Prof. Dr. Cem Say, Özden Örnek'in anısına 'darbe günlükleri' yalanını yazdı
Prof. Dr. Cem Say, hayatını kaybeden Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Özden Örnek'in ardından darbe günlükleri yalanını yazdı.
Cem Say'ın Odatv'de yayınlanan yazısı şöyle:
Bunları bilmeden bugünü anlayamazsınız
1983’te Batı Almanya’nın ünlü dergisi Stern, Adolf Hitler’in el yazması günlüklerini bulduğunu ve yayınlayacağını duyurdu. Günlükler İngiliz ve Alman tarihçilere inceletilmiş ve gerçek olduklarına dair onay alınmıştı. Duyurudan sonraki birkaç hafta içinde ise bunun bir sahtecilik olayı olduğu kesinleşmiş, günlükleri yazan Konrad Kujau ile Stern’in onları milyonlarca mark ödeyerek satın almasına aracılık eden gazeteci Gerd Heidemann da tutuklanmıştı.
Hayatını kalpazanlıkla kazanan Kujau, yıllar boyunca Hitler’e atfen resimler, şiirler, mektuplar, ve sonra da bir günlük üretmişti. 1981’de Heidemann günlüğün özgünlüğüne inanıp onu Stern için satın almak isteyince Kujau onu önce 27, sonra da 62 günlüğün var olduğuna inandırmış ve iki yıllık süre içinde onları peyderpey yazıp satmıştı. Günlükleri inceleyen İngiliz tarihçi, defterlerin kimyasal testleri geçtiği ve Stern’in günlükleri onca yıldır saklayan kişinin kimliğini bildiği şeklinde yanlış bilgilendirilmiş, Alman tarihçi ise İngiliz’in sözüne güvenmişti. Hatalarını çok geçmeden anlayan iki uzman da “6 defter olsa kuşku duyardık, ama binlerce sayfalık 60 defterin sahtecilerce üretilebileceğini aklımız almadı” demişlerdi.
“Hitler günlükleri”nin foyası Stern’in vaktinde yaptırmadığı düzgün el yazısı, kağıt ve mürekkep analizleri gerçekleştirilince kısa zamanda ortaya çıkmıştı. Dijital ortamda ise bu analizlerin hiç biri söz konusu değildi. 21. yüzyılda sabırlı, vakti bol, ve istihbaratı kuvvetli bir örgüt benzer bir sahteciliği kendi amaçları için yapabilirdi.
PLAN SEMİNERİ
2004 baharında bir gün, Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi de olan Yeni Şafak gazetesi yazarı Alper Görmüş, Gülen hareketinin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda 10-15 kişilik bir akademisyen-gazeteci grubu ile “askerî vesayet ve demokrasi” konusunda düzenlenen bir tartışmaya davet edildi. Bir kaç yıl önce de cemaatin Rusya’daki okullarını gezmeye çağrılmış olan Görmüş bu davete de icabet etti.
Görmüş 4 Kasım 2011’de Taraf gazetesinde bu ilginç toplantıyı anlattığı yazısında katılımcılardan sadece Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın adını verdi. Dediğine göre toplantının “radikal demokrat” atmosferi hepsini etkilemişti:
“Aramızdan biri, belki de askerî vesayeti ortadan kaldırmanın yegâne yolunun, başarısız kalmış bir askerî darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu. Bunun gibi bir sürü fikir, temenni, öneri birbiriyle çarpıştı.”
“Şimdi düşünüyorum da, o toplantıda kimbilir ne notlar tutmuştuk... Yine düşünüyorum, o gün ‘eski Türkiye’nin refleksi bir kez daha canlansaydı ve birileri o ‘meş’ûm’ toplantıyı basıp not defterlerimizi ele geçirseydi... Bilahare o defterleri Hürriyet gazetesine sızdırsaydı... Hürriyet, ‘demokrat geçinen’ profesör ve gazetecilerin gerçekte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı komplo kuran, kin ve nefret kusan hainler olduğunu yazsaydı... Oktay Ekşi, bir ‘alçakları tanıyalım’ yazısı patlatsaydı…”
“DARBE SUNUMLARI”
Yine 2004 baharında Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün masasına nereden gönderildiği bilinmeyen bir CD konuldu. CD kimi silahlı kuvvetler mensuplarınca hazırlanmış izlenimi veren Ayışığı ve Yakamoz adlı darbe planları hakkında birkaç sunum dosyası içeriyordu. Sonraki yıllarda “kasaptaki ete soğan doğramam” sözüyle meşhur olacak olan Özkök gayet temkinli bir insandı. Ne yapabileceğini düşündü. Bu dijitallerin sahte de olabileceğinin farkındaydı. Sonuçta hiçbir şey yapmamayı seçti. Dosyalardan kimseye söz etmedi. Sunumlarda darbe yapacak görünen subaylar bir süre sonra emekli oldu. Askerî darbe filan olmadı. Ağustos 2004’te Milli Güvenlik Kurulu hükümete “Gülen grubunun dikkatle izlenmesi”ni tavsiye etti. Bu tavsiye dikkate alınmak şöyle dursun, tam tersi uygulandı.
2007
2006 yılında (cemaatin neden özel ilgi gösterdiği on yıl sonraki darbe girişiminde anlaşılacak olan) Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki kimi subayları konu alan Sauna ve Atabeyler soruşturmalarında delillerle desteklenmeyen kimi suikast iddiaları da ortalıkta uçurulmuştu, ama bu yetersizdi. Alper Görmüş’ün 2004’te katıldığı cemaat vakfı toplantısında konuşulan “başarısız bir darbe girişiminin ardından tüm darbecileri derdest etme” planının hayata geçirilmesi için önce kamuoyunun böyle bir darbe girişiminin var olduğuna inandırılması gerekiyordu. Peki ama bu nasıl olacaktı?
2007 Mart’ının ilk günlerinde denizcilersitesi.com adresli internet sitesinde emekli oramiral Özden Örnek’in dijital günlüklerinden alıntılar oldukları iddia edilen metinler yayınlandı. Sitede bunların “bir izleyicileri tarafından kendilerine sunulduğu” iddia ediliyordu. “Günlükler”de Örnek’in Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu 2003-2004 yıllarında diğer kuvvet komutanlarıyla birlikte gidişatından hoşnut olmadıkları AKP hükümetine karşı planlar yaptıkları yazılıydı. En çarpıcı kısım şuydu:
“• Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben Mustafa Özkan’ı davet edecektim.
• Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik.
• Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik.
• Sokaklara afiş astıracaktık
• Dernekler ile temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik.
• Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık.
Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı. Ayrıca bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazırlığını yapacaktım. Bir şişe viski içtikten sonra akşam Genelkurmay Başkanı’nın oğlunun düğününe gittik.”
“Sarıkız” ismi önceki yıl AKP’liler tarafından Milliyet yazarı Hasan Cemal’e çıtlatılmış, Cemal de bir yazısında bu ismi geçirmişti.
Özden Örnek sitedeki yayından bir gazetecinin kendisini araması üzerine haberdar oldu ve mahkemeden yayının durdurulması kararını aldırdı. Daha karar uygulanmadan Star gazetesi 13 Mart’ta “Günlüğün Sırrı” manşetiyle siteyi tüm ülkeye duyurdu. O gün haberin yazarı Şamil Tayyar’ı arayan Örnek hatıralarını yazdığını, ancak bunların 1957-1981 yılları arasını kapsadığını söyleyip ekliyordu:
"İnternet sitesindeki notlar bana ait değil. O tarz hiçbir şey yazmadım. Ancak her çalıştığım yerde görev yaparken günlük faaliyetlerimi günü ve saatini belirterek not ettim. Ayrıca özel faaliyetlerimi de not ederim. Bu notlar sadece bana ait olan bilgisayarda görülürdü, şifreliydi. Görev sürem dolup ayrılırken, henüz üniformamı çıkarmadan bir iki gün önce bu faaliyet notlarımın tamamını bilgisayardan sildim."
Anlaşılan o zamanlar TSK'nin en gizli köşelerinden her tür bilgi ve belgeyi dışarı çıkartıp sonra da keyfine göre ekleme/çıkartma yapabilen bir örgütün varlığı düşünülememekteydi.
NOKTA
2004’teki cemaat plan seminerinden sonra geçen üç yılda Alper Görmüş hızla yükselmiş, Nokta dergisinin genel yayın yönetmeni olmuştu. O dönemde birçok gazeteciye ulaştırıldığı, çoğunun doğrulatamadıkları için haber yapmadığı sonradan duyulacak olan “günlük”ler, Görmüş’ün “doğrulatma” anlayışı biraz farklı olduğundan, “2004’te iki darbe atlatmışız!” başlığıyla 29 Mart 2007'de Nokta’da yayınlandı. Görmüş'ün dergisine göre, 2004'te dönemin kuvvet komutanları Sarıkız, Ayışığı ve Yakamoz başlıklı darbe planları hazırlamış, ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün karşı çıkması üzerine darbe gerçekleşmemişti. (Ayışığı ve Yakamoz iddiaları daha önce Hilmi Özkök’ün gördüğünü ama kimseyle paylaşmadığını anlattığımız sunum dosyalarına dayanıyordu ve “günlükler”de bu konuda tek kelime geçmiyordu ama bunu dergiden anlamak mümkün değildi.)
Görmüş, kaynağının kendisine bir CD verdiğini, bu CD’deki dosyaların Örnek’in bilgisayarından kopyalandığını, içindeki notların Örnek’in lise yıllarından başladığını, kendisinin binlerce sayfalık metni okuyup özel bilgileri ayıkladığını, günlüklerin doğruluğuna da anlatılan toplantılardan bilinenlerin tarihlerinin basındaki bilgilerle uyumlu olmasından kanaat getirdiğini söylüyordu. (Yukarıda söz ettiğimiz Hitler günlüklerini doğru sanan ilk uzmanlar da onları anlatılan olayları Nazi dönemini gün gün işleyen ünlü bir kaynağa başvurarak denetlemiş, ama kalpazan Kujau da günlükleri yazarken aynı kitabı kullandığından faka basmışlardı.)
"Günlük"lerde adı geçen bir çok kişi kendileriyle ilgili kısımların bazı yerlerinin doğru, bazılarının da gerçek dışı olduğunu açıkladı. Sözgelimi gazeteci Murat Yetkin "Örnek'le yaptığım özel bir konuşma doğru olarak yazılmış, ama hiç yapmadığım bir görüşme de uydurulup yazılmış" diye yazdı.
Hasan Cemal ve benzerlerine gün doğmuştu. Yayımlayanların çalıntı olduklarından başka açıklama getiremediği, dolayısıyla yasaya göre delil olabilecek şekilde alındığı iddia bile edilemeyen “günlükler”, sadece “uzun” oldukları ve 2003-2004 dönemiyle ilgili önceden kulaklara fısıldanan söylentilerle uyuşmaları nedeniyle hiçbir eleştirel düşünce süzgecinden geçirilmeden doğru kabul ediliyor, yaklaşan cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili tartışmalarda hemen söz “2004 darbe girişimi”ne getiriliyordu. 2007 itibariyle dost ve kardeş bir ülke olan Suriye'ye giderken uçakta gazetecilere konuşan başbakan, "Savcılıklara ciddi bir görev düşüyor. Ama onlardan ses yok. Yayımlayan dergiyi çağırıp sormaları, 'delillendir, belgelendir' demeleri lazım. Belgelendirme olduğu anda, bu nereye gidiyorsa oraya havale ederler. Sivilde devam eden bir süreçse o zaman sivil de bulacak" diyordu.
Nokta dergisi görevini yapmıştı. Derginin sahibi Ayhan Durgun, başka bir haberden ötürü ofislerinin polisçe aranmasını gerekçe göstererek Nokta’yı kapatmaya karar verdi. Ama sahte delil gazeteciliği devam edecekti. 15 Kasım 2007’de Taraf gazetesi yayına başladı, Alper Görmüş de kadrodaki yerini aldı. 2007 yazında başlayan Ergenekon soruşturması ve devamındaki diğer insanlık suçları, Taraf gibi bir medya silahı olmadan gerçekleştirilemezdi.
BOZACININ ŞAHİDİ
Özden Örnek’in şikayeti üzerine Görmüş hakkında hakaret ve iftira davası açılmıştı. Görmüş’ün “devlet bu günlüklerin gerçek olduğunu biliyor” iddiasına karşın Başbakanlık ve Genelkurmay (Özkök artık Genelkurmay Başkanı değildi) mahkemeye bu konuda ellerinde bilgi olmadığını yazdılar. 29 Şubat 2008’de binlerce sayfayı bastırıp bavulla mahkemeye getiren Görmüş, yargıç Rüveyda Kaner’in “Bunlar el yazısı değil, imza da yok. Böyle delil olur mu?” demesi üzerine 11 Nisan’daki bir sonraki duruşmaya CD’yi getireceğini söyleyerek kağıtları bavuluna geri doldurdu.
Hakimin neyin delil sayılıp neyin sayılmayacağını bilen bir hukukçu olması, günlükleri “bulan”ları sıkıntıya sokmuştu. İmdada Ergenekon savcısı Zekeriya Öz yetişti.
Görmüş 7 Mart’ta Öz’ü makamında ziyaret etti. Öz Görmüş’ten CD’nin bir kopyasını istedi, ve Emniyet’e “inceletti”. 26 Mart’ta Taraf, muhabir Mehmet Baransu’nun imzasıyla “Darbe Belgelendi” başlıklı bir haber yayınladı. “İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden bir yetkili”ye dayandırılan haberde “gerekli birimlerin” incelemesi sonucu günlüklerin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda Örnek’e ait bilgisayardan çıktığının “resmi yazıyla belgelendiği” yazıyordu.
Artık kamuoyunda günlüklerin, dolayısıyla da “2004 darbe girişimleri”nin gerçek olduğuna dair bir kuşku kalmamıştı. Her şey uzmanların yazdığı bir raporla kanıtlanmıştı işte, daha ne olsun?
Bu raporu gören olmamıştı. Bu uzmanların kim olduğu bilinmiyordu. Vardıkları sonuçlara hangi “bilimsel” yöntemle ulaştıklarını ise şans eseri öğrenebildik. Nereden mi? 2009’da açılan ikinci Ergenekon davasının evrakı arasında konuyla hiç ilgisi olmayan emekli orgeneral Hurşit Tolon’un Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifade tutanağının 43. sayfasına polislerin yerleştirdiği şu Türkçesi bozuk paragraftan:
“Soruşturma kapsamında tanık Alper GÖRMÜŞ’ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na vermiş olduğu ve kamuoyunda Özden ÖRNEK’e ait olduğu iddia edilen ve ‘Darbe Günlükleri’ olarak bilinen günlükler şube müdürlüğümüzce incelenmiş ve gerek günlük bilgilerindeki ayrıntı, günlük bilgilerinin açık istihbarat kaynakları mukayese edildiğinde görülen uyumluluk, gerek Günlük klasörü içinde bulunan Özden ÖRNEK’e ait özel fotoğraflar bulunması gerekse belgelerin oluşturuluş yeri ve tarihi değerlendirildiğinde günlüklerin gerçek olduğu düşünülmektedir.”
“Oluşturuluş yeri ve tarihi” mi? Kolayca değiştirilebilecekleri çocuklar tarafından bile bilindiği için delil kabul edilmeleri olanaksız olan üstveri bilgileri miydi polisi ikna eden? Evet.
GÜNLÜĞE DAVA BULUNUYOR
2008’e dönelim. Görmüş 11 Nisan’da hakaret ve iftira davasından beraat etti. Ama istediği olmamıştı. Yargıç Kaner, Görmüş’ü savcının istediği “yazdıklarının görünen gerçeğe uyması” gerekçesiyle değil, haberi gazetecilik motivasyonuyla, hakaret ve iftira kastı olmadan yaptığı yargısıyla beraat ettirmişti. Kaner kararını “Biz burada günlüklerin doğru olup olmadığını yargılamıyoruz. Biz, yayımlanan yazıda hakaret unsuru olup olmadığını araştırıyoruz. Ben davada geçen CD’yi içindekiler el yazması yazılar zannettiğim için istetmiştim. Öyle olmadığını bilsem istemezdim” diyerek açıkladı, ama bu sonraki yıllarda kendini demokrat sananların “günlüklerin gerçekliği mahkeme kararıyla sabit” demesini hiç engellemedi.
Yukarıdaki anlatılan süper zeki yöntemle gerçekliği “saptanan” günlükler, 2008’in ilerleyen aylarında açıklanan birinci Ergenekon iddianamesinde değil, Mart 2009’da çıkan ikinci iddianamede suç delili olarak karşımıza çıktı. Üstelik artık daha da “bilimsel” bir rapor da alınmıştı. Bakın nasıl?
Özden Örnek’in Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde Jandarma Genel Komutanı olan ve Nokta’nın “darbeye en hevesli kişi” olarak gösterdiği Orgeneral Şener Eruygur, emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği’nin başkanlığına seçilmişti. Ergenekon soruşturmasının toplum üzerinde sürekli bir terör havası yaratmak için peyderpey yapılan gözaltı dalgalarından biri Temmuz 2008’de Eruygur’u da vurdu. Tutuklanıp Kandıra Cezaevi'ne konulan 67 yaşındaki Eruygur, ileri düzeyde hipertansiyon hastasıydı. Cezaevinde kalmasının sakıncalı olduğuna ilişkin sağlık raporları ve tahliye dilekçeleri dikkate alınmadı.
Şener Eruygur 17 Eylül 2008’de ani tansiyon yükselmesi nedeniyle iki katlı koğuşun merdivenlerinden düşerek beyin kanaması geçirdi. Boynu 4 yerden kırılmıştı. Beyin ameliyatı sonrasında tutukluyken ölmesinin davanın itibarına zarar vereceği düşünülerek avukatının talebi filan olmadan tahliye edildi.
2 Mayıs 2009’da Taraf’ta "Günlükler resmen günlük" başlıklı bir haber çıktı. Haberde Şener Eruygur'un ofisindeki aramada bir CD "bulunduğu", o CD'den (hani şu birçok kişiye yollandığı bilinen) Özden Örnek günlükleri dosyasının çıktığı, Bekir Peker, İsa Akyüz, Mustafa Katırcı ve Serhat Kılınç isimli dört bilirkişinin bu dosyayı incelediği, ve de dosyanın gerçekten Örnek'in bilgisayarından geldiğini tespit ettiğini yazıyordu! Peki bu bilirkişiler bunu nasıl mı yapmışlardı? Word dosyasının "Özellikler" alanına tıklayıp orada dosyanın oluşturulduğu bilgisayar olarak “Donanma Komutanının Bilgisayarı”, yazar olarak “Amiral Özden Örnek”, son kaydeden hanesinde de; “Dz.K.K.” yazdığını görmüşlerdi!
Bu “bilir” kişiler uzman filan değildiler. Dedikleri saçmalık, yaptıkları da suçtu. Taraf’ın bu haberini okuyan bir bilgisayar uzmanının bu davalara güveninin kalması olanaksızdı. Ama koca koca gazeteciler de, onlar tarafından beyni yıkanan halk da bunları bilmiyordu.
Örnek’in “günlüğü” iddianameye delil olarak konulmuştu ama kendisi sanık değildi. (İkinci Ergenekon iddianamesi gazetecilerin gazetecilik yapmasının, siyasi faaliyetin, yasal mitinglerin suç, telefon şakalarının da delil sayıldığı bir deli saçmasıydı, ama her nedense “2004 darbe girişimleri”ni kapsamıyordu.) Bu eksikliği gidermek için “günlükler”de adı geçen üç eski kuvvet komutanı 5 Aralık 2009’da ifade vermeye çağırıldılar. Özden Örnek bu işlemden sonra geçen bir konuşmayı daha sonra şöyle anlatacaktı:
“Merak ettiğim için Zekeriya Öz’e sordum: ‘Siz el koyduğunuz harddisk, CD vesairenin imajlarını el koyarken mi alıyorsunuz, yoksa sonra mı?’ Bana ‘Emniyette aldırıyoruz’ diye cevap verdi. Ben de ‘Ama bu yasadan farklı, neden böyle yapıyorsunuz’ dedim. ‘Para ve zaman...’ diye yanıt verdi.”
Böylece bu davalarda o tarihe dek toplanan tüm dijital delillerin yasadışı olduğunu görmüş oluyoruz. Bu uygulama (delilleri önceden içinde ne olduğundan emin olarak yerleştirdikleri) birkaç istisna dışında tüm kumpas çağı boyunca sürecekti.
“Özden Örnek günlükleri” soruşturmasında bundan sonra bir ilerleme kaydedilmedi. “2004 darbesi” için bir dava açılmadı. Komplocular bu soruşturmayla bir prova yapmış, eksikliklerini görmüş, tecrübe kazanmışlardı. Esas istediklerini almak için bir “2003 darbesi” uydurdular, adını da “Balyoz” koydular. Bu yeni kurguda eskisinin hoşlarına giden yanlarını kullanmaktan çekinmediler, sözgelimi bu hayalî darbe girişimini de yine Genelkurmay Başkanı Özkök önlemiş olacaktı. Yargıya bavulla dijital delil götüren kahraman gazeteci figürü de eksik olmayacaktı!
ZULÜM
Özden Örnek, 11 Şubat 2011’de başka sahte delillerle Balyoz davası sanığı olarak tutuklandı. 68 yaşında Silivri Cezaevi’ne konuldu. Yıllarca orada kalacaktı.
Hafıza kaybı yaşayan Şener Eruygur sağlığı elvermediği için Ergenekon davasında savunmasını yapmaya ancak 2012 yazında gelebildi. Kimlik tespiti sırasında ilk adı ve mesleği gibi temel bilgileri hatırlayamayıp “eşime sorun” diye yanıtlayan Eruygur, avukatını da kızı sanıyordu. Okuma ve yazma yeteneğini yitirmişti.
Yasa eğer sanığın sonradan kaybettiği akıl sağlığı, duruşmaların gidişatını engelleyecek derecede, yani duruşmayı takip edemeyecek, savunmasını yapamayacak, sorulan soruları anlayamayacak derecede ise akıl sağlığının olmadığının kabul edilip, davanın düşürülmesi gerektiğini söylüyordu. Ama bu, yasaya uyan mahkemeler için geçerliydi.
Kendini savunamayan Şener Eruygur, Ağustos 2013’te açıklanan karar ile ısmarlama bir Adli Tıp raporunda yazan “suç tarihinde cezai ehliyetinin tam olduğu” ibaresine dayanılarak “Ergenekon Terör Örgütü"nün yöneticisi olmak ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye çalışmak suçlarından mahkum edildi. Mahkeme heyeti sağlık durumuna ve daha sırada Yargıtay sürecinin olmasına aldırmadan Eruygur’un tutuklanmasına hükmetti. Bunu sadece en çok nefret ettikleri sanıklara yapıyorlardı. Diğer sanıkların aksine yıllarca tutuklu yargılayamadıkları Eruygur daha çok çekmeliydi.
10 Eylül 2013’te Eruygur evine gelen polisler tarafından gözaltına alındı ve doktor kontrolünde tutuklandı.
4 Kasım 2013'te düzenlenen Sağlık Kurulu raporuyla Eruygur'un "ileri evre beyin kanaması yapmış yüksek tansiyon, böbrek yetmezliğine neden olmuş şeker hastalığı, kalp yetmezliği, uyku apnesi, kompresöre bağlı maskeyle uyuma, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, böbrek kanseri, geçirilmiş beyin kanamasına bağlı ağır beyin fonksiyonu bozuklukları ve majör depresyon" hastası olduğu tespit edildi. Eruygur’un gündelik şahsi işlerini yapması, ilaçlarını tanıyıp kullanabilmesi olanaksız olduğundan mahkumiyetini hastane odasında tutuklu olarak geçiriyordu.
SONUÇLAR
Alper Görmüş 2008’de uyduruk Emniyet raporunun “darbeyi belgelediği” sıralarda Milliyet gazetesine verdiği bir röportajda, bu yayınları sonrasında kendisine bir ödül verilmemiş olması konusunda şöyle diyordu:
“Gerçekten hiç ödül meraklısı değilim, ama evet, bence de enteresan. Sonuçta bir yıl boyunca bu ülkede en çok tartışılan, üzerine en çok açıklama yapılan haber hangisi deyince başka bir şey akla geliyor mu?”
Neyse ki bu büyük eksiklik 15 Eylül 2009’da giderildi. İki yıl önce katledilen gazeteci Hrant Dink'in doğum gününde, bundan böyle “ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren kişilere verilecek” olan Uluslararası Hrant Dink Ödülleri’nin ilkine Alper Görmüş layık görüldü. Ödül komitesinde Ali Bayramoğlu, Rober Koptaş, Betül Tanbay, Etyen Mahçupyan ve Sibel Asna gibi isimler yer alıyordu. Törende Zeynep Tanbay'ın dansı izleyenlerden yoğun alkış aldı.
Görmüş sonraki yıllarda da sahte oldukları ayan beyan ortaya çıkan FETÖ dijitallerini canla başla savunmayı sürdürdü (https://odatv.com/alper-gormuse-balyoz-dersi-2408131200_m.html). Şimdilerde serbestiyet sitesinde yazıyor.
Şener Eruygur, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararı vermesi üzerine diğer Ergenekon tutuklularıyla birlikte 10 Mart 2014’te tahliye edildi. Beyin hasarının hiçbir zaman düzelmeyeceğinin kesinleşmesi nedeniyle 1 Nisan’da "vesayet altına" alındı. Eşi Mukaddes Hanım ona bakmaya devam ediyor.
Özden Örnek 2014 Haziran’ında AYM’nin Balyoz davasında hak ihlali saptaması üzerine 3 yıl 4 ay 8 gün mahpusluktan sonra özgürlüğüne kavuştu. Kendisiyle 2017 Ekim’inde bir Cumhuriyet Bayramı etkinliğinde aynı masaya düşüp yapay zekâ hakkında sohbet ettik. Bu davaların uyduruk delillerine asker akrabası filan değil, meslek namusu sahibi olduğu için isyan eden bilgisayarcılardan olmanın ödülü böylesi nice pırıl pırıl insanla tanışma olanağı bulmam oldu. Bu açıdan bu alçakça kumpastan kârlı çıkanlardan olduğumu düşünüyorum.
Unutmayın, bugün, 29 Nisan 2018’de, sevgili oğlunu genç yaşta toprağa verdikten üç ay sonra hayatını kaybeden Özden Örnek darbeci değildi. Ona darbeci diyenler darbeciydi. Gözümüzle gördük.
ÜYE YORUMLARI
Facebook Yorumları
1997-2008 yılları arasında Gen.Kur As.Savcısı olarak görev yaparken Dz.K.K olarak görev yapan Sn.Özden Örnekle görevim sebebiyla muhtelif temaslarım oldu.Darbe günlükler, yayınlanınca gerçek olup olmadığını tespiti için soruşturma yapılmasını önerdim.Ancak soruşturma açılmadı.Bu yapılsaydı günlüklere sahte giriş ve ekler saptanabilirdi.Çıplak gözle bile anlaşılıyordu yapılan eklemeler.İlgisiz yerlere ilginç konular ilave edilmişti..Nokta dergisinde yapılan 2006 yılı aramasında yüz klasör gizli ASKERİ belgede çıkmıştı..Buu durum ilgili mercilere bildirildi..Sonucu hep beraber gördük ve olay karakolda (Silivri) bitti.