SP'li Bülent Kaya; 9 kişinin başörtülü bir hâkim tarafından tutuklanmasını Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız vicdanlarının neresine yerleştiriyor?
Bu sıralarda oturan milletvekili arkadaşlarımız da otuz sene önce, o gençlerle aynı duyguları yaşıyorlardı; 28 Şubat süreçlerinde kolluk kuvvetleri tarafından ağızları zorla kapatılırken bugün, bu 9 kardeşimin yaşadıklarını hissediyorlardı.
TBMM Genel Kurulunda Saadet Partisi Grubu adına söz alan Bülent Kaya yaptığı konuşmada AKP iktidarının iç ve dış politikalarını sert bir dille eleştirdi.
Bülent Kaya sözlerine; Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Türkiye'de de yaklaşık 10-11 milyon civarında engelli vatandaşımızın bulunduğu tahmin edilmektedir. Özellikle 6 Şubat depreminden sonra 1 milyona yakın vatandaşımızın da depremde bir şekilde engelli vatandaşımız statüsüne geldiği kabul edilen bir rakamdır. Elbette, biz rahmetli Erbakan Hocamızın Başbakanken yaklaştığı gibi yaklaşıyoruz; biz engelli vatandaşlarımızı özürlü vatandaşlarımız olarak değil, özel vatandaşlarımız olarak görüyoruz. Dolayısıyla sosyal bir devlet olmanın gereği olarak engellilere hayatın her alanında kendi imkânlarıyla rahatlıkla erişebilecekleri bir hayat standardını hep beraber sağlamak durumundayız. 2005 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından engellilerle ilgili bir kanun çıkarıldı ama maalesef hâlâ ilgili kanunun yönetmeliği çıkarılamadığı için engellilerin başta ulaşım olmak üzere birçok konuya erişebilme imkânına sahip olmadıklarını ifade ediyoruz. Dolayısıyla aradan geçen bu on dokuz yılda iktidar partisinin engellileri sadece sosyal yardım yapılacak kişiler olarak görmekten vazgeçip onların hayatın her alanına ulaşabilmesine imkân sağlayacak bu mevzuat çalışmalarını da bir an önce yapmasını, bu konuda da muhalefet olarak bize bir vazife düşerse destek vereceğimizi ifade ediyoruz.
"Reel politikalara dönmemiz gerekir"
İkinci husus: Enflasyon oranları açıklandı; enflasyon oranı aylık yüzde 2,24, yıllık yüzde 47. Bir buçuk yılı dolan bir iktidardan bahsediyoruz. "Reel politikalara dönmemiz gerekir." dediler ama "Reel politikalara dönmemiz gerekir." dedikleri döneminde yüzde 38'lerde olan enflasyonun hâlâ ilerisindeler, o rakama bile gelmemiş oldular. Dolayısıyla önümüzdeki hafta bütçe görüşmeleri yapacağız ama bu ülkenin yıllık yüzde 50'lere yaklaşan enflasyon, yüzde 50l'eri aşan bir faiz oranıyla hayatını idame ettirmesi ve adil bir paylaşıma sahip olması mümkün değil. Bu ekonomik göstergeleri de mutlaka ve mutlaka refah payını dikkate alarak ve yine sosyal devleti dikkate alarak iyileştirmemiz gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.
Suriye'nin tekrar karıştırıldığını hep beraber görüyoruz
Bir diğer önemli husus, yanı başımızdaki coğrafyalarımız maalesef her geçen gün ateş çemberinin içerisine girmeye devam ediyor. Bu kapsamda 1990'lı yıllardan beri Irak'ın hâlâ demokrasi getirilememiş olan hâli ortadayken, 2011 yılından beri Suriye'ye güya barış ve demokrasi getirilecek diye Suriye halkının perişan olduğu bir süreci hep beraber yaşıyoruz. Ya kendi ülkelerinde bombaların, silahların altında yaşamak durumunda kalıyorlar ya da başka ülkelere göç etmek zorunda kalan milyonlardan bahsediyoruz.
Bu yetmezmiş gibi yine son günlerde Suriye'de bazı vekâlet savaşları eliyle Suriye'nin tekrar karıştırıldığını hep beraber görüyoruz. "Karıştırıldı" derken sanki sütliman olan huzurlu bir ülke varmış da bu ülkeler karıştırıyormuş gibi bir konuyu gündeme elbette getirmiyoruz. Biz Esed'in zalimliğini bugün değil dünden beri zalim olduğunu biliyoruz ama biz şunu da çok iyi biliyoruz ki bu coğrafyadaki halkların gerek kendi içlerindeki gerekse birbirleriyle olan sorunlarını mutlaka ve mutlaka çatışma, silah ve şiddet kültüründen uzak, diyalogla çözmesi gerektiğini, bu coğrafyada yaşayan her halkın kendi temel hak ve hürriyetlerini savunabildikleri ve yaşayabildikleri bir coğrafyayı temin etmemiz gerektiğini, bu coğrafyanın dışından ister ismi Rusya olsun ister İngiltere olsun ister Amerika ya da başka bir ülke olsun, buralara müdahale ederek bu ülkenin sorunlarını çözemeyeceğini bundan önceki ülkelerin
sorunlarından da gördüğümüzü; dolayısıyla bu tecrübeyi yaşamış bu coğrafyanın insanları olarak diyaloğa her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuzu; diyalogdan kaçınanlar olsa bile sonuna kadar diyaloğu zorlamamız gerektiğini; hiçbir halka düşman olmadan, hiçbir etnik ve mezhepsel kimliğe düşman olmadan bu coğrafyadaki herkesin kardeşini ve barışın haklarını savunacak bir perspektifle bölge barışını gerçekleştirmemiz gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Yanı başımızda, komşumuzda bir kavga olduğu zaman bize hiçbir şey olmazsa bile gürültülerini dinlemek zorunda kalırız -en kötü ifadeyle söylüyorum- ama bizim, bırakın onların gürültüsünü, kendi kardeşlerimiz, kendi vatandaşlarımız, kendi soydaşlarımız olan bu insanların huzur ve barış içerisinde yaşayabilecekleri ortamları sonuna kadar zorlamamız gerektiğini buradan bir kez daha ifade etmiş oluyorum.
