Özgür Özel: 'Böyle giderse, erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz'
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında, “Bizim milletten aldığımız vazifenin gereğini yapmak boynumuzun borcu."
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında, “Bizim milletten aldığımız vazifenin gereğini yapmak boynumuzun borcu. Ancak birileri yumuşama derken, kırmızı çizgilerim var diye bir hat çekip, sakın o hattın arkasına saklanıp, anayasaya uymamayı, Anayasa Mahkemesi’ni tanımamayı, kayyum politikaları ile halkın iradesine el koymayı, toplantı ve gösteri yürüyüşünü gasp etmeyi, yok sayılan toplum kesimlerini daha da ezmeyi kırmızı çizgi görüyorsa, orada ne yumuşamadan, ne normalleşmeden bahsedilemez” dedi. Özel, “Böyle giderse, erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz. Bu kadar net. Millet sesini duymayana duyurur, kendini görmeyene gösterir, önümüzdeki demokratikleşme, normalleşme ve mağdura sahip çıkma, emeklinin yüzünü güldürme, asgari ücretliye sahip çıkma dönemini okuyan okur, okumayana bu millet okumadığı mektubu genel seçimlerde okutur” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısına Kayseri’de eğitim uçağının düşmesi sonucu şehit olan pilotları anarak başladı. Özel, “Maalesef sabahleyin kötü bir haber aldık. Kayseri’de bir eğitim uçağı düştü. İki şehidimiz var. Hava Pilot Albay Uğur Yıldız, Hava Pilot Albay Gökhan Özer’i kaybettik. İki şehidimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailelerine, Hava Kuvvetlerine, Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize baş sağlığı dileklerimizi iletiyorum” dedi.
“PARTİMİZE VE BABA OCAĞINA HOŞ GELDİNİZ DİYORUM”
Özel, Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılan Antalya Milletvekili Aykut Kaya ve Prof. Dr. Murat Karaman’a rozet taktı. Özel, “Bildiğiniz gibi bu partinin bir baba ocağı olduğunu, bu baba ocağının 973 ilçede, 81 ilde bacasının tüttüğünü, çorbasının kaynadığını, çayının demli olduğunu, bu baba ocağında olmak isteyen, katkı sağlamak isteyen herkesin yurdun dört bir yanında ruhu daralanların, başı sıkışanların, pişman olanların, gerek parlamentoda, gerek siyasette baba ocağında katkı sağlamak isteyen herkese açık olduğunu söylemiştik. Önümüzdeki günlerde çok farklı siyasi görüşlerden ama Türkiye İttifakı’nın mensupları, yani milliyetçi demokratlar, muhafazakar demokratlar, Kürt demokratlar, CHP’ye katılmak istiyorlar. Belli bir düzen içinde ve her katılımla önemli bir güç bularak devam ediyoruz. Bugün aramıza iki kıymetli siyaset arkadaşımız katılıyor. Galatasaray Lisesi ve Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi mezunu, uluslararası alanda tanınan bir kulak, burun, boğaz, baş ve boyun cerrahisi uzmanı, Paris’te bulunan Hospital Foch, California eyaletindeki Stanford Üniversitesi’nde ihtisas yapmış. Deneysel ve klinik cerrahi konusunda uzman, Robotik Kulak, Burun ve Boğaz Derneği Başkanı, aktif politikaya atıldıktan sonra öğretim üyeleri, klinisyenler, eğitimciler, bilim insanları, sağlık endüstrisinden yetkin kişilerden oluşan 200 kişilik sağlık platformunun kurucusu, başkanlığını yapan. Türkiye’nin sağlık anayasası üzerinde çalışan bu 200 kişilik ekibin lideri. Tıp ve eğitimdeki kariyeri dışında kültür, sanat, sinema ve radyo, televizyon programcılığında, Atatürk gençliği ile kariyer ve eğitim alanların mentörlük yapan çok yönlü, çok genç ve eşinin kaybından sonra iki evladının hem annesi, hem babası olan değerli dostumuz Prof. Dr. Murat Karaman partimize katılıyor. Buyursunlar. Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesinde, lisans dışı eğitimlerini yurt dışındaki çeşitli üniversitelerde tamamlayan, DEİK Türkiye Esteryo İş Konseyi Başkanı, Türkiye Norveç İş Konseyi Başkan Yardımcılığı, Türkiye İrlanda İş Konseyi Başkanlığı görevlerini yürüten çok sayıda sivil toplum örgütünde göre alan, genç, dinamit, başarılı, bu dönem Meclis’te birlikte görev yaptığımız, Antalya milletvekilimiz Aykut Kaya, kızı Azra ve oğlu Kutay ile birlikte geliyorlar. Aykut Bey dedi ki ‘Baba ocağına dönmemi en çok Azra ile Kutay istedi. Onları kıramadım geliyorum’ dedi. Kutay’ın rozetini 18 yaşı gelince takmak üzere eline veriyoruz. Burada dursun. CHP ailesi bundan sonra Antalya’da da Meclis grubunda da daha güçlü. Bir kez daha hem Sayın Aykut Kaya’ya, Sayın Murat Karaman’a partimize ve baba ocağına hoş geldiniz diyorum” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
“BEN İKTİDAR DIŞINDA KİMSEYE MUHALEFET ETMEM”
“Bugünlerde açık siyaset yapıyoruz. Dün televizyonlarda bir iki konu konuşuldu. Meclis’te bir iki gündem oldu, partimize katılımlara ilgili. Birileri CHP ile kavga etmek istiyor olabilir. Geçmişte de oldu. Biz eski dostu hiç düşman bilmedik. Bilmeyiz. Seçim döneminden hemen önce, hemen sonra, İYİ Parti’den CHP’ye katılmak isteyenler oldu, Sayın Genel Başkan, ismini de verebileceğim, halen milletvekili, önceki dönem yönetici arkadaşları, hem Sayın Meral Akşener ‘Seçim üstü böyle bir şey olmasa iyi olur’ dediler, aylarca bekledik. Biz aylarca bekledik ama şöyle şeyleri yaşadık. Bunları konuşmak gerekiyorsa, söylemek lazım. Örneğin bizden adaylaşamayan bütün belediye başkanlarına listelerde yer verildi, kanuna aykırıydı, pek çoğunu YSK düşürdü. Bir kısmı aday oldular. Biz Bilecik Belediye Başkanımız Melek Mızrak Subaşı’yı ittifakla seçmiştik. Bilecik’te seçimi ittifakla kazanmıştık. Seçime 1,5 ay kala AKP ile birlikte Melek Mızrak Subaşı düştü. Onu Bilecikliler yeniden tam mutabakatla ve çok yüksek oyla seçtiler. Seçim sonrası ilçe seçim kurullarında itirazlarımızda AKP ile MHP’yle birlikte oylar kullanıldı. Hepsine aynı diyalog kanallarında söyledik. Sustuk ve bekledik. Bugün partimizin çağrısıyla iki evladının talebiyle arkadaşlarımızla görüşen, son çayını benimle birlikte içen, Atatürkçü, Cumhuriyetçi birisi partimize katılıyor diye, baba ocağına dönüyor diye, CHP ile kavga etmeye çalışanlar, ismimizi zikrederek tuhaf sözler söyleyenlere şunu söyleyeyim. Ben iktidar dışında, iktidar sorumluluğunu taşıyanlar dışında kimseye muhalefet etmem, siz istiyorsunuz diye de sizinle kavga da etmem. Bunu böyle bilin. Ama grup başkanvekillerim, bir tane mevkidaşınız da çıkmış, ileri geri konuşuyor. Ona şunu hatırlatın. O ileri geri konuşmaları seçimden önce de yaptı. Büyükşehre aday oldu, bir muhtar kadar oy aldı. Memleketinden. Memleketinden muhtar kadar oy alıp, ondan sonra büyük büyük laflar edip halen daha nezaket sınırlarını aşmasın. Eğer aşacak olursa da bizim ona tüketecek nefesimiz yok. Seçim öncesi olduğu gibi seçimden sonra da bizim yönümüz, bütün gücümüz iktidarı eleştirmek, Türkiye’de bu iktidarı değiştirmek üzerinedir. Böyle bilsinler.”
“PINARBAŞI, ‘ZORBALIĞA BAŞKANIMI YEDİRMEM’ DEDİ”
“Pazar günü CHP’nin tekrar seçimlerde adayları var. Üç seçimde iddia koyduk. İddia koyduğumuz üç seçimden Büyükkarıştıran’ı Ertuğrul Çamlıca’yla, atom karınca diyorum ben kendisine, Pınarbaşı’nı Deniz Yağan ile kazandık. Bir şey daha görülmüş oldu. Siz ne yaparsanız yapın, İstanbul’da Ekrem Başkan’ın kazandığı ilk zaferi kabul etmeyip, gidip seçimi yenilediğinizde, Pınarbaşı’nda da, ister zorbalık yapın, herkesin gözü önünde oldu. Hakimlere hakaretler, tehditler, fiziki müdahaleler, orada adeta terör estirmeler, baskı ile seçimi iptal etmeler. Kime soracağız? Tabi ki Pınarbaşı’na soracağız. Pınarbaşı, ‘Zorbalığa başkanımı yedirmem’ dedi. Yolun açık olsun başkanım.”
“CHP SİYASETTE GERİLİMDEN BESLENEN BİR PARTİ DEĞİLDİR”
“Şu kadarını söyleyeyim, elbette ki MHP için kritik önemde bir yer. Şundan bütün MHP’liler emin olsun. Alparslan Türkeş’in memleketini CHP kazandı diye bizim MHP’lilere hürmetsizliğimiz olmaz. Türkeş’e saygı duyan ve onun memleketinde olan herkes bilsin ki sizin hukukunuz önce bana, sonra Deniz Yağan’a emanettir. Hiçbir saygısızlık, hiçbir eksiklik olmaz. Çünkü CHP siyasette gerilimden beslenen bir parti değildir. Kim olursa olsun, eski dosttan düşman olmaz, siyasi rakipleri düşman bilmeyiz. Kaba kuvvete sarılmayız, demokrasiden ayrılmayız ama birileri mevcudiyetini koruyacak diye CHP ile çatışmak istiyorlarsa adı kim olursa olsun asla o çatışmanın parçası olmayız. Sayın Bahçeli’nin kullandığı bütün ifadeleri onları metne yazan ve kendi kusurlarını örtmeye çalışan, bütün MHP’lilerin yakından bildiği ve yaka silktiği o ikisinin kusuru. Görüyorum. Devlet Bey’in de canı sağ olsun.”
“ORADAKİ TEVECCÜH MİLLETİN HAKKINI ARAMA İRADESİNEDİR”
“Pazar günü Rize’deydik. Çay üreticisinin sesini duyurmak için Rize’deydik. Eskiden bir kilo çay satıp, bir kilo zeytin alanların feryadını duymaya gittik. Şimdi 80 gram zeytin alabiliyorlar. Zeytinin fiyatı çayın fiyatıyla aynıyken, bugün zeytin 300 lira olmuş, çayı 17 liradan alıyorlar. Rize sonuna kadar itiraz ediyor. Rize’de sadece CHP’liler değil her görüşten Rizeliler bu emek hırsızlığına itiraz ediyorlar. Maliyeti sordum, çay tarlasında. Dediler ki 19 diyen de var, 21 diyen de. 20 liradan aşağıya çay üretilmez. 17 lira taban fiyat açıklamış. 2 lira da prim verecek. Seneye mart, nisanda. 19 lira maliyetinin bile fiyatı değil. Biz daha önce hem Sayın Bekaroğlu tarafından, hem bu dönem Rize Milletvekilimiz Sayın Tahsin Ocaklı tarafından çay kanunu verdik. Son kanun 14 Mayıs günü oylandı, yine AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Rize’de Sayın Erdoğan’ın memleketinde, Rize Cumhuriyet Meydanı, seçimden önce Erdoğan dahil kimsenin dolduramadığı kadar doldu. Oradaki teveccüh ne şahsımadır, ne partimedir. Oradaki teveccüh milletin hakkını arama iradesinedir. Önerimiz, satılan çaylar dahil olmak üzere, nasılsa belgeli, sekiz lira fark, toplanma bittikten, Çaykur’a tesliminden en geç bir ay sonra ödenmeli. Birinci sürgünün fiyatı 25 lira olarak belirlenmeli. 8 lira fiyat farkı ödenmeli. Bundan sonra da sürgünlerden sonra da taban fiyat uygulamasına geçilmeli. Çayın taban fiyatı da 25 lira olmalıdır. Nokta.”
“MİLLETİN İRADESİNE SAYGILI OLMAYANIN MİLLETİN GÖNLÜNDE YERİ OLMAZ”
“İki ay önce yapılan seçimlerde Türkiye karar verdi. 81 ilde seçimlere girdik. Bunların örneğin 30 büyükşehrin 14’ünü kazandık. 21 il belediyesi kazandık. 35 belediyede milletimiz yetkiyi bize verdi. Her yeri kazanamadık. Önümüzdeki seçimler için çalışmaya başladık. Hakkari de kararını verdi. Mehmet Sıddık Akış, yüzde 49 oy alarak, yani Hakkarili her iki kişinden birinin oyunu alarak belediye başkanı seçildi. Dün sabah bir operasyonla kendisinin gözaltına alındığını, yerine Hakkari Valisi’nin kayyım olarak atandığını öğrendik. Üstelik ilgili iddianame 2010 yılında başlayan bir soruşturmaya ait. Kabul ediliş tarihi 2014. Dava 2014’te açılmış. 10 yıldır devam eden bir dava. 14 yıllık mesele. İddianameyi hazırlayan savcı şu anda FETÖ’den firarda. İddianamedeki iddiaları ispat imkânı yok. Dava defalarca ertelenmiş. Ama dün yeni soruşturma açılıp, belediye başkanı yeni soruşturmaya istinaden gözaltına alınıp, suçu nedir bilmiyoruz ama gizlilik kararı var diyorlar. Suçu varsa, kaydı varsa, yeni bir delil varsa elbette cezalandırılabilir. Ama usul ve yöntem bellidir. 14 yıldır yargıla, tutuklama, milletvekili olacağında temiz kâğıdı ver. Belediye başkan adayı olacağında temiz kâğıdı ver. Dava devam ederken yeni soruşturma, bir günde kayyum ata. Bir kayyum atamak Hakkari halkının iradesine saygısızlıktır. Eğer suçu varsa yargılanır. Tutuklu yargılanırsa ki tercih etmemek lazım. Yerine belediye meclisinden vekil seçilir. Ceza alırsa, kesinleşince düşer, yerine belediye meclisinden belediye başkanı seçilir. Bu böyle uygulanması gerekirken bir kanun hükmünde kararname ile konu terörle ilişkiliyse kayyum atarım, hemen atarım, mahkeme kesinleşmeden atarım. Soruşturma ile birlikte atarım. Sonra içlerinden seçtirmem. Hakkari bir belediye meclisi seçiyor. Belediye meclisindeki herkes farklı farklı kişiler. Biri suçluysa suç onu bağlar. Kanuna göre kardeşini, evladını bağlamaz. Ama sanki bütün belediye meclisi o suçu işlemiş gibi içinizden seçemezsiniz, ben atarım diyor. Valiyi atıyor. Bu anlayış AKP’yi, Cumhur İttifakı’nın 31 Mart günü seçimlerde aldığı hezimetin en önemli birkaç sebebinden biridir. Milletin iradesine saygılı olmayanın milletin gönlünde yeri olmaz.”
“SANA GÖRE DEMOKRASİ, BANA GÖRE DEMOKRASİ OLMAZ”
“Geçen hafta Türk siyasetinde, siyasetin tüm aktörlerinden vakti geldiğinde övgüler almış, saygın ve bilge kişiliği ile Ahmet Türk ziyaretime geldi. Seçimleri, Genel Başkanlığımı kutladı. Malum kendisi Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı. 2014’ten beri, yani Türkiye’de büyükşehir kanunu bütün şehri kapsadığı günden beri Mardinliler yerel seçimde sandık başına gidiyorlar, Ahmet Türk’ü seçiyorlar. 2014, 2019, 2024. Daha başka birini seçmiş değiller. İrade bu kadar net. Oylarda her zaman rekor oylar alıyor. O günden bugüne 10 yıl 2 ay, bugünden sonra da 5 yıl belediye başkanlığı yapması lazım. Şu ana kadar 2 yıl 4 ay belediye başkanlığı yapmış. Mardin Ahmet Türk diyor, Cumhur İttifakı ‘Siz bilmezsiniz, benim atadığım vali yönetecek’ diyor. Biliyorsunuz sonra o valiler Süleyman Soylu’ya ballı 30 bin liralık tespihler verip, parayı Mardin Belediyesi’ne ödettiriyorlar. Süleyman Soylu yetmez, ne kadar AKP’li yönetici varsa onlara bugünkü emekli maaşının üç, beş, yedi katı hediyeler verip parayı belediyeye ödettiriyorlar. Sonra Mardinliler geliyor, yine Ahmet Türk’ü seçiyor, onlar yine kayyum atıyorlar. O yüzden meselenin kendisi öyle, terör. Varsa terör kim yapıyorsa, teröre destek varsa kim destekliyorsa yargılansın. Suçu ispatlansın, görevden alınsın. Ama sadece iddia ile kayyum atamak, yerine meclisten değil valiyi atamak demokrasiye yakışır iş değildir. Hakkari’de atanan kayyumu da tekrar niyetlendikleri Mardin Büyükşehir’deki kayyum atama niyetini de CHP’nin bir belediyesine atanmasına nasıl tepki veriyorsak, buna da öyle tepki veriyoruz. Sana göre demokrasi, bana göre demokrasi olmaz.”
“BU DEVLETİN BU HALE GETİRİLMESİNDE AKP VE MHP’NİN ANAYASA TANIMAZLIĞI SEBEPTİR”
“Hak, hukuk, adalet diyor arkadaşlar, elimde dün akşam yayınlanan bir Anayasa Mahkemesi kararı var. Anayasa Mahkemesi kararları yargılamaları bugünlerde herkesin dilinde. Anayasa herkesin dilinde. Ben de yemin ederken anayasaya göre ediyorum, Sayın Erdoğan da öyle. Anayasa Mahkemesi Başkanı da ona göre yemin ediyor, yetki kullanıyor. Yargıtay Başkanı da öyle. Burası hukuk devletiyse, anayasaya uyacağız. Uyulmazsa, Meclis’te görev bize ait. Grup başkanvekillerimiz ilgili uzmanlarımızla çalışırlar. Anayasaya aykırı kanun ya da kanun hükmünde kararname ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi varsa, görev 120 milletvekiline birlikte imza attırabilen CHP’nindir. İkinci grup olarak, ana muhalefet partisi olarak da CHP’nindir. Bu rejim 16 Nisan referandumunda, rejime kasteden bir anayasa değişikliğinin OHAL şartlarında oya sunulmasıyla başladı. İlk yapılacak seçimden önce yetki kanunu çıkarıldı. Yetki kanunu seçime kadar kullanılmadı. Seçimden kabine atanana kadar önceki yetki kanununa dayanarak, yasal boşlukla ve kanun sınırlarını aşarak, kanun hükmünde kararname ile 703 sayılı, devlet baştan aşağıya dizayn edildi. Durun dedik, yapmayın dedik. Anayasa’ya aykırı dedik. Dediler ki ‘Aykırıysa Anayasa Mahkemesi’ne gidin’. 60 gün içinde iğneden ipliğe inceledik. Gıdım gıdım inceledik. Tuğla gibi bir başvuru yaptık. Bizim 60 günde inceleyip iddia ettiğimiz aykırılıkları Anayasa Mahkemesi altı yıl inceledi. İki ayda teslim ettik, 72 ayda incelediler. O sırada Cumhurbaşkanlığı kabinesi atandı, bakanlar atandı. Rektörler atandı. Genel müdürler atandı. Üstüne bir seçim daha yaşandı. Yeni işler yapıldı. Beyefendiler kararı verdiler. Bakın AYM kararı. Belediyelerin Cumhurbaşkanı kararı ile kurulmasından, Adalet Bakan Yardımcısının HSK’da doğal üye olmasına, rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasından, TRT’ye bedelsiz taşınmazların devredilmesine, TRT’nin özel şirket kurmasına, Kamu İhale Kanunundan istisna tutulmasına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının atanması gibi düzenlemelerin tamamını iptal etti. TSK’nın rütbeleri, idari yargı hakimleri, adalet müfettişleri, valilerin ve yardımcılarının atanması, Sayıştay Başsavcısının atanması, Din İşleri Yüksek Kurulu, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen tüm personel, huzur hakkı ödemeleri, ek gösterge, uyuşmazlık mahkemeleri, Yargıtay’ın yapısı, siyasi parti gruplarına ilişkin düzenlemeler, Gençlik ve Spor Bakanlığı mülklerinin bedelsiz olarak yandaş gençlik kulüp ve vakıflarına devri, TRT’ye bedelsiz arsa tahsili, BTK’nın yapısı, Kamu İhale Kurumu’nun üyelerinin atanması, bakan müşavirlerinin atanması, HSK’nın yapısına dayanak teşkil eden tüm düzenlemeler, devam ediyor Diplomasi Akademisinden Elektrik Üretim Anonim Şirketine, ne kadar kurum varsa, 112 acil çağrı merkezinin asılsız kullanılmasına ilişkin kanun hükmünde kararname dahil. Ekonomik Sosyal Konseyin yapısının değiştirilmesi dahil. RTÜK Genel Müdürün maaşının belirlenmesi. RTÜK’ün şirket kurması. Alımlarının Kamu İhale Kanunundan dışarı çıkarılmasına kadar. Devlette yaptıkları her şeyi iptal etti. Bir yıl da zaman verdi. CHP iki ayda çalışacak, dört dörtlük yazacak. Günü gelince yetiştirecek. Altı yılda bakacaksın. Üstüne bir yıl sonra yürürlüğe girmek üzere bunları iptal edeceksin. Dün akşam itibariyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolonları kesiktir. Kirişleri kırıktır. Temeli kumdandır. Devleti sakatlamışlardır. Bu devletin bu hale getirilmesinde AKP ve MHP’nin anayasa tanımazlığı sebeptir. Bunu söylemeye devam edeceğiz.”
“DEVLET ANAYASASIZ, KANUNSUZ, MESNETSİZ YÖNETİLİYOR”
“Tayyip Bey, Sayın Erdoğan soruyorum. Yaptığını her şeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti. CHP haklı diyor. Hukuk varsa yapamazsın diyor. O kanunla bu işler olmaz diyor. CHP’ye Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor diye, çok gidiyor diye eleştirenler. 270 sayfa iptal var. Memleketin nasıl bir hukuksuzlukla yönetildiği gözler önüne serilmiştir. Bundan sonra kimse çıkıp da yüksek perdelerden, efendim Anayasa’ya aykırıysa gidersiniz. Altı yıl duruyor. Bir yıl da süre veriyor. Çoğu zaman için birden fazla hükümetin sığdığı bir dönem. Devlet anayasasız, kanunsuz, mesnetsiz yönetiliyor. Bunu kim söylüyor. Ben mi söylüyorum, ben mi atadım, birisi hariç, o birisini Sayın Abdullah Gül, geri kalanını Recep Tayyip Erdoğan atadı. Atadığı hakimler dahil kuralsızlığı tarih önünde buna anayasaya uygundur diyemedikleri için altı yıl bekliyorlar. Kimi emekli oluyor ve kurtuluyor. Kimi bekliyor, bekliyor ve en sonunda bu imzayı atıyor. Ama şu görüldü ki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistem kökten hukuksuzdur. Kökten Anayasa’ya aykırıdır. Yapılan uyum kanunlarının hepsi yetkisizdir. Bir yıl içinde Meclis’te bunlar Anayasa’ya uygun kanun olarak çıkmazsa devlet bir başına, kolonsuz, kirişsiz, temelsiz, çatısız kalacaktır. Bu yüzden hukuka uymak. Bu yüzden anayasa istemek için önce mevcut anayasaya uymak, üzerine yemin edilen anayasaya sadakat göstermek, yetkiyi veren milletin aklı ile alay etmemek gerekmektedir.”
“DEPREM BÖLGELERİNDEKİ SIKINTILARI UNUTTURMAMAYA SÖZ VERDİK”
“Bir başka hukuksuzluk. 6 Şubat depreminin üzerinden 16 ay geçti. Deprem bölgelerindeki sıkıntıları unutturmamaya söz verdik. Biz onların sesini duyuyoruz. Duyurmaya çalışıyoruz. Doğal afetlerle ilgili yapılması gereken üç aşama var. Bir, afet öncesi hazırlık. İki, afet sırasında etkili müdahale. Üç, afet sonrasında iyileştirme çalışmaları. Hepimiz yaşayarak gördük ki bu hükümet deprem öncesi hazırlıkları yapmadı. Afet sırasında, deprem sırasında üç gün şaşkınlıkla hiç harekete geçmedi. Orduyu hızla göreve davet etmedi. 1,5 ay sonra bile çadır temin edemedi. Çok önemli sıkıntıları yaşadı. Depremden sonra bir yılda 650 bin konutun teslim edileceğinin sözünü verdiler. Şu anda 16 ay, neredeyse 1,5 yıl oluyor, daha 79 bin konut verdiler. Yani deprem konutlarının yüzde 12’si verildi. Oysa bir yılda hepsi bitecekti. Bu kapsamda bir de konutları orta ve hafif hasarlı olanlar var. Onlara 21 Kasım 2023 tarihli genelge ile nasıl güçlendirileceği söylendi. 5 Nisan 2024’e kadar yapı güçlendirme izin ruhsatı alın dendi. Aldılar. Konutlarını güçlendirdiler. Bütün paralarını verdiler. Eşten, dosttan borç aldılar. Bankadan kredi aldılar. Şimdi Hatay’ın yedi ilçesi başta olmak üzere konutun orta hasarlı, ama güçlendirmişsin de ama kanuna, yönetmeliğe de uygun ama biz burayı rezerv alan ilan ettik diyorlar. Sana başka yerde konut vereceğiz. Seni de borçlandıracağız diyorlar. Hatay’da rezerv alana büyük bir isyan var. Büyük bir haksızlık, adaletsizlik var. Bu paraların harcanması ve insanların depremde yıkılmayan evinin, güçlendir dediğiniz evinin yıkılacak bölgede alınmasına isyan var. Bunun için bu rezerv alan uygulamasında artık uğranan mağduriyetlerin ortadan kalkması, Hatay’ın sesinin duyulmasını bekliyoruz.”
“150 CANIN HESABINI VERMESİ GEREKEN O İMZANIN SAHİBİ ŞU AN İSTANBUL ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRÜ”
“Depremde canını kurtaranlar, evini kurtarmanın, bir ev sahibi olmanın peşinde ama karşımda ellerindeki dövizleri kaldıran acılı analar, acılı kardeşler, acılı evlatlar var. Adalet peşinde aileleri. Bu ailelerin adı. 6 Şubat depreminde hayatını kaybeden ve onları bu dünyada bir başına bırakanların hakkını arayan ailelerin adalet arayışındaki ailelerin birlikteliği. Bana geldiler. Dertlerini anlattılar. Tek isteğimiz var dediler. Bu adaletsizlikleri. Haksızlıkları ülke duysun. Elimde Kahramanmaraş Palmiye Sitesi, Malatya Battalgazi Kırçuval Oteli, Kahramanmaraş Ezgi Apartmanı, Kahramanmaraş Sait Bey Sitesi, Adana Tutar Yapı Sitesi, Adana Hasan Alp Argün Apartmanı, Adıyaman Isias Otel, Gaziantep Ayşe Mehmet Polat Sitesi, Gaziantep Emre Apartmanı, Hatay Ilgım Apartmanı, Hatay Serinköse Apartmanı, Kahramanmaraş Ebrar Sitesi, Kahramanmaraş Fazilet Apartmanı ve Hatay Emlak Bank Evlerinde yakınlarını kaybedenlerin hikâyeleri var. Hiçbiri birbirinden farklı değil. Fuat Koru Sitesi. İçlerinden üçünü seçtim. Üçünü okuyacağım. Dedi ki annem, yeter ki sesimizi Türkiye duysun. Örnek bir, Kahramanmaraş Palmiye Sitesi. Burada mı yakınları? 150 kişi yaşamını yitirdi. Yapı ruhsatında imzası bulunan kişi Hacı Mehmet Güner. Yargılansın diyor mahkeme. İzin vermiyor. Kamu görevlisi diye. Şu anda Hacı Mehmet Güner nerede? Yargılanması gereken, tutuklu olması gereken, bu 150 canın hesabını vermesi gereken o imzanın sahibi şu an İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürü. İstanbul depremi geliyor ya. Dirençli bir kent inşa etmek lazım ya. İstanbul depremine hazırlanmak lazım ya. Kentsel dönüşüm lazım ya. Bu işleri yapacak olan il müdürü işte burada, karşısında dövizini kaldıran, 150 kişinin yaşamını yitirdiği Palmiye Sitesi’nin sorumlu imza sahibi.”
“BU İNSANLAR DEVLETTEN ADALET İSTİYORLAR”
“Malatya Battalgazi Kırçuval Oteli. Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin altı voleybolcusu, 21 kişi ile birlikte hayatlarını kaybettiler. 2020 Elazığ depremi olduğunda bu binada ağır hasar olduğu, belediyeye başvurulduğu, belediyenin bu binaya gidip bakmadığı, baktıysa da rapor tutmadığı, tuttuysa da raporun ortaya çıkmadığı, bulunamadığı bir sürecin sonunda orada altı voleybolcu, 21 kişi hayatını kaybetti. Otelin sahibi kimdi? Battalgazi Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Kırçuval. Aileler diyor ki, belediyeye gittik. Otele bakmadılar. Bakılsın dendi, rapor tutuldu, yıkmadılar. Raporu kaybettiler. Çünkü otelin sahibi belediye başkan yardımcısı Zafer Kırçuval’dı. Zafer Kırçuval üç ay tutuklu kaldı, salıverildi. Nerede olduğunu bilen yok. Kahramanmaraş Ezgi Apartmanı. 2017’de Kervan Pastanesi dükkânı genişletmek için tadilat yapıyor. Dükkânda çalışan biri beş yıl sonra işten çıkınca biz kolonların hepsini kestik diyor. Yukarıdaki aileleri uyarıyor. Dört yıl sonra. 2021 yılında hep birlikte gidip Onikişubat Belediyesine şikâyet dilekçesi yazıyorlar. Projeye aykırı bir işlem yoktur diye bir rapor tutuluyor. O gece 35 kişi Ezgi Apartmanı’nda ölüyor. Enkaz kazılıyor. Kazılıyor. Zemin kata gelince ortada bir tane kolon bulunamıyor. Bu apartmanla ilgili de yargılanan kimse yok. Yargılananlar arasında kamu görevlisi yok. Dosyada bir tane tutuklu yok. Bu insanlar ev istemiyorlar. Bu insanlar para istemiyorlar. Bu insanlar devletten adalet istiyorlar. Adam kayırmacılık olmasın. Evlatlarımızın kanı yerde kalmasın diyorlar. Sonuna kadar arkanızdayız. Sonuna kadar hakkınızı ararken biz sizin yanınızdayız. Hukuk ve Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığımız zaten davaları takip ediyor. Kamusal davaları. Bu apartmanların, sitelerin davalarına hep parti meclisi, hem milletvekili arkadaşlarımızı görevlendiriyoruz. Grup başkanvekillerimiz titizlikle takip etsinler. Sadece bu üç örnek. İçlerinden hangisini seçsen benzer durum var. Diyorlar ki yastayız, adalette ısrarlıyız. Katiller taksirle değil olası kast ile yargılansın. Adalet olası kast gelirse gelecek. Kamu personeli yargılansın. Adalet askıda, Ezgi Apartmanı için adalet diyor. Demin Ezgi Apartmanı’nı anlattım. Ablamız şurada. Yakından çekin. Dört yıl sonra kolonlar kesildi deyip, ihbar alan. Belediyeye koşturan. Kesik kolon var, kontrol edin diyen, kontrolden sonra bir şey yok girin içeri denilen ablamız, enkaz kazıldı, bir tane kolon çıkmadı dedi. Bana anlattı. Dedim ki, gel elinde tut. Kaldır ve basın seni görsün. Eğer Ezgi Apartmanı’na adalet gelmezse, ablamın gönlü adaletle ferahlamazsa bu çektiği acı hepimizin utancıdır. Biz sorumluluğu bulanan kamu görevlilerinin partizanca kayrılmasına karşı yargılamaya ilişkin izinlerin verilmesini istiyoruz.”
“BÖYLE DÜZENE YAZIKLAR OLSUN”
“Öyle ya bir dinleyin. Bir düşünün. 11 Haziran’da geçtiğimiz yıl görevinden istifa eden, o ettikten sonra üç kez denetim geçiren, bir kez onarım geçiren, yine de kaza sırasında duran, bir başkası tarafından manuel çalıştırılan bir teleferikte hayatını kaybeden bir kişi için, o günden sonra belediye başkanı seçilmiş, o görevi çok gerilerde kalmış birisi imza yetkisi de olmadığı halde Antalya Kepez’de içeride tutuluyor. Suçu CHP’li olmak. 150 kişiyi yerin altına gömen Palmiye Sitesi’nin imza yetkilisi Hacı Mehmet Güner, İstanbul depremini önlesin diye, İstanbul’da depremde memleketinde yaşananlar yaşanmasın, imzasını attığı sitedeki gibi 150 kişi ölmesin diye İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne görevlendiriliyor. Neden, çünkü o AKP’li, yandaş bir bürokrat. Böyle düzene yazıklar olsun. Bu izinleri vermeyenlere yazıklar olsun. Firarilerin yakalanması için kırmızı bülten istendiğinde meşhur bir avukat, televizyonlarda bolca bulunan, hiçbirimizi beğenmeyen, herkeslere laf söyleyen bir avukat, orada Ezgi Apartmanı’nı mağdurlarının değil Ezgi Apartmanı’ndaki sorumluların avukatı. Yurtdışına kaçtı demişler. Mağdurların avukatı kırmızı bülten istemiş. Dönüyor ve azarlıyor avukatı. Anneleri, evlatları azarlıyor. Bir kırmızı bültenin bu ülkeye maliyeti kaç para biliyor musunuz diyor. Bu sözü söyleyen adam herkesten çok hukuk biliyor. Herkesten çok adalet biliyor. Hiçbirimizi beğenmiyor. Sana yazıklar olsun kardeşim. Sana da yazıklar olsun.”
“EKONOMİDE İYİYE GİDEN HİÇBİR ŞEY YOK”
“Bugün bir yıl dönümü daha. Büyük bir yıkımın daha yıl dönümü. Nebati’den, Sayın Bakan Nebati’den kurtuluşun, Sayın Bakan Şimşek’e tutuluşun yıl dönümü. Önceki irrasyoneldi, bu rasyonel. Önceki iş bilmezdi, bu işi çok iyi biliyor. Önceki kaçarak gitti, çiçeği havaya attı gitti. Bu kasıla kasıla geldi. Önceki gittiğinde dolar 20 lira 89 kuruştu. Bugün 32 lira 21 kuruş. Önceki irrasyonel gittiğinde benzin 20 lira 52 kuruştu, rasyonelin döneminde benzin 22 lira 52 kuruştu. Rasyonelin döneminde 41 lira 36 kuruş. Bir önceki aya göre enflasyon yüzde 3,37 arttı. Yıllık enflasyon yüzde 75,45 olarak yaşandı. Kayıtlara geçti. ENAG yüzde 120 diyor, İTO yüzde 82, Tayyip Bey’i üzmeyen istatistik kurumu TÜİK yüzde 75 diyor. Son 18 ayın en yüksek enflasyonu. Yani Mehmet Şimşek döneminde geçen 12 ay. İrrasyonel Nebati döneminde geçen altı ayın en yüksek günü bugün. Şimdi geçen sene bugün çok yüksekti diye baz etkisine sığınıp ‘Merak etmeyin, gelecek ay düşürmeye başlayacağız’ diyorlar. Oysa ki geçen seneki yüksek rakam kadrajdan çıkacak. Olan sadece bu. İyiye giden hiçbir şey yok. Bir kez daha söylüyoruz. Enflasyonun düşmesi demek fiyatların düşmesi demek değildir. Enflasyon sıfır olursa, fiyatlar sabit kalır. Enflasyon ancak eksi olursa fiyatlar düşmeye başlar.”
