Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, CHP’nin AİHM’ye gitme kararının yanlış olmadığını söyleyerek referandum sürecinde 'hayır' konusunda AKP’lileri etkilediklerini ifade etti.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, CHP’nin AİHM’ye gitme kararının yanlış olmadığını söyleyerek referandum sürecinde “hayır” konusunda AKP’lileri etkilediklerini ifade etti. Karamollaoğlu'nun "Şu an yaşadığımız dönem, Demokrat Parti’nin son dönemine mi benziyor?" sorusuna "Biraz daha keskin" yanıtını vermesi dikakt çekti.
Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, Gazete Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu.
İşte o röportajdan dikkat çeken sorular ve yanıtlar…
- Referandumda 48 buçuğa 51 buçuk gibi başa baş bir sonuç çıkmasını nasıl yorumluyorsunuz? Beklediğiniz bir sonuç muydu, şaşırdınız mı?
Her sonuca hazırdık ama sanki “Hayır” biraz önde gibi gözüküyordu. Bu netice belki de bugünkü hükümete ve Cumhurbaşkanlığı’na kendi mesuliyetlerini hatırlatma babında faydalı olur. Aynı rakamlar ters dönse ve “Hayır” çıksaydı, bundan sonra meydana gelecek bütün yanlışlıkların faturasını bize keseceklerdi. Şimdi bütün mesuliyet hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın omuzlarında. Tartışmalı olabilir ama yetkiyi almış oldular. Bundan sonra esas soru, bu sonucu doğru okuyup politikalarını buna göre belirleyip belirlemeyecekleri olacak.
‘TOPLUMUN YARISI ‘BEN RAZI DEĞİLİM’ DİYOR’
Peki halk nasıl bir mesaj verdi?
Belli ki toplumun düşüncesi birbirinden çok farklı. Aradaki 1 buçuk puan, sadece meşruiyet sınırını belirleyen bir fark. Halkın yarısı bu konuda hükümete, “Benim sözlerime, düşüncelerime de dikkat et. Bugüne kadar uyguladığın politikalara tam destek vermiyorum” dedi. Bu çok önemli bir şey. Anayasa’nın yasa değil, bir uzlaşma metni olduğunu kabul etmeleri gerekiyordu. Ama bu uzlaşma sağlanamadı. Toplumun yarısı, “Bu getirdiğinize ben razı değilim” diyor. Bazıları bu durumu tarif ederken, “Hakkaniyete uygun değil” dedi. Doğru. Hukuka uygun mu? Uygun. Ama şimdi burada hukuk ile hakkaniyet arasında bir fark doğuyor. Hükümet bunu hukuki olarak yorumlamaya çalışıyor. Bu, yanlış olur. Çünkü bu, aynı zamanda hükümetin icraatlarının yanlış olduğu kanaatinin toplumda yaygınlaşmaya başlamasının ifadesidir. Bu referandumdan doğan sonuçla AK Parti artık “Bütün Türkiye’nin desteğini aldım” diyerek politika oluşturamayacak. Kendisini sorgulaması, toplumun tamamını kucaklayacak politikaları oluşturması lazım.
‘CHP’NİN AİHM’YE GİTMESİ YANLIŞ DEĞİL’
- YSK’nın mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayması, tartışmaya neden oldu. Ne diyorsunuz bu işe?
Türkiye’deki en önemli meselelerden biri, adalete güvensizlik. YSK’nın bu konudaki tavrı, beni endişelendirdi. Güvenim kayboldu. Meselenin ne olduğunu araştırmadan acele bir karar verdiler. Hiç kimse kanunun üzerinde değildir. Kanun, “Mühürsüz oy pusulaları geçersizdir” diyor. YSK burada fahiş bir yaklaşım hatası sergiledi. Gerekçeleri kabul edilebilir değil. Ancak bu mesele Anayasa Mahkemesi’ne giderek de çözülmez. Anamuhalefet YSK hâkimleri hakkında suç duyurusunda bulunabilirdi.
- CHP’nin AİHM’ye gitme kararını nasıl karşılıyorsunuz?
Gidebilir, “Gitmesin” diyemem. Efendim, “Türkiye’yi şikâyet ediyorsunuz” diyorlar. Zamanında AK Partililer de bunu yaptılar. Hukuk içinde her yol denenir. Yanlış olduğunu söyleyemem.
“AK PARTİ’NİN İÇİNDE ENDİŞELİ BİR SEÇMEN KİTLESİ VAR”
- AK Parti tabanı içindeki kararsızları etkilediğinizi düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. AK Parti’nin içinde yüzde 20 ile 40 arasında endişeli bir seçmen kitlesi var. Bunların bir kısmının bu seçimde kendi düşüncelerini sandığa yansıttıkları kanaatindeyim. Bu durum bundan sonraki seçimlerde etkisini daha fazla gösterecek.
‘BAŞKA ÇARELERİ YOK’
- Önümüzdeki günlerde merkez sağdan yeni bir parti çıkması ihtimali var mı?
Abdullah Gül’ün bir parti kurma hazırlığı içinde olduğu ya da Saadet Partisi’nin başına geçeceği gibi söylentiler çıktı... Bunların hepsi partimizin önünü kesmek isteyenlerin çıkardığı dedikodular. Ne yeni bir parti kurulabilir ne bizim karşımıza kimse çıkabilir.
- Neden?
Zaman yok. Seçim geliyor. Önümüzdeki seçimde yeni kurulan parti teşkilatlanacak, bir de etrafına insan toplayacak. Bu mümkün değil. Samimi olarak arayış içindelerse, bize gelmekten başka çareleri yok. Bunu kimseyi küçümsemek için de söylemiyorum. Eğer 3-4 senelik zaman olsaydı, denenirdi. Artık kimse bu riske giremez. Yeni parti kurulması imkânsız, oyalanmayıp bize katılsınlar.
- Kapınızı çalan var mı peki?
Tahmin edeceğinizden daha fazla insanla konuşuyoruz ama “Gelip size katılırız” diyenlerin üzerinde henüz durmuyoruz.
- AK Partili olanlar da var mı?
AK Partili olan da var, başka partili olan da çok var. Sosyal demokratı da var, yenilikçisi de var, gelenekçisi de var, milliyetçisi de var.
‘ORTAK AKIL DAĞILDI, HER ŞEY BİR AKLA KALDI’
- Son yıllardaki seçim sonuçlarına baktığımız zaman, Saadet Partisi “marjinal” bir parti olarak kalıyor. Yeni dönemde nasıl bir söylem geliştireceksiniz ki oylarınız artabilsin?
Bu çok önemli bir soru. Gerçekten de biz ciddi manada oy kaybettik. Bunun temel sebebi de halkta bir yanılgı meydana gelmesiydi. Halka hep AK Parti’nin aslında Erbakan Hoca’nın bir planı olduğu anlatıldı. “Baktı ki kendi önünü açmıyorlar, ‘Çıksınlar’ dedi” denildi. Bu doğru değildi. Bu arkadaşlar, Erbakan Hoca’yla hep birlikte çalıştılar. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, hepsi vardı. Sonra o 3’ü gitti, şimdi 1 kişi kaldı. Geçen gün, geçmişte AK Parti’de çok önemli görevlerde bulunan bir arkadaşa rastladım, “Ortak akıl ne oldu?” dedim. “Vallahi ortaklık gitti, her şey bir akla kaldı” dedi. Ortak akıl dağıldı. Türkiye adeta bir parti devletine dönüşüyor. Bu, CHP zamanında yaşandı. Demokrat Parti zamanında da son zamanlarda yaşandı. 1957 seçimlerinden sonra Demokrat Parti toplumda tabanının kaydığını hissetti. Şimdi de oraya gidiyor.
- Sokaktaki ortalama seküler vatandaşa Saadet Partisi’ni sorsanız, muhtemelen sizi “Şeriat getirmek isteyen, sağın sağında kalan, kadın hakları ve demokratik değerler konusunda fazla duyarlı olmayan muhafazakâr bir parti” gibi tanımlayabilir. Böyle misiniz?Tek kelimeyle cevap vereyim: Değiliz! Zaten bu referandum süreci bize bunu anlatma şansı verdi. Siz eğer baskıcı bir sistem kurarsanız en başta bundan kendiniz zarar görürsünüz, sonra da memleket zarar görür. Sadece, size yağcılık yapanlar kalır. O yüzden, hükümete ısrarla “Dost acı söyler” diyoruz. Onun için biz ileride bir yere geldiğimiz zaman mutlaka ve mutlaka muhalefetin sözlerine ve tavırlarına itibar ederiz. Bugün sosyal demokrat kesimle aramızda pek fazla mesafe yok.
“DEMOKRAT PARTİ’NİN SON DÖNEMİNE BENZİYOR”
- Şu an yaşadığımız dönem, Demokrat Parti’nin son dönemine mi benziyor?
Biraz daha keskin. Demokrat Parti öyle işler yaptı ki, mesela İnönü Kayseri’ye giderken Himmetdede’de önünü kestiler. Treni göndermediler. Sonunda ne oldu? İhtilal olmasaydı, Demokrat Parti bir sonraki seçimde kaybederdi. Ama ihtilal olunca insanımız mağdurun yanında olmak istedi. Bugünkü gidişat da iyi bir gidişat değil. Adil olmak bir yöneticinin en önemli tarafıdır. Bugünkü durumda adil olunamıyor, kendisinden mi, değil mi diye bakılıyor.
‘BU İŞ BÖYLE GİTMEZ DİYORLAR’
- Bugünlerde AK Parti’ye yakın kesim içindeki Mavi Marmara ve İslamcılık tartışmasına ne diyorsunuz?
Her şey aslında varacağı noktaya vardı. AK Parti’nin kuruluşunda iki grup vardı. Bir grup, bizim tabanımızdan gidip çoğunluğu teşkil eden gruptu. Bir de sosyal demokratlar ve liberaller vardı. Bugün kendi içlerinde partinin de ülkenin de otokratik bir yöne saptığını görenler, “Bu iş böyle gitmez” diyorlar. Mavi Marmara bunun sadece tuzu biberi oldu. Esasında AK Parti Mavi Marmara’ya başlangıçta destek vermedi. Erbakan Hoca destek verince sahip çıkmak mecburiyetinde kaldılar. İsrail bir terör devleti gibi davranıp 9 insanımızı şehit etti. Aradan bu kadar zaman geçti, şimdi orada katledilenlerin haklarını aramanın önüne engel konuldu. AK Parti başa dönmüş oldu. Biz buna hiçbir zaman rıza gösteremeyiz. Türkiye Ortadoğu’da belirleyici ülke olma vasfını kazanmalı