loading
close
SON DAKİKALAR

TBMM Genel Kurulu özel oturumla toplandı

TBMM Genel Kurulu özel oturumla toplandı
Tarih: 23.04.2020 - 15:37
Kategori: Siyaset

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, TBMM'nin 100'üncü kuruluş yıl dönümünde özel oturumla toplandı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop başkanlığındaki özel oturum öncesi, oturma düzeni koronavirüs salgını nedeniyle sosyal mesafeye göre ayarladı. Genel Kurul salonunun girişlerine eldiven, maske ve dezenfektan konuldu. İlk kez 23 Nisan özel oturumunda localar boş kaldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılmadığı oturumda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yer aldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da oturuma katıldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise oturumu locadan izledi. Ayrıca kabine üyelerinden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile milletvekilleri de oturumda yer aldı. Herkesin maske takıp, sosyal mesafeyi koruyarak oturduğu genel kurulda saygı duruşunda bulunuldu, ardından İstiklal Marşı okundu.

'KATILIMI SINIRLANDIRMAK ZORUNDA KALDIK'

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, açılış konuşmasında, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 100'üncü yıl kutlamalarının diğer yıllara göre farklı kutlandığını bildirdi. Şentop, hazırlıklarının bayramı milyonlarca vatandaşla birlikte kutlamak olduğunu söyleyerek, "Fakat, ülkemizi de etkileyen küresel salgın sebebiyle katılımı sınırlandırmak, bu kutlu yıldönüm için planladığımız etkinlikleri ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldık" dedi.

Şentop, bugünün milletin her bir ferdinin göğsünü kabartacak ve yarına daha umutla bakmasını sağlayacak büyük ve önemli bir gün olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Bu günü büyük ve önemli kılan, bundan tam 100 yıl önce ve tam da bu saatlerde açılışı yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni inşa eden ceht, gayret ve mânâdır. 100 yıl önce vatan ilhak ve işgal, milletimiz esir olmak tehdidi ile karşı karşıyaydı. Büyük kayıplarla ve mağlup olarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda milletimiz, son hürriyet kalesi olan Anadolu’dan da sürülüp çıkarılmak istenmekteydi. Türkiye, ordusu terhis edilmiş ve silahlarına el konulmuş, başşehri işgal edilmiş, Meclis’i dağıtılmış ve iktisaden çökertilmiş bir manzara arz ediyordu. 19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktığında görünen tablo buydu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100’üncü yılını idrak ederken bir önemli hususa değinmek zorundayız. Kurtuluşa inanmış kadronun öncülüğü ve milletin azmiyle kazanılan millî mücadelenin iki esası vardır. Bu esaslardan ilki, tam bağımsızlık hedefi; diğeri de tam bağımsızlık hedefine yönelik mücadelenin millî iradeye dayanarak yapılması prensibidir. Bu tarafıyla millî mücadele, dünyadaki benzerlerinden ayrılır."

Meclis'te yapılan konuşmalar şöyle:

AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı
"En temel ilkemiz her zaman kusurlarımızı azaltmak ve meziyetlerimizi artırmak olmuştur. 15 Mayıs'ta İzmir'in işgali milletin kalbindeki yarayı ateşli bir öfkeye çevirmiştir. 19 Mayıs'ta Samsun'a giden Mustafa Kemal, Kuvayı Milliye'nin ateşini yakmıştır. Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve niceleri onun liderliğinde bir araya gelmişlerdir. Cumhuriyet fazilettir. Karar ve irade sahibi vatandaşların rejimidir. Cumhuriyet kurulduğunda halkın yüzde 80'ininden fazlası köydeyken, bugün şehirlerdedir. 100 yıllık birikimin ardından sayısız isimler vardır. Meclis tarihinin 18 yılında AK Parti olarak her insanımıza daha iyi bir hayat için çabaladık, emek verdik. Her alanda geçmişi incelerken, geleceğin muhasebesini yaptık. Rekabet ve eleştirileri siyaset zemininde yapmak, gerçeklikten kopmamak önemlidir. Cumhur İttifakı olarak durduğumuz yer güçlü bir Meclis'tir. Salgın olduğu bir dönemde bu oturumu yapıyoruz. İnsanoğlu tabiatla barışık yaşamanın önemini acı bir şekilde öğrenecektir."

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın
" Birinci Meclis millî iradenin tecelligahıydı. Tarihte, hem bağımsızlık uğrunda savaş yapan hem de bunu millî iradeye ve meşruiyete dayandıran başka bir parlamento görülmemiştir. Bu yönüyle Birinci TBMM; fevkalade ve emsalsizdir. Bir ihtilal Meclisidir. İstila, zulüm ve esarete başkaldıran yegâne savaş parlamentosudur. Birinci TBMM; Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı uğrunda yârden, anadan, serden geçenlerin otağıdır."

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar
"Birinci Meclis’in çoğulcu yapısı, 1921 Anayasası’yla özerkliği yasaya bağladı. Rıza istiyorsanız, birlik istiyorsanız, çeşitliliği, müzakereyi kabul edeceksiniz. O şartlarda ülkenin toplumsal, dinsel, etnik düşünsel çeşitliliğini büyük ölçüde içeriyor. Bu açılardan çoğulcu bir Meclis, eksikler var elbette, kapsanmayanlar var. Bunlar da belki o günden bugüne bakmamız ve muhasebesini çıkarmamız gereken meselelerdir. Bu çoğulculuğu tarif etmek için pek çok örnek kullanılır ama ben sadece ilk etapta sayılmayanları değil daha az görünenleri zikredeyim. Mevlevi, Nakşıbendi şeyhleri var, Abdullah Çelebi var. Dersimli Seyid Diyar Ağa var, Lazistan mensupları var, Lazlar var. Kürtler var, Araplar var. Kısacası Türkiye’nin o zamanki etnik, dinsel ve toplumsal çeşitliliğinin önemli bir kısmı var ve bu insanlar kendi kimliklerini saklamadan tam aksine kendi kimliklerini açıklayarak giriyorlar. Kendi kimlikleriyle katılıyorlar. Bu birinci Meclis’in en önemli vasıflarından biridir. Bu vasıf diğer özelliklerle de tamamlanmıştır.

Bu kadar farklı kesimlerden ve düşüncelerden insanın müzakereyi ve mutabakatı bir kenara bırakmadıkları bir Meclis’i konuşuyoruz. Onun 100’üncü yıl dönümünü bugün kutluyoruz. O yöntemin neden bu kadar önemli olduğunu da biraz sonra açıklayayım. Ayrıca bu Meclis yasalcı bir Meclis; mesela 23 Nisan 1920’de açılıyor. 19 Nisan 1921’e kadar tam 109 kanun çıkarıyor. Bunların hepsi ismiyle müsemma kanundur, torba değil. Her birinin ismi var. Her birinin kanun usulüne göre, müzakere ve karara bağlanma yöntemi var. O nedenle yasalcı bir Meclis’tir. Meclis yetkileri kendinde topluyor, biliyorsunuz bir Meclis hükümeti sistemi var. Bu şu demektir, her türlü yetki devletin 3 önemli erki: yasama, yürütme ve yargı Meclis’te toplanıyor. Fakat bu yetkililere tekelci biçimde sahip çıkma anlayışını taşıyamıyor.

1921 Anayasası ile yetkililerin büyük bir bölümü yerel yönetimlere verilmişti. Yerel yönetimlere verdiği yetkiler bizatihi kendi yetkilerini sınırlamak anlamına geliyor. Yani kadiri mutlak yani otorite bir yönetimi tercih etmiyor. Tam tersine halk egemenliği mantığına uygun olarak yerellerde de halkın katılımını mümkün kılacak bir sistem oluşturuyor Meclis. O sistemin merkezinde muhtariyet var değerli arkadaşlar. Ve bunu 21 Anayasası apaçık yasaya bağlıyor. Yani özerklik ve bu özerkliğin nasıl yönetileceğini de ayrıca ayrıntılı olarak düzenliyor. Onda da şura yönetimini ortaya çıkarıyor. Aynen kendi işleyişini yerelde de kuruyor. Yani yerelde de vilayetler ve nahiyeler şuralarla seçilecektir. Şuralar seçimle gelecek, şuralarında reislerini seçmeleri kendilerinde olacak. Neden yapıyorlar bunu? Oysa o zamanın liderleri, mesela milli mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa, çok fazla yetkiye ve imkana sahipken, bunları neden paylaşıyor. Çünkü rıza istiyorsanız, çünkü birlik istiyorsanız, çeşitliliği, müzakereyi kabul edeceksiniz. Gerçek rıza ancak herkesin kimliğine eşit saygı herkesin iradesine eşit değer vererek sağlanabilir ve o şartlarda o ağır dönemde işte böyle bir ortak rızaya böyle bir güvene ihtiyaç vardır. Bu güven tepeden dayatmayla sağlanamazdı. Bu rıza zorla baskıyla tehditle ortaya çıkarılamazdı."

İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan 
"100 yıl önce bugün Millet Meclisi’nin önünde dualar ve tekbirlerin ardından kurbanlar kesildikten sonra Mustafa Kemal Paşa kurdeleleri keser. Bundan 100 yıl önce 115 Milletvekili Ankara'ya ulaşabildi. İşte o gün esir yaşamaktansa vatan sevdası için ölümü göze alanlar meclisin ilk oturumunu gerçekleştirdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre Meclis bir nazariye değil bir hakikattir. Hiçbir zaman Meclis’i ortadan kaldırmayı tek adam rejimi kurmayı düşünmemiş, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturundan vazgeçmemiştir.

Demokrasiden beklediğimiz bütün çareler bütün sorunların bu Meclis’in çatısı altında çözülmesi ile mümkündür. Bugünkü demokrasimizin kalitesine ne pahasına olursa olsun güçlendirmek zorundayız bunun yolu da parlamenter sistemden geçer. Kurulduğu günden beri ülkemizin kaderine yön veren meclisimizin yetkilerini daraltacak başka hiçbir güç olmamalıdır. Parlamentonun yetkileri kısıtlandıkça demokrasi zemininden uzaklaşılmakta ve bu da sistemin bozulmasına neden olmaktadır.

Muhalefeti dışlama çabaları gün geçtikçe artmaktadır. Meclisimizin yetkilerini budamak yerine eskisinden daha güçlü ve yetkin hale getirmeliyiz. Bugün Meclis, yetkileri elinden alınmış bir Meclis haline getirilmek istenmektedir. Sayısını bilmediğimiz Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Meclis’i yıpratmaktadır. Ne denetim vardır ne de hesap verme. Bulunduğumuz coğrafya her zamankinden daha tehlikeli hale gelmişken, hiçbir tek kişinin bir ülkeyi yönetmesi doğru bir şey değildir. İvedilikle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sağlanmalıdır."

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Erkan Baş:

"İki yıla yakındır bu kürsüye her gelişimde söylemek istediğim ama zaman kısıtı nedeniyle söyleyemediğim bir konuyla başlayacağım, tabii, yine süremizin kısa olmasını protesto ederek başlayacağım. Söylemek istediğim hep şuydu, bakın, şu duvarın arkasında kocaman "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." yazıyor ve bu yazı, buraya dekor olsun, önünden geçip bakmadan konuşalım, gelip gidelim diye, umursamayalım diye söylenmemiş. Hiç değilse 100'üncü yıl kutlamalarımızda bu yazı üzerine konuşalım ve bunu tartışalım istiyorum. Bu yazının altında konuşurken, bugün bu yazının altında konuşurken,

Türkiye'de mevcut durumun orada ifade edildiği gibi olmadığını söyleyerek başlamak zorundayız. Bugün Türkiye'de bir saray rejimi hâkimdir. Saray rejiminde hâkimiyet bugün bile sarayından çıkıp buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adama aittir. Bugün hâkimiyet, salgında bile üç kuruş yevmiye için inşaatta çalışmaya devam edip hayatını kaybeden işçi Hasan'ın değil, çıkarlarını korumak için seferber olduğunuz, vergi borçlarını sildiğiniz 5'li müteahhit çetesindedir. Hâkimiyet, günde on dört saat tek bir maskeyle hastaneleri temizlemeye devam eden asgari ücretlinin, hasta bakıcıların, hemşirelerin, doktorların değil, hasta garantili hastane ihalesi verdiğiniz patronlarındır. Ambulansı bir devlet malı olarak görüp çizmesiyle kirletmeme özeni gösteren, salgın günlerinde bile madende çalışırken, göçük altında can veren maden işçisinin değil hâkimiyet, saraydan aldığı güçle madenci ailesine tekme atma cüreti gösteren o hainde bugün hâkimiyet. Egemenlik suyu ,kanalizasyonu olmayan tarlalarda çadır alanlarında bir yevmiye için sağlığını tehlikeye atan tarım işçisinde değil, corona sürecinde Türkiye'de sebze meyve ihracatı arttı utanmaz haberlerini yazan gazete patronlarında hâkimiyet. Açım diyen yurttaşa geber diyen bürokratta hâkimiyet. Beni düzeniniz öldürür diyen tır şoförünü gözaltına attıranlarda hâkimiyet. Hapisten çıkarttığınız mafya artıklarında, çete bozuntularında hâkimiyet. Bunlar hapishaneden çıkarken seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanlarına hapis cezası verenlerde hâkimiyet. Ezcümle saray rejiminde egemenlik sayısı 70 milyonu bulan yoksulluk sınırındaki emekçi halkın değil halkın sırtından trilyon dolarlık servete ulaşan asalakların, bir avuç parazit patronundur hâkimiyet.

Bugün bir de çocuk bayramı. Sayenizde çocuklarımızın yaşayamadığı bir bayram diyelim. 20 milyon çocuğun olduğu ülkede TÜİK'e göre 750 bin gerçekteyse 2 milyon işçi çalışıyor, çocuk işçi çalışıyor. Ne yapıyor bu çocuk işçiler? Hani hastalık kol gezerken 20 yaşından küçükler sokağa çıkmasınlar dediğinizde ama eğer sen işçiysen çalışıyorsan çık atölyeye -merdiven altı atölyeye- fabrikaya, tarlaya, sanayiye git, hamallığa devam et dediğiniz çocukların bayramı. Bu çocuklar büyüyünce ne olacak diye sormamız gerekmiyor mu? Nasıl bir gelecek sunuyoruz çocuklarımıza? 15-24 yaş arası her 4 gençten 1'inin işsiz olduğu ne eğitimde ne işte olduğu bir gelecek sunuyoruz. Eğitime devam edenler, eğer şanslıysa eğitime devam edenler; annelerinin, babalarının parası varsa kolejlere gidebiliyorlar, parası yoksa yapabileceği tek şey imam-hatibe gitmek çünkü devriiktidarınızda, on sekiz senede 16 kere eğitim sistemini değiştiren bir düzen kuruldu. Bu, çocuklarımıza ne verebilir ki?

Birinci soruda "Egemenlik gerçekten halkın mı?" demiştim, ikinci soruysa "Bu şartlarda çocuklar neyin bayramını kutlayacak?" Ulusal Egemenlik Bayramı hediyesi olan çocuklarımızın günü kutlu olsun, onlara çocukluklarını bayram tadında geçirecekleri bir gelecek de buradan sözümüz olsun.

Sözlerimi bitirirken iktidar vekillerine sesleniyorum: Eğer egemenlik halkınsa burada oy kullanırken, elimizi indirip kaldırırken bizi seçen halk lehine, halk için kalkmalı o eller, saraydan gelen talimat doğrultusunda değil. Eğer egemenlik halkınsa işçiler, emekçiler sokağa çıkmak zorundayken, sokağa çıkma yasağında bile özel izinle fabrikaları çalıştırmaya devam ederken Meclis tatile çıkamaz. Halkını korumak, halkın mücadelesinin en önünde olmaktır halkın vekillerinin görevi.

23 Nisan sadece bir kutlama günü değil, hatta bugün 23 Nisan daha fazla bir mücadele günüdür. Adı "Meclis" olan ancak, maalesef, neredeyse bütün yetkileri elinden alınmış bu mekân da halkın mücadelesinin bir alanıdır. Halkın sorunlarını haykırmak, halkın mücadelesine güç vermek için buradayız. Biliyoruz, 100'üncü yılı kutlamayı hak etmek için egemenliğin saraydan alınıp yeniden halkın eline verilmesi gerekir. Bugün 23 Nisan 2020 ve bu da bizim halkımıza 100'üncü yıl sözümüz olsun.

Söz kardeşlerim, emekçi halkın hâkimiyetini mutlaka kazanacağız. Söz çocuklar, size bir bayram gününü bile çok görenlere bakmayın, sizin için mücadele ediyoruz ve tüm dünya çocukların olacak, yarınlar çocukların olacak, yarınlar mücadele edenlerin olacak, yarınlar bizim olacak."

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal:

"Bugün, tarihin seyrinin değiştiği müstesna bir gün. Bu müstesna günde bir yanda bir asır evvel ki tarihi günü anlamalı, başta Mustafa Kemal Atatürk, beraberinde irade koymuş abide şahsiyetleri de kadirşinas bir milletin mensupları olarak anmalıyız.

Milletin kurtuluşuna, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna öncülük etmiş, tanıklık etmiş bu yüce Meclisin 100'üncü yılını idraklerimizi derinden tazelemek için de diğer yanda vesile yapmalıyız. Böyle bir günde, bu yüce Meclisin üyesi olarak bulunmak ve bu güne tanık olmak hiç kuşkusuz hepimiz için bir onur ve kıvanç vesilesidir.

İstiklali için sahada canını vermiş, bir millete masada var olma, kendi kaderini tayin etme ve istikbalini tahkim etme hakkı, imkânı veren bu yüce teşekkülün her kuruluş yıl dönümünde olduğu gibi muhakkak 100'üncü yılını da keşke layıkıyla kutlayabilseydik. Salgın nedeniyle hakkıyla ifa edemediğimiz bu kutlu günü, millet olarak bu illetten kurtulduktan sonra daha layıkıyla anacağımızı, bu Meclisin mahiyetini, maneviyatını kavrayacağımızı ümit ediyorum.

Bugün, aslen bir maddi varlığın, yalnız bir fiziki teşekkülün, yalnız bir teşebbüsün değil; bir fikrin, bir tefekkürün, ulvi bir tahayyülün de 100'üncü doğuş yıl dönümü. İstidat noktası yalnız millet olmuş, milletin istiklali, istikbali olmuş, milletin iradesi olmuş bir fikrin, harcında milletin iradesini gördüğümüz duvarlarında milletin kanı, canı, alın teri ve hürriyet aşkını gördüğümüz büyük bir milletin cumhuriyetle birlikte en büyük eserinin 100'üncü yılı. Anadolu'dan, Trakya'dan ülkenin doğusundan batısından her inanç, her fikir, her yaştan bir olmuş bir ruhun ay yıldızı otağı yaparak var oluşunun 100'üncü yılı. Bu aziz millet iradesine, kah düvel-i muazzamanın tazyikiyle muharebe meydanlarında, kah sinesinde şahsi hırsları olanların, manda ve himaye talepleriyle kongre ve toplantılarda gem vurulmak istenirken, bir büyük mesaj vermiştir dünyaya. Bu mesaj egemenliğin kayıtsız ve şartsız kendisinde olduğu hiçbir koşulda egemenliğinin hiçbir kimse ile paylaşılmayacağı idi.

Varlıkların, kuruluşların ruhu olduğuna inanırız. Bu mümtaz varlığında ruhu millî egemenliktir. Büyük yazar, şair Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Bir anın arkasında asırlar var." dediği gibi işte bu ruhu da tarihi gelişim çizgisi içinde zamanın ruhunu kavramış bizzat bu millet üflemiştir.

