Özgür Özel: 'Büyük bir sığınmacı sorunu var'
CHP Genel Başkanı Özel, “Kilis’te, Hatay’da çok büyük bir sığınmacı sorunu var. Ve şimdi, tarihi bir fırsat var. Biz hep şunu söylüyorduk, ‘Esad ile konuşmalısın.’ Bize diyordu ki, ‘Eli kanlı Esed ile konuşmam, git sen konuş’ diyordu.
“ESAD İLE GÖRÜŞME KONUSUNDA PUTİN ÜZERİNDEN BASKI KURULUYOR. ŞİMDİ TARİHİ BİR FIRSAT VAR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Kilis’te, Hatay’da çok büyük bir sığınmacı sorunu var. Ve şimdi, tarihi bir fırsat var. Biz hep şunu söylüyorduk, ‘Esad ile konuşmalısın.’ Bize diyordu ki, ‘Eli kanlı Esed ile konuşmam, git sen konuş’ diyordu. Dedim ki, ‘Gideceğim, görüşeceğim, bu işlerin çözülmesi için adım atacağım.’ Türkiye bu konuyu konuştu, ‘Ben de gideceğim’ dedi. O günden beri ne gidiyor, ne bizim gitmek üzere olduğumuz süreci serbest bırakıyor, karşı tarafa Putin üzerinden baskı yapıyor, işi kilitliyor. Ama Suriye yönetiminin bizden resmi yazı talebini önemsiyorum. ‘Gün bildireceğiz’ dediler bekliyorum. Erdoğan benden önce giderse memnun olurum, sorun çözülürse müteşekkir olurum ama şimdi bir fırsat var” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Hatay’ın Defne ilçesinde gerçekleştirilen Halk Buluşması’na katıldı. Özel, “Büyük acıdan 20 ay sonra Hatay’da, sizlerle birlikte bir kez daha göz gözeyiz, el eleyiz, omuz omuzayız. Acılarımız, sorunlarımız, ayağa kaldırılacak bir kentimiz ve hep birlikte baş etmemiz ve başarmamız gereken bir mücadelemiz var. Hatay’ın bütün güzel insanlarını yüreğimin en derin sevgisiyle teker teker selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, hepinizi çok seviyoruz” dedi. Özel, şunları söyledi:
“YAPTIKLARI AYRIMCILIĞI TEHDİDE DÖKTÜLER”
“Bir yerel seçim süreci geçirdik. Yerel seçimin akşamında Türkiye’de büyük bir başarı, 47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti oldu, Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine hizmet etme, ekonominin yüzde 78’ini, turizm kentlerinin yüzde 92’sini yönetme yetkisi aldık. O gece bir büyük başarı ama içimizde bir büyük yara oldu. O da Hatay Büyükşehir Belediyesi idi. Biz o süreçte hata yapmamak için elimizden geleni yapmamıza rağmen, iyi niyete rağmen maalesef hatalarımız, eksiklerimiz oldu, ders almamız gereken süreçler oldu. Çok kötü niyetli saldırılar, çok haksızlıklar gördük ama hepsini bir tarafa bırakıyorum. Yaptıkları ayrımcılığı açık açık tehdide döktüler. Ama bütün mazeretleri, bütün bahaneleri bir yana bırakarak Hatay’ı kazanmadığımız için bütün samimiyetimle Hatay’daki bütün güzel insanlardan özür diliyorum, affedin bizi.”
“VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞIYORUZ”
“O günden bugüne Hatay’da, bir daha Hatay’ı kaybetmemek için, bir daha Hatay’ı tehdide, şantaja terk etmemek için, bir daha bu kenti bir başına, çaresiz bırakmamak için, yeniden kazanmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Gölge Kabinemizin bakanları, Hatayımızın milletvekilleri ile çok sayıda arkadaşımız, milletvekilimiz ekipler halinde, gruplar halinde geldiler gittiler, raporlarını hazırladılar. Birazdan bir kısım soruna, bazı çözüm önerilerine değineceğim. Yarın Cumhuriyet Halk Partisi’nin resmi Merkez Yönetim Kurulu toplantısını Hatay’da yapacağız ve bundan sonra Hatay’da hem ben hem milletvekillerim, yöneticilerim Hatay’ı bir dakika boş bırakmadan, yalnız bırakmadan mücadeleyi sürdüreceğiz. Hatay’ı seviyoruz, Hatay’ı kucaklayacağız, Hatay’la birlikte olacağız. Birlik istiyoruz, beraberlik istiyoruz, hep birlikte bir büyük mücadeleyle Hatay‘da Cumhuriyet Halk Partisi'ni birinci parti yapmak istiyoruz.”
“100 VATANDAŞIN 96’SI ÇADIRDA, KONTEYNERDE”
“6 Şubat günü akşam depremde çok büyük kayıplar yaşadık ama kayıpların en büyüğünü, yıkımların en büyüğünü yaşadığımız kentlerden biri ve maalesef en çok ihmal edileni Hatay oldu. Önce gelmediler, duymadılar, ermediler, elimizden tutmadılar. Maalesef gecikmeli başlayan arama kurtarma çalışmalarında Hatay’ı bir, iki, üç adım geride bıraktılar. Devamında Hatay’ın diğer şehirlerle birlikte ayağa kaldırılacağını söyleyip, ‘Bir yıl içinde herkes evine geçecek’ deyip, 10 şehri ve Hatay’ı kandırıp oyları aldılar ama bırakın bir yılı 20 ayın sonunda neredeyse iki yıl oluyor, Hatay’a söz verdikleri 254 bin konutun sadece 11 bin 366’sını verdiler. Oran yüzde 4, yüzde 96 çadırda, konteynırda ya da gurbette. Evinde değil, evin dışında, evinden uzakta. Bu rakam Türkiye’de böyle ama bu kadar değil. Türkiye’de 650 bin toplam konut sözü var deprem bölgesinde. Teslim edilen konut sayısı 101 bin, sadece yüzde 31 ama ortalama Hatay’ın 10 katı. Osmaniye, Hatay’ın 10 katı, Maraş Hatay’ın 10 katı, Malatya Hatay’ın 10 katı. Malatya’ya da yazık, Maraş’a da yazık, Osmaniye’ye de yazık ama oralarda 10 vatandaşın üçü evinde, yedisi dışarıda. Bunu eleştiriyorum ama burada yüzde 96’sı konutlarına ulaşamadı. Bir de ‘Ayrımcılık yapmıyoruz’ diyorlar. Bir de ‘Bunun siyasetini yapmayın’ diyorlar ama bırakın deprem konutunun siyasetini, caminin bile siyasetini yapıyorlar. Malum depremde evlerimiz, iş yerlerimiz yıkılırken ibadethaneler yıkıldı, zarar gördü. ‘Tüm dinlerin ibadethanelerine devlet sahip çıkmalı’ dedik. 7 Şubat günü ilgili bakanlığı, hükümeti, AFAD’ı uyardık. ‘Koruyun buraları’ dedik. ‘Hatay başka yerlere benzemez’ dedik. ‘Bir mozaiği kaybolsa milyarlarla geri gelmez’ dedik. Ve süreci yakından takip ettik. Bu sırada önemli dayanışma adımları atıldı. Örneğin Hatay’ın Ulu Camisini, Bursa Büyükşehir Belediyesi ‘Ulu Cami‘yi biz yaparız’ dediler. Vallahi gayet memnun olduk, ‘Hayır’ demedik, ‘Yapın’ dedik. Sonra seçim oldu ve milletin takdiriyle Bursa’yı biz kazandık. Mustafa Bozbey geldiğinde Ulu Cami projesini gördü, inceledi, 2023 Eylül ayında bunun ihalesini yapmışlar, bir müteahhite vermişler ancak çivi çakmamışlar, başkanıma gelene kadar. Başkanım inceledi ve ardından bugüne kadar geçen süreyle ilgili çalışmayı yaptı. Sorun şu ki, ‘Efendim Ak Parti’de iken Ulu Cami yapılıyordu, CHP’de iken yapılmıyor’ diyenlere inat ortaya koydu ki biz her şeyi yapmışız, müteahhite bir lira borcumuz yok ancak bilim kurulu projeyi imzalamamış. Önce sözünü verdiler, sonra inkar ettiler ama bugün bütün belgelerle ortaya çıktı. Şimdi Sayın Başkan burada. Ulu Cami örneğinde ve Hatay’a verdiğimiz tüm sözlerde açıkça söylüyoruz ki, sözü Hatay’a kim verirse versin söz bizimdir, yerine getirilecektir. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nı bugün buraya ekibiyle biz çağırdık, yerinde çalışmasını yaptı ve şimdi kendisine soruyoruz, ‘Sayın Başkan Ulu Cami ne zaman minaresinden ezan okunacak ve açılışında birlikte cuma namazı kılacağız?’”
“ULU CAMİ 2026 HAZİRAN’DA HAZIR”
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Sevgili Genel Başkanım teşekkür ediyoruz. Sizin de emrinizle direktiflerinizle Ulu Cami‘yi 2026’nın Haziranında bitirip inşallah hep beraber orada cuma namazı kılınacak hale getireceğiz. Bu da Hatay halkına sözümüz olsun” dedi. Bu sözlerin üzerine Özel, “Bundan bile siyaset çıkarmaya çalışan ahlaksızlar var, onlara da şunu diyorum ki, ‘İbadethane olsun, cami olsun, hangi dinin hangi mezhebin ibadethanesi olursa olsun hepsi başımızın üzeridir, hepsinin emrine amadeyiz” dedi. Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“REZERV ALAN REZALETİ”
“Burada bir rezerv alan rezaleti yaşandı. Burası biliyor ama Türkiye duysun. 21 Kasım 2023, bir genelge yayınladılar ve dediler ki ‘Az ve orta hasarlı evleri belediyeden güçlendirme izni alarak güçlendirip içine geçebilirsiniz.’ İnsanlar bu izinleri aldılar, gittiler evlerine kredi çekerek, borç çekerek, altın borç alarak, dövizle borç alarak güçlendirme yaptılar. Yağmalanan kapılarını taktılar, boyalarını yaptılar, tam eve geçecekler, ‘Eyvah, biz senin evi rezerv alan ilan ettik, yıkacağız.’ ‘Ev sağlam.’ ‘Olsun, burası rezerv alan.’ Bu depremzedeler için yeni bir yıkım oldu. Bu yıkıma itiraz ettik, milletvekillerimiz itiraz ettiler, Antakya ve Defne‘de 207 hektarlık alan rezerv alan ilan edildi 50 bin kişi mülksüzleştirildi. Başvuruyu Anayasa Mahkemesine yaptık, sonuç almayı bekliyoruz. Rezerv alan teknik bilgi ister, liyakat ister ama özünde ahlak ister. Öyle örnekler yazıldı, öyle örnekler duydum, öyle örnekler anlatılıyor ki, ‘Benim’ diyen üçkağıtçının yapmayacağı işler. Yıllarca satılmamış, evlada bırakılmış yerleri sırf değeri çok diye rezerv alan ilan eden birtakım yamyamlar. Buradan hepsine diyoruz ki, ‘Hakkaniyetle, gerçekten, tekniğin gereği rezerv alana karar verene, imza atana bir şey demeyiz. Ama Hataylı‘nın hakkını yiyenin ömrüm boyunca iki elim yakasında olacak, hesap soracağım’ Nasıl Soma davası bir daha açılacak, gerçek suçlular ceza alacak, madencinin anası ‘Oh yüreğim soğudu’ diyecekse iktidara geleceğiz, rezerv alan ilan edilen her metrekareyi inceleyeceğiz, haksızlık, yağma, üçkağıt yapan kim varsa o yediği lokmayı kursağından çıkarıp alacağım, hak sahibine vereceğim. Söz veriyorum.”
“BU ÇİLEYİ HATAY’A REVA GÖRENLERE YAZIKLAR OLSUN”
“Hatay’da 210 okul yıkıldı. Diyorlar ki, ‘106 yeni okul yaptık, hizmete açtık.’ İnansan inanılacak rakam. Ama milletvekillerim dedi ki, ‘Yok öyle bir şey.’ Gidildi, bakıldı, gerçekte yapılan 18 okul var koca Hatay’da. Gerisi konteynırlarda ders veriliyor, ‘Yeni okul açtık’ diyor. Bu da yetmez öğrencinin yüzde 95’i akşam da konteynerde. İnternet kesik, elektrik ikide bir gidiyor geliyor, klimalar kaldırmıyor, yazın perişan oldular, kışın donacaklar. Ve bu Hatay’ın bu çektiği çileyi Hatay’a reva görenlere yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun. Ağır travmalardan geçen öğrencilerimize rehber öğretmen yok, depremden öncekinin üçte biri kadar hemşire ile çalışılıyor, sağlık personeli yok. Çalışanların canı çıkıyor ama yine yetişemiyor, vatandaş mağdur oluyor. Ayrıca yıkılan ve yapılmayan aile sağlığı merkezi sayısı 56. Antakya’da göğüs cerrahı yok, kalp damar hastalıkları uzmanı yok. Antakya’yı, Defne’yi, Hatay’ı kaderine terk edenlere yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.”
“DEPREM DAVALARI” VURGUSU
“Ayrıca deprem davalarını yakından izliyorum. Apartmanların tek tek isimlerini söylemeyeceğim, çünkü eksik kalanın gönlü kalıyor. Ama biliyorsunuz her salı günü, en az iki apartmanın mağdurlarını grupta ağırladım, ağırlıyorum. Kimi dava olumluya seyretti kimin haksızlıklar devam etti. Ancak deprem davalarında sorumlu kamu personelinin yargılanması için gerekli izinleri vermiyorlar, sorumlu personeli ödüllendiriyorlar. Burada imzası olup yargılanması gereken adamı İstanbul’a Şehircilik Müdürlüğüne yolluyorlar, arkalarında kapı gibi duruyorlar. Sanki suçlu değil de kahramanmış gibi onları koruyorlar. Firarilerin yakalanması için kırmızı bülten çıkarmıyorlar, ‘Masrafı fazla’ diyorlar. Tutuksuz yargılanan sorumluların tutuklanması taleplerini ısrarla reddediyorlar, cezanın geleceğini anlayan firar edip yurtdışına kaçıyor. O yüzden insanlar sürekli adaletsizliğe isyan ediyorlar. Adli süreçlerin hızlandırılması, evraklar ve bilirkişi raporlarındaki eksikliklerin bir an önce tamamlanması gerekiyor. Bunu bekliyoruz, takip ediyoruz. Hatay’daki tek tek, apartman apartman davaları milletvekillerimiz, hukukçularımız izliyorlar ve bu mücadeleyi birinci kademede, İstinafta, Yargıtayda gerekirse Anayasa’da, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde sonuna kadar takip edeceğiz, söz veriyoruz.”
“SON DEĞİL İLK CUMHURBAŞKANI GİBİ OLACAK”
“Amik Ovasındayız. Amik Ovası, dünyanın en verimli ovalarından birisi. 15 çeşit ürün yetişiyor, bu sene bir tanesi para etmedi. Amik Ovası’nda yetişen pamukta bu sene büyük hayal kırıklığı var. Manisa’da da biz Çukurova kadar, Amik Ovası kadar güzel, uzun lifli pamuk üretmekle övünürdük. Eskiden pamuğun adı beyaz altındı. Resmen iki el, üç el, dört el altın hasat ederdik. Hacıhaliller Köyündenim ben. Köyden bir yengemiz Manisa’nın böyle daracık kahvehane gibi bir yerinde torun evlendiriyor. Davetliyiz, gittim. Sıkış, tepiş, toz. Dedim, ‘Yenge ne yapıyorsun?’ Yüzüme baktı, bir plastik tabaktaki üç kuru pastayı salladı salladı, ‘Şu hale bak’ dedi. Yanlışlıkla vurdu şu kadarcık limonatayı masanın üzerine döktü. ‘Bunun babasını üç gece dört gün düğünle evlendirdik’ dedi. ‘Pamuk ekiyor, mahsul satıyorduk o para ile borcumuzu ödüyor, traktörü yeniliyor, evladı everiyorduk. Bir dana, koç kesiyorduk, şimdi bir kuru pasta bu da borçla’ dedi. Gözleri doldu, konuşamadı. Manisa’da olsun, Amik’te olsun Çukurova’da olsun 25 liraya maliyeti olan pamuğu 18 liraya alanlara, geçen seneki fiyatın altında fiyata alanlara mazot üç katına çıkmış, işçilik üç katına çıkmış, her türlü ilaç gübre üç katına çıkmış, araç gereç ateş pahası, almak mümkün değil, ödünç kullanıyor millet, her şey artmış ama bir şey artmamış, ürüne verilen fiyat 18 liraya düşmüş ve kapıda bankalar, tefeci gibi bekliyor. Sattın sattın, satmadın eve, traktöre haciz geliyor. Bu hale düşürdüler. 15 kalem ürün var, 15’inde zararına satış yaptırıyorlar. Zengini zengin ediyorlar, yoksulun tepesine biniyorlar. Bu ülkenin son Cumhurbaşkanı buralarda, köylüye, isyan eden çiftçiye, ‘Al ananı da git’ dedi. Bundan sonraki bunun gibi olmayacak, ilk Cumhurbaşkanı gibi olacak, köylüler yeniden milletin efendisi olacak.”
“YAZIKLAR OLSUN”
“Şimdi tabii Türkiye’nin en büyük sıkıntısı sığınmacı sıkıntısı. Burada hassas bir durum var. Türkiye’de birileri göçmenlere, geçici korumada olanlara, onların yarattığı sıkıntılara itiraz ederken, ‘Benim evladım işsiz, sen ucuza onu çalıştırıyorsun’ derken, ‘Ben yoksulum, ilaca katılım payı ödüyorum, onlar ödemiyor’ derken, ‘Benim çocuğum okula aç gidiyor, bunlara aylık bağlanıyor’ derken çok haklı bir serzenişi söylüyorlar. Ancak bazıları dili öyle yanlış bir yerden kurup ‘Araplar’ deyip Araplara, Arapçaya nefret kusup buradaki insanlarımızın önemli kısmını çok üzüyorlar. Bu ülkede, Hatay’da, Mardin’de, Urfa’da 6.5 milyon ana dili Arapça olan, kendisi Arap olan ama bu memleketin has evladı vatandaşım yaşıyor. Onların gönlünü, kalbini kimse kırmasın. Ancak o vatandaşlarımız çok uzaklardan laf söyleyenlerin yanında bu işin en mağduru olanlar da onlar. Kilis’te, Hatay’da çok büyük bir sığınmacı sorunu var. Ve şimdi, tarihi bir fırsat var. Biz hep şunu söylüyorduk, ‘Esad ile konuşmalısın.’ Bize diyordu ki, ‘Eli kanlı Esed ile konuşmam, git sen konuş’ diyordu. Dedim ki, ‘Gideceğim, görüşeceğim, bu işlerin çözülmesi için adım atacağım.’ Türkiye bu konuyu konuştu, ‘Ben de gideceğim’ dedi. O günden beri ne gidiyor, ne bizim gitmek üzere olduğumuz süreci serbest bırakıyor, karşı tarafa Putin üzerinden baskı yapıyor, işi kilitliyor. Ama ben Suriye yönetiminin bizden resmi yazı talebini önemsiyorum. ‘Gün bildireceğiz’ dediler bekliyorum. Erdoğan benden önce giderse memnun olurum, sorun çözülürse müteşekkir olurum ama şimdi bir fırsat var. Esad genel af ilan etti. Ne bekliyorsun? Hemen git, gerekli teminatları al, bütün Avrupa Birliği ülkeleri ile Selin Hoca konuşuyor, biz konuşuyoruz. Avrupa elini taşın altına koymaya hazır, yeter ki çözüm olsun. Bu insanların güvenliğinin sözünü al. Zaten af çıktı, oranın yaşanılabilir hale gelmesini sağlayalım. Hızla, davul ile zurna ile bu sığınmacıları memleketlerine yollayalım. Başka çaresi yok bu işin. Ama biz bunu derken bugün bir şey gördük ve başımızdan vurulduk. Türkiye’de geçici sığınmacı statüsünde bu insanlar, süreleri doldu. Tam zamanı af da çıktı, alın götürün, hayır. Çalışma yaptırmış. İçişleri Bakanlığı ile Göç İdaresine geçici sığınmacıların Türkiye’de kalış sürelerinin artırılması, çalışma izinleri varsa uzatılması, olmayanlara çalışma izni verilmesi, Türkiye’de bunları ucuz işgücü olarak kullanmanın hesabını yapıyor. Yazıklar olsun, böyle günde sığınmacıları Esad’a göndermeye çalışacağına evlatlarımız yerine çalıştırmak için hazırlık yapıyorlar. Yazıklar olsun.”
“DERTLERİN ÇARESİ, CUMHURİYET HALK PARTİSİ”
“Biraz önce gençler şunu söylediler, ‘Var bir çaresi’ dediler. Hatay’ın derdi çok. Rezerv alan bir dert. Okulların yıkık olması, konteyner okullar bir dert. Olanın pis olması, hijyenik olmaması bir dert. Doktor, hemşire yok, dert. Ev yok, konteynere mahkumiyet var, dert. Verilen sözler tutulmuyor, dert. Davalar ilerlemiyor, dert. Zeytinlikleri bile rezerv alan ilan edecek kadar gözleri döndü, bunların hepsi dert. Ama bütün dertlerin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Size şunu söylemek isterim, hepinize, akşamın bu vaktinde bu meydanı doldurdunuz. Hepinizi bu otobüsün üstündeki herkes çok seviyor. Biz seçilmişleriz, siz asillersiniz. Biz vekiliniziz. Sizin için her gün daha fazla çalışacağız. Bunun için üzerimize ne düşerse yapacağız. Henüz konteynerde, yakında daha uygun bir mekanda olacağız, partimizin il binası hepinizin baba ocağıdır. Başı sıkışanı, derde, dara düşeni baba evine bekliyoruz. Gücümüz nispetinde her sorununuzla teker teker ilgileniyoruz. Belediyeyi kaybettik ama başka yerlerdeki gücümüzü Hatay için seferber etmek istiyoruz. Lütfen baba evini boş bırakmayalım. Partiye bugün olduğu gibi sahip çıkalım. Çünkü baba evi herkesin içine doğduğu, kiminin uzakta kaldığı ama başı sıkışana kapının açık olduğu bir yerdir. Çayı kaynamaktadır, çorbası kaynamaktadır. Allah’a şükür bacası tütmektedir. O baca tütsün diye odun çekenlere bin teşekkür ediyorum ve baba evine gelecek herkese şunu bilin ki tapusu kimsede değil. Ne Özgür Özel’de ne Kemal Bey’de. Ne Ecevit’te vardı ne rahmetli İsmet Paşa’da. Tapu bir kişiye kayıtlı, onun da adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk. O ki demiş, ‘Hatay benim kişisel meselemdir.’ Ben onun koltuğundaysam Hatay benim de kişisel benim meselemdir. Hepinizi ayrı ayrı kucaklıyorum. Sizlere sahip çıkmayı, kardeş olmayı, yoldaş olmayı, güzelim Hatay’ı yeniden hep birlikte o eski günleri kavuşturmayı istiyorum. Hepinizi özlemle, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları