Webb: Devlet şu anda kendisine eleştirel tutum takınan herkesi ve kesimi bir şekilde marjinalleştirmek istiyor...
Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Emma Sinclair-Webb'e Fazıl Say ve Sevan Nişanyan'a verilen hapis cezalarına sordu. Cezaların kendisini hem şaşırttığını hem şaşırtmadığını söyleyen Webb, "Yakın zamana kadar eleştirel sözü Türklüğe hakaret sayan 301. madde vardı, şimdi de dine hakaret var. Yani 301. madde kılık değiştirdi, ‘dine hakaret’ oldu" dedi.
İşte Ezgi Başaran'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (27.05.2013) o söyleşisinden ilgili kısım:
Emma Sinclair-Webb, yaklaşık 15 yıldır Türkiye üzerine çalışıyor. Önce Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) için, şimdi ise
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) adına. Keyfi tutuklamalar, polis şiddeti, basın özgürlüğü ve faili meçhuller hakkında çok önemli raporlar hazırladı. Ergenekon ve OdaTV davalarını yakından izledi. Bu günlerde ise temel bir insan hakkı olan ifade özgürlüğünü tehdit ettiğini düşündüğü Nişanyan ve Say davalarının sonuçları üzerine çalışıyor. Çok önemsediği barış sürecinde, niye bu tür bazı cephelerde savaşın devam ettiğini ise anlayamıyor.
Sevan Nişanyan’ın bir blog yazısında peygambere hakaret ettiği gerekçesiyle 13 ay hapse mahkûm edilmesine şaşırdınız mı?Hem evet hem hayır. Evet, çünkü Sevan’ın o sözlerinde ne bir nefret suçu var ne de hakaret. Bunu istediğiniz kadar tartışabilirsiniz. Fakat rahatsız edici sözler söylemek, kötü şakalar yapmak yahut saçmalamak da bir haktır. Ve Sevan’ın sözleri tam olarak bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bazıları bu sözlerde nefret söylemi olduğunu iddia ediyor. Belli ki onlar nefret söylemi nedir bilmiyor. Eğer Sevan sözleriyle belli bir grup insanı hedef alsaydı, örneğin onlara şiddet uygulanmasının gerekliliğinden söz etseydi, şiddeti övseydi, nefret suçu işlemiş olacaktı. Sözleri bu anlamda hiçbir kritere uymuyor.
Soruya ‘Hem evet hem hayır’ diye cevap verdiniz. Bu olayın sizi şaşırtmayan kısmı nedir?
Hayır şaşırtmadı çünkü son dönemde bir trend görüyorum. Yaklaşık bir ay önce neredeyse aynı şey Fazıl Say’ın başına geldi. Ve gelecek hafta bu iki örneğe üçüncüsünün eklenmesi kuvvetle muhtemel. Devam eden bir davanın üçüncü duruşması görülecek Antalya’da. Feminist avukat Canan Arın’ın davası bu. Canan Hanım da dine ve Cumhurbaşkanı’na hakaretle suçlanıyor. Aralık 2011 yılında Canan Arın, Antalya Barosu’nda bir konuşma yapıyor. Kadına şiddet konusunu anlatırken Türkiye’nin en önemli sorunlarından birinin çocuk gelinler olduğunu söylüyor. Çocuk gelin olayının toplumda nasıl benimsendiğini ve normal karşılandığını anlatmak için de birkaç örnek veriyor. Bu örneklerden biri Hz. Muhammed, diğeri de Cumhurbaşkanı. Ne bir hakaret var, ne de özel olarak İslam dini eleştiriliyor. Zaten tarzı öyle değil Arın’ın. Sadece bilinen gerçekleri dile getirmek neden ve nasıl suç oluyor, anlayamıyorum. Canan Hanım’ın iddianamesine bakıyorum, müştekilerin listesi, suç iddiasından daha uzun. Çünkü suç niyetine yazılacak bir şey yok. Her şey anlattığım kadar. Ve İstanbul Barosu’na kayıtlı bir avukat olmasına rağmen savcı ve mahkeme, hakkında yakalama kararı çıkartmış, Canan Hanım aylar sonra ifadesini vermek için sabahın köründe otelinden alınmıştı.
Sevan Nişanyan, Fazıl Say ve Canan Arın davalarını bir bütün olarak mı görmek lazım?
Bence öyle. Dediğim gibi yeni bir trend bu. Yakın zamana kadar eleştirel sözü Türklüğe hakaret sayan 301. madde vardı, şimdi de dine hakaret var. Yani 301. madde kılık değiştirdi, ‘dine hakaret’ oldu. Esas olarak aynı zihniyetin devamı. Eski Kemalistlerin devamı. Ben böyle görüyorum. İstiyorlar ki, vatandaş devletle yahut devletin önemsediği şeylerle ilgili konuşmasın, eleştirmesin. Bu zihniyetin vatandaşa vermek istediği mesaj belli: Haddinizi bilin. Zaman zaman bu mesaj 301 gibi bir maddeyle veriliyor, zaman zaman da dine hakaret gibi son derece muğlak, her sözü kapsamına alabilecek maddelerle. Evet, bu Türkiye devletinin çok eski ve köklü bir alışkanlığı ama AK Parti de bunu büyük bir rahatlıkla devam ettiriyor. Çok büyük bir hayal kırıklığı benim için.
Neye hayal kırıklığı?
Bir tarafta bir savaşı bitirmeye çalışıyorsunuz. Bir barış sürecine girdiniz. Belki de son 30 yılın en büyük siyasi eşiğini aşmaktasınız. Öbür tarafta ne yapıyorsunuz? Bir tarafta barış isterken, diğer tarafta yeni cepheler açıp vatandaşla savaşmaya devam ediyorsunuz. Niye? Polis şiddetiyle 1 Mayıs’ta insanları ezip geçiyorsunuz. Niye yüzlerce kişi hâlâ KCK davasından yatıyor, zayıf delillerle? Niye dine hakaret gibi bir kılıf bulup insanlara dava açtırıyorsunuz?
Onlar mı açtırıyor?Evet, yargı bağımsız değil mi! Sevan Nişanyan konusunda Bekir Bozdağ’ın dava açılması gerektiğini kameralar karşısında söylediğini duyduk. Dava ondan sonra açıldı. Başka örnekler de var, şimdi sıralamayayım. Burada amaç belli. Devlet şu anda kendisine eleştirel tutum takınan herkesi ve kesimi bir şekilde marjinalleştirmek istiyor. Bazen biber gazıyla, bazen de davalarla. Bu davalar tüm AİHM kararlarına aykırıdır. Demek isteniyor ki, AİHM Türkiye’de ifade özgürlüğü ile ilgili böyle kararlar vermiş olabilir, biz hiç saymıyoruz! Türkiye için farklı kurallar ve ifade özgürlüğünde farklı sınırları mevcuttur. Bunu demek istiyorlar herhalde.