Aziz Atatürk'ün yüz sene evvel açılış nutkunda bulunan bir beyanı bu açıdan önemlidir: "Meclisimizin varlığı meşruiyet ve sorumluluk esaslarının itibar ve saygı görmesiyle kaimdir demiştir." Büyük Atatürk. Bu meclisin meşruiyeti o kurucu ruh, sorumluluğu egemenliğin millete ait olmasını sağlamaktır. Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi her şeyin açıkta, aleni herkesin gözü önünde cereyan etmesinin teminatıdır. Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi hakların, hürriyetlerin bekçisidir. İşte 100'üncü yılında bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidarından muhalefetine burada bulunan tüm üyelere Meclisin varlığının kaim olması için en üst hak arama kurumu olarak bütçe hakkından varlığına mündemiç tüm haklarına öncelikle sahip çıkma yükümlülüğü düşmüştür. Bunun için ise yüzyıl önceki kurucu ruhun yeniden icra etmesi gerekmektedir.

Meclisimizin yıl dönümlerini asli vasfını nazara alarak coşkuyla kutlayacağımız günlerin yakın olduğu inancıyla, Meclisimizin açılışının, millî iradenin en yüce şekilde temsilinin 100'üncü yılını kutluyorum. Böyle büyük bir günü devletimizin ve milletimizin teminatı olan çocuklarımıza armağan eden Birinci Meclisin Başkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk ve mücadele arkadaşlarını 115 milletvekiliyle beraber rahmetle yâd ediyorum. Dünyanın saadeti, cumhuriyetimizin ve millî egemenliğimizin teminatı olan çocuklarımızı bu güzel günlerinde sevgi ve umutla alınlarından öpüyoruz."

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) adına Milletvekili Mustafa Yeneroğlu:

"23 Nisan 1920'de büyük bir sorumluluk bilinciyle açılan, çatısı altında gururla bulunduğumuz yüce Meclis, istiklal için, hürriyetler için verilen müstesna mücadelenin çıkış noktasıdır. Milletin ve vatanın zor günlerinde yurdumuzun dört bir yanından gelen farklı görüşlerin bir arada omuz omuza verdiği bu mücadeleye önderlik eden başta Mustafa Kemal Atatürk'ü, Birinci Meclisin her bir üyesini ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Birinci Meclisin kürsüsünün arkasında "Onların işleri istişare iledir." ayeti asılıydı. Kurtuluş Savaşı'nın en zor zamanlarında temel hak ve hürriyetlerin ihlaline ve kanun hâkimiyetinin tesis edilmemesine dair ağır eleştiriler yapılabiliyordu. Bugün, bırakın istişareyi, milletimizin yarısından fazlasının oyunu alan belediye başkanlarımızı terör örgütleriyle ilişkilendirebilecek hazin bir hâldeyiz.

İlk Meclisin Mersin Mebusu Selahattin Bey şahıs hâkimiyeti yerine kanun hâkimiyeti ilkesinin önemini vurgulayarak "Yüce Meclis görüşme ve tartışma makamıdır, onay makamı değildir. Meclisin şahsına hürmet edilmelidir." diyordu. Bugün, Meclise onay makamı olarak dahi ihtiyaç duymayanlar var.

Koronavirüs salgını nedeniyle alınan birçok tedbir kararının temel hakları sınırlandırdığı açıkken ve bu sınırlamalara yasal zemin hazırlamak da zorunluyken bu durumda dahi Meclisin çalıştırılmaması nasıl izah edilebilir? Unutmayalım ki yasama yetkisi aslidir, devredilemez ve hiçbir şekilde de kesintiye uğratılamaz. Bu sebeple, Meclisin çalışmalarına ara verilmesini kesinlikle reddediyorum.

Bu denli önemli kanun tekliflerinin aynı gün komisyondan geçirilip Genel Kurula getirilmesinden, çuval kanun paketleriyle yasama yetkisinin işlevsizleştirilmesinden, Anayasa'ya aykırı kanunların Meclisten geçirilmesinden, ülkemizin kararnameler hatta son dönemlerde genelgelerle yönetilmesinden ve sonsuz adaletsizliklerden derin üzüntü duyuyorum.

Çocuklarımıza kısır çekişmelerin hâkim olduğu, hukukun ayaklar altına alındığı topallayan bir Meclis, topallayan bir demokrasi bırakmamalıyız. Bugün milletvekili olarak birlikte görev yaptığımız tüm arkadaşlarımızı yüz yıl önce Birinci Mecliste nasıl başladığımızı, yüz yıl sonra nerede olduğumuzu, önümüzdeki yüz yılda çocuklarımıza nasıl bir Meclis bırakmak istediğimizi düşünmeye ve Meclisi yeniden sistemin merkezine oturtmak ve tarihî hatadan dönerek güçlendirilmiş parlamenter sistem için birlikte mücadele etmeye davet ediyorum.

Bu duygularla herkesin bayramını kutluyor, kurucu Meclisimizin bizlere emanetini çocuklarımıza da en iyi şekilde teslim edeceğimize olan umudumun altını çizmek istiyorum. Bilvesile, siyasi partilerin konuşmalarından sonra da TRT'nin yayınını kesmesini de milletimizin takdirine bırakıyorum. Aynı zamanda bu gece başlayacak olan ramazan ayının da ülkemiz, milletimiz, İslam âlemi ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum."

Saadet Partisi adına Milletvekili Abdulkadir Karaduman:

"Bugün 23 Nisan 2020, Gazi Meclisimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının yüzüncü yıl dönümü. Bu vesileyle ülkemizin ve milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı Saadet Partisi adına tebrik ediyorum.

Millet egemenliği, ırk, din ve dil ayrımı yapmadan bütün vatandaşlarımızın doğuştan gelen en temel hakları olan emekten, karşılıklı rızadan doğan ve adalet gereği olan temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasıdır. Gazi Meclisin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz bu günlerde, millet egemenliğinin aynı zamanda belirli bir zümrenin, belirli bir sınıfın, belirli ideolojilere mensup olanların çıkarlarını gözetmek olmadığını da buradan hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla millet egemenliğini idrak etmek, gücü, çoğunluğu, imtiyaz ve menfaati bir hak sebebi olarak görmeyi değil, hakkı ve adaleti herkes için ve her koşulda üstün tutmayı gerektirir. Söz konusu egemenlik bir grubun diğerine tahakkümü, bir siyasi partinin diğer siyasi partilere tahakkümü ya da 51'in 49'a tahakkümü olmasa gerektir. Kaldı ki egemenlik 1'in 99'a tahakkümü asla değildir. Bir cuma namazından sonra, dualarla "Onların işleri şûra iledir." kaidesine bağlı kalınarak açılan Gazi Meclisimiz millî egemenlik anlayışının neye tekabül ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Tam da burada ifade etmek isterim ki millî egemenlik, millet iradesinin yönetimde bütünüyle söz sahibi olmasını gerektirir. Bu açıdan millî iradenin önünde bir engel olarak duran, bir engel teşkil eden yüzde 10'luk seçim barajını kaldırmak 100'üncü yılında Gazi Meclisimizin öncelikli vazifesi olmalıdır.

Bugün aynı zamanda millet egemenliğinin çocuklarımıza armağan edildiği bir gündür. Dolayısıyla bütün çocuklarımızın 23 Nisan Bayramı'nı da tebrik ediyorum. Çocuklarımız medyada, siyasette, eğitim ve sosyal çevrede şiddetten ve kötülüklerden arındırılmış bir ortamda yaşamayı ziyadesiyle hak etmektedir. Büyükleri olarak bizlerin vazifesi, çocuklarımıza geleceğe umutla bakacakları bir ülkeyi armağan etmektir. Çocuklarımıza, cezaevlerinde büyümek zorunda kalmayacakları ve büyüdüklerinde de fikirlerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortamı hazırlamak mecburiyetindeyiz. Eğitimiyle, ekonomisiyle, hukuk sistemiyle örnek olacak ve çocuklarımızın başka bir ülkenin vatandaşı olma hayalini kurmak zorunda kalmayacağı bir Türkiye'yi miras bırakmak mecburiyetindeyiz. Çocuklarımıza, yine, şairin ifadesiyle, göğü mavi, dalı yeşil, tarlası sarı, kuşların ve çiçeklerin diyarı olan bir memleketi mutlaka armağan etmek mecburiyetindeyiz."

Kaynak : DHA-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları