Francis Ford Coppola'nın son filmi 'Twixt'in dünya prömiyeri Toronto Film Festivali’nde yapıldı.
1970’lerin Yeni Hollywood hareketinin en öncü ismi Francis Ford Coppola, iki tür filmi çekmiş olsa da seneler boyu korkuya hakimiyetini bir türlü hissettirememiş bir yönetmen. Burada ise 2000’ler geleneğine uyan bir gotik film ile çıkageliyor. Ancak onu HD’den yararlanan renk filtrelerinin ve efektlerin ‘kitsch’ (bayağılık estetiği) halleriyle sarınca Ed Wood filmlerinden farksız bir yere uzanmış. Ancak bunu yapma sebebi; ‘sürpriz son’ anlamına gelen ‘twist’ lafının tek harfini değiştirip sinemaya “Twixt” adlı yeni bir terim kazandırma hedefi esasen yönetmenin. Bu da üç boyut gerçeğinden sadece son iki dakikada bir anlam çıkarıyor karşımıza. Ne kadar devrimci diye soracak olursak, maalesef Coppola’nın 70’li 80’li yıllardaki olgun numaralarının yeni milenyum şubesi burada altı dolmamış bir ‘yeni yetme yönetmen’in ‘gençlik hatası’ kıvamında kalıyor. Bu da tema parkı Disneyland’in üç boyut teknolojisine bakışından farklı değil. “Twixt”i 36. Toronto Film Festivali’nde Francis Ford Coppola ve Val Kilmer’ın da katıldığı dünya prömiyerinde izledim.
Amerikan klasik sinemasının dilsel motivasyonuna büyük katkı yapan Yeni Hollywood ekolü, 70’lerde kuşkusuz bir şeyleri değiştirmişti. Bu durumun da en keskin temsilcileri Francis Ford Coppola, Steven Spielberg, Martin Scorsese ve George Lucas idi. Her daim ‘stüdyo’ gerçeğinden şaşmayan bu isimler ‘yönetmensel’ duruşları ya da türlere getirdikleriyle dikkat çektiler.
Köklerine dönüş mü?
Coppola da “Kıyamet”ten (“Apocalypse Now”, 1979) “Konuşma”ya (“The Conversation”, 1974) “Siyam Balığı”ndan (“Rumble Fish”, 1983) “One from the Heart”a (1982) kadar aslında deneysel anlatı tutturduğu tür filmleri ile anıldı. Pembe dizi estetiğinden noiresk gençlik filmine, psikolojik savaş filminden ses dolgulu politik-gerilime kadar çok farklı yapılar oluşturdu. Lafın özü 20 senelik dönemde çığır açmadık alan bırakmadı.
“Dracula” (1992) ile korkuda geleneksel bir temsil verdiğini gördüğümüz yönetmen, Edgar Allan Poe’yu da içine sokan bir gotik film ile karşımızda bu sefer. Bu durum, daha önce Roger Corman’la da çalışan Coppola için bir bakıma ‘köklerine dönüş’ anlamına geliyor.
John Carpenter yapmıştı
Ancak arada büyük farklılıklar var. Zira burada ne “Dementia 13”ün (1963) samimiyeti ne de “Dracula”nın A sınıf kalitesi mevcut. Aksine “Twixt”, gerçek anlamda HD kamera ile çekilmiş öğeler arasında renksel ve efektsel bir yolculuk hedeflemiş. Bu da maviden kırmızıya uzanan filtrelerin içinde ‘hayali’ bir dünyayı var etmiş.
Aslında bunları bir yere kadar anlayabiliriz. Filmin John Carpenter’ın “Çılgınlığın Ötesinde”sindeki (“In The Mouth of Madness”, 1994) korku edebiyatı yazarının yaratıcılık krizi meselesinin bir benzerine odaklandığı da çok açık.
Ed Wood filmi mi, ‘Baba’ Coppola filmi mi?
Hatta görüntü bindirme, iki rengi beraber kullanma veya retro etki yaratma gibi öğeler daha önce kullanılmış olmasaydı, yine Coppola’yı devrimci olarak anmak mümkün olabilecekti. Ancak gelin görün ki Val Kilmer’ın yitip gitmiş halinden Ben Chaplin’in Edgar Allan Poe’ya verdiği kitsch portreye ve hatta Bruce Dern’in sahne maymunu kıvamındaki duruşuna kadar her şey o kadar yapay duruyor ki akıl sır erdirmek mümkün değil.
“Twixt” gerçek anlamda bir Ed Wood filminin, bir çöpün içinde olduğumuzu hissettiriyor. Bunlara Elle Fanning’in hayalet karakterindeki makyaj efektleri de dahil olunca bu ucuz doku tamamlanmış gibi. Adeta gotik omurganın da yapaylığıyla dramatik yapı eksiği de kapatılmış.
Yeni kural koymanın devri geçmedi mi?
Aslında buraya kadar ‘tamam yapılabilir’ diyebiliriz. Ancak Coppola’nın gerçek anlamda ‘twist’ (sürpriz son) lafını ‘üç boyut’ta, tek harf değiştererek ‘twixt’e çevirip son iki dakikadaki sürpriz sonu üç boyutlu kamera ile çekerek yaptığı daha da acayip. Zira üç boyuta yeni bir kural koyma sevdasına düşen yönetmenin beklenenenden daha trajik dehlizlere sürüklendiğine şüphe yok.
Hala kendisini 70’lerde zannetmesi burada yaptığının ancak o dönemki B sınıf yönetmenlerin işleri seviyesine düşmesine yol açıyor maalesef. O kadar yapay bir ‘her şey hayaldi’ mizanseni var ki sondaki istismar odaklı bu iki dakikalık sona inanmak ile gülümsemek arasında gidip geliyorsunuz.
Gerçi William Castle gibi yönetmenlerin yaptığı böyle numaraları biliyoruz. Ama onların olgun ve devrimci hareketle adeta ‘dijital kamerayı getirdim’ kadar öncül hamleler olduğu da kesin.
Bizim “Cehennem” kıvamında bir üç boyut
Buradan yola çıkınca da filmi izlerken içinizden ‘bu ne pehriz bu ne lahana turşusu’ demek geçmiyor değil. Çünkü bir şekilde bizim “Cehennem” (2010) kıvamında bir üç boyut ve HD kullanımı var burada. Bunun sebebi yönetmenin 35 mm ile bir şeylere sınıf atlatma becerisine sahip olması.
Bu da Val Kilmer’ın eskimiş yüzünün peşine Coppola’yı takınca aleyhine işleyen detaylar “Twist”in sinema deposunu tıkabasa doldurmuş. Ne yazık ki yönetmenin üç boyut teknolojisinde “One from the Heart”taki çığır açıcı filtre kullanımına benzer uygulama çabası boşa gitmiş. Sürpriz algısı, hikaye ve karakterler ‘çöp’ kavramında o kadar uç noktadalar ki filmin geri dönüşü de bu ‘kült’ öğelerle oluyor olsa olsa.
Künye:
Twixt
Yönetmen: Francis Ford Coppola
Oyuncular: Val Kilmer, Ben Chaplin, Elle Fanning, Bruce Dern, Joanne Whalley, David Paymer