“ASGARİ ÜCRET ÜÇ AYDIR, EMEKLİ MAAŞLARI BİR YILDIR AÇLIK SINIRININ ALTINDA”
“Şu anda Türk-İş’in hesabına göre açlık sınırı 19 bin liradır. Emekliye verilen maaş 10 bin liradır. Bütün emeklilerin aldığı ortalama maaş 12 bin 500 liradır. Asgari ücret 17 bin 2 liradır. Yani asgari ücret üç aydır, emekli maaşları bir yıldır açlık sınırının altındadır. Açıklanan rakamlara göre Türkiye Avrupa’da enflasyonu en yüksek ülkedir. Açık ara. Dünyada Arjantin ve Suriye’den sonra enflasyonu en yüksek ülke Türkiye’dir. Buradan hatırlatmak isterim. Gana, Zimbamve, Eritre, Çat ve Sudan’ın enflasyonları bizden düşüktür. Dünyada adını bildiğiniz, bilmediğiniz ülkelerin, Kamerun’un, Papua Yeni Gine’nin, adını siz söyleyin, bütün ülkelerin enflasyonu Türkiye’den düşüktür. Bu ülkede ekonomi kötü yönetilmektedir. Bakanlar değişmekte, atayan kalem değişmemektedir. Mürekkep aynı mürekkeptir. Bu sorunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan’dır.”
“ÖZELDE ÇALIŞAN ÖĞRETMEN KAMUDAKİ DENGİNDEN AZ MAAŞ ALAMAZ”
“18 Mayıs tarihinde Cumhuriyet tarihinin ilk eğitim mitingini İstanbul’da yaptık. Atanmayan öğretmenlerimiz oradaydılar. Özel okul öğretmenlerimiz oradaydılar. Biz yola çıktık ve seslerini duyurduk. Onlar kendi mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar. Biz de yanlarındayız. Geçtiğimiz gün özel sektör öğretmenleri eylem yapmak için İstanbul’da haklarını aramak için özel okulların derneğinin önündeydiler. Bir anda çevik kuvvet geldi. Ters kelepçe vurdular. Yaka paça gözaltına aldılar. Suçları ne? Suçları haklarını aramak. Hatırlayalım. Rapora göre hepimizin bildiği o rapora göre öğretmenlerin yüzde 66’sı ek mesai ücreti alamıyor. Öğretmenlerin yüzde 40’ı söz verilen maaşı alamıyor. Öğretmenlerin yüzde 72’si geleceğini düşündükçe kendisini mutsuz, umutsuz ve kaygılı hissediyor. Bu öğretmenlerin en büyük derdi şu ki 2014 yılına kadar kanun vardı. Özelde çalışan öğretmen kamudaki denginden az maaş alamaz. Devlet beş yıllık öğretmene ne maaş veriyorsa, beş yılık öğretmene özel sektör de o maaşı verecek. Devlet ilkokul öğretmenine 20 yıllık ne veriyorsa, özel sektör de onu verecek. Bir gece bir torba kanunda ansızın getirdiler. CHP yapmayın dedi, durun dedik, yanlış dedik, AKP oyları ile kalktı ve indi. Öğretmenler asgari ücrete mahkum edildi. İşte ona isyan ediyorlar. İşte taban maaş olsun. Kamudaki maaş tabanımız olsun. Hiç olmazsa kamu kadar maaş alalım diyorlar. Ayrıca deprem bölgesinde, özel okullarda çalışan öğretmenler okulların yıkılmasıyla, öğrencilerin göçmesiyle işsiz kaldılar. Onların ek atama talepleri var. Ayrıca kadro talepleri var. Ancak depremden sonra öğretmenler bir de bu enkazın altında kalıp, canını kurtaranlar işsiz kaldı. Aşsız kaldı. Onların da sesini duyurmak CHP’lilerin boynunun borcudur.”
“BEKLENTİ, CHP’NİN ONLARIN SESİNİ DUYMASIDIR, TÜM TÜRKİYE’YE DUYURMASIDIR”
“Son olarak son seçimlerde Türkiye’nin birinci partisi olmanın sorumluluğu ile milletin ihtiyaçlarını dile getirmek, ilgilileri ile müzakere etmek, ikna edebilirsek birlikte çözmek, çözemezsek hak arayanın yanında durmak, sokaksa sokak, meydansa meydan doldurmak. Mücadele etmek üzere yola çıktık. Muhataplarımızı ziyaret ettik. El sıkıştık. Raporlar sunduk. Talepler ilettik. Bu sürece kamuoyu normalleşme süreci dedi. Katkı verdi. Kredi verdi. Bütün yapılan anketlerde siyasi liderlerin görüşmesine, CHP’nin müzakere etmesine, önce müzakere sonra mücadele etmesine, mücadelenin bir yanını meydan bir yanını sokak, bir yanını masa, bir ucunu Meclis, bir ucunu meydan olarak görmesine kamuoyu çok büyük bir destek verdi. Birileri yumuşama, birileri normalleşme diyor. 2024 yılında eğer emekli 10 bin lira alıyorsa, asgari ücretliye Temmuz’da zam yapmamak planlanıyorsa, 1 milyon öğretmenden sadece 20 bini atanıyorsa, staj ve çıraklık mağdurları ortada bir başlarına duruyorsa, kademe bekleyenlerin sesini kimse duymuyorsa, şuursuzca boyacı küpü gibi müfredat yapılıp kimse dinlenmeden yine kötü bir eğitim sistemi bu ülkeye dayatılıyorsa, bunları önce anlatmak, konuşmak, itiraz etmek, müzakere etmek, yoksa onların sesini duyurmak CHP’nin boynunun borcudur. Normali budur. Normalleşmenin gereği budur. İnsanlar açken, işsizken, yoksulken, küstüm konuşmuyorum, sokağa çıkmıyorum, bizi darbeci sanmasınlar. Onlarla muhatap olmuyor, asla görüşmüyorum, miting yapmıyorum, sokakları karıştırmasınlar anlayışı bugün işçi sınıfının, emekçilerin, emeklilerin, asgari ücretlilerin, köylülerin, fındıkçının, çay üreticisinin, bağcının, seracının, narenciyecinin, tütün üretenlerin beklentisi değildir. Beklenti, CHP’nin onların sesini duymasıdır, tüm Türkiye’ye duyurmasıdır. Bu süreçte yumuşama ifadesi satın alınınca, normalleşme büyük bir toplumsal destek bulunca, partilerin içindeki bazı odaklar, bugün ittifak halinde iktidarda olanlar içindeki bazı odaklar ‘Efendim normalleşme olursa bize ihtiyaç kalmaz’. Sen de duy. Söz verip de unuttuğun uzman çavuşun, emekli astsubayın, binbaşının sesini sen de duy. Emeklinin sesini duy. Öğretmenin, çiftçinin, işçinin sesini duy. Elini tutan mı var? Hayır.”
“BİRİLERİ İSTEMİYOR DİYE BEN BU HAK ARAMA MÜCADELESİNDEN GERİ DURMAM”
“Kavga edelim, didişelim. Hükümet bunları ezsin. Muhalefet sussun. Biz oturalım. Öyle yağma yok. Efendim normalleşme olursa, biz kıyıda mı kalırız. Ya da büyük ortakta. Normalleşme demokrasi demek, normalleşme yumuşamak demek. Biz artık geri dönülemez bir yerdeyiz. Biz otoriter bir iktidarız. Yumuşarsak düşeriz. Sonumuz kötü olur. Mutlaka sertleşmeliyiz. Daha da sertleşmeliyiz. Şimdi Türkiye bir yol ayrımında. Bir karar verecek. Bizim milletten aldığımız vazifenin gereğini yapmak boynumuzun borcu. Ancak birileri yumuşama derken, kırmızı çizgilerim var diye bir hat çekip, sakın o hattın arkasına saklanıp, anayasaya uymamayı, Anayasa Mahkemesi’ni tanımamayı, kayyum politikaları ile halkın iradesine el koymayı, toplantı ve gösteri yürüyüşünü gasp etmeyi, yok sayılan toplum kesimlerini daha da ezmeyi kırmızı çizgi görüyorsa, orada ne yumuşamadan, ne normalleşmeden bahsedilemez. Vera’yı babası elinden tutup okuluna götüremeyecekse, Gezi’de hepimiz adına yatan kardeşlerimiz halen daha haksız yere orada tutulacaksa, hasta tutuklu ve hükümlüler çok büyük bir kısmı halen daha içeride kalacaksalar, birileri Anayasa’ya uymamayı milli bir tutum gibi pazarlayacaksa, o zaman bu millet normalleşmeye verdiği krediyi size tanımaz. Ha birisi istemiyor diye, kriminal tipler normalleşmeden korkuyor diye. Genel başkanlarına hakaret ettirip bizimle kavga ettiremezler. Birileri istemiyor diye ben bu hak arama mücadelesinden geri durmam. Muhatabımla müzakereyi yaparım. Sonuç alamazsam üstüme ne düşüyorsa onu yaparım.”
“BÖYLE GİDERSE, ERKEN SEÇİMİ MİLLET İSTER, ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ”
“Ama özgüvenli bu siyasete ayak uyduramayanlar, CHP’nin 47 sonra birinci parti olmasını görmek istemeyenler, CHP’nin üç aydır yapılan bütün anketlerde, birinci parti oluşunu, en düşük ölçenin 32-33 ve yüksek ölçenin 36-37. 30’un altında hiç yok. AKP’nin seçimden beri 30 altında oluşunu -en yüksek 28 var 26’dan aşağısı var- görmeyenler bu özgüvenli siyasetin partiye kazandırdığını, Atatürk’ün partisini 100 yıl sonra yeniden iktidar yapmak CHP’yi iktidar yapmak inancına sahip olmayanlar, bizim yolumuz özgüvenli, cesur, kararlı, demokratik, hedefini bilen, nereye doğru yürüdüğünü bilen yoldur. Gücümüzü 31 Mart’ta bize destek veren Türkiye İttifakı’ndan, iki büyük eserimden biri diye söylediği biri Cumhuriyetse diğeri CHP’dir diyen kurucumuzdan alıyoruz. Bu yolu hep beraber, milletvekilleriyle, parti meclisi üyeleriyle, partinin il ve ilçe başkanlarıyla, kadınlarıyla, her hafta sayısı 8 bin, 10 bin artan gençleriyle, ümit ve kararlılıkla, cesaretle sürdüreceğiz. Bir tek hedefim var. Ben 31 Mart akşamı yaptığımı tekrar edeceğim. 2028 diyorlar, 31 Mart’ı bahane edip ‘Haydi hemen sandık’ demem. Ama böyle giderse, erken seçimi millet ister, önünde kimse duramaz. Bu kadar net. Millet sesini duymayana duyurur, kendini görmeyene gösterir, önümüzdeki demokratikleşme, normalleşme ve mağdura sahip çıkma, emeklinin yüzünü güldürme, asgari ücretliye sahip çıkma dönemini okuyan okur, okumayana bu millet okumadığı mektubu genel seçimlerde okutur.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları