Tarih:
24.05.2016
Ahmet Tatar'dan Ahmet Altan'a; 'İt ile bir çuvala girmek' istemiyorum
Ahmet Tatar; Ahmet Altan yine ve hala konuşuyor. Adını anmak istemediğimi, ''İt ile bir çuvala girmek'' istemediğimi daha önce bir yazımda belirtmiştim.
AHMET ALTAN’A,Ahmet Altan yine ve hala konuşuyor.
Adını anmak istemediğimi, “İt ile bir çuvala girmek” istemediğimi daha önce bir yazımda belirtmiştim.
Fakat gerçekler ortaya çıktıkça, suçluluk telaşı her geçen gün artıyor. Suçlular bir telaşla kendilerini aklamaya, daha doğrusu kurtarmaya çalışıyorlar.
Oysa bilmedikleri şu:
Siz, organize olup öyle insanlık suçları işlediniz ki, bunlardan kaçarak kurtulamazsınız.
Ya çıkıp suçlarınızı itiraf edip, özeleştiri yapacaksınız. Kurbanlarınızdan af dileyeceksiniz. Ya da yargılanmayı beklerlerken savunmanızı hazırlayacaksınız.
Bulunduğu yalan çukurunu mevzi kabul eden Ahmet Altan tam da buradan savunma hazırlığı yapıyor aslında.
“Ben yapmadım” diyor. “Ben onun ismini yazmadım” diyor. “Ben onun / onların ölümüne neden değilim” diyor.
Edebiyatı, kalemi kuvvetli, bunları öyle bir sıralıyor ki, tanımayan melek sanır.
“Bir tek kez bile Yarbay Tatar’ın adını ölümünden önce yazmadık” derken, hemen arkasından hatırlatmalar yapıyor.
Ali için yazdığı yazısını Kafes / Poyrazköy davalarına bağlıyor. “Gömülü silahlar” diyor. “Gayrimüslimlere yönelik plan”dan ve bunun şahitlerinden bahsediyor. Devam et desen, Yargıtay cinayetine, hatta Hırant’ın katline kadar götürecek.
Durduğu yer aynı.
Bir yandan pervasızca suçlamalara davam ederken, biryandan da Cemaatin devlet katında güçlü olduğu ve her türlü desteği alabildiği dönemde üstlendiği görevin ipuçlarını da veriyor.
Ama köprünün altından çok suların aktığını, Beşiktaş / Silivri mahkemelerinde yaşananları, ortaya dökülen sahtekarlıkları, kumpası unutuyor. Bunu bilerek yapıyor.
Ahmet Altan! Sen bizlere ateş ettikten sonra arkanı dönüp gidiyordun.
Çünkü ateşin nereye düştüğü, kimleri yaktığı seni ilgilendirmiyordu. O nokta da bayrağı cemaatin polislerine, kara cübbeli hakimlerine, savcılarına devretmiş oluyordun. Senin açtığın ateş onların yolunu yumuşatmış, açmış oluyordu.
Oysa bizler, suçsuzluğumuzun yargılayıcılarına, cellatlarına karşı dişe diş bir ölüm kalım savaşı veriyorduk.
Rehberimiz, yardımcımız hukuktu, bilimdi, akıldı. Gücümüzü Hak’tan, haklılığımızdan alıyorduk.
İş başa düşünce her birimiz kardeşimizin, eşimizin, babamızın avukatı olmuştuk. Sizin bütün tehditlerinize, kara propagandalarınıza karşı, gerçeklerden asla geri adım atmayan yılmaz avukatlarımız vardı yanımızda.
İğne ile kuyular kazıldı. İçine atıldığımız milyonlarca sayfalık ıvır zıvırdan oluşan lanetli labirentlerde yol aradık. Kara karanlıktan yılmadan, sızan her ışık hüzmesinin peşine düştük.
Emek zayi olmaz elbette. Başlangıçta anlatamasak ta fikri sabitlere, duyurmasak ta sağır kulaklara biz gerçekler adına sessiz çığlıklar atmaya inatla devam ettik.
Ne sahtekarlıklar, ne düzenbazlıklar, ne acımasız tuzaklar tespit ettik.
Sırtınızı yaslamışken siyasi iktidara ve her istediğinizi yaparken, ortaya çıkardığımız her sahtekarlığa bir kılıf bulduğunuzu sanıyordunuz. Nasıl olsa gazetelerinizle televizyonlarınızla kamuoyunu bombalayıp hipnotize edebiliyordunuz. Halkın “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” zafiyetini sonuna kadar kullandınız.
Yalanlarınız sahtekarlıklarınız ortaya çıktıkça “Güncelleme” dediniz, “sehven” dediniz, olmadı bir döşeme altından yeni cd ler yada bellekler peydah ettiniz.
Sen de bunları iyi bilirsin, iyi hatırlarsın Ahmet Altan. Gazetende çok yazıp çizdiniz, çok manşet attınız.
Ama gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. İşte sana ve suç ortaklarına panik olarak yansıyan da bu.
Üstelik “ortaklık” bitmiş, artık sırtınızı yaslayacağınız siyasi irade yok. “Bir lafıma bakar” deme cüretini gösterdiğiniz savcılarınız hakimleriniz de artık eski kudretlerinde değiller.
Gerçekler daha yüksek sesle dile getiriliyor. İyi kötü hukuk eğitimi almış öğrenciler bile, sizin cemaat mahkemelerinin kararlarına şaşkınlıkla bakıyor.
Hakimler kararlarına yazdıkları gerekçelerde, her şeyin düzmece, her şeyin sahte olduğunu, bu kanıtlarla yargılama yapılmasının, hüküm kurulmasının, ceza verilmesinin hukuk cinayeti olduğunu söylüyorlar.
Peki sen ne diyorsun Ahmet Altan?
“İktidar darbecilerle işbirliği yapıyor” diyorsun. “Ergenekon örgütünün üstü kapatılıyor” diyorsun. Hala.
Yani kendin gibi biliyorsun bizleri. Ama yanılıyorsun.
Şunu bil ki,
Hiç ama hiç kimse senin ve “Sırtında Sırat Köprüsünde taşımayı” vadettiğin sahte vaiz ve tetikçileri kadar yoldan çıkamaz.
Zira hiçbir beşeri düşünce, hiçbir “kutsal dava”, hiçbir din ve inanç bu kadar alçakça yalanı, sahtekarlığı, dökülen masum kanını, kul hakkını kabul etmez. Affetmez.
İnsanlık tarihi bu yaşananları mutlaka yazacak ve masum insanlara, her ne nedenle olursa olsun, kurulan tuzakları, hangi “yüce” ideal için olursa olsun, çarşaf çarşaf yalan yazanları, kumpas organizatörlerini lanetle anacaktır.
İşte sen, bu ülkede bir kabus olarak yaşanan ve yaklaşık 7 yıl süren hukuksuzluk döneminin baş sorumlularından birisin Ahmet Altan.
Çünkü bu hukuksuzluk dönemi için yaratılan iklimden Yasemin Çongar ile birlikte yönettiğiniz Taraf gazetesi en önemli paya sahiptir. Görevinizi iyi yaptınız. Aferin almışsınızdır!
***
Yarbay Ali Tatar’ın adını öncesinde hiç yazmamış.
Peki Türkan Saylan’ı darbe işbirlikçisi, fişlemeci diye infaz ettiğin yazını yazarken onun bilgisayarından çıktığı iddia edilen iki mektupta Ali Tatar adı hiç mi dikkatini çekmedi?
“Bavulcunun” getirdiği belgeleri hep beraber iyice incelediğinizi, gerçek ve inandırıcı bulup yayınladığınızı yazıyorsun. O meşhur cd inin listelerde de kardeşim Ali Tatar kendine yer bulmuştu. Oraya da ekmişlerdi adını. Zira bir tuzaktan kurtulursa, bir başkasından kurtulamasın istiyordu cellatlar. Zaten tutuklayan “Kara Cübbeli”nin gerekçesi de “Çok yerde adı geçiyor” şeklindeydi.
Şimdi senin bu işlerde hiç dahlin yok, öyle mi Ahmet Altan?
***
Senin ve kardeşlerinin adını 12 Eylül den sonra çok duyar olduğumu, Özal dönemiyle birlikte medyatik yıldızlar olarak parlatıldığınızı hatırlıyorum. Sonra her dönemde aile boyu geminiz yüzdü. Her döneme uydunuz, her kaba girdiniz. Çok kıvraktınız. AKP ve Cemaat ittifakında final yapıyordunuz ki, Allah’ın işi ya, her şey tepe taklak oldu.
Kabul etmek gerekir ki, iki partneriniz vardı ve siz yanlış ata oynadınız. Kavga sizin kontrolünüzden çıktığı ve çok keskin olduğu için kıvraklığınız işe yaramadı, geri dönemediniz.
Kabul etseniz de, etmeseniz de devriniz geçti. Türkiye demokrasiden yana olanlarla, karanlıktan yana olanlar arasında maalesef hızla cepheleşiyor. Karanlık bu cepheleşmeden besleniyor ve siz bu karanlığın ocağına odun taşıdınız. Hukukun ayaklar altına alınmasına çanak tuttunuz. “AB” dediniz, “vesayet” dediniz. Dediniz de dediniz…
Bu ülkede kör toplada olsa yürüyen parlamenter sistemin, iyi kötü işleyen adliyenin bile aranır hale geldiği günler yaşıyoruz. Bunda sen ve senin gibilerin büyük suçu var. Bu halk sizleri hayırla yad edecek mi, göreceğiz.
Şimdi yaşananlardan şikayet ederken, “diktatör” diye haykırırken ne kadar büyük bir sefalet içinde debelendiğinizin farkında mısın?
Fakat kullanım ömrünüz artık tamamlandı. Ne kadar çırpınırsanız çırpının artık cemaat için bile işe yaramazsınız.
Belli ki, saldırıyı bir savunma yöntemi olarak kullanmayı seçmişsin.
Bunu görüyorum ve buna benim gibi “gördüm” diyecek zulme uğramış çok fazla zindan ehli olduğunu biliyorum.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, senden, arkandakilerden korkan senden kötü olsun Ahmet Altan.
Belki senin kadar edebiyatımız yok, imkânlarımız kısıtlı, ama olsun.
Hodri meydan.
Bu meydanı, senin yalanlarına, ortak olduğun kumpaslara, yaltaklanmaya devam ettiğin cemaatine bırakırsak İlhan Selçukların, Türkan Saylanların, Kuddusi Okkırların, Murat Özenalplerin, Cem Çakmakların, Ali Tatarların ve tüm şehitlerimizin hakları bize haram olsun.
Ahmet Tatar
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI