Yaşar Seyman: Benazir Butto’yu önce kadın siyasetçi olarak sevdim, sonra kadın olarak sevdim ve kitap bittiğinde artık onu insan olarak sevdiğimi fark ettim.
"Benazir" isimli romanı 6 ayda 3'üncü baskıya ulaşan Yaşar Seyman, romanı Benazir'i istekadinlar.com'a anlattı.
İşte o röportaj:
Ölümsüzlerin doğum günleri de ölümsüzdür
Benazir ile nasıl tanıştınız, sizi etkileyen neydi, onun romanını neden yazdınız?
21 Haziran, güneşin gökyüzünde en uzun kaldığı gün... 21 Haziran bir başka güneşin doğduğu, 54 yıl gökyüzünü aydınlattığı bir gün. Benazir Butto’nun doğum günü. İnsanların doğduğu günü önemserim. Doğduktan sonra ölümsüz olmayı başaran insanları saygıyla anarım. Benazir kadın olarak doğmakla yetinmeyip; kendini yeniden yaratan kadın olarak zaten ölümsüzdür. Ölümsüzlerin doğum günleri de ölümsüzdür. En uzun gün doğan Benazir, en uzun gecelerden birinde, 27 Aralık’ta öldürüldü. Kaderin bir cilvesiydi belki de bu. Karanlık, karanlık ile başladı. İndus nehri Umman denizine oradan da okyanusa kavuştuğunda, Pakistan semaları koyu karanlık ve pusluydu. Deniz bütün gücüyle geri itiyordu Benazir’i, İndus ise “vakti geldi,” diyordu tüm haşmetiyle. “O artık öldü ve ancak senin kucağında yaşayabilir. Onu buralardan götür, okyanus dinginliğinde unutulmaz olacaktır.”
"Kadınların ne kadar güçlü olduğunun örneğidir"
İşte bu yalnızca güçlü bir kadının öyküsü değil, insanlığın öyküsüdür. Habil ile Kabil’den bu yana süregelen iyilik ile kötülüğün kavgasıdır. Kötülük her zaman olduğu gibi kurnazlığını kullandı ve dünyanın en yürekli, en akıllı kadınlarından birini daha avlamayı başardı. Kurnazlık her zaman akla karşı üstün gelmişti, yine geldi. Ayırım gözetmeden halkını aydınlığa taşımak için ülkesine dönen Benazir, yine halkı tarafından dünyanın gözü önünde yok edildi. Benazir bilmiyor muydu başına gelecekleri? Elbette biliyordu, ama yürekli olmak işte budur: Ucunda ölüm de olsa, geri adım atmamak. Başına gelebilecekler kulağına fısıldandığında, artık geri dönüşü olmayan bir yoldaydı o ve geri dönmek kaldırılamayacak kadar büyük bir utanç olacaktı. Kadınların gerektiğinde ne kadar güçlü ve kararlı olduğunun bir örneğidir Benazir. Bu yüzden de tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Bu bile Benazir Bhutto’nun yaşamını yazmam için önemli bir nedendi.
"Benazir'i yeniden yaşatmaya çalıştım"
Ancak Benazir’in yaşamını yazmamdaki asıl neden, dünyada bir çok insanla kurabileceğimi düşündüğüm bir empatiyi onunla kurabileceğim düşüncesiydi. Gençliğimden beri babamın da özeniyle Benazir yaşantımda bir örnek oldu. Bazı yaşamlar vardır, kıskanırsınız, neden sizin yaşamınız o yaşamlara benzemiyor diye hayıflanırsınız. Ucunda ölüm de olsa, kısacık bir yaşam da size sunulsa, razı olmak istersiniz. Zira tarihe anlamlı bir not düşmek, bütün yaşam boyunca “ben ne işe yarıyorum” sorgulamasından daha anlamlı gelir. Kitabı yazmakla bir anlamda kendimi kısa süreliğine de olsa aynı kuşaktan olduğum Benazir’in yerine koyabildim. Bir süre onun yaşadığı sıkıntıları, sevinçleri, sevgileri ve korkuları yaşamaya çalıştım. Zor bir yaşam olduğunu ancak okudukça, tanıdıkça anlayabildim. Yaşamın zorluğunun sözcüklerle anlatılmasının olası olmadığını öğrendim. Ama elimden geleni yaptım. Benazir’i tüm içtenliğimle yeniden yaşatmaya çalıştım. Yazdıkça daha yüreklendim, yüreklendikçe daha da sevdim. Bu tür yazılar bir açıklamadan çok bir duygu akışı verir okuyana. Kitapta anlatmaya çalıştığım Benazir için burada sloganlaşmış söylemlerle işi basite indirgemek istemiyorum. Şu kadarını söylemekle yetineceğim: Benazir Butto’yu önce kadın siyasetçi olarak sevdim, sonra kadın olarak sevdim ve kitap bittiğinde artık onu insan olarak sevdiğimi fark ettim. Az şey midir bu kazanç?
Roman 6 ayda 3'üncü baskıya ulaştı
Kitabınızın 6 ayda 3. Baskı yapmasını nasıl karşılıyorsunuz, böyle bir ilgi bekliyor muydunuz?
İlk iki ayda 1. Baskı tükenince inanılmaz mutlu oldum. Hatta 9 Ocak Ankara’da imza günü için Bilgi Yayınevi sahibi Elif Küflü Elgin Hanımla Amerika’da yaşadığı için mailleştik. Elif Hanım Bilgi Yayınevi çalışanları ve matbaa arasında mekik dokuyarak imza gününe kitabı yetiştirdi. Ankara Kitap Fuarı’nın en parlak imzalarından biri oldu. Ben kadın hakları aktivisti olduğum için ilgi bekliyordum ama bu kadarını düşlemedim. Çünkü hala yüksek tirajlı gazetelerde tanıtım ve röportaj çıkmadı. Cumhuriyet Kitap, Cumhuriyet Gazetesi, BirGün’de köşe yazıları ve bazı dergilerde kadın dostların dayanışmaları ile tanıtımı sürdürüyoruz. Kuşkusuz sosyal medyanın gücünü söylemeliyim. Dost ülke Pakistan’ın ve bir İslam ülkesinin ilk kadın başbakanı olması, Benzersiz Benazir’in demokrasi mücadelesi ve terör kurbanı oluşu satışa katkıda bulundu. Ülkemizde Benazir Butto’nun bir hayli seveninin olduğunu öğrendim.
Biyografik roman yazmayı neden istediniz, romana kendinizi de dahil ediyorsunuz, çok sık rastlanmayan bir tarz?
Son yıllarda ülkemizde başarılı biyografik romanlar okudum. Biyografi kitaplarını çok seviyorum. Özellikle dünya kadınlarının yazılan bir çok biyografisini okuduğumu söyleyebilirim. Benazir'i inatla, sevdayla biyografik bir roman olarak yazmak istedim ve bir ilk olduğu için rol çalmadan, asla görünür olmadan kendimi dahil ettim. İki ülkeyi ve yaşanan toplumsal olayları karşılaştırdım. Çünkü Benazir Butto’yu bana babam örnek kadın olarak göstermişti. Ve bir gün şöyle demişti: “Bak kızım, kadın isterse her şey olur. Bak Müslüman bir ülkede Benazir Butto başbakan oldu. Hem o sizin kadar şanslı değil onun bir Atatürk’ü de yok.” Bu söz beni çok etkiledi ilk Benazir yazımı 1989 yılında yazdım. Biyografik romana kattığım bu etik değerler çok beğeni ile karşılandı. Gerek bilim insanları gerek edebiyatçılar beğeniyle söz ettiler. İlklerin kadını olarak bir ilke imza atmanın mutluluğunu yaşıyorum.
"Benazir hem aktivist hem yazar"
Türkiye’nin Benazir’i kim ya da kimler sizce neden?
Türkiye’nin Benazir’i yok. Benazir kendini ‘Doğu’nun Kızı’ olarak tanımlıyor. Amerika’nın ve Batı’nın kültür tapınaklarında yetişse de onu yolculuğu yerelden evrensel bir yolculuk. Ülkesinin İndus nehri gibi hedef okyanus ve okyanusa akıyor. O bir Asyalı kadın babasının bıraktığı bayrağı iki kez zirveye dikmek yarım kalan şarkıyı söylemek için büyük bir mücadele veriyor. Başbakan iken anne olan dünyada ve ülkesinde bir çok ilklere imza atan bir dünya lideri. Biz babasının, eşinin mücadelesi ile politik yaşama katılan kadınlar Benazir gibi bir mücadele vererek gelmiyorlar. Tam tersi kendilerine bırakılan soyadları yollarını açıyor. Benazir Butto sadece politik bir lider değil hem bir aktivist hem de yazar.
Şiddetin demirbaşı kadınlar
Hem sendikacı hem de siyasetçi kimliğinizle değerlendirmenizi isteyeceğim; Bir kadın olarak hangi önyargılarla, engellerle karşılaştınız?
Kadınlar için önyargılar, engeller artarak günümüze değin sürüyor. Erkek egemen bakış yaşamı belirliyor. Kusursuz olsanız da kadınlığınız kusur olarak sunuluyor. Hatta giderek kadınlar üzerinden gündem değiştiriliyor. ‘Yarım kadın’, ‘ Gülmenin kadını hafifleştirdiği’ söyleniyor. Çalışan annenin anneliği cezalandırılıyor. Kreş ve emzirme odalarının açılması kadın işçi sayısına bağlanıyor. Yazılı yasalardan daha çok yazısız yasalar engel oluyor. Şiddetin demirbaşı kadınlar. Kadın hangi konumda olursa olsun şiddet karşısında yazgısı değişmiyor. İçinde bulunduğumuz ay AB’yi savunan iki çocuk annesi İngiliz milletvekili Jo Cox evinin önünde öldürüldü. Ülkemizde de kadın şiddeti hız kesmiyor. Ben kadın mücadelesi va dayanışmasıyla bu sorunları aşacağımıza inanıyorum. Çağımızın sihirli sözcükleri sevgi ve dayanışma.
"Dikenli tellerden fışkıran bir kır çiçeğiyim"
Kadın kimliğinizden ötürü sizi en çok rahatsız eden şey neydi?
Kadın kimliğimi özenle korudum. İktidar zaten erkeksi bir güç asla kadın kimliğimden ödün vermedim. Beni kadın kimliğimden ötürü rahatsız eden hiçbir eksim olmadığı gibi artılarım beni gönendiriyordu. Çünkü ben kadın olarak doğmakla yetinmeyip kendini yeniden yaratan kadınları örnek aldım. Toplumsal mücadelede kendimi kır çiçeklerine benzettim. Ben dikenli tellerden fışkıran bir kır çiçeğiyim yara bere içinde kalsam da açıyorum.
"Kadının 2 işvereni, 2 mesaisi, 4 vardiyası var"
İş hayatında ve politikada kadınlar çok çalışıyor ama erkek engeline takılıyorlar. Eski bir kadın milletvekili ‘Politika rant kapısı açıyor, erkekler bu rantı kadınlarla paylaşmıyor’ demişti. Yani sorun sadece ataerkil kalıplar değil rant savaşı da aynı zamanda. Sizce de öyle mi?
Kadın milletvekilinin tespitine katılıyorum. Rant söz konusu olduğunda politik yaşamda kadınların önüne görünmez barikatlar kuruluyor. Bakın iş yaşamında biz banka-finans- sigorta işkolunda örgütlü bir sendikayız. Kadınlar eşit koşullarda girilen sınavlarda çok başarılılar. Benim şöyle bir tanımım var. Çalışan kadının iki işvereni, ikili mesaisi, dört vardiyası (ev, eş, çocuk, iş) var diyorum. Vardiya artıkça sınavlardaki başarı oranı düşüyor. Vardiyaları azaltmalı ve çalışan kadını yorgun ve mutsuz olmaktan kurtarmalıyız. Evde demokrasi, ülkede demokrasi, örgütlü toplum örgütlü birey olunca vardiyalar azalır. Örgütlü olmak mutluluktur. Çalışanı sendikasız düşünemiyorum. Bizim işkolumuzda sendika var örgütlü olduğumuz bankalar ve sigorta şirketleri ülkenin en başarılı kurumları. Sorun asla ataerkil kalıplar değil Cem Yılmaz’ın o sevimli reklamında söylediği gibi tamamen duygusal.