yarar, babasına yarar. Ondan sonra en çok Tayyip Erdoğan'ın ve Türkiye'nin işine yarar. Vallahi en az bana yarar. Neden biliyor musunuz? Burası bir muhalefet alanı sonuçta. Ve bu tip hukuksuzluklar bana iktidarı eleştirmek için çok ciddi argüman veriyor. Ben muhalefet partisiyim ya. Ama en az bana yarar. En çok Vera'ya ondan sonra da Tayyip Erdoğan'a yarar. Ülkeyi yöneten insan. Birçok yönden rahatlayacaklar. Türkiye hakkında yazılan raporların hep birinci paragrafı bu hukuksuzluk. Yani ben anlamıyorum. Şimdi şunu söyleyeyim. Bu karar için Erdoğan'ı en çok zora sokan mesele, Devlet Bahçeli'nin tutumu. Devlet Bahçeli ülkeyi seviyor, milleti seviyorsun çok milliyetçisiniz hepiniz benden çok seviyorsunuz hadi kabul et bu ülkenin risk puanının düşmesi için de yabancı yatırımcının gelmesi için de ekonomik olarak bu ülkenin rahat etmesi için de bu mahkeme kararlarına uymak doğrudur. Vallahi Türkiye'nin en milliyetçi olanın bunu savunması lazım işte Tuğrul Türkeş… Daha mı milliyetçiler yani? Ve işin öbür tarafı şu yani 7 yıldır yatan var ya yani sonuçta bir hırsınız bir kininiz varsa da onun da bir sonu olur ya 65 yaşında adam 7 yıldır orada yatıyor girdi 70 yaşını geçti” ifadesini kullandı.
“OKKIR’IN AHI ÇIKIYOR”
Ergenekon’un FETÖ’cü hakimlerinin ceza almasının hatırlatılması üzerine Özel, “Özese ceza aldı ya burada da bir hikayem var. Biz Veli Ağbaba, ben Mahmut Tanal Özese’nin şikayetiyle gidiyoruz. Ya biz gidiyoruz bir mahkemede karar verecek. Boşaltın mahkemeyi dedi. Karar verecek ya gizli okuyacağım dedi. Mahmut Tanal başta o tabi hukukçu da olduğu için. Yapamazsın dedi, bizim dokunulmazlığımız var bizi mahkemeden dışarı atamaz. Bu da talimatı vermiş, yazık jandarma ellerinde kalkanlar bir adım bir adım bizi sokmadılar içeriye. Bunlar bizi çıkarınca kapıyı açmayınca biz sinirlendik, bunun odasına gittik. Ben kapıyı çaldım, tak tak yaptım açtım daldım. Bu ayağa kalktı. Dedim ki ya sen nasıl adamsın? Ondan sonra Veli Ağababa yanımızda, o da var. Yaparsın yapamazsın bir bağırış, çağırış. Bu, odamı basamazsınız falan dedi. Biz çıktık. Bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunmuş. Ondan sonra yargılanıyorduk ama dokunulmazlıktan dolayı bir şey olmuyordu. Tabii gün oldu, devran döndü. 15 Temmuz oldu. Bu yakalandı. Bu sefer bizim hakkımızda suç duyurusunda bulundu. HSK bizi çağırdı. Bunu soruşturuyorlar. Biz olanları anlattık falan. Şimdi işte ceza almış. 20 küsur yıl. Yani o yüzden böyle gücü eline geçirip orantısız kullanan herkes bilsin ki adalet bazen ayağa sürter, bazen topaldır, aksaktır ama eninde sonunda tecelli eder. Kimlerin kimlerin canını yaktılar, kimler kimler hapishanelerde öldü. Kuddusi Okkır’ın ahı böyle çıkıyor işte yani” dedi.
“ÜLKENİN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEĞİZ”
Türkiye’nin gri listeden çıkması konusu hakkında da konuşan Özel, “Yıllardır uğraşıyoruz şu gri listeden çıkma meselesi ile ilgili. Kişisel verilerin korunması kanunu, Kripto yasası bir sürü şey vardı. Dilimizde tüy bitti her seferinde. En son dediğimiz noktaya geldiler. Türkiye'nin gri listeden çıkması son derece olumlu bir şey. Yani utanç verici bir yerdeyiz. Gri listedikleri bir görseniz felaket yani. Türkiye'yi böyle nasıl bir lige soktuklarını gösteriyor yani şöyle söyleyeyim. Yine söyleyeyim Mehmet Şimşek, normali bu. Normali bu. Gri listede olmamız anormal. Kişisel verileri koruma kanununu çıkarmamanız o istendiği gibi güvenceli çıkarmamanız anormal. Normali bu. Normalleşirseniz gri listeden çıkarsınız, inat ederseniz Türkiye'yi layık olmadığı yerlere götürürsünüz… Bakın Türkiye internet hızında o kadar geride ki sabit internette ve şeyde… En geride olan ülke Küba ama Türkiye sabit internette 118. ve 115. sınıfın hepsinin gerisinde. Gençler için bu çok önemli. Dijital platformlarda oyunu oynuyorlar, takip ediyorlar. Yatırımcılar için önemli. Türkiye'de internet hızı birçok şirket, uzaktan erişimle iş yapan birçok şirket merkezlerini ve çalışanlarını yüksek internetin olduğu ülkelerden seçiyorlar. O yüzden yani gerçekten biz normalleşme derken 2024 yılında ülkeyi sürükledikleri bu anormal duruma itiraz ettiğimiz için söylüyoruz. Yoksa biz ana muhalefet partisi olarak muhalefetimizi yaparız geçeriz. Seçimde birinci parti olduk. Dün anket açıklandı. Geçen aya göre oyumuzu bir puan daha arttırdık. 35 puan Cumhuriyet Halk Partisi, 31 puan Adalet ve Kalkınma Partisi. Biz çalışmaya, gayret etmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bir inancımız var. Atatürk'ün partisini 100 yıl sonra bir daha iktidar yapacağız. Bir kez daha bu ülkenin yüzünü güldüreceğiz” ifadesini kullandı.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları