Akşam gazetesi yazarı ve Sosyalistlerin Meclisi üyesi Nihal Kemaloğlu, bugünkü köşesinde "tinerci nesilleri" kimin yetiştirdiğini yazdı.
Nihal Kemaloğlu'nun yazısı şöyle:
Dünyanın sayılı piyasa ekonomilerinden birinin patronu Başbakan, 'dindar nesiller yetiştirme' gerekçesini parlak kent ışıklarının gölgesinde kalan tinerci çocukları işaret edip duyurmuştu.
Yıllardır metropol sokaklarında sosyal atık muamelesi gören ve devletle tek bağı sabıka sicili olarak tutulan bu çocukların 'şeytani/günahkarlık' algısının tam karşısına dindar gençleri yerleştirmişti.
Biliyoruz ki sosyal ve ekonomik hakların gasp edilerek sermayeye devredildiği, bireysel özgürlüklerin 'terörün varlığına' armağan edildiği zamanlarda 'dindar gençlik' gibi popülist beyanlar millet iradesinde hipnoz etkisi yapardı.
Çünkü 'dünyevi' ihtirasla ülkenin kamusal, tarihi doğal varlıkları 'mal'a çevirirken, uhrevi-maneviyatçı belagatle kamuoyunu coşturmak günümüzde asla bir çelişki değil, tam tersine tutarlılık kabul edilirdi.
Ne de olsa kapitalizmin geç kalmış aktörü Türkiye, piyasa ekonomisine askeri darbelerle intikal ettirilip küreselleşmeye de muhafazakar popülizm köprüsüyle güçlüce entegre edilmişti.
Ve şimdi de totaliterleşen iktidarın hedefinde piyasalara saygılı 'homojen ve uysal gençlik yapımı' vardı.
Akıllı tahta ve tablet bilgisayarların teknolojik yardımıyla sözde dindar özde tüketici nesiller yetiştirilecekti.
Aksi takdirde çocuklar 'satışa çıkarılmış' kentlerin kuytuluklarına tıkıştırarak yaşamdan kovarak elbirliğiyle büyüttüğümüz tinerci çocuklara benzerdi.
Ama sakın yeri göğü kapsayarak heyulalaşan 'kapitalist iktisadi mucizemizin' bizatihi kendisi 1990'lardan beri göç yoksullarının ve mülksüzlerin çocuklarından 'tinerci nesiller' yetiştirilmesinin ana müsebbibi olmasın.
3.5 milyon insan köyleri yakılarak ya da tarımı çökertilerek topraklarından sökülüp kentin uzak saçaklarına 'sahipsizliğe' teslim edilirken, sosyal devletin de terk edilmesi gerektiğini kimler cansiperane savunuyordu.
Okula erişemeyen, sosyal haklardan muaf üç milyon çocuğun günümüzde düşük ücret/ucuz emek diye sokaklara, piyasalara sürülmesine hangi 'ahlaklı- toplum mühendisliği' itiraz etmişti?
TBMM'nin köşesinde yıllarca mendil, sakız satan küçük çocukları polislerin toplaması dışında.
Peki ya milli gururumuz KOBİ'ler Endonezya, Malezya misali sigortasız çocuk işçilerin ucuz işgücünü tepe tepe kullanarak palazlanmadılar mı?
Sosyal haklarını kaybetmiş yoksulluğu 'muhtaç insanlara yardım yapıyoruz' diye 'muhafaza' ederek, piyasaların 'karlılığını' büyüten zihniyete 'muhafazakarlık' diyebilir miyiz?
Hakikaten bu kriminal, lanetli tinerci nesilleri kim yetiştirmişti ya da devlet aklı korumakla yükümlü olduğu çocuklara karşı nasıl böyle dramatik bir yabancılaşma yaşardı...