"Toprak ana kendine yapılan nankörlüğü affetmez"
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez İzmir depremine ilişkin uyarıda bulundu.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası yönetim kurulu adına Baki Remzi Suiçmez İzmir depremine dair açıklamada yaptı. Suiçmez açıklamasında "Ülkemizde geçmişten geleceğe depremler coğrafyasında yaşıyoruz, çok acılar çektik. Bilimsel uyarıları önemsemedik. Israrla sürdürülen kişisel ve çıkarcı yanlış politikalarla daha çok acılar yaşamaya gebeyiz" ifadelerini kullandı.
Ülkemizde geçmişten geleceğe depremler coğrafyasında yaşıyoruz, çok acılar çektik. Bilimsel uyarıları önemsemedik. Israrla sürdürülen kişisel ve çıkarcı yanlış politikalarla daha çok acılar yaşamaya gebeyiz. Oysa, dünya sürekli değişirken yaşanan olağan deprem kaynaklı acıları önlemek ya da en aza indirmek, istersek önlemek mümkün.
Depremler, bu dünyada ve her coğrafyada ve bu coğrafyada hep oldu ve hep olacak. Ranta dayalı çıkarcı politikalarla ülkeyi yönetenlerin yanlış tercihleri ile bizler gibi meslek odalarının bilimsel açıklamalarını yok sayan tercihleri yüzünden, acılar tarihini yenileyerek ve yineleyerek yaşıyoruz yine, yaşamayalım artık.
Yaşanan acılar ve tarih ve gelecek ve yaşanacak acılar. Marmara 1999 depremi, dahil. Verimli tarım arazilerindeki fay hatlarını imar plan değişikliği için çıkar/rant uğruna oylayarak değiştirdiğini sananlarca, tarlalarını mezara dönüştürüp kendi kaderleriyle baş başa bırakarak insanları öldüren düzen, bu düzen değişmeli.
En son 30 Ekim 2020 tarihinde, saat 14:51’de, İzmir Seferihisar Körfezi açıklarında, Kandilli Rasathanesi verilerine göre 6.9, yönlendiren TV’lere göre 6.6, dış bilimsel kaynaklara göre 7.0 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Şekile, büyüklüğe ve afet bölgesi ilan ölçütlerine takılmadan, acılarımıza baktık, acımızı yaşadık.
Yine ölüm, yine acı, yine toprağı ve tarım arazilerini önemsemeden verilen imar izinleri, yine geçmişten geleceğe önceden alınmayan derslerden uzak sonradan kurtarılan insan mucizeleri ile mutluluk arayışları, asıl sorunları ve somut çözümleri konuşmaktan uzaklaşıyoruz yine. Oysa mutluluk, beton yığınları arasında yaşamakla değil, doğaya dönüş ve toprağa saygı ile mümkün.
İzmir 2020 depreminde yaşamını kaybeden meslektaşımız Fatma Öztürk’ün acısını yüreğimizde yaşıyoruz, bu an. Yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızın acısını yaşıyoruz. An itibarıyla 114 can kaybı, 1035 yaralı, ülkemiz üzgün, ülkemiz insanı yinelenen soruna ve nedense sıra gelmeyen bu konudaki çözümsüzlüğe kızgın. Kurtarma çalışmalarına fedakarca gönüllü katılanlara ve sağlık personelimize minnetimiz sonsuz, derdimiz en az kayıp ile bu yaramızı da birlikte aşmak. Yaşamını kaybedenlerin ruhları şâd olsun, ailelerine baş sağlığı ve sabır, yaralılara acil şifa diliyoruz. Ülkemiz artık depremleri ölümsüz yaşamalı, en az ölümlü, mümkün mü, istenirse mümkün.
Merkezi yönetimden yerel yönetime her ölçekte yapılan ve onaylanan imar planlarının afet riskine göre hazırlanması için ön koşul, yer seçimi. Yer seçiminde, öncelik zemin, zeminde öncelik, toprak. Toprak ve toprağın özelliklerini jeolojik oluşumu dahil bilmemiz, toprağı bilimsel olarak tanımamız mümkün mü, mümkün. Detaylı toprak etüt ve haritalamaya dayalı, artık ötelenmemesi gereken ve kamu tarafından yenilerek yapılması gereken güncel toprak ve arazi sınıflandırması, arazi yetenek sınıflandırmasına uygun arazi kullanımına büyük ovalarımız dahil istinasız yasal koruma, Bölge Planı dahil her ölçek planda ve imar planında mutlaka uyulması gereken verimli topraklarımızı koşulsuz koruyan ülke ve yerel imar planlarına zorunlu altlık olacak Arazi Kullanım Planlaması. Uygun kullanımlara göre yer seçimi mutlak zorunluluk, mümkün mü, istenirse mümkün.
Jeofizikten jeolojiye, mimarlıktan inşaat mühendisliğine, şehir plancılarından ziraat mühendislerine, çözüm; uygun zemin/yer seçimi, doğru tasarım ve uygun proje, doğru uygulama, öncesi ve sonrasında sürekli sıkı denetim. Olabilir mi, istenirse olur.
İzmir ili Bayraklı ilçesi özelinde yaşanan deprem katliamının sanıkları arasında, oradaki o toprağın yanlış kullanımına izin verenler var. Düne kadar sebze meyve üretenlerin arazilerine dünden bugüne kocaman kocaman rant binaları dikenlerin büyük günahı var, ayrımsız.
Gediz nehrinin eski yatağından oluşan alüvyon dolgulu yumuşak zeminli bölgeye denetimsiz ve deprem kurallarına aykırı yapılaşmaya izin verilmemesi gerekirdi. Ülkemizin diğer verimli tarım arazileri de imara açılmasın, salondaki oylarla, çıkarsal.
2 Kasım 2020 tarihli “TMMOB İzmir Depremi İlk Gözlem Raporu”nda belirtildiği gibi; “Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarları ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu, mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.”
İnsan doğayı dizginlese de tutsak edemez, doğa özel mülke dönüşmez, doğa özgürdür, doğa kendine yapılan ihaneti affetmez, öcünü alır bir şekilde. İnsana her daim sadık olan toprak kendine yapılan nankörlüklere kızgın, toprağı tanımak gerekli önce, insanların geçmişten gelen yer seçimi tercihlerini, insanın sınırsız hırsını ve rant arzusunu, ve sonra mimari tasarımı ve inşaatı ve denetimi. Doğa uyarıyor insanlığı deprem ile sel ile çığ ile heyelan ile, dur ve düşün diyor insanlığa, duralım artık.
Tarım arazileri insanı ve insanlığı doyurur, öldürmez. Tarım arazilerimizi öldürerek geleceğimiz yok etmeyelim, aç kalmayalım, göz göre göre ölmeyelim depremlerde de. Depremlere karşı da ön koşul, “toprak ana”mızı korumak. Toprağı koruyalım, insanlığı koruyalım, gereksiz yerlere yapılan binalar zamansız mezarımız olmasın artık. Mümkün mü, mümkün"
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları