loading
close
SON DAKİKALAR

Prof. Dr. Bilsay Kuruç: 20. yüzyıla Cumhuriyet sayesinde tutunabildik

Prof. Dr. Bilsay Kuruç: 20. yüzyıla Cumhuriyet sayesinde tutunabildik
Tarih: 27.02.2017 - 13:32
Kategori: Medya

Eski Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Ekonomist Prof. Dr. Bilsay Kuruç: Osmanlı Devleti yatırım yapmayı öğrenemeden battı. İlk yatırım Cumhuriyet döneminde yapıldı.

Eski Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Ekonomist Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Can Ataklı’nın Yazıişleri programına katıldı. Kuruç, Türkiye’nin son 15 yılda 500 milyar dolara yakın faiz ödediğini belirterek, Türkiye’de kullanılabilecek kaynağın yurtdışına aktarıldığını, yurtdışında istihdam yaratılırken yurtiçinde işsizlik yaratıldığını söyledi.

Prof. Kuruç, “Osmanlı Devleti yatırım yapmayı öğrenemeden battı. İlk yatırım Cumhuriyet döneminde yapıldı” dedi.

“Önümüzdeki 30 yılın genç nüfusu Türkiye’nin geleceği için çok önemli” diyen Kuruç, “Türkiye, 21. yüzyıla girecek mi giremeyecek mi bu nüfusa bağlı” diye konuştu.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un açıklamalarından satır başları şöyle:

“1980'den önce Türkiye’nin nasıl yönetileceğine Türkiye’de karar verildi. 24 Ocak’tan sonra dünyadan karar verilmeye başlandı. Süleyman Demirel, ‘70 sente muhtacız’ dedi. Dünya (sermayesi) gelmezse var olamayız’ denildi.

Kararlar Türkiye’de alınacaksa, ekonomik ve sosyal adalet olacaksa özel sektörü de vergilendireceğiz. Başka türlü ekonomi ortaya çıkacak, insanlar dayanışmayı öğrenecek.

“Türkiye son 15 senede 450-500 milyar dolara yakın faiz ödedi”

1980'den itibaren iktidar değişti. Türk siyaseti sağa kaydı. İktidarlar buna göre tanzim edildi ama ekonomik pazar aynıydı. Türkiye, borçlanarak ekonomisini düzenleyecekti. Esas buydu. Kapitalizm borçlandırarak işler. Türkiye kaynaklarını dışarıya aktarmaya başladı. 2000'lerden sonra bu iktidar zamanında doruğuna erişti.

Türkiye son 15 senede 450-500 milyar dolara yakın faiz ödedi. Burada kullanabileceğiz kaynağı yurtdışına aktarıp orada istihdam, burada işsizlik yarattınız. Burada değil orada üretim teşvik edildi. 

Dünya, 'ekonomik kaynak vereceğim ama verdiğim kaynaktan da fazlasını alacağım' dedi. 

Cari açık vardır. Bir de bu açık nereden çıktı dediğimiz hata noksan vardır. Geçen sene bu 12 milyar dolara çıktı, nereden geldi bilmiyoruz. 

“Her kapitalizm borçlandırarak işler”

Dünya Türkiye’ye döviz gönderir ama karşılığında bir şeyler alır. Borç verdiğinde ‘içeride kemer sıkılacak, işçi ücreti düşecek, bütçende bunu göreceğim’ der.

Bu da yetmez, ‘Atatürk zamanında beri yaptığın tesisler var, bunları bana devredeceksin’ der. Kaynağı reel olarak aktarırız. 

Türkiye kaynakları dünya sermayesi tarafından çekilmiştir. 2000'den sonra iktidar mutlaka dünya sermayesinin ekonomi için istediklerini yapmak zorundadır. Bu sayede kaynak bulabilir. Her kapitalizm borçlandırarak işler.
Borçları ödeyebilmek için bir motor lazım. Bunun adı sanayidir. Bize güçlü bir sanayi lazım. Hasılanın yüzde 40’ını sanayiden sağlıyor olmamız lazım. 

Sanayi olmazsa, ‘dünya bana ne münasip görüyorsa o kadar üretirim’ dersen yüzde 40 olması gereken sanayi payı, yüzde 15’te kalıyor. 

“Osmanlı Devleti yatırım yapmayı öğrenemeden battı. İlk yatırım Cumhuriyet döneminde yapıldı”

1923-1938 arası Türkiye, 13 milyonluk bir köylüler ülkesinde kuruldu. Mustafa Kemal, ‘üreten köylü milletin efendisidir’ dedi. ‘Sanayi lazım’ dedi. Bunlar için önce ‘demiryolları yapalım’ dedi. Bu az sayıda insanda, heyecan, inanç, arzu var. ‘Herkese kaynak var’ anlayışıyla bu eserler ortaya çıktı. 

Osmanlı Devleti yatırım yapmayı öğrenemeden battı. Ticaretini gayrimüslimler yaptı. İlk yatırım Cumhuriyet döneminde yapıldı. 1937'de Karabük demir çelik kuruldu. Bu ağır sanayiye geçiştir. 1,5 senede ilk çeliği akıtmıştır. Aynı yıllarda Türkiye tank yaptı, tasarımı yerlidir. Uçak yaptı 1954'e kadar mili savunma o uçakları kullandı, ihraç da etti.

İçeride yapabilecekken uçaktan vazgeçtik. Dünya sermayesi, üretimini ihraç etsin, rakip yaşatmasın eğilimindedir. Siyasi iktidar böyle şekilleniyor. Ekonomiden ayrı iktidar düşünemeyiz.

Bugün ekonomi kırılgan. Bu modelle başka bir siyasi iktidar mümkün değil. Çünkü kaynaklarınız gidiyor. Yeni kadrolar lazım. 

“Gerçek kaynağı kentlere çekip, kentlerde işsiz bıraktık”

Avrupa ülkeleri savaştan sonra, sanayiyi canlandırmak için kırsaldan kente nüfus aldılar. 

Tarımda nüfus İtalya’da 1945- 50’de yüzde 50’dir. 1986’da yüzde 15’e inmiştir. Hem sanayi hem rekabeti öğrendiler. Tarımda da verimlilik arttı. Tarım sanayiye ayak uydurmak zorundandır. Tohumunuzu kendiniz yapacaksınız, 1980’den sonra olduğu gibi ithal etmeyeceksiniz. Türkiye gibi coğrafyası çok zengin bir ülkede tarımın 1950'lerin ortalarından itibaren yüzde 3 gelişmesi trajiktir. Böyle tarım olur mu? Türkiye tarım nüfusunu büyük kentlere gönderdi. Bir ülkenin ana kaynağı insandır, emektir. Herkese mühendis, araştırmacı, teknisyen olmayı öğretebilseydik imalat sanayisi yüzde 1’de kalmazdı. 

Her şeyi hazır alıyor, kendi insanınıza öğretmiyorsunuz. Gerçek kaynağı kentlere çekip, kentlerde işsiz bıraktık. Ne iş olsa yaparım diyenler yarattık. Belediye yasasıyla köyleri mahalle yaptık. 

Dünya parayı veriyor, şirketleriniz borçlanıyor ve yükümlülükleri artıyorsa bunu ödeyemezlerse makas açılıyor. Yurtdışından bu şirketlere kredi verecek olan sermaye Türkiye’deki bankaya diyor ki, ‘tamam borç verelim ama geriye ödeyebilecek mi?’ Kefilim derse banka da borçlanmaya başlıyor. Bu bankaların dışarıdan aldıkları kredileri şirketle verebilmeleri için döviz varlıklarının güçlü olması lazım. Bankaların arkasında Merkez Bankası var. Merkez Bankası ekonomideki bütün rezervlerin iyi idare edilmesini ister. Bankaların rezervi azalıyorsa Merkez Bankası çok zor durumda kalır. 

80 milyonluk genç nüfusa sahip bir ülkeyiz. Dünyada nüfus artışı zayıfladı ama bizde de yavaş yavaş zayıflayacak. Önümüzdeki 30 yılın genç nüfusu Türkiye’nin geleceği için çok önemli. Türkiye, 21. yüzyıla girecek mi giremeyecek mi bu nüfusa bağlı. 

Türkiye, dünyanın güç bakımından değil, irilik bakımından 18. ekonomisi. Sosyal gelişmede 65. sıradayız. Biz kırdan gelen insanlarımızı uygarca, bilimde, teknolojide, yaratıcılıkta, insaniyette yetiştirebilmiş olsaydık bire bir olurdu. Eğitimde düzey ortalama 6 yıl. Rusya gibi ülkelerin ortalama düzeyi 11 yıl. O nüfusu, gerçek kaynağı kullanamamışız.1950'den sonra zayi etmişiz.

Eskiden vasıflı işçiyi devlet yetiştirirdi. Çok kötülenen kamu iktisadi teşebbüsleri, mühendisten ustabaşına kadar herkes devlette yetişirdi. Türkiye 1950'lilerin sonlarında fabrika çağına girdi. İlk işçi sınıfı ortaya çıktı. 1960'larda 70'lerde de işçi sınıfı, emeğe göre ücret talepleri ortaya çıktı. 1980'lerin boşalan kentleri büyük kentlere aktı ve sanayi sınıfı doğmadı.

“20. yüzyıla Cumhuriyet sayesinde tutunabildik”

Önümüzdeki 30 yılın gençleri çok önemli. İnsanlık bilgisi, bilim, sorgulama, felsefe, eşyaların sırrını çözüp yaratma şansı var. Bunu heba edersek Türkiye çıkmaza girecek.

Osmanlı Devleti 19. yılı kaybetmiştir. Rus çarlığı da bitmiştir. Kaybetmişlerdir. Biz 20. yüzyıla Cumhuriyet sayesinde tutunabildik. İlk demiryollarını Osmanlı Devleti’nde Almanlar, İngilizler yaptı. Ray ithalatı yapıldı. Biz bunla yetindik mi, hayır. Ankara Kırıkkale’de MKE’ye, ustabaşı getiriyorlar. Adam ray çekmeyi biliyormuş. ‘Bize de öğret’ diyorlar. 2 senede öğreniyorlar. O zaman Türkiye yılda ortalama 200 km demiryolu yapıyor. Bizim raylar Alman raylarından 4 kat daha dayanıklı çıkıyor. Şimdi hızlı treni biz mi yapıyoruz? 

“Hazindir, 1215'ten geriye dönüyoruz”

21. yüzyılı öğrenmek zorundasınız. 20’nin bilgisi sizi 21'e götürmez.

-Bütçe hakkı 1215 Magna Carta ile düzenleniyor. Kral bütçe hazırlarken yetkiyi Meclis’e devretmek zorunda kalmıştır. Hazindir 1215'ten geriye dönüyoruz. Vergi mükellefi terimi vardır. ABD’de vatandaş ‘ben vergi mükellefiyim’ der ve istediğini söyler. Vergiyi koyana seni denetlerim diyor.
-Kapitalizm demokrasi üretmiyor. Sovyetler dünya sahnesinden çekildikten sonra kapitalizm ‘benim demokrasi üretmeme gerek yok’ dedi. 1990 itibariyle Irak’a ilk saldırı başladı. Bir ülkeye girme, yağma başladı. Yugoslavya, Kafkaslar, Afrika’da neler oldu?
Kapitalizm gelişirken demokrasi projesi yok. 1980'den bu yana yok. Haklarını alabilen insan geleceği sorgular yoksa biat eder. Demokrasi projesi lazım. Sosyal zemini olmayan, çalışan sınıfa sahip çıkmayan, emeği gelecek için değerlendirmeyen demokrasi projesinden bahsedemeyiz."


Vişne Haber Ajansı





ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları