Gezi Parkı protestolarıyla ilgili olarak İzmir’de 38 kişinin Twitter’dan ilettikleri mesajlar nedeniyle gözaltına alınmasının yankıları sürüyor...
Gezi Parkı protestolarıyla ilgili olarak İzmir’de 38 kişinin Twitter’dan ilettikleri mesajlar nedeniyle gözaltına alınmasının yankıları sürüyor. Konuyla ilgili olarak, bilişim hukukçuları Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak da bir açıklama yaparak, gözaltıların ve açılan soruşturmaların hem anti demokratik hem de ulusarararası insan hakları standartlarına aykırı olduğunu vurgulayarak,
demokrasi için sosyal medyanın öneminedikkat çekti..
Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın ‘Cyber-Rights.Org.TR’ sitesinde yer alan açıklamaları şöyle:
“4 Haziran ve 5 Haziran 2013 tarihlerinde İzmir’de en az 24 kişinin Twitter’da attıkları mesajlar nedeni ile gözaltına alındıkları haberlere konu edilmiştir. Bu haberlerin ayrıntılarına ulaşmak soruşturmaların gizliliği açısından mümkün değildir. Bununla birlikte, bu kadar çok sayıda kişi hakkında aynı suçlama ile işlem yapılmış olması kaygı verici olduğu için bu açıklamayı yapma gereği doğmuştur.
1. Soruşturmanın Türk Ceza Kanunu’nun aşağıda belirtilen 214 (Suç işlemeye tahrik) ve 217’inci maddelerine (Suç işlemeye tahrik) istinaden açıldığı anlaşılmaktadır. Suç işlemeye tahrik Madde 214- (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır. Kanunlara uymamaya tahrik Madde 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. İlgili hükümler ifade özgürlüğü aleyhine bugüne kadar çok kullanılmış hükümler değildir. Karşılaştığımız bu durum Türk Ceza Kanunu’nun ifade özgürlüğünü ilgilendiren diğer hükümlerine uygulanan ilkelerin bu hükümler açısından da uygulanmayacağı anlamına gelemez.
2. Bu nedenle, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası insan hakları standartları TCK 214 ve 217’in uygulanmasında da önemle dikkate alınmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre bir ifadenin sınırlandırılabilmesi için ya nefret söylemi olması ya da şiddetle doğrudan illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Sosyal medya ve özellikle Twitter’da toplantı ve gösteri yürüyüşüne davet, politik bir mesaj verme, kendi çektiği veya medyada ulaşılabilir söz, görüntü ve resim paylaşma açıkça bir “şiddete yönlendirme” niteliğine ulaşmadığı sürece sınırlandırılamaz.
3. İnsan hakları hukukunda şiddete yönlendirmenin oluştuğunu kabul etmek için çok yüksek bir standardın kamu makamları tarafından kanıtlanmış olması gerekir. Bu incelemede sözü kimin söylediği, muhatabının kim olduğu, hangi ortamda ve araçlarla söylendiği ve söylenen sözün tonu dikkate alınmalıdır. Günlerdir yüzbinlerce insanın sokaklarda gösteri yaptığı bir ortamda sosyal medyada ve özellikle Twitter’da paylaşılan mesajların insanların yapmayacakları bir şeye yönlendirildiği şeklinde yorumlanması gerçeklikle bağdaşmadığı gibi kanunun kötü niyetli bir şekilde yorumlanması olarak nitelendirilebilir.
4. İfade özgürlüğünün sınırlandırılması söz konusu olduğunda sadece soruşturmanın konusu olan kişilerin ifade özgürlüğü dikkate alınarak yetinilemez. Bir kişinin ifade özgürlüğünün sınırlandırılması aynı görüşü ifade etmek isteyen onbinlerce kişiyi de etkileyebilir. Özellikle sosyal medya ve Twitter gibi araçlar söz konusu olduğunda bu etkinin çok daha derin olduğu kolaylıkla gözlemlenebilir. İfade özgürlüğü kuramında “dalga etkisi” (“chilling effect”) olarak bilinen bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin birçok kararında ifade özgürlüğünü ihlal eden bir etken olarak vurgulanmıştır. Söz konusu soruşturmada 24 kişi gözaltına alınmışsa da, bu soruşturmanın etkisi bu 24 kişi ile sınırlı kalmamış, onbinlerce sosyal medya kullanıcısı soruşturmanın etkisi ile tedirginlik yaşamıştır. İfade özgürlüğünün korunması gereken demokratik bir rejimde böyle bir etki kabul edilemez.
5. Devlet erkini kullanan yasama, yargı ve yürütme makamları, ifade özgürlüğünün bir demokrasinin belkemiği olduğunu ve asli görevlerinin bu özgürlüğü güvence altına almak olduğunu asla unutmamalıdır. Türkiye karşılaştığı her siyasal sorunda ifade özgürlüğünü sınırlandıran yeni ceza hükümleri veya uygulamaları ile karşılaşmaktadır. Daha bir ay önce dördüncü yargı paketi ile ifade özgürlüğünün genişletildiğinin iddia edildiği bir ortamda bu kez de o pakette hiç bahsi geçmeyen 214 ve 217inci maddelerin ifade özgürlüğünü sınırlandırmaya bahane edildiği görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi alışkanlık haline gelmiş bu yanlış yaklaşımın aşılmasının tek yolu tüm mevzuatın insan hakları standartlarına uygun bir şekilde yorumlanmasıdır.
6. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, şiddetle doğrudan bir illiyet bağı bulunmayan sosyal medyada kullanılan ifadelerin soruşturma konusu yapılmasına derhal son verilmeli, özel hayatın ihlali yolu ile kişilerin mesajlarına ulaşıp bu kişileri soruşturma konusu yapanlar hakkında gecikmeksizin yasal işlem tesis edilmelidir.
7. Başbakanın söylediğinin tersine günümüz dünyasında sosyal medya bir baş belası değil demokrasinin olmazsa olmaz araçlarından biri haline gelmiştir. Yeni Dünya’da sosyal medya yoksa, Twitter yoksa
demokrasi de yoktur.
Radikal