Türkiye'de yargının, maalesef, iktidar eliyle sopa olarak kullanıldığı davalara her gün bir yenisi ekleniyor
Bir diğer önemli husus: Türkiye'de yargının, maalesef, iktidar eliyle sopa olarak kullanıldığı davalara her gün bir yenisi ekleniyor. Çok rahat, bir tebligatla gelebilecek insanların sabah saatlerinde veya gece yarısı gözaltına alınabildikleri ya da çağrıyla gelebilecek olan kişilerin âdeta terbiye edilme adına kolluk kuvvetleri vasıtasıyla cezalandırılması cihetine gidildiği süreçleri daha önce de yaşadık. Son olarak, herhangi bir şiddet eylemi içermeyen, kamu güvenliğini tehdit etmeyen, sadece ve sadece Filistin davasındaki hassasiyetlerini dile getiren 7'si kadın, 2'si erkek olmak üzere 9 gencimizin dört gün boyunca âdeta gözdağı verilerek Vatan Emniyet Müdürlüğünde Terörle Mücadele Başsavcı Yardımcısının yürüttüğü bir soruşturmayla gözaltında tutulmalarını asla
ve asla kabul etmiyoruz.
"Filistin özgürleşsin" çabalarının karşılığı dört gün Vatan Emniyet Müdürlüğünde nezarette tutulmak mı olmalıydı?
Bu soruşturmada var olan hukuksuzlukların, başta Adalet ve Kalkınma Partisindeki milletvekili arkadaşlar olmak üzere buradaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın vicdanlarını kanattığını biliyorum ama vicdanlarımızı kanatması yetmiyor, sesimizi yükseltmemiz lazım. Bu çocuklar sizlerin de kardeşleri, çocukları olabilirdi. Gençler bunlar, Filistin konusunda hassasiyetleri var. Ülkelerinin Başkanlarının veya ülkelerin Hükûmetlerinin yaptıkları, yapamadıkları vardır; seslerini yükselterek daha fazla bir inisiyatif almalarını talep etmenin neresi terörle mücadele kapsamına giriyor? Bu çocukların "Filistin özgürleşsin" çabalarının karşılığı dört gün Vatan Emniyet Müdürlüğünde nezarette tutulmak mı olmalıydı? Ve bu 9 kişinin başörtülü bir hâkim tarafından tutuklanmasını Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız vicdanlarının neresine yerleştiriyor? Biz, hâkim ister başörtülü olsun ister başörtüsüz olsun, verdiği karara bakarız.
Dolayısıyla hâkimin başörtüsüyle ilgilenmiyoruz, verdiği kararla ilgileniyoruz. Ama mütedeyyin, namaz kıldığını, Filistin için yüreğinin yandığını -ki öyle olduğunu biliyoruz- bir Cumhurbaşkanı olacak, "Filistin için daha fazla şeyler yapın, bu yaptıklarınız yeterli değil." diye bağıran gençler olacak ve siz kendi devriiktidarınızda dört gün boyunca bu insanları nezarette tutacaksınız; bu, vicdanın, merhametin neresine sığıyor? Sayın Cumhurbaşkanı şefkatle onlara "yavrum" diyerek seslendi, o şefkatin aslında sahte bir şefkat olmadığını göstermek istiyorsa bu 9 kardeşimizin tutukluluğunun bir an önce sona erdirilmesi lazım. Biz hiç kimseden adalet dilenmiyoruz, bu gençler de dilenmiyor ama sizin vicdanlarınızın rahatlamasına ihtiyaç var; yarın bir gün tarih nezdinde sizlerin bu utancı yaşamamaya ihtiyacınız var, yoksa o gençler zaten tarihe geçtiler ortaya koydukları asil duruşla.
Size ne oldu da otuz yıl içerisinde mağdurken bugün mağrur bir şekilde onların zulüm görmesine sessiz kalıyorsunuz?
Bu sıralarda oturan milletvekili arkadaşlarımız da otuz sene önce, o gençlerle aynı duyguları yaşıyorlardı; 28 Şubat süreçlerinde kolluk kuvvetleri tarafından ağızları zorla kapatılırken bugün, bu 9 kardeşimin yaşadıklarını hissediyorlardı. Size ne oldu da otuz yıl içerisinde mağdurken bugün mağrur bir şekilde onların zulüm görmesine sessiz kalıyorsunuz?
Olabilir, haksız da olabilirler; olabilir, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin yaptığı bazı şeyleri görmüyor da olabilirler; olabilir, reel politik olarak sizin yapamayacağınız bazı şeyleri talep de edebililirler ama şiddete bulaşmamışlarsa bu gençlerin vicdanını kendi vicdanınızla beraber köreltmeyin; hiç olmazsa bu gençlerin vicdanının duru kalmasını sağlayın. Emin olun, bu, tarih karşısında sizlerin de bir borcudur ama en fazla o gençlere ve ailelerine olan bir borç olduğunu buradan bir kez daha ifade ediyorum; bu yanlıştan bir an önce dönün.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları