Levent Üzümcü ‘Sanatçı yaptığı eser kadar vardır. Sanat dediğin şey özgür düşünce, aydınlık bir birey ister, vicdan ister, aklı fikri vicdanı hür insanlar ister.’ diyor.
Levent Üzümcü ‘Sanatçı yaptığı eser kadar vardır. Sanat dediğin şey özgür düşünce, aydınlık bir birey ister, vicdan ister, aklı fikri vicdanı hür insanlar ister.’ diyor.
Oyunculuğunun yanı sıra haksızlıklara karşı duruşuyla halkın sevgi ve ilgisini kazanmış bir isim Levent Üzümcü. Ülkenin içinde bulunduğu karanlıkta, Şehir Tiyatroları'ndaki işine usulsüzce son verilerek muhalif duruşuyla hesaplaşılan isimlerden biri o da... Fikirlerini söylediği için baskı gördü, işinden oldu ama mücadeleyi bırakmadı, bir kitap yazdı. ''Bir başkası yok, sadece siz varsınız. Lütfen yılmayın, boyun eğmeyin!'' diyor bu ilk kitabında...
» İlk kitabınız ''Boyun Eğme'' raflarda yerini aldı. Kitap yazma aşamasına sizi 'ne' getirdi? Kendinizi ifade edeceğiniz alan kalmadığını hissedip, ''artık bunu yazıya dökmeliyim'' mi dediniz?
Nasıl anlatayım sana, günlük gibi... Özellikle son 3 yıldır gazetelere, dergilere çok yazı yazdım. Sosyalist Enternasyonâl'da yaptığım konuşma var, tiyatrodan atıldıktan sonra yazdıklarım, Ebru'yla (Levent Üzümcü'nün eşi) yazdıklarımız var. Bir şeyi anlatabilmek için, anlamanın yanı sıra ona bir pencereden de bakman lazım. Yani bir ideolojinin olması lazım. İstiyorum ki insanlar daha geniş açıdan etraflarını görebilsinler, farklı görüşlere de, onların ne istediğine de bakabilsinler.
» Okuyan bir toplum muyuz?
Hatırlar mısın? İnfial yaratan bir paylaşımım vardı: ''Aramızda 1600 yıl fark olan bir adamla aynı zaman diliminde yaşamaya çare olur mu demokrasi?'' Provokatör bir milletvekili ''Vay peygamber efendimize küfür ediyor'' diye ortalığı bulandırdı ve hâlâ buna inanmış milyonlarca insan var. Biri böyle olduğunu söylemiş ona, o da sorgulamıyor. ''Kesin peygamberimize küfür etmiştir bu herif'' diyor. Ben dünyadaki hiçbir inancın, hiçbir fikrin liderine bunu yapamam. Bu kadar kaba davranamam, karşımdaki insanın ruhuna da saygısızlık edemem. Okumadığı için duyduğuna inanıyor. Bu ülkenin en büyük vatanseverleri olduğunu iddia edip, kendilerine evlad-ı Osmanlı diyen, dört tane Osmanlı padişahını arka arkaya sayamayan, konuştuğu dili yazamayan ama bu ülkenin sahibi olduğuna inanan bir güruh var. Her gün gazete okuyan, olaylara karşı bir fikri olan bir başka topluluk da var. Biz çok okuyan bir toplum muyuz bilmiyorum ama biz adaletsiz bir toplumuz. Her ülkede vardır bunlar; bizdeki sıkıntıysa, adaletin; okuyana karşı nefret geliştirmiş kitlenin hizmetinde olması.
» Peki ne anlatıyor bu günlük?
Boyun Eğme'de ''değerler''in ne olduğunu söylemeye çalışıyorum. Mesela anlattığım bir hikayede 20'li yaşlarda bir çocuğu, adamın biri yolda çeviriyor ve ''gerçek baban benim'' diyor. Bu da Brecht'in ''Kafkas Tebeşir Dairesi'' oyununa bir göndermedir. Emek sarf ederek onu büyüten midir gerçek baba, yoksa onun genetik babası mı? Bizde de hikaye aynı. Burada konuyu evlad-ı Osmanlı'ya bağlıyorum. Aslında Osmanlı dediğin bir ailedir ve bugün evlad-ı Osmanlı diye dolaşan insanların pek çoğu Osmanlılar'ın vergileriyle belini büktüğü gariban köylülerin torunlarıdır, yani hepimiziz. Hangimiz Osmanlı kraliyet ailesinden geliyoruz? Minibüs şoförlerinin arka camlarında nizam-ı alem bayrakları var. Bayraktaki herhangi bir sembolün ne anlama geldiğini bilmez ama oraya o bayrağı asar. Gerçek anlamını bilmediği kelimelerle coşar. Bunu hep eğitim olayına bağlıyoruz aslında bu psikolojik, patolojik bir durum. Ne olduğunu bilmediğin, senin gibi olanlar inanıyor diye inandığın bir duruma bırakır mısın kendini böyle? İnandığın partiye yakınlığıyla bilinen bir vakıf evinde çocuklara yıllarca, organize bir şekilde tecavüz edildiğini öğrensen gidip o partiye bir daha oy atar mısın?
» Büyük bir kitle atıyor...
Çok büyük bir kitle bunların hepsini görmezden geliyor. Çünkü bir duygu birlikteliği yaşıyor. Bu duygu birlikteliği bütün bunları görmelerini engelliyor.
» Geriye kalan kısımda bir duygu birlikteliği yok mu?
Olsaydı 7 Haziran seçimlerinden sonra bir şey olurdu bu duygu birlikteliğinin sonucunda... Bugün bize rejimini zorla dayatmaya çalışan partinin dışında kalan, bu partinin sistemine 'hayır' diyen, 'ben bunu kabul etmiyorum' diyen insanlar bir araya gelemiyor. İnsan odaklı bakılmıyor çünkü. Biri Kürt milliyetçisi, öbürü Türk milliyetçisi, bir tanesi de iki arada bir derede kaldı.
» Muhalifliğin tanımı, yönetenler tarafından ''terörist'' yaftalamasına kadar gidiyor...
Delirdiler...
» Peki toplumdaki yansıması nasıl, muhalif algısı nedir halk nezdinde?
Bizi millet yapan şey Cumhuriyet'tir. Öyle bir algı var ki; sanki 1453 yılında yaşıyoruz, Fatih İstanbul'u yeni zaptetmiş ve Mustafa Kemal denen bir adam çıkmış Fatih'i alaşağı etmiş, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmış ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş gibi bir algı yaratmışlar insanların kafasında. Arkadaş, Osmanlı'yı bu hale Mustafa Kemal mi getirdi? İstanbul dahil bütün Anadolu'nun Sevr anlaşmasıyla başka ülkelere verilmesini Mustafa Kemal mi imzaladı? Bu kadar kadir bilmez insanla hangi ortak platformda konuşacaksınız? Sevinçlerimiz artık ortak değil, üzüntülerimiz aynı değil, insanlar birbirlerini düşman olarak görüyor. Bir kitle sürekli preslenerek, taşlaştırılıyor, sertleştiriliyor.
» Vatandaş bilgiye, habere, gerçeğe ulaşamıyor. Ancak kendi çabalarıyla...
Vatandaş aklını fikrini ipoteğe vermiş durumda. Okumuyor, araştırmıyor... Okuyayım, araştırayım dese, okuduğu gazeteler iki ay sonra bambaşka şeyler yazabilecek gazeteler. Bugün sen işsiz kalsan işini her yerde yaparsın, ekmeğini taştan çıkartırsın, beni şehir tiyatrolarından attılar, özel tiyatro yapıyorum. Peki bugün itibariyle o gazetelerde yazan adamlar bu iktidar gittiğinde bir daha iş bulabilecekler mi? Bulamayacaklar. Burda bir çıkar birlikteliği var. Bunu o kadar iyi biliyorlar ki; bu iktidar yoksa onlar da yok. Sen, ben bu iktidar var diye mi varız? Bugün başa HDP gelse ne olur, CHP, MHP gelse ne olur? Biz mesleğimizi yapmaya devam ederiz. Ama onlar yapamaz.
» AKM'de son durum nedir?
Sanatla ilgili güzel açıklamalar yapıp, pembe hayaller dağıtıyorlar. Bu açıklamayı yapanın partisi, fikirlerimi söylüyorum diye beni Şehir Tiyatrolarından attı. Sanat camiasına pembe hayaller dağıtan kişinin partisi 14 yıldır iktidarda, 6-7 yıldır AKM'nin haline bak. Sanata ve sanatçıya en ağır darbelerin vurulduğu zaman diliminden bahsediyoruz.
» İşsiz kalma kaygısıyla mı ses çıkarmıyor meslektaşlarınız?
Evet bu çok net. İşlerini kesiyorlar. Ama daha başka bir şey var; insanların korkularını keşfettiler.
» Nedir o korkular?
Gezi direnişine katılmış arkadaşlarımın çoğunun aileleriyle birlikte fotoğrafları yayınlandı. ''Sizi keseceğiz, öldüreceğiz, bunların hesabını sizden soracağız kahrolası çapulcular'' diyerek saldırdılar. İnsanların bir dayanma gücü var. Düşünsene gerçekten sanatla ilgilenen bir insansın, insanların kardeş olduğuna inanmışsın, barış olsun istiyorsun ve kim olduğu belli olmayan, ayda 1700 TL maaşla, devlet destekli, profesyonelliği tehdit etmek olan adamlar geçiyorlar internetin başına, seni yolda görse merhaba diyemez ama orada keseceğim, öldüreceğim yazıyor. Bir de parasız kalma tehlikesi var tabii. Geçerli bir sebep bu, anlıyorum. İşini kaybediyorsun ama direniyorsun, devam ediyorsun, başka bir yerde çalışmaya başlıyorsun, düzenini bozuyorlar, üstelik kendi görüşünden olduğunu düşündüğün insanlar sana bunu yapıyor, aynısını yaşıyorum ben de... Film çekiyorsun olmuyor, yayınlamaya çalışıyorsun olmuyor, dizi teklifi geliyor yapamıyoruz korkuyoruz diyorlar, anlıyorum insanların korkularını... Dünya para üzerine dönüyor onlar için, benim için değil... Onları hayatta var edebilecek tek şey para...
» Tüm bu yaşadıklarınız üretiminize nasıl yansıdı? Bir evrilme yaşadınız mı?
İlk başta çok zor oldu, bütün üretim durdu. Televizyon dizileri bir anda kesildi, seslendirdiğim reklam filmleri yavaş yavaş benden alındı ve bir yalnızlık dönemi başladı mesleki anlamda. O sırada tiyatro yetişti. Zaten her zaman tiyatro yapıyordum ama daha özgürce oyunlar yapmaya başladım. Şehir Tiyatroları yuvamdı, yuvamdan attılar beni, işte bu çok yıprattı. Haksız, hukuksuz, şımarık bir biçimde bunu yaptılar. Tek dertleri reislerine güzel görünmek.
» Şehir Tiyatroları'nda reise güzel görünmeye çalışanlar mı var?
Hayır, bu şehir tiyatroları ile ilgili bir şey değil, belediye ile ilgili. Şehir tiyatroları belediyeye bağlı bir kurum. Atılmamda şehir tiyatrolarından çok insanın dahli yoktur.
» Öyle gibi algılandı kamuoyunda...
Yok hayır. Sadri Alışık ödül töreninde Erhan Yazıcıoğlu'nun gelip bana sarılması, aslında bir şeyin göstergesidir. Oradan son derece hukuksuz bir biçimde, disiplin kurulumuz çiğnenerek atıldım. Sırf AKP'li diye o makama getirilmiş adamlar var. ''Oyunda öpüşüyorlardı, toplum ahlakına aykırı bu'' mantığındaki adamları tiyatroda repertuar kurullarına getiriyorlar. Öyle garip argümanlarla geliyorlar ki aklını oynatırsın.
» Çocuk tecavüzüne sessiz kalanların, tiyatro oyunundaki öpüşmeyi hatta ''öpüşüyormuş gibi yapmayı'' ahlaksızlık olarak görmesini nereye oturtacağız?
Gel seninle, bir oyuncu arkadaşımızı da alıp Karaman'a gidelim. Ben makyaj yapayım tanınmaz hale geleyim ve oyuncu arkadaşımla beraber sokakta öpüşelim Karaman'ın ortasında. Sen de haber yap bakalım ne olduğunu, çocuk tecavüzlerine sessiz kalanların iki insanın en doğal hallerinden olan öpüşme karşında neler yapacaklarını? Şakşakçıların televizyona çıkıp, o yılışık suratlarıyla bu durumu savunma halini gördüğümde utanıyorum. Bu insanlar nasıl bu hale geldi, bu kadar mı muhtaçlardı paraya, titr'e? ''Bunu Ensar Vakfı'na mal edemeyiz'' diye çıkıp koca koca adamlar hayatlarında çok büyük bir ihtimalle ilk defa Ensar Vakfı'nın adını duydular, görev verilmiş, senin görevin Ensar Vakfı 'nı korumak denmiş, salıyorlar televizyon kanallarına bunları, her türlü akıl fikir argümanın karşısında yılışık suratlarıyla gülerek yorum yapıyorlar.
» Her şeye rağmen umut var mı?
Olmaz mı? Her türlü yalana, dolana, ekonomik baskılara rağmen, hala onurunu, vicdanını koruyan çok insan var. Türkiye 80 milyonluk çok büyük bir ülke. Bir gün bir adam gelir ve ülkenin kaderini değiştirir. Bunu en iyi biz biliriz... Gece huzurla uyuyorum. Hayata dair ne söylemek istiyorsam söylüyorum, neyin peşinde koşmak istiyorsam koşuyorum. Verilemeyecek bir hesabım yok. Her gün yüzlerce insanın para karşılığında bana tehditler savurmasına rağmen, ailemle fotoğraflarımı yayınlayıp beni tehdit etmesine rağmen mutlu olmasını becerebiliyorum. Bu da bir yetenektir. Bizi insanlığımızdan koparan çok şey görüyoruz, yaşıyoruz ülkede. Bunlara rağmen umutlu olabilmektir devrimcilik...
***
Sanat özgürlük ister…
Saray sofralarının sanat camiasına yansıması nasıl?
Sanatçı yaptığı eser kadar vardır. Sanatsal bir başarı kazanabilmiş çok az şakşakçısı vardır kendilerinin. Evrensel derecelendirme kurumları tarafından ödül almış, tarafsızlıktan bahsediyorum, gerçekten dünya çapında bir sanat eseri üretenlerin sayısı çok azdır. Sanat dediğin şey özgür düşünce, aydınlık bir birey ister, vicdan ister, aklı fikri vicdanı hür insanlar ister. Sürü psikolojisi ile davranan siyasi görüşten birinin sanatçı olabilmesi mümkün mü?
Delirmemek elde değil
Hükümetin yaptıklarını onaylamayan, karşı duran muhalif sanatçılar bir arada durabiliyor mu? Tiyatrodan atılma sürecinizde durum nasıldı?
O da adamına göre değişiyor. Mesela beni tiyatrodan attıklarında, oradaki 350 kişiden 50'si vardı. Arkadaş yarın öbür gün seni de atabilirler. Onlarla aynı görüşte olsan da atabilirler, herhangi bir nedenden dolayı atılabilirsin, hoşlarına gitmeyebilirsin. Ne olur uyanın artık, bir arkadaşınıza göz göre göre haksızlık yapılıyor! Hangi siyasi görüşten olursa olsun vicdansızlık ortak noktasında buluşuyoruz maalesef... O kadar çok mevzu var ki, deliriyoruz...
Ece Zereycan - BirGün