Gazetelerin 3. sayfasında giderek daha fazla görüyoruz transseksüel cinayeti haberlerini, farkında mısınız?
Biz de bu konuyu, bu konuda söz sahibi olabilecek iki kişiyle konuştuk; biri transseksüel Seyhan Arman, diğeri trans aktivizmi üyesi Görkem Ulumeriç... Görkem, artan cinayetleri, iktidarın yarattığı atmosfere bağlarken; Seyhan, sıranın kendilerine henüz gelmediğini düşünüyor: “Hükümetin gündemi o kadar dolu ki... Ama sıra bize geldiğinde hiçbir şeyin güllük gülistanlık olacağını zannetmiyorum...”
Röportajı Osmanbey’de bir evde yapmaya karar verdiğimizde; ayrımcılık, öfke, şiddet, fuhuş,
cinayet gibi konuları konuşacak olmanın gerginliği vardı üstümde. Akşama doğru gazetedeki işlerimi bitirip metroya bindim, bir durak sonra inip 50 metre kadar yürüdüm, bana tarif edilen yere kolayca varmıştım... Bastığım zil umarım doğrudur diye düşünürken; evet doğruydu, kapıyı açan kişinin beni beklediği “hoşgeldin” deyişinden belliydi...
Sıcak bir karşılama, beraberinde ev sahibinin limonata ikramını getirdi. Limonatanın “light” olup olmadığını sormamla birlikte, birbirini tanımayan üç çift gözün soğuk, yabancı bakışları, yerini adrenalini hızla tavan yapan bir sohbete bıraktı. Ve ben o an bir şeyin hayretle farkına vardım: İster heteroseksüel bir kadın olsun, ister trans bir kadın, isterse homoseksüel bir erkek; herkes için o an aramızdaki yabancılık duvarlarını aşmanın sihirli anahtarıydı “istenmeyen kilolar”! Yarım saat kadar light ürünler, diyet siteleri ve kolay kilo verme yöntemlerini tartıştıktan sonra, gönül rahatlığıyla röportaja geçmeye karar verdik...
Ötekiyim ama...
Seyhan, 33 yaşında, tiyatro oyuncusu; şu sıralar Suadiye’de bir kabarede Matmazel Coco karakterine hayat veriyor. Adana’dan İstanbul’a göç edeli 13 yıl olmuş.
Aslında hikayeye en baştan başlayalım. Seyhan, görüntüsünün aksine, aslında erkek değil de kız çocuğu olduğunu 5 yaşında fark etmiş. “Adını koyamıyordum ama farklı olduğumu biliyordum” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu dünyada tek olduğumu düşünüyordum, ötekiydim ama ötekinin ne demek olduğunu da bilmiyordum. Geceleri yatmadan önce dua ediyordum, ‘Allah’ım lütfen sabah saçlarım uzamış, göğsüm çıkmış halde, kız olarak uyanayim’ diye... Sonra ilkokula başladım, benim için ‘kız gibi’ diyorlardı, utanıyordum. Erkeklerle gezmekten zevk almıyordum, kızlarla da bir yere kadar hislerimi paylaşıyordum, yani hep arada kalıyordum. Ortaokula geçtiğimde sözlü tacizler başladı ve çok rahatsız oldum. Lise ise en zor dönemdi, tacizler giderek artmıştı. Lise 2’de okulu bırakıp dışardan bitirmek için açıköğretime yazıldım. Aslında o ana kadar hep takdir alıyordum ama artık duramazdım.”
Okulu bıraktıktan sonra, 15 yaşında radyoda DJ’lik ve amatör tiyatroda oyunculuk yapmaya başlamış Seyhan, peki ailesi bu işe ne demişti? “Ailem aslında ben 5 yaşındayken bile karşılarında bir erkek değil de bir kız çocuğu olduğu biliyordu ama konduramıyordu” diyor:
“Ama ben onları hiçbir zaman kandırmadım, beni anlamaları için onlara hep sinyaller verdim. 18 yaşıma geldiğimde anneme ‘ben bu bedeni taşımakta çok zorlanıyorum’ dediğimde, beni psikoloğa götürmek istedi. Kabul etmedim ve bu konuyu yok saydık, uzun süre de tekrar açmadık. Ben de bunun üzerine çok yoğun bir çalışma temposuna girdim, güne çocuk tiyatrosuyla başlıyor, DJ’lik ile devam ediyor, tıpatıp şov ile bitiriyordum. Bir süre sonra da İstanbul’a geldim.”
Oğulları öldü kızları doğru
Anneannesinden en küçük yeğenine kadar tüm aile bireylerini karşısına alıp geçirdiği süreçleri anlattığını söyleyen Seyhan, “o gün tüm ailem için erkek çocukları ölmüş, yerine kız çocukları dünyaya gelmişti” diyor. Peki, Seyhan ne anlatmıştı da bı kadar etkili olmuştu?
“Dini bir yerden yaklaşıyorsak bu işe, beni de Allah yarattı, ben de doğanın bir parçasıyım. Ya da bu bir hastalık hali, bir sapkınlık değil, öyle olsa tedavisi olurdu. Ve bu en önemlisi bir tercih değil, bunu herkese soruyorum, kim –dünyaları vaat etseler bile- cinsel kimliğini değiştirmeyi tercih eder? Bence kimse, öyleyse ben neden tercih etmiş olayım.”
Seyhan, nefret cinayetlerine önüne geçmek için, iktidarın kullandığı dilin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor:
“Bu ülkenin Bakanları eşcinselliği hedef aldığında trans kadınlar sokakta öldürülüyor, nefret duyan insanları meşrulaştırıyor çünkü bu söylemler. Zaten hamile kadınların dahi evde oturmasını bekleyen bir anlayışın translara nasıl baktığını, dört duvar arasından çıkmasına nasıl tahammül edemediğini biliyoruz. Ama diğer yandan da şu var: Seks işçilerine kim gidiyor sanıyorsunuz! Hepsi yalnızca bekar erkekler mi...”
Seyhan, bugünkü politik atmosferin trans bireylere nasıl yansıdığını sorduğumda, pek iç açıcı bir yanıt vermiyor:
“Hükümet özelinde baktığımızda, sıra bize gelmedi diye düşünüyorum. Listeleri o kadar dolu ki, gerçekten sıra bize gelmedi. O yüzden bize nasıl bir yaklaşımları olacağı hakkında net bir fikrim yok. Ama şu ana kadar olan bitene baktığımda, hiçbir şeyin güllük gülistanlık olacağını zannetmiyorum. Aslında Türkiye’de şiddetin ve baskının yalnızca rengi değişiyor. 80 darbesi döneminde saçlarımız kesilip Eskişehir’e sürgün ediliyorduk, 90’larda hortum Süleymanlar çıktı. Şimdi Kabahatler Kanunu var, bizi yolda gördüklerinde ceza kesiyorlar. Nefret cinayetleri de devam ediyor. Aslında hiçbir şey değişmedi, yalnızca biz daha örgütlüyüz. Artık en azından cenazemizi kaldırabiliyoruz. Ama biliyor musun, ben çocuğum olsa eşcinsel olmasını kesinlikle istemem, bu kadar çok şey yaşamak kolay mı?”
İktidarın bakışı topluma yansıyor
Görkem, Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi okuyor, 21 yaşında, eşcinsel ve İstanbul Onur Haftası Komistesi’nde görevli. “Trans bireyler, uğruna milyonlarca insanın öldüğü insan haklarından, çalışma hakkı, barınma hakkı, eğitim - sağlık hakkı ve diğer sosyal haklar faydalanamıyorlar” diye söze başlıyor, şöyle devam ediyor:
“Nasıl kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde 1400 oranında arttıysa, aynı durum trans cinayetleri için de geçerli. Ben tüm zamanımı bununla mücadeleye harcıyorum ve görüyorum ki bizim kullanabileceğimiz politik enstrümanlar yok! Geçen günlerde bir AKP milletvekili kürsüye çıkıp, 1930 yılındaki bir araştırmadan söz edip bizim hasta olduğumuzu iddia etti. Anayasa çalışmalarında bizimle ilgili bir konuyu görüşmeyi bile reddediyorlar, bunu sapıklık sayıyorlar. Ve iktidardaki bu bakış açısı topluma da yansıyor. Bence trans bireylere karşı nefret cinayetlerinin artmasının nedeni de tam olarak bu bakış açısı.”
Görkem, acilen yapılması gerekenin, tüm LGBTT (lezbiyen- gay- biseksüel- travesti- transseksüel) bireylerin haklarının yasal olarak garanti altına alınması olduğuna dikkat çekiyor.
Meltem Yılmaz / Cumhuriyet