loading
close
SON DAKİKALAR

Özgür Özel: 'mevcut genel başkan talebi halinde adaydır. Diğer adaylar yüzde beş imza toplarlar. Yüzde 10’dan çoğunu toplayamazlar'

Özgür Özel: 'mevcut genel başkan talebi halinde adaydır. Diğer adaylar yüzde beş imza toplarlar. Yüzde 10’dan çoğunu toplayamazlar'
Tarih: 06.09.2024 - 16:05
Kategori: Siyaset

CHP Genel Başkanı Özel, İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı’nda; "CHP bugün burada ikinci yüzyıl değişim kurultayımıza tüzüğümüzü değiştirmek, iktidar programımızın yazımının güçlü şekilde başlatmak üzere toplanmıştır.”

“30 BİN GÖRÜŞ ALDIK BAŞKANLARIMIZIN CEBİNDEKİ ANAHTAR, PARTİMİZİ İKTİDAR YAPACAK ANAHTARDIR CUMHURİYET HALK PARTİSİ, TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ PARTİSİ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı’nda gerçekleştirdiği konuşmada, “Bütün delegelerimizin bilmesini istediğim bir şey var. Tüzük yapmak anayasa yapmak gibi bir iştir. Eğer tüzüğü yapıyorsanız, tüzüğü kendinize uyduramazsınız. Bu, birisinin anayasayı kendisine uydurması ya da lafı açık söyleyelim, her doğana değil Erdoğan’a anayasa yapılmasından farklı olmaz. Tüzük bir kişinin taahhüdü de olamaz, taslağı da olamaz. Tüzük bir ortak mutabakat, örgütsel mutabakat işidir. Bunun için ilk önce 4-9 Eylül kararını aldığımız kasım ayından itibaren yazışmalara başladık. Ama fiilen 15 Nisan’dan itibaren mahallelerden, illerden, ilçelerden yaptıkları toplantıların sonuçlarında ortaya çıkan önerileri topladık. İlk önce internet üzerinden 9 bin, daha sonra demokratik dijital katılım yöntemiyle 21 bin, 30 bin görüşü alıp, teker teker elleçledik” dedi. Yerel seçimlerdeki başarıyı da anımsatan Özel, “412 kıymetli belediye başkanımızın, başta büyükşehir belediye başkanlarımız olmak üzere, her birinin cebindeki, elindeki, çantasındaki anahtar, ne belediyenin kapısının, ne kasasının, ne şehrin altın anahtarıdır. Ellerindeki anahtar Cumhuriyetin ikinci yüzyılında partimizi iktidar yapacak olan anahtardır. Onlara inanıyoruz, güveniyoruz” ifadesini kullandı. Özel ayrıca, “İkinci Yüzyılın Değişim Kurultayı, ayağa kalkın ve bu parti iktidar yapın. Ben size güveniyorum, size inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Her derdin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi” dedi.

“47 YIL SONRA İLK KEZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, CHP’nin İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı olarak da adlandırılan Tüzük Kurultayı’nın açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Özel, “Merhaba. Memleketin dört bir yanında, altı oklu bayrağı göndere çekenlere, onu orada tutanlara merhaba. 81 ilde, 973 ilçede baba ocağının kapısını açık tutanlara, 14 yıldır yaptığım gibi, 10 aylık Genel Başkanlığımda da gittiğim her ilçede, her ilde olağanüstü bir engel, olağanüstü mani yoksa örgütümüze uğradım. Girdiğim her ilçede ve il başkanlığında mutlaka önce onları yanıma çağırdım. Baba ocağını erkenden açıp çayı koyanlara, çorbayı kaynatıp bacayı tüttürenlere, ‘birazdan gelirler’ deyip bizi bekleyenlere, bu örgütün emekçilerine merhaba. Yarım asırdır iktidar yüzü görmeden, menfaati, çıkarı olmadan bu partiyi omzunda taşıyan vefakâr ve cefakâr örgütümüze merhaba. Kendine, partisine, öz gücüne inanan, kısa zamanda büyük işler başaran, kırılmaz denen yüzde 25’lik cam tavanı tuzla buz eden, başkanlarıma, delegelerime, belediye başkanlarıma, meclis üyelerine, tüm üyelerimize, Cumhuriyet Halk Partisi’nin evlatlarına, Atatürk’ün askerlerine merhaba. 47 yıl aradan sonra belki de ilk kez, şu anda Türkiye’nin birinci partisinin kurultayını ekranları başına geçip izlemekte olan milyonlara merhaba. Artık az değiliz, artık daha çoğuz. 31 Mart’ta partimize oy veren, umudunu bize bağlayan, 4 milyondan fazla yeni seçmenimize merhaba. Rengini ay yıldızlı al bayraktan alan, siyasi partilerle değil, milletin gönlünde kurulan Türkiye İttifakı’na inananlara, aslan sosyal demokratlara, muhafazakar demokratlara, milliyetçi demokratlara, Kürt demokratlara, Türkiye’nin bütün demokratlarına, Türkiye İttifakına merhaba. Bugün burada bize başarıyı getiren değişim anlayışını, partimizin yazılı belgelerine yansıtmak, daha demokrat, daha ilerici bir tüzüğü yapmak ve partimizin iktidar programının çalışmalarını başlatmak üzere bir araya geldik. İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı’na 81 ilden, tüm ilçelerimizden koşup gelen tüm yol arkadaşlarımız hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz” sözleri ile konuşmasına başladı. Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“OTURDUK, KONUŞTUK, TARTIŞTIK”

“Bundan tam bir yıl önceydi. Altı siyasi parti ittifak halinde girdiğimiz seçimlerde; çok istediğimiz, çok çalıştığımız, çok hak ettiğimiz bir seçimi maalesef kaybettik. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra toplumda siyasetten uzaklaşmaya ve büyük bir umutsuzluk dalgasına dönüşen bir ruh hali vardı. Hepimiz gözlerine baktık, gençlerin gözündeki fer sönmüştü. Büyüklerimizin omuzları düşmüştü. Yaşlılarımız, ‘Türkiye’de iktidar göremeyecek miyiz?’ derken, gençler, ‘biz bu ülkede hayal kuramayacak mıyız? Artık bu ülkede yaşayamayacak mıyız?’ diye bizden hesap soruyordu. Oturduk, konuştuk, tartıştık. Hep birlikte bir yol açmak, yeni bir yol almak için yola çıktık. Artık hiçbir şey olmamış gibi davranamazdık, davranmadık. Ve büyük bir değişimi gerekli görerek, şunu söyledik, ‘Cumhuriyet Halk Partisi değişecek, Türkiye değişecek.’ Cumhuriyet Halk Partisi kurultayları, bizim kurultaylarımız, liderlerden talimat alan kurultaylar değildir. Bizim kurultaylarımız, liderlere, kadrolara, talimat verirler, görev verirler. Değişim Kurultayımızın açılışını 4 Eylül’de, geçtiğimiz günlerde hep birlikte Sivas’ta yaptık. Sivas Kongresi, bizim Atatürk’ün tespitiyle ilk kongremizdir, ilk kurultayımızdır. Sivas Kongresi bizlere, mandayı ve himayeyi reddetme, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme ve yeni bir ülke, yeni bir demokrasi kurma görevi vermiştir. 1972 kurultayı Bülent Ecevit’i Genel Başkan seçmiş, ona ve kadrolarına partimizi işçilerle, üretenlerle, ezilenlerle, hak arayanlarla buluşturma, sosyal demokrasiyi iktidar yapma görevi vermiştir. Bu görevi kurultaydan aldılar ve 1970’lerde girdikleri dört seçimden ikisi genel, ikisi yerel, dört seçimden de partimizi birinci parti olarak çıkarmayı başardılar. Geçen yıl 4-5 Kasım kurultayımız ise bizlere, önce yerel seçimlerde ardından genel seçimlerde partimizi birinci yapma, iktidar yapma görevini vermiştir. Kurultayımızın hemen ardından; yaş ortalaması 43 olan, gençlerle tecrübeyi bir araya getirdiğimiz Parti Meclisimizle çalışmaya başladık. Yaş ortalaması 46 olan bir Merkez Yönetim Kurulu oluşturduk. İki kurulun da yaş ortalaması benden düşüktür. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum. İki kurulun da siyaset tecrübeleri, akademik tecrübeleri ve yaşları benden yüksek ve fevkalade değerli isimler vardır. Onlarla birlikte olmanın da güvenini duyuyorum. İdari MYK ve Gölge Kabine adında iki yapıdan oluşan 24 kişilik bir Merkez Yönetim Kurulu belirledik. Tüm bakanlıklara denk, onları takip edecek, politika üretecek, kadın-erkek eşit temsiline dayalı bir Gölge Kabine oluşturduk. Gölge Kabine, iktidarda bulunan partinin Kabinedeki tüm bakanlarının karşısına; onları izleyecek, eleştirecek, doğru yönlendirmelerde bulunacak ve millete dönüp, ‘Biz olsak böyle değil, böyle yapardık, bu sorunları yaşamazdık. Biz geldiğimizde bizim yol haritamız, siyasetimiz budur” diyecek bakanlardan oluşuyor.”

“KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMASIN”

“Malum, Sayın Erdoğan’ın kabinesi 17 bakan ve bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 18 kişiden oluşmaktadır. Biz de her birisine karşı görevlendirmelerimizi yaptık. Aramızda bir fark var. Sayın Erdoğan’ın 18 kişilik kabinesinde bir tek kadın vardır ve aileden sorumludur. Yani o kıymetli bakanımıza da ‘Sen aileden sorumlusun, aileyle ilgileneceksin’ demekte, AK Parti’deki, Türkiye’deki tüm kadın siyasetçilere ve açık söylemek lazım ki aslında az da oylarını almadığı, çok sayıda kadına şunu demektedir, ‘Sizin yeriniz ailedir, evdir, çocuk büyütmek, engelliye bakmaktır. Siz dış politikadan anlamazsınız, içişleri sizin işiniz değildir. Kültür sanata biz bakacağız, ekonomiyi biz yöneteceğiz. Bu ülkede yerel yönetimlerle ilgili bir karar alınacaksa onu da biz alacağız, bir hak ihlali iddia ediliyorsa ona da biz yanıt vereceğiz. Adliyeyi de biz yöneteceğiz, Mülkiye’yi de biz yöneteceğiz.’ Ama asla ve asla unuttukları ve bizim unutmamamız gereken bir şey var ki, bu ülkenin kuruluş kodlarında, bu ülkenin kurucu kadrolarının zihinlerinde bu yoktu. Bu olsaydı, şu anda dünyanın ileri gitmiş demokrasisiyle övünen ülkeleri ağzına alamazken, Latife Hanım yanında, kadın haklarının konuşulması. O ülkeler 40 yıl bekleyecekken kadına önce yerel, sonra genel seçimlerde seçme seçilme hakkının, o olanağın tanınması ve hem toplum yaşamına hem siyaset yaşamında kadınların önünün açılması belki bugün ülkeyi yönetenler idrak edemez ama bu ülkenin kuruluş kodlarında, kurucu kadrolarında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en ilerici bakış açısında vardı. Bunun bilinciyle Cumhuriyet Halk Partisi bugünkü Gölge Kabine’sinde olduğu gibi yarın kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneteceği kabinesinde de eşit temsile, kadın erkek eşitliğine yer verecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

“GEREĞİNİ YAPTIM”

“Aktif bir dış politika yürütmeye söz verdik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden başlayarak, Bosna Hersek, Romanya, Fransa, Almanya, İspanya başta olmak üzere, bu 10 ayda, 10 yurtdışı seyahatte partimizin uluslararası ilişkilerini geliştirmeye, güçlendirmeye, köklendirmeye gayret sarf ettik. İspanya’da yapılan Sosyalist Enternasyonal Toplantısı’nda, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in başkanlık ettiği Sosyalist Enternasyonal’in Başkan Yardımcılığı görevine seçildim. ‘Türkiye’de Ana Muhalefet partisiyiz ama yurtdışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz’ söylemini her fırsatta ifade ettim, tekrar ettim ve gereğini yaptım. Tüm yurtdışı temaslarımızda, ekibimizle birlikte Türkiye’nin menfaatlerini savunduk, Gazze’deki zulmü gündeme getirdik. Gazze’deki zulme karşı 120 siyasi akrabamızı -ki bunların 24 tanesi yönettikleri ülkede iktidardadırlar- onlara İsrail zulmüne karşı Filistin’in yanında durmalarını, Filistin’i tanımalarını yazdığım mektupla bildirdim, bu talepte bulundum. Ayrıca gerek Alman Sosyal Demokratların kongresinde, gerek Avrupa Sosyalist Partisi’nin Başkanlar Divanı toplantılarında, gerekse yurtdışında önümde bulduğum her kürsüde, elime aldığım her mikrofonda Filistin davasını, Filistin’in haklı davasını savundum. Çünkü Filistin’in haklı davasını savunmak Yaser Arafat’la Bülent Ecevit’in kurduğu ilişki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1970’lerden beri gelen tutarlı, kararlı, dirayetli tutumunu sahiplenmektir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Filistin davasını sahiplenmektir.”

“YANLARINDA DURDUK, DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

“‘Sivil toplumla, sendikalarla, meslek örgütleriyle daha çok temas kuran bir Cumhuriyet Halk Partisi olmalı’ demiştik. İşçi temsilcileriyle, işçi sendikalarıyla, işveren temsilcileriyle daha çok temas ettik. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun ‘Vergide Adalet’ eylemine İstanbul’dan Ankara’ya kadar yürüdükleri her ilde örgütlerimizle eşlik ettik, Ankara’da karşıladık ve ben ve bütün yöneticilerim mitinge kadar DİSK’e eşlik edip o önemli mitingi birlikte gerçekleştirdik. 1 Mayıs’ta işçi örgütlerinin yanında olduk. Nerede bir sivil toplum örgütü, nerede bir meslek kuruluşu sesini yükseltiyorsa, o sesi ilk biz duyduk, o sese ilk biz ses verdik, yanlarında durduk, durmaya da devam edeceğiz. Bunun karşılığında bu süreç, bu örgütlerle Cumhuriyet Halk Partisi arasında var olan ilişkileri çok daha kuvvetlendirdi ve farklı platformlar geliştirerek bir araya geldik, onlara güç verdik, onlardan güç aldık. Onlar da; Eğitim Mitingimize, Emekli Mitingimize, Emek Mitingimize ve yurdun dört bir yanında yaptığımız vatandaşımızın sesini duyduğumuz, duyurduğumuz mitinglerimize geldiler, katıldılar, katkı sağladılar. Yerel seçimler yaklaşırken ve araştırmalarda partimizin ivme yakaladığı ortaya çıkmışken, morallerimizi ve birliğimizi bozmak isteyenler oldu. Sözüm bu Meclis’ten dışarı. Partimizin yerel seçimlerdeki başarısızlığı üzerinden kendilerine kariyer hesabı yapmaya heves edenler oldu. Karşımızdaki iktidarın gayeleriyle paralel olan bu çabalara, ‘Biz bunların hiçbirini bu örgütte görmedik ki, bir damla alın terlerini bu partiye damlatmamışlar ki her zaman karşımızda olmuş, alay etmişler, şimdi gelmiş Cumhuriyet Halk Partili oluvermişler’ diyerek o klavye şövalyelerini, o Twitter kahramanlarını ve partimizi paçasından aşağı çekmeye çalışanları o çukurda bıraktık, yolumuza baktık. Ancak önümüzde iki risk vardı. İktidarın Cumhuriyet Halk Partisi’yle tartışma, kavga etme, gerilme ve kutuplaştırma siyasetini bir taktik ve strateji olarak sürdürdüğünü ve artırarak devam ettirmek istediğini hep beraber gördük. Bunlara karşı kulak asmadık. Dedik ki, ‘Sizinle kavga etmeyeceğiz. Bir kavga edeceksek emekli için edeceğiz, emekçi için edeceğiz, çiftçiler, esnaflar için, öğrenciler için, gençler için, yoksullar için edeceğiz. Ama sizin suni gündeminizin peşine takılmayacak, bu seçimi yerel seçim olmaktan çıkarmayacak, bu seçimdeki birbirinden kıymetli belediye başkan adaylarımızın kendilerini ifade etmelerinin, daha önceki dönemde yaptıkları muhteşem işlerin gölgelenmesine asla izin vermeyecek, burada bir kavgaya girişip de yerelde bir kutuplaşma yaratarak son derece liyakatli, son derece yetenekli, birbirinden temiz, pırıl pırıl belediye başkan adaylarımızın, sizinkilerle kantara çıkmasından duyduğunuz endişeyi görmezden gelmeyeceğiz’ dedik. Böyle yaptık ve asla ve asla onların suni gündeminin peşine takılmadık, hakaretlerini duymadık, hak etseler dahi cevaplarını vermedik. Ya sonraya bıraktık, ya tamamen unuttuk. İkinci tehlike ise eski dostlarımızın benzer yaklaşımları oldu. Öyle şeyler duyduk ki orada verilecek cevap, aslında oluşturmaya çalıştığımız ittifak siyasetinin ve özellikle Türkiye İttifakı’nın temellerini bombalamaya yönelikti. Görmedik, duymadık, çok sıkıştığımızda, çok zorlandığımızda cevap verdik, ‘Canınız sağ olsun’ dedik. Başka hiçbir şey söylemedik.”

“TÜRKİYE İTTİFAKI’NIN BİLEŞENLERİ İLE BİRLİKTE ELDE ETTİK”

“Partimiz 2018, 2019 ve 2023 seçimlerine ittifakla gitti. 2024’ün de ittifaksız kazanılmayacağına inananlar çoktu. Bize, “Oturun anlaşın, ittifaksız kaybedersiniz” diyorlardı. ‘Daha çok zorlayın, ittifak olmazsa felaket geliyor’ diyorlardı. İttifakı reddeden parti olmadık. Sırf ittifakı reddeden parti olmadığımız gibi ittifak arayışlarıyla ilgili üzerimize ne düşüyorsa yaptık. Bunun milletimiz tarafından görünür olmasını da sağladık. Ama sırf ittifak yapmak için olmayacak tavizler vermedik. Olmayacak tekliflere ‘evet’ demedik. Bu örgütün hakkını, bu milletin hakkını veya herhangi bir belediye başkanımızın hakkını kimseye yedirmedik. Biz ittifakın partilerle değil, milletin kendisiyle yapılması gerektiğini gördük. Partilerle yapılamayacağını, bu zorlamanın sonuç almayacağını, alsa da sonunda bir felaket yaratma noktasına savrulacağını gördük. O yüzden milletin kendisiyle yapılacak bir ittifakın çok daha kıymetli olduğuna inandık, seçmenlerimizi de inandırdık. Renklerini ay yıldızlı al bayrağımızdan alan Türkiye İttifakı’nı hep birlikte meydan meydan büyüttük. Biz ‘Türkiye İttifakı’ dedik, Rize’de Rize İttifakı’nı duyduk. Biz ‘Türkiye İttifakı’ dedik, Aydın’da Aydın İttifakı’nı duyduk. Sinop’ta, Mersin’de, Ankara’da, Antalya’da, İstanbul’da herkes şehirlerin ittifakını, Türkiye İttifakını ve bu ittifakı oluşturanların gerçek vatanseverler olduğunu; vatanına, milletine, bayrağına bağlı, Türk Milli Takımı kazanınca birlikte sevinen, Filenin Sultanları şampiyon olunca İstiklal Marşı’nı birlikte söyleyen, hatta ağlamaktan söyleyemeyenlerin ittifakı, Türkiye İttifakı oldu, o ittifakı hep birlikte sahiplendik, hep birlikte büyüttük. Bu büyük başarıyı biz tek başımıza değil, milletimizle birlikte Türkiye İttifakı’nın bileşenleriyle birlikte elde ettik.”

“KADINLARIN, GENÇLERİN, BİLİMİN GÜCÜ”

“Yerel seçimlerde adaylarımızı belirlerken üç güce inandık. Kadınların gücü, gençlerin gücü ve bilimin gücü. Önseçim talep eden hiçbir örgütümüzün talebini geri çevirmedik. ‘890 noktada ön seçim yapılabilir’ diye örgütlerimize bildirimde bulunduk. 199 noktada önseçim yaptık. 106 mitingde sadece ve sadece halkın gündemini konuştuk. Emeklileri, emekçileri, çiftçileri ve başka ülkelerde hayal kurmaya mecbur bırakılan gençleri anlattık. Tüm bu mücadelenin sonunda, ittifakla girilen son üç seçimden daha yüksek bir oya ulaştık. Yedi bölgede 412 belediye kazandık. 47 yıl sonra partimizi yüzde 38 oyla birinci parti yaptık. Bugün şunu gururla söylüyorum ve her birinizin her yerde tekrarlamasını istiyorum ki, ‘Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin Birinci Partisi.’ Millet, 31 Mart’ta Türkiye’de yeni bir siyasi iklim yarattı. Ve bizlere ağır bir sorumluluk yükledi, tarihi bir kredi açtı. Şüphesiz bu kredi geçmişte harcadıklarını kapat diye, ya da al da harca diye verilen bir tüketici kredisi değildir, tüketilmemelidir. Bu kredi, bir yatırım kredisidir. Seçmen, Türkiye’nin geleceğine ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin geleceğine yatırım yapmıştır. Seçmen Cumhuriyet Halk Partisi’ne dünyadaki birçok devletten büyük şehirlerimizin ekonomilerini emanet etmiş, ‘Yönettiniz, memnunuz, yeniden yönetiniz’ demiştir. Pek çok şehri ise, pek çok büyükşehiri ise bize ‘Artık bıktık, biraz da Cumhuriyet Halk Partisi yönetsin. Adil, çalışkan, dürüst, şeffaf CHP Belediyeciliği benim kentime de gelsin’ diye bize emanet etmiştir. Bu yüzden bizim 412 kıymetli belediye başkanımızın, başta büyükşehir belediye başkanlarımız olmak üzere, her birinin cebindeki, elindeki, çantasındaki anahtar, ne belediyenin kapısının, ne kasasının, ne şehrin altın anahtarıdır. Ellerindeki anahtar Cumhuriyetin ikinci yüzyılında partimizi iktidar yapacak olan anahtardır. Onlara inanıyoruz, güveniyoruz. Biz yerel seçimleri, sokağın sesini duyarak kazandık. Kaybettiğimiz bir seçimden sonra sokaktaki gencin gözünün ferinden yola çıkanlar, sokağın sesini duymadan siyaset yapamazlardı. Yerel seçimlerde sokak ne diyorsa onu dinledik, anketlere güvendik. 355 bin tekil anketle başkan belirledik. 355 bin tekil anketle önce memnuniyet anketleri yaptık, memnuniyetin riskli olduğu yerlerde adaylara anket yaptık, adayları belirledik. Ardından 255 bin anketle adayları sahada takip ettik. Seçimlerine bir ay kala, 10 gün kala adaylarımıza durumlarını mahalle mahalle, cinsiyetlere göre, yaş gruplarına göre, seçmenin kendini tanımlamasına göre hangi seçmen grubunda ne durumda olduğunu, nerede daha fazla zaman kaybetmemesini, nereye kendini daha iyi ifade etmesi gerektiğini gösteren, yönlendirici ve tamamen bilimsel çalışmalarımızı belediye başkanlarımızla, adaylarımızla paylaştık. 31 Mart öncesi bize başarı getiren doğrulara sahip çıktık, yanlışlarımızdan uzak durduk. Geçmişte yüzde 1’in altında ayrılan ölçme, değerlendirme bütçesini bu seçimlerde yüzde 20’ye yakın bir rakamla kullandık.”

“BİR KENARA NOT ETTİK”

“Biraz önce il başkanlarımızın, ‘Madem ki bir yerel seçim zaferi kazanıldı, bu zaferin örgütteki karşılığı yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısıdır’ diye hepsinin imzasıyla önerilen ve oy birliği ile bu göreve seçilen Gökan Zeybek başta olmak üzere, Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız şahsında tüm il ve ilçe başkanlarımıza, Genel Sekreterimiz şahsında merkezi ve yereldeki tüm örgütlenmemize ve kendi alanlarında hiçbir noktayı boş bırakmadan büyük bir gayretle çalışan genel başkan yardımcılarımıza ve çok kısıtlı bir bütçeyi çok efektif bir biçimde kullanan değerli Saymanımıza, bu büyük başarıya yapmış oldukları katkılar için yürekten teşekkür ediyorum. Sağolsunlar, varolsunlar. Ayrıca bu seçimde aday gösterilip parti değiştirenler, eskisi gibi başka partilerde yer alıp da bize seçim kaybettirecek potansiyeli yakalayamadılar. Bu konuda Seçim ve Hukuk İşleri’nin, bir partiden aday olan bir kişinin aday gösterilmediğinde başka partiye geçmesi durumuna yönelik, kanundaki yasakların arkasından dolanılmasına büyük bir dirayet ve emekle engel olması bu başarıda çok kıymetlidir. Bu seçimde aday gösterilmediği halde, ertesi sabah seçim bütçesini, aday gösterilen arkadaşına teslim edenler, giydirdiği aracını sabah erken saatte ‘Benim resmimi sök, başkanınkini tak’ deyip kendi kişisel aracıyla 60 gün kampanya yapanlar oldu. Geçmişten bugüne bu örgüte emek veren, ihanet etmeyen ve kişisel beklentileri boşa çıksa da o dakika partililik bilinciyle partiye sahip çıkan, aday gösterilmeyen ama adaydan çok çalışan bu partinin gerçek kahramanlarına da bu salondan kocaman bir alkış gönderiyoruz. Aday gösterilmeyince televizyonlara konuşanlar, aday gösterilmeyince istifa edip gidenler, partide kalıp da soğuk yapanlar, belediye başkan adayının yanına varmayanlar tarihteki yerini aldılar. Ama bu partiyi bırakıp, bağımsız olarak başka bir yere gidip, oradan adaylaşıp, bizim partimize seçim kaybettirip, AK Parti’nin kazanmasına katkı sağlamaya çalışanları da bir kenara not etmedik. Artık bizim onlarla işimiz, gücümüz yok. Partiyi 100’üncü yılında, partiyi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, ilk seçimlerinde Türkiye’nin bütün demokratları sahiplenmişken, muhafazakarlarla, milliyetçilerle, Kürtlerle, sosyal demokratlar kucak kucağa bu büyük zafere gidiyorken, kişisel hırslarından dolayı bu partinin karşısında adaylaşanlar, adaylaştıkları yerde kalsınlar. O dönem o hatalar yapılmayacak, bir daha onlar bu partide görev almayacaklardır. Bunu açıkça ifade ediyorum. Ayrıca bu büyük başarıda, Sayın Ekrem İmamoğlu, Sayın Mansur Yavaş, Adana, Mersin, Antalya büyükşehir belediye başkanlarımız belediyelerini AK Parti’den ve MHP’den alıp, o belediyeleri bütün zorluklara, belediye meclis üyesi çoğunluklarının olmamasına rağmen birçoğunun, büyük bir dirayetle, büyük bir cesaretle, partili olduklarını unutmadan sabırla yönettiler. Bu seçimlerde gittiğimizde ‘Nasıl yapacaksınız’ deyince, ‘Onlara bakın’ demek yeterliydi. Ayrıca İzmir’de, Muğla’da, Aydın’da, Eskişehir’de, Tekirdağ’da yıllardır bu bayrağı ellerinde tutan ve bu partiyi bugünlere taşıyan tüm belediye başkanlarımıza ve örgütlerimize yürekten teşekkür ediyoruz. Yeni adayların kıymeti kadar, önceki dönem belediye başkanlığı yapanların başarıları, dirayetleri, cesaretleri hep birlikte yaşamış olduğumuz bu seçim başarısının, bu büyük zaferin en önemli mimarlarıdır. Hepsine yürekten teşekkür ediyorum. Kendilerini bir kez daha tebrik ediyorum.”

“TÜM LİDERLERLE GÖRÜŞTÜM”

“31 Mart sonrası biz milletin sesini duymaya, verdiği mesajı uygulamaya devam etmeliydik, devam ettik. Çünkü biz artık; Cumhur İttifakı’ndan milyonlarca oy alabilen, iktidarından kaygı duyulmayan, milletin hakkının yegâne savunucusu, kazanımlarının güvencesi, iktidarın da tek ve en güçlü seçeneğiydik. Her adımımızı buna göre atmalıydık, buna göre attık. Siyaset sokağın sesini duyma sanatıdır. 1 Nisan’da biz sokağın sesini duyduk. Milletin siyasete bir mesajı vardı. O mesajın en yalın halini duyduk. ‘Birbirinizle kavga etmeyin, toplumu bölmeyin, artık bizi germeyin, benim dertlerimi çözmek için çalışın. Birbirinizle kapışmayın.’ Biz milletin o mesajını pusulamız saydık. Artık kısır kavgalar, şahsi tartışmalar geride kalmalıydı. 31 Mart öncesi düşmediğimiz tuzağa bundan sonra hiçbir zaman düşmemeliydik. Suni gündemler, milletin sesini bastırmaya çalışmak için kurulmuş özel planlar boşa çıkmalıydı. ‘Siyaset masasında sadece halkın sorunları yer tutmalı’ dedik. Bu anlayışla; Ramazan Bayramı’nda Türkiye’nin birinci partisi olmanın sorumluluğuyla, onun özgüveniyle onun omzumuza yüklediği sorumlulukla tüm siyasi partinin liderlerini, 18 genel başkanı teker teker aradım, bayramlaştım. Her biriyle bayramı takip eden süreçte yüz yüze görüşmek üzere anlaştım, randevulaştım. Anıtkabir’de siyasi liderlerin her biriyle, tüm bakanlarla ve Sayın Cumhurbaşkanı ile tokalaştım. Erdoğan’ı partisinde ziyarete gittim. Erdoğan’ın partimize ziyaretinde kendisini Genel Merkezimizde kabul ettim, ağırladım. Tüm liderlerle şu ana kada tamamlayabildiğimiz oranda görüşmeler gerçekleştirdim, gerçekleştirmeye de devam ediyorum. Yaptığım her görüşmede, kurduğum her temasta, kurduğum her cümlede sadece halkın sorunlarını, beklentilerini gündeme getirdim. ‘Millet son seçimlerde size iktidar olma sorumluluğu verdi o zaman emeklinin derdini çözün, çaresi budur’ dedim. ‘Asgari ücrete dört kez zam yapılabilir’ diyordunuz, ‘enflasyon bu noktada, temmuz zammını artık verin’ dedim. ‘Çiftçilerin alın terinin karşılığını verin. Ve ortaya koyacağınız her çözümde biz size Meclis’te destek olmaya hazırız’ dedim. ‘Esnafın faizlerini artırmayın, pandemiden beri gelen kredilere faiz yükseltmek nedir? Esnafa bu zulüm nedir? Bu işten vazgeçin’ dedim. ‘Enflasyon muhasebesinde inat etmeyin, sürdürmeyin. Boşu boşuna kazanılmamış paradan vergi almaya çalışmayın’ dedim. ‘Hasta hükümlü paşaları, 28 Şubat sürecindeki paşaları Adli Tıp raporlarına rağmen içerde tutmayın, zulmü sürdürmeyin, onları tahliye edin’ dedim. Gezi tutuklularının uğradığı haksızlıkları birer birer anlattım. Tayfun Kahraman’ın yaptığı görüşmeden çıkışta darbe çağrısı değil, ‘Ağaçları kesmeyecekler, Topçu Kışlasını dikmeyecekler, Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkıp AVM yapmayacaklar, mahkeme kararını bekleyecekler. O kötü bile gelse referandum yapacaklar, artık Gezi Parkı’nı boşaltmayı takdirlerinize sunuyorum sunuyorum’ dediği ifadelerden darbe çıkmayacağını okudum, söyledim, evrakları teslim ettim. Gerek Bakırköy Kadın Cezaevinde yatan, gerek Silivri’de yatan toplam beş kişi ama hepimiz yerine yatan Gezi tutuklularının masumiyetini de bunların içinden Can Atalay’ın AYM kararına rağmen serbest bırakılmamasının, yemin edememesinin Meclis’e ne büyük saygısızlık olduğunu da AİHM kararlarına uymadığınızda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde saat sorsanız cevap alamadığınızı, yemek yerken masanıza misafir bulamadığınızı, 75 yıl önce kurduğumuz konseyden bu sebeplerle koparıldığımızı örnekleri ile tane tane anlattım. Ayrıca Emine Şenyaşar’a, -Adalet Bakanlığı’nın önünde gözyaşı döküyordu şimdi Meclis’te- randevu verilmesini, dinlenmesini, o ananın yüreğindeki yangının söndürülemeyecek bile olsa hafifletilmesini söyledim. Ayşe Ateş’i, bir siyasi parti Ankara’nın ortasında Sinan Ateş’in cenazesini, kanını yerde bırakmış olabilir ama eşi var Ayşe Ateş, iki küçük kızı var, ‘Onlara randevu verin, dinleyin, adalet duygusunu zedelemeyin. Bu millet Ayşe Ateş’i kardeşi bildi, o kardeşe siz de randevu verin’ dedim. Vatandaşın hizmet beklediği belediyelerimizin elini kolunu bağlamaya çalışmanın bu milletten döneceğini, belediyelerimizin imzada bekleyen yurt dışı kredilerini, imzada bekleyen bir takım onaylarını teker teker söyledim. Tüm bu süreçleri şeffaflıkla halkımızla paylaştım.”

“HALKIN BU SÜRECE TEVECCÜHÜ ORTAYA ÇIKTI”

“Yanımda hazır bulunan büyükelçimizin tuttuğu notları, bir sonraki genel başkanımıza teslim edilmek üzere partimizin kasasına, partinin kurumsal hafızasında yer almak üzere sayın Genel Sekreterimize satırı satırına tutulmuş notları teslim ettim. ‘Normalleşme’ dediğimiz sürece önce birileri ‘yumuşama’ dediler. Ancak bir süre sonra onlar da normalleşmeyi kullanmaya başladılar. Halkın bu sürece olan teveccühü tüm araştırmalarda ortaya çıktı, çıkmaya devam ediyor. Çünkü normali budur. Bizi o masalara oturtan milletin ta kendisidir. Millet, ‘Gidin hakkımı arayın, ben Türkiye’de bir denge kurdum. Siz de o dengeyi kurun, size oy verdim diye beni pişman etmeyin’ demiştir. Siyaset yıllardır normalinden saptığı için milletin sıkıntıları çözümsüz kalmıştır. Bu yoksul millete, bu aç millete, işsizlere, güvencesizlere, ‘Biliyorum açsın, işsizsin güvencesizsin, geleceğinden endişelisin ama tehlike büyük, benim arkama geçmelisin’ diyen basit siyaset bozulmuştur. ‘Oyu bana vermelisin çünkü bayrağı indirecekler, oyu bana vermelisin ezanı dindirecekler, oyu bana vermelisin vatanı böldürecekler’ diyenlere ay yıldızlı al bayraktan rengini alan Türkiye İttifakıyla, hakları verilmeyip de Cumhuriyet Halk Partisi’nden yardım isteyen Diyanet İşleri mensuplarının, yani ‘susturacaklar’ dediği ezanı okuyanın promosyon hakkını, özlük hakkını da savunarak, ‘böldürecekler’ dedikleri vatana bir bütün halinde sahip çıkarak ve bu ülkenin kurucu partisi, birinci partisi olmanın sorumluluğu ile ne milliyetçiliğimizi ne başka bir değerimizi bu sonradan görmelere sorgulatmayarak özgüvenli bir siyasetle yürüdük, yürüyoruz, yürümeye devam edeceğiz.”

“GÜÇLÜ BİR İRADEYE İHTİYAÇ VAR”

“Ancak bu süre içinde iktidar tarafından aynı samimiyeti ilk başlarda olumlu bir kaç adım atılmaya çalışılsa da iktidar tarafında da muhalefet tarafında da normalleşmiş bir Türkiye’de kendisine yer olmadığını düşünenlerin saldırıları, süreci belli noktalarda aksaklığa, akamete, sıkıntıya uğratmıştır. Yaptığımız görüşme, ne AK Parti ile ittifak görüşmesi ne Cumhur İttifakı’nı iltihak görüşmesidir. Yapılan görüşmeler, milletin derdini, tasasını ifade etme, çözüm önerilerini sunma, bu müzakereden sonuç alınamazsa mücadele etme ve millete bunu açıkça gösterme sürecidir. Bunun dışında bir tutum içinde ne biz oluruz ne de siyasi rakiplerimizin böyle bir isteği olduğunu da düşünmüyorum. Ama çeşitli toplantılarda, ‘Bu ülkenin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı var’ diyenlere, ‘Evet var, mevcut anayasaya uyarsanız yeni Anayasa’yı konuşabilirsiniz ama bundan altı yıl önce yapısı gereği her doğana yapılması gerekirken Erdoğan’a yapılmış bir Anayasa’ya bugün Erdoğan bile uymuyorsa şimdi yeni Anayasa konuşmanın değil o yeni Anayasayı yapacak yeni bir Meclis ve ona güçlü irade koyacak, kuvvetler ayrılığına inanan, birbirinin işine karışmayan, güçlü bir yönetici iradeye ihtiyaç var. Onun da zamanı Cumhuriyet Halk Partisi iktidarıdır’ demekten de geriye durmadık. Yine de burada tarihsel tutarlılık açısından şunu ifade ederim ki, yarın bir sihirli değnek bu iktidarın başına değerse, yarın sabahtan itibaren bütün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyarlarsa, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyarlarsa, kuvvetler ayrılığını, başta yürütmenin Meclis üzerindeki tahakkümü ve yürütmenin yargı üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırırlarsa bu konuda geçmişteki hatalarını telafi eder, yeni yanlışlar yapmazlarsa o zaman Cumhuriyet Halk Partisi yeni bir anayasa söylemine bir kez daha kulak kabartabilir. Ama Gezi tutukluları içerde yatıyorken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin binlerce kararı uygulanmıyorken, Meclis’teki ne el kaldırılacağına iktidar grubu Grup Başkanvekilinden, Grup Başkanvekili Saray’daki üst vekilinden talimat alarak hareket ediyorsa, çıkarılan her bir kanun bakanlıkları bırakın Saray’ın odalarında, kurullarında konuşuluyorsa burada ne demokrasiden ne anayasadan ne de yeni bir anayasa yapmaktan bahsedilebilemez. Biz milletin verdiği sorumluluğun gereğini yaptık. Ancak bu süre içinde olumlu birkaç adımdan sonra bir baktık ki 1 Mayıs’ta yeniden Taksim’i kapattılar. Taksim’i 1 Mayıs’ta yeniden işçilere kapattılar. Anayasa Mahkemesi’nin kapı gibi kararına rağmen. AYM kararına rağmen Can Atalay’ı içeride tutmaya devam ettiler. Asgari ücrete zam yapmadılar, emekliye hakkını vermediler. Çiftçileri düşük taban fiyatlara, maliyetin altındaki taban fiyatlara mahkûm ettiler. Halkın iradesini yok sayan kayyum politikasını ısrarla sürdürdüler. Atanmayan öğretmenin sorunundan, müfredata kadar hayvan hakları yasasından, depremzedelerin sıkıntılarına kadar tüm konularda, kendi bildiklerini okumaya, yanlışta ısrar etmeye devam ettiler. Milletin beklentilerini, kendi ittifaklarının iç çekişmelerine kurban ettiler. ‘Türkiye’de anormal bir şey yoktur’ diyecek kadar çıldırdılar ve birbirlerini hizaya sokmak için bu cümleyi kullandılar. Bunların kendilerine de Türkiye’ye de hiçbir faydası olmadığını görmediler. ‘Normalleşme CHP’ye yarıyor’ kaygısına kapılıp şimdi sertleşmek, kavga etmek yani eski Türkiye’lerine dönmek istiyorlar. Kusura bakmasınlar, eski Türkiye, onların dönemindeki eski Türkiye geride kalmıştır. Biz ne yaptıklarını görüyoruz ve biz oyuna gelmeyeceğiz. Biz, cesaret isteyen bu doğru yolda yürümeye devam edeceğiz. Bizi bu süreçte en çok üzen ise toplumun satın aldığı, bize oy vermeye eli gitmeyenlerin önyargılarının kırıldığı, Cumhur İttifakı’nı iç çekişmelere götüren bu süreç üzerinden aldığımız haksız eleştiriler oldu. O eleştirileri yapanlar, kısır kavgaların fayda getireceğine inanıyorlarsa, yanlıştır. Kutuplaşmanın konforuna kapılıyorlarsa, haksızlıktır. Belki bilmeden istemeden iktidara can suyu verecek bir sürece alet oluyorlarsa, dikkatli olmalılardır. Çünkü bu partinin bir lideri, bir yönetimi, yönetimi ile birlikte 81 ilinde ve tüm ilçelerinde eşgüdüm halinde olan güçlü bir örgütü ve iktidar olmaya dair verilmiş bir kararı vardır. Twitter’dan, sosyal medyadan, çeşitli mecralardan bu sürecin baltalanmasına, partinin yeniden geriye düşürülmesine asla izin vermeyeceğiz. Kavga ve kutuplaşma iktidarın son çaresidir.”

“120 BİN EMEKLİMİZ MEYDANDAYDI”

“İstemeden bu oyuna alet olanlara bir şey demiyorum ama bilerek isteyerek bunu yapmak, partiye kötülüktür budan uzak durmalarını temenni ediyorum. Çünkü yapmamız gereken, toplumla birleşe birleşe iktidara yürümektir. Yolumuz, iktidar yoludur. Bu yolda hep birlikte kararlılık ve sabırla yürüyoruz. Müzakere ve mücadele ediyoruz dedik. Bu süreci bir mücadele yoksunluğuna bağlayanlar oldu. Ancak biz yerel seçimlerden sonra bu ülkede daha önce görülmemiş, yapılmamış bir şeyi yaptık. İstanbul’da Eğitim Mitingi ile başladık, Ankara’da 10 bin lira ile geçinemeyen 100 binin üzerinde emeklimizle kucaklaştık. Ankara’daki emekli mitingini, Kocaeli Gebze’deki emekçi mitingimiz takip etti. Ankara’da meydanda emekliler vardı, bütün Türkiye gördü. Bir takım yandaş basının kameramanlarının, fotoğraflarının CHP’li gençleri çekeceğim, mitingi boşa düşüreceğim umudu meydanda 120 bin kere boşa düştü. Çünkü 120 bin emeklimiz o meydandaydı. Gebze’de emekçiler, işçiler meydanları doldurmuştu. Meydanları dolduran DİSK, Türk-İş ve Hak-İş’in örgütlü sendikalarına ve üyelerine o gün eylemi yapan partinin siyasi kimliğinden bağımsız hak arayışına destek verenlere destek olmaya geldikleri için ayrıca teşekkür ediyorum. Ayrıca Rize’de Sayın Erdoğan’ın memleketinde çay fiyatı açıklandığında büyük infial oluştu. 19 lira maliyeti olan çaya 17 lira verdiler. Oraya gitmeye ben karar vermedim. Artvin’den Sakarya’ya kadar yedi il başkanımız ıslak imzasıyla Rize’de çay mitingi istediler. Gittik, hiçbir siyasinin dolduramadığı bir meydanı tıka basa doldurduk. Ardından buğday fiyatı açıklandı. 8 lira 25 kuruşluk fiyat 9 lira 25 kuruş oldu. İflasa, icraya sürüklendiler. Adana’da Zeydan Başkanı ziyaretimiz Adana çiftçilerinin bunu mitinge dönüştürmesine büyükşehir önünde vesile oldu. Ardından Hayrabolu’dan aldığımız davetle, on binlerce çiftçiyle birlikte, yüzlerce traktörle onların sesini duyurduk. Giresun’da fındık, Gaziantep’te fıstık, memleketim Manisa’da hangi birine karar veremediler tarım mitingi yaptık. Sadece iktidarı eleştirmedik, çözümlerimizi tek tek sıraladık. Çünkü iktidara yürüyen parti demek, tüm sorunları doğru tespit eden ve doğru çözümleri üreten parti demektir. Biz iktidarın tek ve en güçlü seçeneğiyiz. İktidara yürüyen parti, eski ezberlerle muhalefet yapmaz, yapamaz. İktidara yürüyen parti demek, bir yandan vatandaşı harekete geçirmek, bir yandan iktidarı müzakereye mecbur bırakmaktır. Bir vizyon önermeye, yeni bir gelecek önermeye görevli olan parti iktidara aday olan partidir. İktidar başarısız olursa geliriz, biz iktidar olursak diye beklersek daha çok bekleriz. Bunun için CHP bugün burada ikinci yüzyıl değişim kurultayımıza tüzüğümüzü değiştirmek, iktidar programımızın yazımının güçlü şekilde başlatmak üzere toplanmıştır.”

“UMUTLAR BOŞA ÇIKMADI”

“10 ay önceki kurultayımızda bir değişim yaşandı ancak o kurultayda da açıkça ifade etmiştim. Biz değişimi kişilere indirgeyecek olursak bu hem haksızlıktır, hem vefasızlıktır. O yüzden değişimi kişilerin, kurulların değişiminden ibaret görmemeliyiz. Görmedik. Görmeyeceğiz. Bu değişimin altını doldurmamız gerekiyor demiştik. Yerel seçimlerde partinin yönetim mimarisi, partideki yönetim anlayışında yaptığımız değişiklikler bakidir, mevcuttur. Korunacaktır. Yazılacaktır. Ancak bugün değişimin altını doldurmak için tam anlamıyla hem tüzüğümüzü, hem programımızı ele alacağımız, tüm görüşlere açık olacağımız, demokrasiyi, özgüveni merkeze oturtacağımız, bilimselliğe sıkı sıkı sarılacağımız, dünyayı göreceğimiz, Türkiye’yi gezip dinleyeceğimiz bir süreci hep birlikte olgunlaştırmak durumundayız. Biz de bu kurultayı bu maksatla, bu anlayışla 4 Eylül günü Sivas’a o büyük tarihi referansı yaparak, 9 Eylül günü kuruluş yıldönümümüze kadar zengin bir içerikle ve sizlerin katkılarıyla hep söylediğimiz, hep özlediğimiz, kavganın ve tartışmanın değil, indir kaldırın değil, konuşmanın, anlaşmanın, birlikte üretmenin ve doğruya birlikte ulaşmanın umuduyla gerçekleştirdik. Haziruna baktığımda da bu umutlarımızın boşa çıkmadığını memnuniyetle teyit ediyorum.

“BÜYÜK BİR HAKSIZLIĞA UĞRADIK”

10 ay önceki kurultayımızda bir tüzük değişikliği teklifi vardı. Daha doğrusu Kasım ayının sonunda kurultay, tüzük kurultayı yapılacağı Sayın Genel Başkanımız tarafından ifade edilmişti. Ben de o tüzük kurultayını yapacağımızı, hem Sayın Genel Başkanımızın önerilerini sahiplendiğimizi, hem de kendi önerilerimizi içine dercederek, değişikli Kasım ayının sonunda gerçekleştireceğimize söz vermiştim. Lakin, kurultayın ertesi günü gittiğimde, partinin değerli avukatlarını çağırdığımda öyle bir tüzük kurultayının o tarihte yapılmasının hukuken olanaklı olmadığını öğrendim. Bir Parti Meclisi kararı alınmamış, bu karar gazetede yayınlanmamış, ilan edilmemişti. Bu durumu daha önceki yöneticilerimize danıştığımda bunu teyit ettiler. Eğer bir karar alınacaksa, bunu yeni yönetimin yetkisine bırakmak için tercih ettiklerini söylediler. Hak verdik ancak büyük bir haksızlığa uğradık. Çünkü tüzük kurultayı yapmaya verilmiş bir söz ama yapmaya bir olanaksızlık vardı. Parti Meclisini hemen toplayıp, bir karar alıp, en kısa sürede işlemleri tamamlayıp, ilanı yayımlasak Aralık ayının ortasını geçen günlerde, üçüncü haftasında bir tüzük kurultayı yapmak ancak mümkün olabiliyordu. Bu durumda il başkanlarımıza, İstanbul, İzmir ve Ankara il başkanlarımızdan başlayarak kurduğumuz bir telefon trafiği, bir olağanüstü il başkanları toplantısını zaruri kıldı. O toplantıyı gerçekleştirdik. 81 il başkanımız oybirliği ile şunu söylediler, bu kurultayın sözünü siz verdiniz ve biz erteliyoruz. Çünkü dediğiniz gün yapılamıyor. Başka partiler aday belirlerken, sahaya çıkarken, kampanya yaparken CHP kendi içine dönüp tüzük yaparsa, bunu seçmene anlatamayız ve telafi edilemeyecek zararlara uğrarız. Kendilerinin verdiği bu kararı parti meclisini olağanüstü toplantıya çağırdım ve götürdüm. Parti meclisi tarafından da benimsendi. Ancak o gün söz verdik. Dedik ki 4 Eylül’de başlayan, 9 Eylül günü biten, hem tüzüğü tartışacağımız hem program değişimini başlatacağımız bir büyük değişimi 4-9 Eylül 2024 tarihinde gerçekleştirmek üzere tüzük kurultayımızı o tarihte toplayacağız. Kurultayda verilen söz bugün tutulmaktadır. Bugün buraya bunun için toplandık. Hepinizi bir kez daha saygı ile selamlıyorum arkadaşlar.”

“30 BİN GÖRÜŞ ALDIK”

“Bütün delegelerimizin bilmesini istediğim bir şey var. Tüzük yapmak anayasa yapmak gibi bir iştir. Eğer tüzüğü yapıyorsanız, tüzüğü kendinize uyduramazsınız. Bu, birisinin anayasayı kendisine uydurması ya da lafı açık söyleyelim, her doğana değil Erdoğan’a anayasa yapılmasından farklı olmaz. Tüzük bir kişinin taahhüdü de olamaz, taslağı da olamaz. Tüzük bir ortak mutabakat, örgütsel mutabakat işidir. Bunun için ilk önce 4-9 Eylül kararını aldığımız kasım ayından itibaren yazışmalara başladık. Ama fiilen 15 Nisan’dan itibaren mahallelerden, illerden, ilçelerden yaptıkları toplantıların sonuçlarında ortaya çıkan önerileri topladık. İlk önce internet üzerinden 9 bin, daha sonra demokratik dijital katılım yöntemiyle 21 bin, 30 bin görüşü alıp, teker teker elleçledik. Raporladık. Tüzük komisyonumuzun değerlendirmesine sunduk. Dünyadaki 20’ye yakın tüzüğü, sosyal demokrat partilerin tüzüklerini inceleyen, bize uygun yönlerini alan, öneren bir taslağa sahip olduk ve bir diğerine de birazdan değineceğim şekilde çalışmalara katkı sağlamasını sağladık. 81 il başkanının birer kişi görevlendirmesi gerekiyordu. 74’ü bizzat kendileri geldiler. Emek verdiler. 7 arkadaşımız kimi kurultay delegesi olmadıkları için, kimi de kendileri ve ailelerinin özel sebeplerinden bu kadar uzun zaman ayıramayacakları için birer yardımcısını görevlendirdiler. Bu komisyon Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Gül Çiftçi’nin başkanlığında toplandı. Komisyona Meclis’ten de iki arkadaşımız görevlendirilecekti, bunlardan birini bir önceki dönem Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynel Emre olmasını ben talep ettim. Kendisi kabul etti ve halef, selef bir arada oturdular. Zeynel kardeşimiz geçmişte de incelediği yurtdışı tüzükleri de dahil olmak üzere Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte görev yaptıklarında örgütlerden gelen bilgiler, edindiği raporlar, kendi çalışmaları, akademik çalışmalarından oluşan müktesebatı ile birlikte tüzük komisyonumuza tüm aşamalarında fevkalade müsbet katkı yaptı. Bu sürece katkı koyan il başkanlarımız, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimize ve MYK üyelerimize bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Tüzük komisyonu, çalışmalarını dün akşam üstü saatlerinde tamamladı. Orada da söyledim. Burada da söylemek isterim. Bu tüzük ne Özgür Özel’in tüzüğüdür… İçinde taahhütlerimiz, siyasi partiler kanunun yarattığı olanaksızlıklar mümkün olduğu kadar aşılıp ama pek çok noktada da o zorluklar yaşanıyor, dışında taahhütlerimiz bu tüzüğün içine derc edilmiştir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun taahhütleri tüzüğün içine konmuştur. Sayın Zeynel Emre bu sürece liderlik etmiştir. Ayrıca Sayın Genel Başkanımızı geçtiğimiz pazar günü Sayın Mansur Yavaş ve Ankara il başkanımızla birlikte ziyaret edip tüzük üzerinde ayrıntılı bilgilendirme tarafımdan yapılmış, dün son hali kendisine mail olarak yollanmış, teyit alınmış ve üzerinde bir öneri, düzeltilmesi gereken nokta varsa kendisinin onu bana ileteceği de kendileri tarafından ifade edilmiştir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu dışındaki önceki genel başkanlarımız, eksik olmasınlar. Sayın Murat Karayalçın, Sayın Hikmet Çetin ve Sayın Altan Öymen, seçildiğim günden bugüne nereye birlikte gitmek partiye güç katacaksa, Kıbrıs demediler Kıbrıs’a, İstanbul İş Bankasının açılışının yüzüncü yılı demediler oraya. Her davetimize icabet ettiler ve katkı sağladılar. Geçtiğimiz hafta İstanbul İl Başkanımızla birlikte üç genel başkanımızla İstanbul’da yaptığımız bir toplantıda da tüzük hakkında ayrıntılı kendilerine bilgilendirmede bulunup, çok kıymetli önerilerini alıp tüzük komisyonuna aktardık. Bu tüzük ne benimdir, ne Kemal Beyindir, ne önceki genel başkanların, ne il başkanlarının, ne Zeynel Beyin ve Gül Hanımın, bu tüzük kapsayıcılığı bakımından bütün komisyon eliyle bu örgütümüzündür. Ortaya çıkan metnin dün akşamüstü saatlerinde, birçok karalama ki hepsinin boş olduğu ortaya çıktı. Birçok yalan beyan, şükür hepsinin gerçeği ortaya çıktı. Birçok korku yayma, örgütümüz ve il başkanlarımız şahittir ki korkulacak değil övünülecek bir metin ortaya çıktı. Tüzük Komisyonunda oybirliği ile kabul edilmiştir.”

“OY BİRLİĞİ İLE GEÇEN TÜZÜK”

“Ben tüzük komisyonumuzun Türkiye’nin dört bir yanına, iktidar partisinin tek umudu, ‘Bunlar tüzük yaparken yine birbirlerine girecekler, bakın ondan sonra neler olacak? Bu millet bunlara devletin emanet edilmeyeceğini Congresium'da görürsünüz’ diyenler, dün akşam büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Oybirliği ile geçen tüzük bugün buradadır. Bu tüzük ne bana güvenoyudur, ne geçmesi beni güçlendirir, ne geçmemesi beni zayıflatır. Bu tüzük geçince hiç kimse kaybetmez, bu örgüt kazanır. Ben bu tüzüğün herhangi bir maddesinin ya da bütününün bu örgüt tarafından sahiplenilmemesi durumunu, bu örgüt açısından son derece ‘sorunlu’ demeyim ama kaygı verici bulurum. O yüzden bundan önce yürütülen demokratik tartışmaların, birazdan oluşturulacak tüzük komisyonunda da burada yapılacak görüşmeler sırasında da bütün bir özgürlükle tartışılması ve Türkiye’ye örnek olacak bir müzakere sürecinden sonra, bu salondan birilerinin beklentisinin aksine güle oynaya, el ele, hep beraber işin kolay tarafını başarmış, esas zor tarafına yani Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi belirleyeceğimiz program kurultayına adım atmak üzere, bugün akşam bu salondan hep beraber omuz omuza çıkacağımızı biliyorum, umuyorum. Bunun için sizlere güveniyorum. Bu süreci her birinize ayrı ayrı emanet ediyorum.”

“TAKDİR GENEL KURULUN OLACAKTIR”

“Biz ekranları kapattığımızda içeride konuşurken, dışarıda birileri istismar etmesin diye birkaç hususa değinip, kamuoyunun merakını tatmin etmek adına şunu söyleyeyim. Yazıldı, çizildi, ‘Dönem sınırı bugünden başlıyormuş, daha üç dönem milletvekillikleri mümkünmüş, efendim beş dönem yapan daha sekiz dönem yapacakmış.’ Öyle bir şey yok. Bu komisyon dönem sınırını iki seçim önceye çekmiştir, bu komisyon mevcut milletvekillerine bir dönem, önceki dönemki milletvekillerine iki dönemlik milletvekilliği yapılmış saymıştır. Bundan sonraki süreç için tüm milletvekillerine ki buradan açıkça söyleyelim kamuoyunda tartışılan, yıpratılan, bu partide dünya kadar emeği olan, bu dönem ya da geçmiş dönemdeki değerli yöneticilerimizin hiçbiri için değil ama sadece bu partide, buçuklu dönemlerle dönemleri hızla doldurulmuş genç yaşındaki birkaç arkadaşımız için belki bir dönem daha aday olma imkanı teklif edilmektedir. Takdir Genel Kurulun olacaktır. Ancak ‘Şunu yazalım’ dediler. Çok ince bir davranış gösterdiler. Dediler ki, ‘Yazalım ve CHP parlamenter demokrasiye inanan, güçlü parlamentoyu savunan bir partidir. Genel başkanının milletvekili olmaması doğru bir durum değildir. Partiyi güçsüzleştirir.’ Bunun için hiç olmazsa genel başkanlar için muafiyet maddesi yazmayı önerdiler. Teşekkür ettim, reddettim. Ben, 2015 yılında yapılan ön seçime kadar bir milletvekiliydim, çalışan bir milletvekiliydim, gayret eden bir milletvekiliydim. Bu gayretlerim Manisa’da oy kullanan 13 bin üyenin 11 bin 650’si tarafından takdir edilip, yüzde 86 ile tüm zamanların rekorunu kırdıktan sonra ben Cumhuriyet Halk Partisi’nde Grup Başkanvekili de oldum, Cumhuriyet Halk Partisi’nde Grup Başkanı da oldum. Bugün Genel Başkan da oldum. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nde Genel Başkanı, genel başkan yardımcıları ya da bilinen isimleri, kamuoyunca bilinen isimleri bir şehre giderken elde bayrak saatlerce beklenen, yağmur altında dinlenen, güneş altında sabırla desteklenilen isimleri, kendi memleketlerinden ya da herhangi bir seçim bölgesinden ön seçimle çıkma kaygıları varsa, zaten o kişi de bitmiştir, o parti de bitmiştir. Genel Başkan dahil, hepiniz ön seçime gireceğiz, milletvekili olmak isteyenler örgütten onay ve destek alacaklar.”

“BENİM DE SAHİPLENDİĞİN NET TUTUM”

“Onun dışında bugüne kadar ne kadar saçma sapan, partiyi tartıştıran söylem varsa, hepsi oluşan metin ile çökmüştür. Bu metin basıldı, dağıtıldı. Bu metin hepimizin daha iyisini bu örgüt yapana kadar Türkiye’de ortaya çıkarılmış en demokratik parti tüzüğü olarak hepimizin övünç kaynağı olmaya namzettir, adaydır. Burada açık söyleyeyim. ‘Hiçbir maddeyi ben istiyorum geçecek, şöyle olacak, böyle olacak’ demeyi kendime de size de yakıştırmam. Ama bir maddeyi hepinize emanet etmek istiyorum. O da gençlik ve kadın kotasıdır. Burada dünya kadar spekülasyon yapılıyor. Bu konuyu bizzat açıklamayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadına seçme ve seçilme hakkını sağlayana kadar gösterdiği gayreti, kendime vasiyet bilerek bu maddeden ben bahsetmek istiyorum. Bugün yüzde 33 kadın kotası vardır. Uygulamada sorunlar vardır. Ancak bunun uygulanması noktasında partimizin hem önceki Kadın Kolları Genel Başkanı’nın, hem mevcut Kadın Kolları Genel Başkanı’nın, Türkiye kadın hareketiyle birlikte, kadın örgütlerimizin tam desteğiyle eşit temsil noktasında ortaya koydukları yoğun bir emek, önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘Bir kadın devrimi yapacağız, eşit temsil getiriyorum’ diye ortaya koyduğu örnek bir irade ve benim de sahiplendiğim net bir tutum var. Ancak örgütün zorluklarını, sürecin zorluklarını bilerek, kadın kotasını tüzüğümüzde yüzde 50 eşit temsil olarak ve adını artık zaten yazdığı gibi ‘Kadın değil cinsiyet kotası’ diyerek, ümit ederiz ki bir gün bu kota erkekleri de koruyacak. Ve bu cinsiyet kotasını yüzde 50 yazıyoruz. Ancak yürürlülük maddesinde bunun ilk kurultayda 35, bugün 33. Bir sonrakinde 40, bir sonrakinde 45, bir sonrasında 50 olacak şekilde bir geçiş süreci tarif ediyoruz. Bu süreç, örgüt denetiminde yaptığımız ön seçimlerde de 35-40-45-50 olarak gidecek. Birilerinin korktuğu gibi, ‘Efendim çok az kadın var. Erkeğe göre çok fazla imkan bulacaklar’ olmayacak. Ama önümüzdeki dört kurultayda eşit temsili yakalayacak irade de ortaya konacaktır. Ayrıca gençlik kotası bugüne kadar 35 yaşına kadar yüzde 20 uygulanmışken, bir ara bunu ikiye bölme ve 10-10 uygulama tartışmaları vardı. Çünkü hep gençlik kotası, 28-29 yaşındaki arkadaşlarımıza uygulanıyor, maalesef 20’li yaşlarının ortalarında ve daha öncesinde olan arkadaşlarımız yer bulamıyordu. Şimdi bu kotayı 18-25 yaş için 10, 25-40 yaş için yani artık doğumla beklenen yaş uzadığı için, insan ömrü uzadığı için, eğitim süreleri yüksek lisanslar uzadığı için 35-40 yaşındakileri de ikinci bir çağ kotasına alarak ve oraya da şu anda 10, ilk kongrede 15, bir sonrasında 20 kota uygulayarak, söz verilen bir devrimi hep birlikte gerçekleştirmeyi istiyoruz. Bu madde, bugün için hemen bir sonuç doğuracak madde değildir. Bu madde uygulandıkça kadınları partiye çekecek, yer buldukça daha fazlasını getirecek ve her aşamanın sonunda, bundan 10 sonra artık eşit temsilin yerleştiği bir madde olacaktır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin önerdiği yöntem de budur. Cumhuriyet Halk Partisi rakiplerinden kadına duyduğu saygı ile pozitif ayrışmak durumundadır. Gençlere açtığı alanla pozitif ayrışmak durumundadır. Bu maddeyi her birinize emanet ediyorum. Eğer bu maddede gençlerin önünü açarsak, kadınların önünü açarsak ikinci bir dalga yaşanacak. Bakın yerel seçimlerde 10 olan kadın belediye başkan sayımızı yüzde 340 ile 34’e çıkardık. Genç belediye başkan sayımızda tarifsiz artışlar oldu. Ne oldu? Her hafta sunum yapılıyor. 9 bin üye geliyor, 7 bin 200’ü genç ve kadın üyeler arkadaşlar. Parti gençlere, kadınlara bir adım attığında onlar partiye bin adım atmaya başladılar. Onun için bu süreci gerçekten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tutumunu kendime ve size vasiyet sayarak, kadın ve gençlik kotasını sizlere emanet ediyorum.”

“GENEL BAŞKAN İMZA TOPLAMAYACAK”

“Bir diğer husus da şu. Kamuoyunda çok tartışıldı. Yüzde beş imza ile aday oluyor ya genel başkanlar, il başkanları da yüzde 10’la. Bunu 15’e çıkarıyormuşuz. Bunu yazdılar, çizdiler. Televizyon kanallarında tartıştılar. İlk günden beri düşüncem oydu, önerdim ve taslakta yer aldı. Genel Başkan’ın imza toplaması, genel başkanlarımızın haberi olmaksızın, etrafında onları onlardan çok sevenler tarafından, örgüt ve delege üzerine bir baskıya, sonra da toplanan imzalardan az oy alınınca parti delegesinin ahlakını sorgulamaya dönüşecek kadar hadsiz sürece dönüşüyor. Önerimi kabul ettiler, teşekkür ediyorum. Mevcut genel başkan imza toplamaz, toplayamaz. Talebi halinde adaydır. 60 tane parti meclisi üyesi olan, 130 tane milletvekili olan genel başkan, 60 imza toplayacağım diye 1300 delegeyi imza verme süreciyle muhatap etmek yerine, mevcut genel başkan talebi halinde adaydır. Diğer adaylar yüzde beş imza toplarlar. Yüzde 10’dan çoğunu toplayamazlar. Divan yüzde 5’ten az, yüzde 10’dan çok imza kabul edemez. Bu adımı atmak suretiyle artık delegemiz ve örgütümüzün üzerindeki imza toplama baskısını, iki kıymetli adayın, iki kıramayacağı temsilcisini memleketinde ağırlayıp da ona mı versem, buna mı versem, ona da vermiştim, mahcup olmuştum tartışmalarını, genel başkanlarımızı bu işe muhtaç ve kurultay delegelerimizi sanki gayri ahlaki bir tutum takınabilecek kişiler gibi gösteren bu haksız süreci sonuna kadar tarihe gömüyoruz. Ayrıca il başkanları için de yüzde 10 olan imza sürüyor ama divana yüzde 15’ten fazla imza teslim edemeyecekler. Yani 600 delegenin 500’ünün imzasını aldım, bitti bu iş, havasıyla bir kongre yaşamayacağız. Daha çok adayımız olacak. Adaylıkların önündeki tüm engelleri kaldıracağız.”

“KATKINIZI BEKLİYOR OLACAĞIZ”

“Yavaş yavaş sözlerimin sonuna gelirken, yarından itibaren iktidar programına evrilecek parti programımızın değişim çalışmalarına başlayacağız. Programımızı toplumun değişen beklentilerine, dünyada değişen koşullara göre yenilemek durumundayız. Bu toplantıya sizlerin dışında Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı sıfatımla davet ettiğim, Sosyalist Enternasyonal’in yüksek düzey toplantıda yani BM yüksek düzey toplantısına da hazırlık yapmakla mükellef, ilerici komitesi de burada olacak. Süreçte Sayın Selin Sayek Böke üzerinden tüzüğümüze katkıları oldu. Yarın dört ana grupta, 25’ten fazla masada, 80’den fazla konunun tartışıldığı noktalarda onlar da belli masalarda bizlere katkı sağlayacaklar. Sizler demokratik dijital katılım yöntemiyle yüzde 80’iniz masalarınızı o yöntemle seçtiniz. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Parti programımız şekillendirilebilirken demokrasi ve adalet, sosyal refah, kapsayıcı kalkınma, dış politika, ulusal güvenlik konu başlıklarında büyük masalarda, büyük ana başlıklarda çok sayıda masada katkınızı bekliyor olacağız. Bu sürecin sonundan şöyle çıkacağız. Bu iki günü geçirip, buradan çıktığımızda programa ne yazacağımızı değil, bu program yazılırken neleri tartışmamız gerektiğini, nasıl tartışmamız gerektiğini, açıkçası bu işin usulünü tartışacağız. Çerçevesini tartışacağız. Yol ve yöntemini tartışacağız. Buradan çıkıp Anadolu ve Trakya’ya açılacağız. Gitmemiz gereken yer dünyadaki iyi örneklere gidip, bakıp gelecekler. Araştırması gereken akademisyenler bizler için gerekli araştırmaları yapacaklar. Sizlerden ki bu istekleriniz de sorulacak. Oluşacak heyetler, 81 başlık altında bu millet bizden ne bekliyor? CHP iktidarında ne görmek, ne görmemek istiyor? Nasıl bir iktidar, devlet ve millet ilişkisi, özgürlükler, adalet noktasında CHP’nin birikimlerinin hem sosyal yaşama hem de ekonomiye nasıl katısının olacağının görünür hale getirilmesi, bu ülkenin ekonomisini nasıl yöneteceğiz, bu ülkenin afet yönetimini nasıl yapacağız, dış politika ne olacak, tarımda kime ne söylüyor, ne vaat ediyoruz? Bunların hepsini 81 ilde, çok sayıda heyetimizle, yüzlerce ilçede halkımızla tartışacağız. Bu insanların, bu acılı insanların, bu yokluk ve sefalet içindeki umutsuz insanların sadece geçtiğimiz seçim sonucuyla değil gelecek seçime doğru yürüyüşümüzle de umudu olacağız. Bunu sağlamak için bugünden itibaren ortaya çıkarılacak bu yol haritasına fevkalade önem veriyorum.”

“EMEKLİLERİMİZE SESLENİYORUM”

“Birkaç konuya daha değinerek sözlerimi tamamlamam gerekirse. Biz ömrünü ülkemize adayan, bu memleket için yıllarca alın teri döken emeklilerimiz, emekli yılı ilan edilen bu sene açlığa ve sefalete terk edildiler. Bu iktidar geldiğinde emeklilerin aldığı en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücret düzeyindeydi, bugün 0,7 asgari ücret düzeyindedir. Bu iktidar 10 bin lira emekli maaşını layık gördüğünde ben çıkıp da yerel seçimlerde kaba siyaset yapmayacağım, sizin derdinizi anlatacağım deyip genel merkezimizde ağırladığımız 600 emeklinin yüreklendirmesiyle yola çıkıp, ilk mitinglerde yüzde 20 emekliye, son mitinglerde neredeyse yüzde 70 emekliye konuşmuş bir süreci hep birlikte yaşadık. O emekliler en düşük emekli maaşıyla sekiz çeyrek altın alırken bugün 12 bin 500 liraya çıkarılan maaşla üç çeyrek altın alabiliyorlar. Beş çeyrek altınları bu iktidar tarafından ellerinde, ceplerinden alınmış durumda. Geçen yıl asgari ücrete dört kez zam yapabiliriz diyenler, seçim geçince verdikleri sözü unuttular. Bu sene asgari ücreti 17 bin lirada bıraktılar. Bu emeklilere, yani 12 bin 500 liraya mahkum bırakılmış emeklilerimize sesleniyorum. Elbette katlanılması zordur ama vardır bir çaresi. Emekçilere, 17 bin liraya geçin, çocuk okut, kira öde, karınlarını doyur, evi ısıt, okulda okut diyenlere diyorum ki sesinizi duyuyoruz. Vardır bir çaresi, kurucu Cumhurbaşkanımızın milletin efendisi dediği, birlerinin, ‘al ananı da git’ dediği çiftçilerimiz geçinemiyoruz diye feryat figan içindeler. Türkiye’nin dört bir yanında ayağa kalkmış durumdalar. Gübrenin çuvalı bin 600 liradan 3 bin liraya çıkmışken, 8 bin 200 liralık buğdayı 9 bin 200 lira yapıyorlar. İlaç 340 liradan 600 liraya çıkmışken, fıstık geçen seneki fiyattan satılıyor. Mazot 24 liradan 45 lira olmuşken fındığı bugünkü açıklanan fiyattan satıp, fındık üreticisinin geçinmesini bekliyorlar. İşçi ücretleri iki kat artmışken, sulama maliyetleri üç kat artmışken, Türkiye’deki pamuk üreticisinin, narenciye üreticisinin derdini görmezden geliyorlar. Rize’deki hemşerileri bile 19 bin lira maliyeti olan çayın 17 bin lira olduğundan dolayı Sayın Erdoğan’a açıkça isyan ediyorlar. Tüm çiftçilere söylüyoruz, ‘Sesinizi duyuyoruz, hak veriyoruz, derdinizi görüyoruz ama var bir çaresi.’ Bugün yedi bölge, 81 ilde yakasının rengi ne olursa olsun; mavi yakalıların, beyaz yakalıların, gri yakalıların iki yakası bir araya gelmiyor. Madende de olsa, fabrikada da olsa, plazada da olsa emekçiler tarihinin en ağır koşullarında sömürülüyorlar. Onlara da diyoruz ki, Elbette sesinizi duyuyoruz. Bunun da var bir çaresi.”

“EN ZENGİN YÜZDE 20, VARLIKLARIN 81’İNİ, EN FAKİR YÜZDE 20 SADECE YÜZDE 0,5’İNİ ALIYOR”

“En zengin yüzde 20 bütün varlıkların yüzde 81’ini alırken, en yoksul yüzde 20 sadece yüzde 0,5’i alıyor. Tekrar ediyorum, duymayan duysun, görmeyen görsün. Yarın sayfasında yer vermemeyi düşünen varsa, benim dediğim başka şeyleri bıraksın, bunu yazsın. Bu ülkede en zengin yüzde 20 bütün varlıkların yüzde 80’ini, en yoksul yüzde 20 yüzde 0,5’ini alıyor. Hepinizin sesinizi duyuyoruz. Var bir çaresi. Kimsenin kalitesinden memnun olmadığı eğitim sistemi, en çok da bu iktidara oy veren anneleri üzüyor. Öğretmenlerin beş ayrı kategoriye ayrılmasını da eğitimde fırsat eşitliğinin yok sayılmasını da asgari ücretin altına denk gelen maaşlara mahkum edilen özel okul öğretmenlerinin feryatlarını da biliyoruz, görüyoruz, Türkiye’nin dört bir yanında eğitim maratonları ile konuşuyoruz. Tüm sorunları biliyoruz. Ama var bir çaresi. Adalet ve Kalkınma Partisi, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti sunumundan vazgeçti. Randevuya erişim aylar sonrasına, gittiğinizde tahlile erişim aylar sonrasına, MR’a erişim aylar sonrasına. Ve her bir girişim için fiyat farkı. İlaca fiyat farkı, muayene farkı, toplam dokuz çeşit para hastanede, eczanede, maaşlardan kesiliyor. Bundan vatandaşımız rahatsızlık duyuyor, inim inim inliyor. Bu sorunları biliyoruz, var bir çaresi.”

“SAYIN İMAMOĞLU’NUN TUTUMU, PARTİMİZİN TUTUMUDUR”

“31 Mart seçimlerinden henüz beş ay geçmemişken Hakkari Belediyesi’ne kayyum atayanların, ülkenin demokrasine ne yapmaya çalıştığını biliyoruz. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak Manisalılar belediye başkanı seçebiliyorken, Osmaniyeliler belediye başkanı seçebiliyorken, Rizeliler belediye başkanı seçebiliyorken, Hakkarililerin belediye başkanı seçememesini, kayyum uygulamalarını sonuna kadar kınıyorum. Bundan sonra da ilkinde olduğu gibi her denemede sonuna kadar karşı olacağımıza ve mücadeleyi yükselteceğimize buradan söz veriyorum. Bir yandan biz iktidara yürürken birileri yürüyüşümüzü, bu yürüyüşteki kararlılığı görüyorlar. Ve bunun için artık tamamen kendilerine aparat ettikleri yargı eliyle siyaseti dizayn etmeye çalışıyorlar. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda iki önemli gelişme yaşadık. Birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun uzun süredir bekletilen, karar bağlanmayan dosyası üzerinden maksatlı, çirkin bilgi sızdırmalarıyla Türkiye’deki siyaseti dizayn etme çalışmalarıdır. Sayın Ekrem İmamoğlu, bu çabalara karşı kendi duruşunu en kararlı, en net bir şekilde ifade etmiştir. Partinin Genel Başkanı sıfatıyla bütün il başkanlarımızın, ilçe başkanlarımızın, kurultay delegelerimizin huzurunda 1 milyon 460 bin üyemizin hepsinin adına hep bir ağızdan ifade ediyorum ki Sayın İmamoğlu’nun tutumu partimizin tutumudur. Cumhuriyet Halk Partisi, Ekrem İmamoğlu’nun yanındadır. İstanbul’un sevgilisi, partimizin gözdesini kimsenin kem gözlerine emanet etmeyiz, kimsenin insafına bırakmayız, herkes haddini bilecek.”

“EN YÜKSEK OYU ALDIĞIMIZ YER, GEÇEN SEFER KAYYUM ATADIKLARI URLA’DIR”

“Ayrıca önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na açılan bir davayla, kendisine siyasi yasak getirilmeye, hatta kendisi hapisle tehdit edilmeye çalışılmaktadır. Burada kendilerine, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir şehit cenazesinde kurdukları kumpasla üzerine yollanan vahşi güruh, kendisini linç etmeye çalışırken nasıl durduğunu, Şavşat’ta PKK kurşunu bir askerimizi şehit, birin kör ederken o kirpi geldiğinde araçtan kirpiye geçerkenki duruşunu, ayrıca Meclis’te uğradığı saldırılardan, sosyal medyada kendisine yapılan her türlü linç girişimine karşı 13 yıl boyunca takındığı tutumu, Kemal Beyden örnekler yetmediyse Ecevit’e, ‘Bu mitingi yapma suikasta uğrayacaksın’ deyince, ‘Ölmek için en uygun yer’ deyip otobüsün üstüne çıkışını, yine Sayın Deniz Baykal ile Altın Öymen’in birilerinin dizleri titrerken, bu partinin birisi bakanı, birisi o dönemde milletvekili, daha sonra genel başkanı olacak bu iki kişinin tutuldukları cezaevlerindeki duruşunu, İsmet Paşa’nın, ‘Namuslular da namussuzlar kadar cesaretli olmazsa, bu memleket aydınlığa çıkmaz’ derken ki veciz sözünü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeyi kurtarmak için kendi canını ortaya koyup, ‘Ya istiklal ya ölüm’ deyişini hatırlatmak isterim. Böyle bir parti ile muhatapsınız. Herhangi bir belediye başkanımız; ellerini kollarını bağlıyorsunuz, 300 müfettiş yolluyorsunuz, her türlü haksızlığı yapıyorsunuz. Sonunda ne oluyor? Yalova’da yaptınız ve belediyeyi elimizden aldınız. Millet emaneti bize geri verdi. Nerede bir haksızlık yaptıysanız, örneğin Türkiye’de en yüksek oyu aldığımız yer geçen sefer kayyum atadıkları Urla’dır. İlçeler bazında en yüksek oyu aldığımız ilçedir. Çünkü millet bu tip işlere karşı nasıl cevap vereceğini bilmektedir.”

“HEPİMİZİ BİR ARADA TUTAN ŞEY; VATAN, MİLLET, BAYRAK VE ATATÜRK SEVGİSİDİR”

“O yüzden hangi büyükşehir belediye başkanımız, hangi belediye başkanımıza nasıl bir kumpas kurmaya kalkarsanız kalkın ya da önceki genel başkanımız tehdit etmeye kalkın, Cumhuriyet Halk Partisi bir bütün olarak, kurumsal olarak onların arkasındadır. Bu güç sizin arkanızda olan para babalarına, yandaş müteahhitlere ya da iktidardasınız diye gelip size methiye düzenlere benzemez. Yarım asırdır iktidarda olmayıp bir arada durabilenlerden bahsediyoruz. Bizi bir arada tutan zamk, derz, macun, ne ihaledir, ne tayindir, ne terfidir. Bu salonu ve hepimizi bir arada tutan şey; vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisidir. Bu salonu böyle tanıyın. Siyasette pusulasını millete göre belirleyenler, milletin mesajını doğru okuyanlar kazanmış, bu mesajı almayanlar hep kaybetmiştir. 2019’da çakarlı arabalarla Mehter Marşı çalarak, Boğaz Köprüsü’nde video çekerek, mitil atmaya İstanbul’a gidenlerin ya da İstanbul’a gidip 2019’da ‘Osmanlı tokadını nakşedeceğiz’ diyenlerin demokrasi tokadını yiyip nasıl geri döndüklerini görmüştük. Son seçimlerde Atatürk’ün cepheden haber versin diye kurduğu Anadolu Ajansı’nın, bir ittifakın ajansı, TRT kurumunun bir siyasi partinin televizyonuna dönüşmesinin bizde yarattığı üzüntü, yılgınlığa değil, umuda ve mücadele azmine dönüşmüştü. O gün kürsüde TRT’ye bir sürprizimin olduğunu ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin 47 yıl sonra ekranlarında birinci parti olduğunu göstermiştim.”

“BU MİLLETİN VERECEK BİR CEVABI VAR”

“Şimdi buradan şunu hatırlatmak isteriz ki ne kadar demokrasi dışı çaba içine girerseniz girin. Ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’ne engel olmaya çalışırsanız, çalışın. Borç batağında bıraktığınız belediyelerin bütün borçlarını bize yıkmaya, asla yazı bile yollamadığınız borçlar için haciz uygulamaya, yurtdışından bulduğumuz kredileri durdurtup deprem için kentsel dönüşüme bile engel olmaya, tıkanmış trafik için yapılacak metroya mani olmaya sizin yüzünüz tutabilir. Sizin bunu yaptıracak siyasi ahlakınız olabilir. Ama bu milletin buna verecek bir cevabı var. Onun için TRT gibi ilk seçimin akşamını bekleyeceksiniz. İlk seçimin akşamını. Cumhuriyet Halk Partisi olarak özgüvenli bir Cumhuriyet Halk Partisi’ni hayata geçirdik, devam ediyoruz. Kurucu felsefeye, kurucu ilkelere bağlı, geçmişten aldığı mirasla geleceğe yürüyen, gücünü sadece ve sadece milletten alan, bizatihi milletin partisiyiz. Katılımcı anlayışla kararlar alan, bilime inanan, ilkelerine, örgütüne güvenen bir partiyiz. Kapsayıcı bir partiyiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Partimiz bu ülkedeki tüm toplumsal kesimlerin, dindarların, sekülerlerin, başörtülülerin, başı açıkların, Alevilerin, Sünnilerin, Türklerin, Kürtlerin, işçilerin, işverenlerin, toplumsal kazanımların tek savunucusudur. Partimiz siyaseti normalleştiren, herkesi kapsayan ve sadece toplumun sorunlarını çözmeyi amaç edinen Türkiye’nin partisidir. Partimiz bu ülkenin en güvenli limanıdır. Partimiz güçlü, zengin, adil bir Türkiye’yi, kalkınmacı bir parti olarak vergi adaletini, gelir adaletini, sosyal adaleti, yargı adaletini savunan bir partidir.”

“AB’YE TAM ÜYELİĞİ MÜJDELİYORUZ”

“Partimiz bugün Türkiye’nin önüne yeni bir hikaye koymaktadır. Bu ülkenin rotasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce, bundan 60 yıl önce yaptığımız başvuruyu takip ederek ve bu iktidarın ilk başta söyleyip de ardından havai fişekler atıp da sonradan takiye olduğu anlaşılan o terk ettiği tutumunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu başvuruyu yapmış olan parça olarak sahiplenerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında müjdeliyoruz. Geçtiğimiz Sosyalist Enternasyonel toplantısında 32’si Avrupa ülkesi, toplam 77 siyasi partinin toplantıdaki temsilcilerinin tamamı, bir eksik olmaksızın Cumhuriyet Halk Partisi’nin Avrupa’yla bütünleşme ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefini desteklediklerini ilan etmişlerdir. Biz 4 bin 500 dolarlık milli gelirle, liderlerin güçlü, arabaların lüks, uçak filolarının kalabalık olduğu ülkelerin arasına girmek değil, 54 bin dolarlık milli gelirle liderlerin mütevazi, demokrasinin güçlü, halkın zengin olduğu ülkelerin arasına girmeyi hedeflemekteyiz. Bu hedef, Balkan coğrafyasında ve Türki Cumhuriyetlerle en iyi ilişkileri kurmamızı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan’la -ki tek millet çok devletiz- üstenci, buyurgan bir dille değil, dost ve kardeş bir ülke bağı kurmamıza, diğer yandan Rusya’yla, Çin’le diplomatik ilişkilerimizi güçlendirmeye, işbirlikleri yapmaya engel değildir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi’nin Atasından aldığı miras, gelişmiş ülkeleri yakalamak ve geçmektir. Bunun da yolu güçlü demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve bugünkü adı Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecidir.”

“CHP BİRİNCİ PARTİDİR”

“Bugün sözlerimin sonuna geldiğim bu aşamada, Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı‘ndan, 5 Kasım Kurultayı’nda aldığımız görevi bir an olsun aklımızdan çıkarmadığımızı ifade etmek istiyorum. O görevin ilk aşamasını, yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci parti yaparak hep birlikte başardık. Bu başarı; ne Genel Başkanın, ne yöneticilerin, ne tek başına adayların, ne sadece konjonktürün, ne de sadece örgütündür. Bu başarı hepimizin birden kolektif başarısıdır. Ve bu başarıyı birlik ve beraberlik halinde sürdürerek, tekrarlayarak Cumhuriyet Halk Partisi‘ni bundan sonraki gireceği tüm seçimlerde, özellikle Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk seçiminde, bu anlayışla hep birlikte iktidar yapacağız. Bu yürüyüşümüzde, ‘Durmayan zamlarla ezilen çiftçinin var bir çaresi, hayat pahalılığından bunalmış annelerin var bir çaresi, geçim derdi çeken emeklinin var bir çaresi, geleceğe umutla bakamayan gençlerin var bir çaresi, Türkiye’nin her derdinin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’ diyerek yapacağız. Cumhuriyet Halk Partisi tarihsel haklılık ve tutarlılığı ile son girdiği seçimlerde aldığı sonuçla, dün ve bugün dahil iki saygın araştırma şirketinin açıkladığı, geçen ayki sonuçları dahi aşan anket sonuçlarıyla Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisidir.”

“TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇACAĞIZ”

“Şimdi sizleri Türkiye’nin birinci partisini, Türkiye’nin iktidar partisi yapacak bir Cumhuriyet Halk Partili Cumhurbaşkanını yürütmenin başına getirecek, Meclis’te çoğunluğu sağlayacak, işçilerin, çiftçilerin, emeklilerin, emekçilerin, yoksulların, gençlerin yüzünü güldürecek, iktidarımızı kurmak üzere, önce bugünkü tüzüğümüzü halledip yarından itibaren hep beraber başaracağımız, yol yürüyüşünü tarif edeceğimiz program kurultayı ile birlikte Türkiye’yi ayağa kaldırmaya, partiyi ayağa kaldırmaya ve iktidar olmaya davet ediyorum. İkinci Yüzyılın Değişim Kurultayı, ayağa kalkın ve bu parti iktidar yapın. Ben size güveniyorum, size inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Her derdin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye’nin birinci partisini saygıyla selamlıyorum. Biz başardık, biz başaracağız. Biz başaracağız, Türkiye’nin önünü açacağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları