Silivri'de tutuklu bulunan Tuncay Özkan'ın kızı Nazlıcan Özkan, Ayşe Arman'a konuştu...
Yine Silivri. Yine bir duruşma. Yine hüzünlü bir an. Dün Tuncay Özkan’nın doğum günüydü. 19 yaşındaki kızı Nazlıcan da oradaydı. Babasına hediye olarak bir mektup yazmıştı, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı. İnsanı şaşırtacak kadar olgun bir kız, derin bir hüznü var içine gömdüğü ama çaktırmıyor. Kendini çok iyi ifade ediyor. Çok sevdim. Sizinle de tanıştırmak istedim.
Ne durumdasın?
- Benim halim, memleketin hali gibi. İç açıcı değil yani. Babamı özlüyorum. Sürekli bir hasret. Belki bugün, belki yarın çıkacak. Bir umut. 4 senedir böyle. Yıllar geçtikçe, bunun bireysel bir şey olmadığını daha net görüyorum. Sadece babama değil, içerideki herkese üzülüyorum. Resmen büyüdüm bu
Silivri yollarında...
Hayatını kaç döneme ayırıyorsun? “Babam içeri girmeden önce, babam içeri girdikten sonra” mı?
- Hayatımı dönemlere ayıracak kadar uzun yaşamadım. Henüz 19’um. Ama her zaman babasına aşık bir kızdım, o benim kahramanım. Güzel bir çocukluk geçirdim, o birinci dönemdi diyelim, içeri girdiğinde 15’tim, işte o zaman ilk tokatımı yedim.
Nasıl bir kızdın, nasıl bir kız oldun?
- Ben erken büyümek zorunda kaldım.
Yaşıtlarla yan yana geldiğinde ne oluyor?
- Onları dertleri başka, benimki başka. Onlar, cuma günleri “Hangi cafe’ye gitsek?” diye düşünürken, ben mahkemeye geliyorum. Gerçi arkadaşlarım da alıştı, “Sen de gelsene!” demekten vazgeçtiler, beni Silivri’ye uğurluyorlar.
Bütün bu yaşadıkların sende ne kadar isyan duygusu yaratıyor?
- Çok. Ama isyan ve öfke bana göre kötü değil. Hele haklı bir başkaldırıya neden oluyorsa faydalı bile. Sadece kime, neye isyan edeceğini bilmen gerekiyor.
Sen biliyor musun?
- Biliyorum. İsyanım sisteme. Kişisel bir şeyin peşinde değilim. Bütün bu adaletsizliğe isyan ediyorum. Hukuğun olmadığı bir yer burası.
Babanın bunca yıldır içeride olmasını sen kendine nasıl izah ediyorsun?
- Edemiyorum. Babama 4 yıldır suçu söylenmiyor. 2010’da “Adalet istiyorum!” diye bağırdığı için, mahkemeden atıldı. Ve bir hafta açlık grevi yaptı. 2009’un Aralık ayında babamın bütün savunması bitti. Ama 2012 Ağustos oldu, hala değişen bir şey yok. Burada yaşanan bir trajedi var. “İnsanların hayatından çalıyoruz” gibi bakmıyorlar. Mahkeme başkanı avukatın, “Ne zaman karar vereceksiniz?” sorusu üzerine, “Ne aceleniz var ki!” diyebiliyor. Benim acelem var.
Ben babamı istiyorum. 1418 gündür babamı bekliyorum. Hukuk artık bu mahkemelere de uğrasın diye bekliyorum.
İçeride gördüm, birbirinize çok güzel gülümsüyordunuz...
- Mustafa Abi’nin kitabı var ya, “Gülümsemek direnmektir” diye, hakikaten öyle. Babam da hep gülümser. Bana hiçbir zaman, “Şu gün kavuşacağız” demedi. Umut vermek istemiyor, çünkü beni tanıyor, sonra düşüşlerimin çok sert olduğunu biliyor. Ama bu belirsizlik, bazen kaldıramayacağım seviyelere geliyor.
Peki bu yıllar içinde babandan utandığın oldu mu?
- Olmadı, aksine onunla gurur duydum. “İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay alınıyorsa, beni de alın” diyebilmiş bir adam. Tabii bu davaya şüpheyle bakanlar çok oldu.
Arkadaşlarının tepkisi...
- Hiç beklemediğim arkadaşlarım destek oldu, ama telefonumu açmayan arkadaşlarım da oldu. Dalga geçenler de. İnsanlar acımasız olabiliyor.
Avusturya Lisesi’nde yaşananlar tam olarak neydi?
- İsteyerek, severek girdim. Ama sonra beni okuldan attılar, tasdiknamemi elime verdiler. Bu mesele babamı üzüyor, tekrar konuşup onu üzmek istemiyorum. Bir de babam bütün bu haksızlıkları yaşarken, “Beni de okuldan attılar!” demek bana zül geliyor. Yakıştıramıyorum kendime.
İyi de hangi gerekçeyle attılar?
- Sürekli Silivri’ye görüşe gelmemeden rahatsız oldular.
Okulu ihmal ettiğin için mi?
- Hayır. Devamsızlıktan da kalmadım. Sadece babamla görüşmeye gidiyorum diye. Müdür yardımcısı ağzıyla itiraf etti: “Evet ona böyle bir seçim yapması gerektiğini söyledik: Ya okul ya Silivri.” Sonra bir yalanlama yayınladı, kendi müdür yardımcısıyla çelişti. Bütün bunlar babamı üzüyor, o yüzden daha fazla deşmek istemiyorum.
Şimdi peki?
- İki senedir Pera Güzel Sanatlar Lisesi’ndeyim. Resim bölümünde okuyorum. İnşallah başıma bir şey gelmez, memnunum şu anda.
Bütün bu yaşananlar içinde seni en çok üzen ne?
- Babam bana hep, “Başına ne gelirse gelsin, hayatta olduğum sürece, yarım gün içinde senin yanında olurum, seni her şeyden, herkesten korurum” derdi. Ben bu güvenle büyüdüm. İçeride olmasına rağmen, hala bilirim ki yapar, ihtiyaç duyduğumda yanımda olur. Beni hiç yarı yolda bırakmadı. Ben de ona söz vermiştim, başına bir şey gelmesini engelleyeceğim diye. Ama beceremedim.
Bu ülkeye güvenimi kaybetmek istemiyorum
Nihilist olmak için daha çok gencim
Çok makul ve mantıklı konuşuyorsun. Sence sen ne zaman delireceksin?
- Ben deliyim aslında. Sadece çaktırmıyorum şu anda.
19’dan çok daha büyük biri gibi konuşuyorsun. Psikolojik destek alıyor musun?
- Hayır, almadım. Geçer diye bekliyorum. Bir gün bitecek herhalde.
Kendine dair nasıl planların var, şimdi lise sonsun, sonra...
- Uzun vadeli planlar yapamıyorum. En yakın planım,
Silivri nedeniyle okuldan atılmadan liseyi bitirmek. Sonra da ya hukuk ya sosyal bilimler okumak istiyorum. Kızı avukat olan sanıklar var, onlar çok şanslı, babalarına sarılabiliyorlar. Acayip kıskanıyorum, “Hoop! Sarılmayın o kadar!” diye bağırıyorum.
Geleceğe dair umutların ne durumda?
- Ülkeye güvenimi kaybetmek istemiyorum. Adaletin bir gün buralara da uğrayacağına inanıyorum. Her şey güzel olsun istiyorum. Çünkü nihilist olmak için daha çok gencim.
Sevgilin mevgilin olabiliyor mu? Yoksa böyle bir durumda “Buna da hakkım yok, olmaması mı lazım” diyorsun?
- Öyle demiyorum. Ama yok...
Seni çekecek adam mı yok?
- Çok teşekkürler ya, bu kadar açık olduğun için! (gülüyor) Ama haklısın, yaşadıklarım ağır. Uğraşması gerekir benimle, kim uğraşacak?
“Hayatım babamla birlikte kaydı” diyor musun?
- Ne babamın hayatı kaydı, ne de benim...
Aranızdaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsun?
- Eskiden baba kızdık, arkadaştık, şimdi yol arkadaşı olduk, zulümdaş olduk.
Bensiz 4. doğum günü
Kaçıncı doğum günü?
- Dört oldu. İlk seferinde pasta götürmek istedim. Mümkün olmadığı için, tişörtün arkasına pasta resmi bastırıp gittim. Başımı göğsüne yaslayıp ağlayarak bile kutlayamıyorum doğum gününü çünkü sarılma imkanı yok...
Babana bu yılki sürprizin neydi?
- Gece yarısı uyku tutmadı, ona bir mektup yazdım. Sonra heyecanlandım Zeynep Altıok Akatlı’ya mesaj attım, “Bak bunu yazdım” diye. Zeynep de okuyunca kamuya mal etti, Cumhuriyet’te yayınlanmasına o sebep oldu. Babamın da çok hoşuna gitti.
Sen eğlemeyi kendine haksızlık gibi görüyor musunuz?
- Elbette. İnsan bir süre sonra özgürlüğünden de utanıyor. Yüzüne esen rüzgardan da. Güzel bir yere gidiyorsun, yıldızları görünce, bir yutkunuyorsun. Bir yumruk oluyor boğazında. İlla ki oluyor...
Ayşe Arman-Hürriyet